.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}
Ankara Yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ankara Yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ocak 2025 Pazartesi

Yalakalık Sanatının İncelikleri: Yalakalık Size Ne Kazandırır? (20.01.2025)

 Silahlı Kuvvetlerde yalakalık yapanlar ile ilgili birçok fıkra anlatılırdı.

Bunlardan aklımda kalan biri şöyle:

"Komutan yalakaya saatin kaç olduğunu sormuş.

Yalaka, kaç emredersiniz diye cevap vermiş."

Emekli olduktan sonra gördüm ki, bunlardan bir kısmı emekli olduktan sonra da bu huylarından vazgeçememiş.

Ama artık asker olmadıklarından ve komutanları övmekten nemalanamadıklarından alan değiştirmişler.

Televizyon ekranlarında siyasetçilerin hizmetine sunuyorlar yalama yeteneklerini.

Bununla birlikte az da olsa hala bunlarda bir seviye var.

Bazı siyasetçilerin veya iş insanlarının yaptığı yalakalıklar ise ne sınır ne seviye tanımıyor.

Parti liderine aşık olan mı ararsınız, seviştiğini söyleyen mi, onu kutsallaştıran mı, hepsi var.

Muhtemelen bunun karşılığını da alıyorlar.

Cepleri doluyor veya vekil seçiliyorlardır.

Mutludurlar yani.

Ama benim merak ettiğim bir şey var.

Aynaya baktıklarında gördükleri kişiye nasıl katlanıyorlar?

Gece başlarını yastığa koyduklarında bir iç muhasebe yapıyorlar mı?

Huzurla uyuyabiliyorlar mı?

30 Aralık 2024 Pazartesi

Ankara'da deprem.

 Bu gün internette haberlere bakarken Ankara'da deprem olduğunu okudum.

Yerin 5.5 km altında meydana gelen deprem 3.2 şiddetindeymiş.

Deprem Ankara'nın ilçelerinden birinde meydana gelmiş.

Gerçi içinde de meydana gelse pek bir şey değişmezdi.

Ankara'da ara sıra depremler olur ama ne ben hissederim ne de benim gibi çoğu insan farkına varır depremin.

Ankara deprem açısından Türkiye'nin en güvenli şehirlerinden.

Büyük faylar yok.

Büyük deprem de olmuyor bu yüzden.

Deprem korkusu olanlar için Ankara biçilmiş kaftan.

Zaten bu yüzden, Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş, Gaziantep, Antakya bölgelerini etkileyen büyük depremden sonra Ankara çok göç aldı bu bölgelerden.

Bizim mahallede bile Antakyalı bir aile var.

Bu durum Ankara'nın nüfusunu da artırdı doğal olarak.

Ankara'da başka doğal afet de pek meydana gelmiyor.

Ani yağışlarda bazı alt geçitleri su basıyor ama sel felaketi olmuyor.

Çığ da yok, toprak kayması da.

Kısacası, Ankara güvenli bir yer.

Güvenli bir yerde yaşamak isteyenler, Ankara'ya taşınsın.


Ankara'nın en iyi alışveriş merkezi.

 

Ankara'da, özellikle de kış aylarında insanlar genellikle alışveriş merkezlerine gider.

Muhtemelen bu sebeple Ankara'da çok fazla alışveriş merkezi vardır.

Örneğin benim evimin yakınında 500-600 metrelik bir yol boyunda 3 alışveriş merkezi vardır.

Bunlardan biri olan Panora, nedendir bilmem ama başka semtlerden insanların bile hafta sonları geldiği bir yerdir.

Bu gün bir şey almam gerekiyordu.

Önce Kuzu alışveriş merkezine gittim.

Orada aradığım şeyi bulamayınca yürüyerek 2 dakikada Panora alışveriş merkezine gittim.

Kapıdan girince kulağıma müzik sesleri geldi.

Piyano ile hoş bir parça çalınıyor, bir kadın da şarkı söylüyordu.

Kontrolden geçinde binanın zemin katının ortasında yılbaşı çamının yanında birçok insanın toplanıp bir yerlere oturduğunu ve müzik dinlediğini gördüm.

Ben de oraya doğru gittim ve bir yere oturdum.

