Cumhurbaşkanı'nın Kara Harp Okulu'ndaki mezuniyet töreninde yaptığı konuşmayı okuyunca gözlerim yaşardı. Çünkü kendisinden ve kendisi ile aynı siyasi çizgiden gelen kişilerden şimdiye kadar hiç duymadığım şeyler söylemiş. Konuşmanın yakın zaman önce incelediğim askeri okullardaki eğitimle ilgili söyledikleri ise özellikle dikkatimi çekti.
Benim okuduğum dönemde Kara Harp Okulu'nda farklı bilimsel dallardan oluşan bir eğitim veriliyordu. Öğrencilerin seçtiği sınıflara uygun olarak; işletme, makine, inşaat, elektrik-elektronik ve hukuk gibi bilimsel dallarda herkes farklı dersler görüyordu. Bunun dışında kalan askeri dersler ise herkes için standarttı. Şimdi bu sistemi değiştirmişler ve ağırlıklı olarak (%60'ın üzerindeki bir oranda) askeri konulardan oluşan bir müfredat oluşturmuşlar.
Benim kişisel düşünceme göre bu çok doğru bir adım olmuş. Çünkü Kara Harp Okulu'nun maksadı Türk Silahlı Kuvvetleri için subay yetiştirmektir. Eski sistemde ise hem subay, hem de mühendis yetiştirmeye yönelik bir eğitim uygulanıyordu. Örneğin ben Elektrik-Elektronik bölümünde okudum. Gördüğüm dersler sebebiyle YÖK'e başvursam bana Elektrik-Elektronik Mühendisliği diploması veriyorlar. Ama aldığım bu eğitim askerlik yaşamım boyunca hiçbir işime yaramadı.
Facebook'ta, bu konuşmayı ve özellikle askeri derslerin ağırlığının artırılmasını beğendiğime dair birkaç satır yazınca arkadaşlarımın bazıları buna karşı çıktılar. Cumhurbaşkanının takiyye yaptığını ve sözlerinin içtenliğine güvenilemiyeceğini söyleyenler olduğu gibi mühendislik eğitiminin subaylar için gerekli olduğunu ileri sürenler de oldu. Bu sözlerin içten olup olmadığı konusunda bir şey diyemem ama mühendislik eğitiminin subaylar için gerekli olduğuna katılmıyorum. Eğer bu doğruysa o zaman Harp Okulu'nda dört yıllık bir eğitime hiç gerek yok. Harp Okulu'na üniversitelerin ilgili mühendislik bölümlerinden mezun gençleri almak ve bir yıl süreyle Harp Okulu'nda eğitim vermek daha uygun olur. Nitekim bizde sözleşmeli subaylar bu şekilde alınıyor.
Öte yandan İngiltere'de bu sistem subayların tamamı için uygulanmaktadır. İngiltere'de Harp Okulu eğitim süresi piyade sınıfı için 44 haftadır. Harp Okulu'na öğrenciler, üniversite mezunu gençler arasından alınmaktadır. Hatta Kara Havacılık sınıfına helikopter pilotu bile bu şekilde temin edilmektedir. Sadece bu ve benzeri teknik sınıfların eğitim süresi, birliklerde görülen stajlarla birlikte, piyadelere göre biraz daha uzun sürüyor. Bu bir yıllık Harp Okulu eğitimi de sadece askeri konulardan oluşmuyor. Eğitim Harp Okulu'nun hemen yakınındaki bir üniversite ile işbirliği içinde yapılıyor. Bu bir yıllık eğitim sonunda öğrenciler hem Harp Okulu mezunu bir teğmen oluyorlar, hem de bu üniversitenin liderlik programını tamamlayarak liderlik konusunda yüksek lisans yapmış oluyorlar. İngiliz Harp Okulu'nun 44 haftalık ders programını 2008-2010 yıllarında incelemiş ve çok şaşırmıştım, çünkü bu eğitimde görülen derslerin büyük bir bölümü de liderlik konularıyla ilgiliydi.