Bir kadım piyano çalıyor bir başka kadın da şarkı söylüyordu.

Solistin sesi çok güzel, şarkılar da dinlendirici ve eğlendiriciydi.

İnsanlara baktım, duyan geliyor, bulduğu yere oturuyor veya ayakta durarak müzik dinliyordu.

Çok hoşuma gitti.

Alışveriş merkezlerinde araba tanıtımı, beyaz eşya tanıtımı gibi sergiler çok görüyorum.

Ama Panora diğerlerinden biraz farklı.

Örneğin, en üst katında da hem bir sinema, hem bir tiyatro, hem de bir tiyatro okulu var.

Bazen giriş katının ortasında resim sergisi yapılıyor.

Bazen heykel sergisi, bazen de müzik oluyor.

Sanata değer ve önem veriyorlar yani.

Diğer alışveriş merkezlerinin yönetimlerini de benzer bir hassasiyete davet ediyorum.

Tüm alışveriş merkezlerinin dikkatine.....




28 Aralık 2024 Cumartesi

Ankara'da trafik polisleri, trafik sıkışıklığına sebep oluyor.

Ankara'da trafiğin yoğun olduğu mesai başlangıcı ve bitiş saatlerinde birçok yerde trafik ışıklarına veya yolların birleşme yerlerine polisler görevlendiriliyor.

Ancak, nereye polis görevlendirilse orada trafik çok sıkışık oluyor.

Bunun zaten bu noktalarda trafiğin çok sıkışık olduğundan mı yoksa polislerin uygulamalarından mı olduğunu tam anlayamamıştım.

Çünkü gerçekten bazı ışıklarda polis olsa da olmasa da trafik sıkışıyor.

Ama polisler ışığı es geçip trafiği kendi yönlendirdiklerinde de hiçbir şey değişmiyor.

Hatta trafik daha da sıkışıyor gibi geliyordu bana.

Bu gün bundan emin oldum.

Akşam üzeri saat 17 sularında kızımı okuldan almak için arabamla yola çıktım.

Melih Gökçek'in bir gece operasyonuyla protestoculara görünmeden yüzlerce aracı kestiği bulvardan gidiyordum.

Bulvarın Eskişehir yolu ile birleştiği yerde mesai saatlerinde her zaman tıkanıklık yaşandığını da biliyordum.

Bu tıkanıklık yüzünden köprü altından geçip Eskişehir yoluna çıkmak genellikle 8-10 dakikamı alıyordu.

Bu gün öyle olmadı.

Tıkanıklığın sebep olduğu kuyruk daha ODTÜ Vişnelik tesislerine gelmeden başladı.

Üstelik trafik adım adım ilerliyor ve sık sık duruyordu.

Daha önce hiç yaşamadığım bu durumu görünce herhalde ileride bir kaza oldu da kaza yapan araçlar yolu tıkadı diye düşündüm.

Ama böyle kaza yapmış araçlara rastlamadım.

Uzun ve sıkıntılı bir süreçten sonra (yaklaşık yarım saat sürdü) köprünün altından sağa dönüp yukarıya çıkmaya başladım.

Burada da adım adım gidiyorduk.

Yol iki şeritli olmasına rağmen Eskişehir yoluna çıkmak bayağı uzun sürdü.

Yola çıkmadan hemen önce park etmiş bir polis aracı ve polisleri gördüm.

Ne maksatla yaptıklarını bilmiyorum ama polisler, iki şeritten birini dubalarla kapatmışlardı.

İki şerit yol tek şeride düştüğünden doğal olarak tıkanıyordu.

Bu da geriye doğru neredeyse bir kilometreye varan bir şişkinlik yaratıyordu.

Polisler muhtemelen Eskişehir yoluna iki araç birden çıkınca bu yolda tıkanıklık yaşanacağını düşünmüşler.

Bunda kısmen haklılar da.

Çünkü bu bölgede ana yola çıkan araçlardan dolayı bir yavaşlama oluyor hep.

Ama ana yolda kısmi tıkanmanın yaşanmasının tek sebebi bu değil.

Biraz ileride iki alışveriş merkezi var.

Buraya gidecek araçlar son adna sağa yanaştığından yolu tıkıyorlar.

Bununla birlikte, Eskişehir yolunda hiçbir zaman tam bir tıkanıklık yaşanmıyor.

Ağır ağır da olsa trafik akıyor.

Polislerin aldığı önlem Eskişehir yolundaki trafik açısından pek bir fayda sağlamadığı gibi alttaki yolda inanılmaz bir tıkanıklığa sebep olmuş.

Bu tür şeylere kim karar veriyor bilmiyorum.

Ama daha iyi bir inceleme yapmaları şart.

Nereye polis konulmalı ve bu polisler hangi tedbir veya tedbirleri almalı konusunda karar vermek gönderilen polislere bırakılmamalı.

Merkezi olarak uzun süreli bir inceleme sonucunda alınması gereken tedbirleri belirlenip bu tedbirler uygulanmalı.

Mevcut hali ile trafik polisleri trafik sıkışıklığının önlenmesi açısından bir işe yaramıyor.

Aksine trafik sıkışıklığına sebep oluyorlar.

Benden söylemesi.

26 Aralık 2024 Perşembe

Ye kürküm ye.

Geçen gün Ankara'nın küçük bir ilçesine gittim.

Televizyon çekimlerinden çıktığımdan üzerimde takım elbise vardı.

Bir devlet kurumunda işim vardı.

İlgili memurlar bana çok nazik davrandılar.

Memurlar vatandaşa hep nazik davranırlar diye pek şaşırmadım.

Oradan çıkıp yakındaki bir lokantaya gittim.

Genç bir garson bana doğru geliyordu ama girerken beni gören kasadaki adam (mekanın sahibi) koşarak yanıma geldi.

"Ne emredersiniz efendim?" diyerek siparişimi sordu.

"Bu ilçede herkes nazik herhalde." diye düşündüm ilk önce.

Fakat benim arkamdan gelen normal kıyafetli insanlara aynı tavırları göstermeyince şaşırdım.

İkramda da bana bonkör davrandığını fark ettim.

Masaya ısmarladığım yemekten fazla ikram getirdi.

Çorba için diğer masaya bir dilim limon koyarken bana iki büyük dilim verdi.

Yemeği bitirince derhal masayı toplayıp sildi.

"Başka bir emriniz var mı?" diye sorunca "Ne oluyor?" diye etrafa baktım.

Sonra takım elbiseli olduğum aklıma geldi.

Üstelik kaymakamlıktan çıkmıştım.

Adam bunları birleştirince önemli biri olduğumu düşündü herhalde.

Kıyafet insanı önemli biri gibi gösteriyor genellikle.

Bu sadece bizde böyle değil.

Londra'da da takım elbiseli olarak gezerken kime bir şey sorsam söze "Sir..." diye başlarlardı.

"Ye kürküm ye..." lafı tüm dünyada geçerli bir laf.

22 Aralık 2024 Pazar

Bazen birileri beni dinliyor ve gözetliyor gibi hissediyorum.

Geçenlerde bir arkadaşla bir alışveriş merkezine gittim.

Kapıdan girerken güvenlikle ilgili konulardan bahsediyorduk.

Malum, yakın zaman önce PKK terör örgütü militanları ülkemizin stratejik sanayi kuruluşlarından biri olan TUSAŞ'a yönelik elim bir saldırı gerçekleştirdi.

Birçok vatandaşımız şehit edildi veya yaralandı.

Bunun bir güvenlik zafiyetinden kaynaklanmış olabileceğinden bahsediyorduk.

O sırada arkadaşım "Mesela bu alışveriş merkezinin de güvenliği iyi değil. Laf olsun diye bir Xray'dan geçiyoruz ama kontrol yetersiz." dedi.

Ben de "Doğru söylüyorsun. Xray'dan geçmeden önce çantayı yürüyen banda koyuyoruz, telefonu da yan tarafa. Ama geçerken cihaz ötse de üstümüzü kontrol eden yok. Ben birkaç defa belimde silahımla içeri girdim. Telefonu yan tarafa koyup belimdeki silahla kolayca içeri girdim." dedim.

O sırada alışveriş merkezinin birbirinden bir kafe ile ayrılmış çıkış yerinden geçiyorduk.