Ben İngiliz ordusunun her bölümüne girdim. Her bölümünde, eğitim ve tatbikatlar dahil birçok faaliyete katıldım. Daha önce SAS denilen Özel Kuvvetlerden Komando eğitimi verilen güneydeki okula kadar birçok askeri kurumda inceleme yapma fırsatım oldu. Bu sebeple İngiliz subaylarla teşrik-i mesaim de oldu. Gördüğüm kadarıyla İngiliz subaylarının, hakkında bilgim olan diğer devletlerin subaylarından hiçbir eksiği yoktu. Hatta, topluluk karşısında konuşma yapmak,insanlarla iletişim ve ilişki kurmak, askerleri yönlendirmek, yönetmek ve sosyal ilişkiler açısından birçok devletin subaylarına göre çok daha iyi olduklarını söyleyebilirim.
Fakat bu durum İngiliz askeri kültürünün bir sonucudur ve onlarda başarılı oldu diye bize de uygun olduğunu söylemek mümkün değildir. Bizim askeri kültürümüz 1834'te, uzun süreli Harp Okulu ile tanışmış ve günümüze kadar da subay eğitimi bu şekilde yapılmıştır. Öte yandan ABD, Rusya, Çin, Fransa ve daha birçok devlette de bizde olduğu gibi dört yıllık eğitim uygulanmaktadır. Yani, İngilizlere özenip böyle yeni bir maceraya atılmaya gerek yok.
Ancak eğitim sisteminde, şimdi yapıldığı yönde bir reform gereklidir. Bizim bu günlerde yaşadığımız sorunlara benzer sorunlar 1880'lerde Osmanlı Harp Okulu'nda da yaşandı. Osmanlı'da iki tür harp okulu vardı. Mühendishane-i Berri Hümayun ismindeki, topçu sınıfı gibi teknik sınıflara subay yetiştiren okulda mühendislik konuları ağırlıklı bir eğitim veriliyordu. Bu durum 1882 yılına kadar piyade sınıfı için subay yetiştiren Mekteb-i Harbiye-i Şahane için de geçerliydi. Bu okulların kuruluşu aşamasında Fransız ordusundan etkilenildiği ve okullar kurulurken Fransız subaylarından yardım alındığı için bu sistem Fransızlardan alınmış bir sistemdi.
Fakat 2. Abdülhamit, 93 harbinde alınan yenilginin ardından orduda reform yapmaya niyet edince, o zamanlar dünyada en revaçta olan ve örnek alınan Alman ordusundan yararlanmaya karar verdi. Yapılan girişimler sonucunda 1882 yılında Albay Kehler, biri topçu, biri süvari, diğeri ise piyade sınıfından olan üç yüzbaşı ile birlikte İstanbul'a geldi. Kısa süre sonra ordunun ıslahı için bir rapor hazırlayan Kehler bunu padişaha sundu ve onay alınca da reform faaliyetlerine başladı.
Bu reformlar arasında en önemlisi Harp Okulu ve Harp Akademisi eğitim sisteminin yeniden düzenlenmesiydi. Ancak Kehler 1883 yılında İstanbul'da hastalanıp ölünce yerine Binbaşı Von der Goltz getirildi. Goltz sıradan bir Alman subayı değildi. O sırada henüz binbaşı olmasına rağmen 1870-71 Fransız-Alman savaşını inceleyen kitapları ve siyasetçilere ordunun nasıl kullanılması gerektiğini anlatan Millet-i Müselleha (Silahlanmış Ulus) isimli kitabı yayımlanmış bilgili ve kültürlü kurmay subaydı.
Clausewitz'in savaş felsefesinin bir takipçisi olan Goltz, 10 seneden fazla Türkiye'de kaldı ve ordunun yenileştirilmesi üzerinde oldukça etkili oldu. Atatürk, İnönü ve Kazım Paşa'nın anılarında da kolayca görülebileceği gibi bu süre içinde, kendi düzenlediği sistemde yetişen Türk subaylarının tamamının sevgi ve saygısını kazandı. Örneğin Atatürk bazı konuşmalarında kendisinden; ''büyük alim ve filozof'' diye bahseder. 1. Dünya Savaşı sırasında general olarak Bağdat'ta tifüsten ölecek olan bu binbaşı Osmanlı Harp Akademisi ve Harp Okulu sistemini Alman ekolüne göre yeni baştan düzenledi. Harp Okulu eğitiminde askeri konuların ağırlığı %70 seviyelerine çıkarıldı. Harp akademisinde ise dil dersleri hariç bütün dersler askeri konularla ilgili derslerdi.