Arkadaş çıkışı göstererek "Çıkışı kontrol eden yok. Buraya saldırı düzenleyecek biri çıkışa gidip biri çıkarken dönen kapının içine girip tüm patlatyıcı ve silahları içeri sokabilir. Giriş iyi kötü kontrol ediliyor ama çıkış kontrol edilmiyor. Bir yerde birbirinden bağımsız giriş ve çıkış yeri olmaz. Olursa güvenlik olmaz." dedi.

Yukarı çıkana kadar bu konuda konuştuk.

İki gün sonra aynı alışveriş merkezine gidince büyük bir sürpriz ile karşılaştım.

Bahsettiğim giriş yeri kapatılmış.

Kontrol cihazı çıkış yerine taşınmış.

Artık giriş ve çıkış aynı yerden yapılıyor.

Ne yalan söyleyeyim irkildim.

Bu kadar da tesadüf olamaz diye düşündüm.

İki gün önce arkadaşımla bir konuyu konuşuyoruz ve iki gün sonra bizim önerdiğimiz emniyet tedbiri alınmış.

Sanırım alışveriş yerlerinde bizi dinliyorlar.

Yine de fazla eyyamcı olmayayım.

Belki de kapıdaki güvenlikçi konuşmalarımızı duymuştur.

Söylediklerimiz mantıklı gelmiş ve ilgililere bildirmiştir.

Onlar da bu tedbiri almıştır.

İnşallah öyledir.

Dinlenmiyoruzdur.

Ne olursa olsun, alınan tedbir doğrudur.

Tedbiri alanları tebrik ederim.

Yılbaşı geyikleri.

 Geyikleri derken geyik muhabbetini kastetmiyorum.

Eskiden yılbaşında birçok yerde, özellikle de alışveriş merkezlerinin girişlerinde ışıklandırılmış Noel Baba ve geyiği figürleri olurdu.

Bu yıl hiçbir yerde böyle büyük figürler görmedim.

Belki küçük figürler konulmuştur ama ben görmedim.

Bu yüzden yılbaşının geldiğini hissedemiyorum.

Belki mahalle baskısındandır.

Çünkü son zamanlarda "Müslüman Noel kutlamaz." gibi söylemler çokça dillendiriliyor.

Yılbaşı çamı filan su götürüyor ama geyik tepki çeker diye mi hiçbir yerde konulmuyor bilmiyorum.

Belki de ekonomik faktörler yüzündendir.

Her şey çok pahalı.

Bir Noel Baba ve geyiklerin çektiği araba figürü çok pahalı olabilir.

Alışveriş merkezleri tasarruf için bu yıl bunları yapmamış olabilir.

Ama yine de Panora gibi alışveriş merkezlerinde yılbaşı süslemeleri var.

Öncelikle binanın dış cephesi kare şeklindeki ışıklarla süslenmiş.

İçeride de bazı süslemeler var.

Geyik değil ama yılbaşı çamı var mesela.

Ana girişte kapıdan girince devasa bir çam süslemesi karşınıza çıkıyor.


Ama ne olursa olsun yılbaşı heyecanı yok insanlarda.
Bunun da geyikle filan alakası yok herhalde.
Millette para yok eskisi gibi.
Daha doğrusu yılbaşı kutlayan insanlarda para yok.
Memurda yok, işçide yok, emeklide yok.
Parası olan, genellikle yılbaşını kutlamayan kesimler.
Memlekette kimse çalışıp zengin olmaz.
Milletin cebinden paralar alınıp birileri zengin yapılır.
Bu Osmanlı'dan beri böyle.
Ama İttihatçıların milli burjuvazi yaratma sevdası bunu kurumsallaştırdı.
Bu yüzden ülkemizde, hangi parti iktidara gelirse o partinin taraftarları zengin olur milletin parası çalınarak.
Bir süredir muhafazakarlar iktidarda.
Dolayısıyla çalama sırası onlarda.
Onların da başka eğlence anlayışları var.















Ankara'nın sosyalleşme mekanı sorunu.

 Cuma akşamı bütün gece yağmur yağdı. 

Yağış cumartesi günü de devam etti.

Cumartesi günü bazı işlerimi hallettikten sonra Panora alışveriş merkezine gittim.

Arabayı park edecek yer zor buldum.

Biraz uzağa park ettiğimden hafif yağmur altında yürüyerek alışveriş merkezine gittim.

İçeri girince çok şaşırdım.

Her yer insan kaynıyordu.

Adeta adım atacak yer yoktu.

Hava iyi olduğunda insanlar Eymir Gölü, Mogan Gölü vb. yerlere gidip yürüyüş yapıyor.

Veya göl kenarındaki kafe/lokantalara oturuyor.

Ama kötü havalarda herkes en yakınındaki alışveriş merkezine akın ediyor.

İnsanların gidecek başka yeri yok herhalde.

Eskiden Ankara'da bir sürü sinema vardı.

Tiyatrolar da yaygındı.

Gerçi tiyatrolar hala var ve ara sıra gittiğimde şaşılacak kadar çok izleyici olduğunu görüyorum.

Ama yine de bir sorun var.

Ankara son yıllarda oldukça hızlı bir şekilde büyüdü.

Maraş-Antakya-Malatya ve çevre illerde hissedilen depremden sonra Ankara nüfusu daha da arttı.

Çünkü Ankara deprem bölgesi değil.

Türkiye'nin deprem açısından en güvenli illerinden biri.

Doğal olarak deprem korkusunu yaşayan birçok insanımız Ankara'ya yerleşti.

Sanırım bu sebepten, trafik tıkanmaya başladı.

Sinemaya gidenler azaldı ama diğer sanat ve kültür merkezlerimiz tıklım tıklım.

Hava koşulları sebebiyle park, bahçe ve ören yerlerine gitmek mümkün olmadığında, alışveriş merkezleri de tıklım tıklım doluyor.

Ankara muhtemelen Türkiye'de en çok alışveriş merkezi olan şehir.

Buna rağmen hafta sonları ve kötü hava şartlarında tıklım tıklım doluyor.

Belediyenin ve ilgili kurumların bu konuyu araştırmasında fayda var.

İnsanların sosyalleşebilecekleri alternatifler üretmeleri lazım.

Ankara ağırlıklı olarak memur ve öğrenci şehri.

Hafta içi her gün işte veya okulda yoğun şekilde çalışan insanların hafta sonu rahatlamaya ihtiyacı var.

Bunun için de sosyalleşebilecekleri ve eğlenebilecekleri yerlere ihtiyaç var.

İlgililere duyurulur.

24 Kasım 2024 Pazar

Ankara'nın ilk karı düştü.

 Geçen yıl Ankara'da neredeyse hiç kar yağmadı.

Gerçi yağmur önceki yıllara göre daha fazla yağdı ama yağmur karın yerini tutmaz.

Bu yıl Ankara'nın soğuk olacağına dair yazılar yayınlandı.

İddiaya göre kar da çok yağacakmış.

Nitekim bu yazıları haklı çıkaracak ilk olay bu gün yaşandı.

Ankara'nın ilk karı bugün yağdı.

Akşam üzeri önce yağmur yağmaya başladı.

Ardından karla karışık yağmura döndü.

Nihayet 19.00 gibi kar yağmaya başladı.

Kısa süre içinde de her yer karla kaplandı.

Şu anda en az 5 santim kalınlığında kar var.

Kar iyi-güzel de onunda yarattığı birçok sorun var.

Ankara düz bir yer değil.

Birçok tepe ve hatta dağ var şehrin içinde.

Dolayısıyla yollar birçok bölgede çok dik.

Böyle olunca, kar yağışı araç hareketlerini de zorlaştırıyor.

Bunun sonucunda birçok kaza meydana geliyor.

Özellikle de kar yeni yağdığında kaza çok oluyor.

Daha sonraki günlerde sanırım şoförler alışıyor veya tedbir alıyor.

Böylece kazalar azalıyor.

Belediye de bunun farkında olmalı.

Önce kar geliyor duyurusu yaptı.

Kar yağar yağmaz da yolları açık tutmak için kar araçları çalışmaya başladı.

Kar yağışı sadece yolları tıkayıp buz tutturmuyor.

Evler de soğuyor haliyle.

Böyle olunca da kombiler yüksek ısı derecelerine ayarlanıyor.

Yani doğalgaz tüketimi artıyor.