Bu eğitim sistemi Osmanlı Ordusu'nda başarılı oldu. Daha önce Harp Okulu mezunları mühendis te olabildiğinden çoğu öğrenci okuldan sonra orduya katılmadığı için Osmanlı Ordusu'nda sürekli olarak subay eksikliği yaşanıyordu. Orduya katılan subaylar da bir süre sonra devlet dairelerinde çalışmaya başladığı için ordu bazıları doğru dürüst okuma yazma bile bilmeyen kıtalı subayların eline kalıyordu. Bunun sonucu da, her cephede uğranılan büyük yenilgiler ve toprak kayıpları olarak ortaya çıkıyordu.
Ama askeri konularda eğitime ağırlık veren Alman sisteminde yetişen subaylar hem iyi birer asker olarak yetiştiklerinden ve hem de sadece subay olduklarından orduda okullu subay sayısı arttı. Bu durum eğitime ve ordunun başarısına da etki etti. Nitekim Golt'un daha önce yaptığı bir planı yeniden düzenleyen Binbaşı Ahmet İzzet (Ahmet İzzet Paşa)'in planı 1897 Türk-Yunan Harbi'nde uygulandı ve Yunan ordusu darmadağın edildi.
Bu sistem gün geçtikçe gelişti ve kökleşti. Bunun sonucunda Enver Paşa, Halil Paşa, Mareşal Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir Paşa ve Mustafa Kemal Paşa gibi bilgili ve yetenekli subaylar yetişti.
Bu sebeple ben, şimdi tekrar askeri eğitimin ağırlıkta olduğu bir sisteme geçildiğini öğrenince gayet memnun ve mutlu oldum. İnşallah ordumuza, devletimize ve milletimize hayır ve mutluluk getirir.
Bu arada Cumhurbaşkanı'nın konuşmasını da aşağıda özet olarak veriyorum. Ben sadece eğitim kısmından bahsettim ama her madde ayrı ayrı çok önemli konulara vurgu yapmaktadır.
Saygılar Sunarım.
Mehmet Çanlı
23.11.2017.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Milli Savunma
Üniversitesi Kara Harp Okulu Komutanlığında 855 muvazzaf subay adayının
mezuniyet törenine katıldı.
Törende bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı şunları söyledi:
1. Bugün 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yeniden
yapılandırılan Kara Harp Okulumuzun ilk mezunlarını veriyoruz. Kara Harp
Okulumuz maalesef 15 Temmuz darbe girişiminin önemli merkezleri arasındaydı. Darbe
girişimi engellendikten sonra bu şerefli kurumu kirleten darbecilerin tamamı
tasfiye edildi.
2. Ülkemizi ele geçirmek isteyenlerin işe harp okullarından
başladığını görüyoruz. Bu okullarda son 10 yılda görev yapmış tabur komutanı
düzeyindeki yöneticilerin neredeyse tamamının darbecilerle birlikte olduğu
ortaya çıktı. Bu sebeple biz önce eski sistemi tümüyle tasfiye ettik, ardından
da tüm askeri eğitim kurumlarımızı 'Milli Savunma Üniversitesi' adıyla tek çatı
altında birleştirdik.
3. Kara Harp Okulu’nu da, asli görevi olan subay yetiştirme
odaklı olarak yeniden yapılandırdık ve sür'atle eğitim-öğretim faaliyetlerine
başlattık. Hem eğitim kadroları hem öğrencileri yenilenen okulumuzun tek bir
gayesi vardır, o da Türk Silahlı Kuvvetlerimize en iyi, en donanımlı, en
kabiliyetli subayları yetiştirmektir.