Faturalar kabarıyor.

Geçen yıl çok soğuk olmamasına rağmen en soğuk ayda 3-4 bin lira fatura gelmişti.

Bu sene kaç para gelir bilmiyorum.

Ama bu kışın pek kolay geçeceğini sanmıyorum.

Allah düşük gelirli insanlara yardım etsin.

Elbette işi Allah'a havale etmek sorunu çözmez.

Belediye bunun farkında olduğundan dar gelirli ailelere gaz desteğinde bulunuyor.

Hükümetin de bu yönde adım atması lazım.

Ekonomik koşullar berbat.

Emekli açlık sınırında yaşıyor.

Memur fakirlik sınırında.

Devlet maaşlara yeterince zam yapmayarak memur ve emeklileri hayatlarında daha önce hiç görmedikleri bir fakirlik içine sürükledi.

Hiç olmazsa doğal gaz fiyatlarını düşürerek halkın soğuktan telef olmasını engellemeli.

Doğal gaza zam yapmayı ise aklından bile geçirmemeli.


23 Kasım 2024 Cumartesi

Haklarında dava açılan teğmenler ve yasal işlem başlatılmasına gösterilen tepkiler.

 Bu gün, İstanbul, İzmir ve Ankara'da emekli subaylar, Harp Okulunda neredeyse 200 yıldır sürdürülen bir geleneği devam ettirerek kılıç çeken teğmenler hakkında soruşturma başlatılmasını protesto ettiler.

Ama ilginç bir şekilde bu olay, çok az televizyonda haber yapıldı.

Ottan boktan konuları günlerce tartışan televizyonlardaki sözde "yorumcu" lar, bu konudan hiç bahsetmedi.

Basın dediğin haber yapar.

Tarafsız haber yapar.

Eğer basın tarafsız bir şekilde her olaydan halkı haberdar etmiyorsa, ona basın denmez.

Olsa olsa birilerinin borazanı, propaganda vasıtası denir.

O televizyon kanalları bundan sonra kendilerine basın/medya filan demesin.

O televizyonların çalışanları da haberci veya gazeteciyiz demesin.

Çünkü değiller.

21 Kasım 2024 Perşembe

Her şehrin bir ruhu var.

 Bir günlüğüne Manisa'ya gidip geldim.

Manisa 1980 sonrasında hızlı büyüyen bir şehir.

Tarım var, sanayi var, iyi kötü turizm de var.

Doğal olarak önce köylerden, sonra yakın şehirlerden, daha sonra da doğudan göç aldı.

Eski Manisa kendine has bir kültürü olan, konuşma tarzı olan bir yerdi.

İnsanlar "yapçem, etçem.." diye konuşurdu.

Köylerden yoğun göç, Manisa'nın bu kültürünü bozdu.

Yaşam tarzını, alışkanlıkları da bozdu.

Şehre göç edince kimse birden bire şehirli olmuyor.

En az birkaç nesil geçmesi lazım.

Bu yüzden Manisa'nın ana yol üzerindeki eski bölümünde insan profili köylü, eğlence tarzı köylü (kahvehaneler filan) hale geldi.

Zenginler ve eski Manisa'lıların bir kısmı yolun alt tarafına, Yeni Manisa denilen yere kaymış gibi görünüyor.

Bu sebeple, Manisa merkezden Yeni Manisa'ya gidince farklı bir şehre gitmişsin gibi hissediyorsun.

Ankara'ya döndüm, Ankara çok daha farklı.

Ankara bir metropol.

Eski Ankara havası hala devam ediyor ama yeni semtler oldukça değişik.

Sadece evler değil, insanlar, eğlence yerleri vb. de değişik.

Ama bu değişiklik Ankara'nın o bildiğimiz ruhunu çok değiştirememiş.

Çünkü Ankara, 100 yıldır başkent ve büyük bir şehir.

Yabancıları ve yenilikleri içselleştirebiliyor.

Muhtemelen başka şehirlerde de benzer bir durum vardır.

Ama her şehir, değişse de diğer şehirlerden biraz değişiktir.

Çünkü her şehrin bir ruhu vardır.

Şehir ölse de o ruh uzun süre ölmez.

Dart

 Bu gün sabah memleketten döndüm.