3. Harp Okullarımıza bunun dışında bir misyon biçmeye
kalkanlara kesinlikle izin vermeyeceğiz. Hiç bir marjinal zihniyetin okullarımızı ele geçirmesine izin vermeyecek
bir anlayış var artık. Türkiye’nin kaybedecek ne zamanı ne de insanı vardır.
Bunun için üniversite mezunları arasından alınan öğrencilerimize 4 yılda
verilen askeri eğitimin daha fazlası 1 yıl içinde verilerek hepsi de vazifeye
hazır hale getirilmiştir.
4. Müfredat içinde
askeri derslerin oranı yüzde 18’den yüzde 60 üzerine çıkartılmış, diğer
derslerin oranı yüzde 40 düzeyine çekilmiştir. Ayrıca eğitim öğretim seviyesi
bir yıl artırılarak güçlü bir yabancı dil altyapısı oluşturulmuştur. Aslında
yıllar önce yapılması gereken reformları da kısa sürede hayata geçirmiş olduk.
6. Kara Harp Okulu’nda yeni dönemin ilk meyveleri olan 858
teğmenimizi mezun ederek görev yerlerine gönderiyoruz. Teğmenlerimizin her
birini ayrı ayrı tebrik ediyor, alınlarından öpüyor, görev yerlerinde başarılar
diliyorum.
7. Tarih kitaplarını incelediğimizde Türk milleti için
‘asker millet’ tanımı yapıldığını görürüz. Nasıl her milletin kabiliyetli
olduğu bir alan varsa, bizim öne çıktığımız alan da askerliktir, savaştır,
yürekle ve bilekle yapılan mücadeledir. Askerlikle ilgili mesleklerin
milletimizin gönlünde ayrı bir yeri olmuştur. Çocukluğumdan hatırlıyorum,
akranlarımızın çoğumuzun hayali subay olup, o üniformayı giymek, o kılıcı
taşımaktı. 15 Temmuz’un tüm olumsuzluğa rağmen, bu yıl 250 bin gencimizin
müracaat etmesinin gerisinde de işte bu duygu yatıyor.
8. İslam dünyasında hiçbir ülkenin askerine Mehmetçik
denmez. Ama dikkat edin bizim ülkemizde Peygamberimizin ismiyle müsemma küçük
Muhammed yani Mehmetçik denmiştir.
9. Tıpkı Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün tüm milletimizin ortak değeri olması gibi ordumuz da
hepimizdir. Bu ordu darbecilerin, cuntacıların, vesayetçilerin ordusu değildir.
Bu ordu FETO’cuların ordusu hiç değildir. Bu ordu şu veya bu yabancı kurumun
ordusu hiç değildir. Bu ordu sadece ve sadece Türkiye’nin ordusudur, Türk milletinin ordusudur. Bu ordunun
şerefli subayları Türkiye’nin subaylarıdır, Türk milletinin subaylarıdır. Bu sancak tıpkı bayrağımız gibi,
tıpkı ezanlarımız gibi gerektiğinde canımız pahasına korumamız gereken namusumuzdur.
10. Vatanımızın korunmasını emanet ettiğimiz ordusuna
kimsenin musallat olmasına, tacize varan sataşmalarda bulunmasına izin
vermeyiz. Bu ordunun başkomutanı olarak her bir subayımızın, her bir
askerimizin şerefini onurunu haysiyetini korumak şahsımın en başta gelen
görevidir. Darbeci ve cuntacı hainlerle mücadele etmek başkadır, ordumuzu
zayıflatacak davranışlar içine girmek bambaşkadır. Hiç kimsenin bunu fırsat
bilip ordumuzu, subaylarımızı ve askerimizi yıpratmasına müsaade etmeyeceğiz.
11. Çünkü biz sizlere en önemli kutsallarımızı, ezanımızı,
bayrağımızı, sancağımızı, sınırlarımızı emanet ediyoruz. Milletimizin bayrağımızı
ve sancağımızı emanet ettiğimiz kahraman ordumuzu matem yüzüyle görmeye de
tahammülü yoktur. Bizim ordumuz, bizim askerimiz daima başı dik bir şekilde
görevinin başında olacaktır.
12. Ülke ve millet olarak öyle bir dönemden geçiyoruz ki,
ordumuzun kabiliyetlerine her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Türkiye
kendi sınırlarının içinde tarihinin en büyük terörle mücadele operasyonlarını
yürütüyor. Sınırlarımızın Irak tarafında terör örgütüne çok ciddi darbeler
vuruyoruz. Bununla kalmıyor, Suriye’de çok önemli operasyonlar
gerçekleştiriyoruz. Katar’dan Somali’ye, Afganistan’dan Bosna’ya kadar pek çok
görevi başarıyla yerine getiren bir ordumuz var. Açık konuşmak gerekirse, bugün
Türkiye operasyonel kabiliyet ve tecrübe bakımından herhalde dünyanın en güçlü
birkaç ordusundan birine sahiptir.
13. Günün 24 saati, yılın 365 günü kesintisiz operasyon
yürütebilecek böyle güçlü ordumuz olmasaydı, bizi bu coğrafyada bir gün
yaşatmazlardı. DEAŞ’ı birkaç ay içinde çökerten de, çukur eylemlerinde masum
ile haini ayırıp, bölücü terör örgütünü açtığı çukurlara gömen de bizim
ordumuzdur. Başka ülkeler kendi güvenliklerini bir takım uluslararası
kurumlara, başka devletlere havale edebilir. Bizim Türkiye olarak böyle bir
şansımız kesinlikle yoktur. Biz her ne yapacaksak kendimiz yapacağız.
14. Suriye krizi sırasında bir kez daha gördük ki, başımız
gerçekten belaya girdiğinde ülkemize elini uzatacak kendi kardeşlerimiz dışında
bir toplum yoktur. Dost ve kardeş toplumların maalesef askeri olarak bize katkı
sağlayacak güçlü bir durumları olmadığını da gayet iyi biliyoruz. Hani iyi gün dostu derler ya, üyesi
bulunduğumuz uluslararası kurumların böyle olduğunu gördük, yaşıyoruz. Onun
için kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz.
15. Bizi kapısında bekletenler, talep ettiğimiz silahları
vermeyenler artık şunu görüyorlar. Türkiye evet o vermediğiniz silahları
kendisi yapıyor. Daha güçlüsünü de yapmaya devam edeceğiz. Özellikle
gençlerimizin moralini şevkini yükseltmenin, ülkemize, devletimize
bağlılıklarını daha da güçlendirmenin yollarını aramalıyız.
16. Önce kendimize güvenmemiz, tarihimize, değerlerimize
vakıf olmamız gerekiyor. Ana sınıfımızdan başlayarak, tüm eğitim müfredatımızı,
gazetesinden televizyona internete kadar tüm medyamızı seferber etmeliyiz. Bizim çocuklarımız Dede Korkut kahramanları
dururken, niye başka ülkenin kahramanlarıyla yatıp kalksınlar? Kendi
medeniyet tarihimizin masalları dururken, niye başka bir kültürün örnekleriyle
çocuklarımızı büyütelim, kendi Türkçemiz dururken, niye başka dillerin
kalıplarıyla konuşalım? İnşallah önümüzdeki dönemde tüm bu hususlarda gayret
gösterecek, eksiklerimizi tamamlayacak, hedeflerimize doğru kararlılıkla
yürüyeceğiz.
17. Görev süreniz boyunca, terörle mücadele operasyonlarında
sorumluluk üstleneceksiniz. Aranızdan belki şehitlik makamına ulaşacaklar
çıkacak. Millet olarak coğrafyamızdaki bin yıllık varlığımızı o ruhumuzu
yitirmeyişimize, her zaman mücadeleye hazır oluşumuza borçluyuz. Suriye’de
Irak’ta diğer ülkelerde, dağlarımızda ve ihtiyaç duyulan her yerde istiklalimiz
ve istikbalimiz için kahramanca görev yapan tüm askerlerimize, şahsım ve milletim
adına şükranlarımı sunuyorum. Rabbim onları her türlü beladan, kazadan,
ihanetten muhafaza buyursun.