Otobüste uyuyamadığımdan uykumu alamamıştım.

Eve gelip bir şeyler yedim.

Dışarıya çıkacaktım ama gözlerim kapanıp duruyordu.

Biraz uzanıp kestireyim dedim.

Derin bir uykuya dalmışım.

Öğleden sonra uyandım.

Telefona bakınca arayanlar olduğunu gördüm.

Telefonun zil sesi kısıktı, hiç birini duymamışım.

Sırayla arayan numaralara geri dönüş yaptım.

Görüşmek isteyenlerle belirli günler için randevulaştık.

En son aradığım arkadaş, işi gereği sık sık şehir dışna çıkan biriydi.

Ankara'ya dönmüş.

Bir başka arkadaşla bir kafe-puba gidiyormuş.

"Sen de gelsene." dedi.

Duş aldım.

Giyinip dışarı çıktım.

Bir taksiye binip söylediği yere gittim.

İçeri girince bunları dart oynarken gördüm.

Gençliğimde biraz bıçak atma çalışmıştım ama dat konusunda hiçbir deneyimim yoktu.

Daha önce girdiğim bir kafede dart olduğunu ve bazı kişilerin çalıştıklarını görmüştüm.

Ama hiç ilgimi çekmemişti.

Arkadaşlar benden de atmamı istedi.

Daha önce hiç atmadığımı söyledim.

Meğer dart pahalı bir aletmiş.

"Dikkatli at. Kırma." dediler.

Ben de biraz tedirgin bir şekilde attım.

Çok da zor bir şey değilmiş.

Sonra gece boyunca birçok kez attım.

Bir defa da musabaka yaptık.

Fena değildim.

Arkadaşlar dart konusunda doğal bir yeteneğim olduğunu, kendime has sitilim olduğunu filan söyleyip gaz verdiler.

Dart hoşuma gitmeye başladı.

Sohbet sırasında ilginç şeyler de öğrendim.

Meğer dart Türkiye'ye yabancı diplomatlarca getirilmiş.

Ankara sefaretlerin bulunduğu yer olduğundan ilk olarak burada yaygınlaşmış.

Dart bu gün de en çok Ankara'da yaygınmış.

Kafeleri, barları filan varmış.

Ankara, sadece Türkiye'nin değil, Türkiye'deki dart oynayanların da başkenti imiş.

Olaya fena ısındım.

İlk işim bir dart tahtası/hedefi almak olacak.

Tabii ki dart da alacağım.

Herkese de tavsiye ederim.

Acayip rahatlatıcı bir şey.

Attıkça vuruyorsun.

Vurdukça rahatlıyorsun.

6 Kasım 2024 Çarşamba

Ankara'ya kış geliyor. Bu kış çok sert geçecek.

 Kış, Ankara'da kendini hissettirmeye başladı.

Birçok kişi, bu kışın çok soğuk geçeceğini söylüyor.

Kimi buna ayvanın bol olmasını, kimisi de palamutun bol olmasını kanıt olarak gösteriyor.

Söylentiye göre ayva bol olduğu yılların kışı çok sert olurmuş ve bu yıl ayva bolmuş.

Diğer bir söylentiye göre de palamut balığı bol olduğu yıllar kış sert geçermiş.

Bu yıl palamut hem bol hem de iri palamutlar.

Meteoroloji ile ilgili kişiler de kışın sert geçeceğini söylüyor.

Bunlar diğerlerine göre daha bilimsel.

Ama hepsi kış sert geçecek derken havanın soğuk olacağından bahsediyor.

Halbuki kışın sert geçeceğini gösteren başka belirtiler de var.

Geçen ay, bazı akşamlar kaloriferi yaktım.

Sabah olur olmaz da söndürdüm.

Bu gün doğal gaz faturası gelmiş.

Bakımca gözlerim fal taşı gibi açıldı.

Aylık gaz ücreti 700 küsur lira gelmiş.

Daha kış gelmeden bu fiyatlar geliyorsa, ısının eksiye düşeceği dönemlerde vay halimize.

Kim bilir kaç bin lira fatura gelecek.

Dışarıda dondurucu bir soğuk varken ceplerimizde ateşler yanacak.

Bu kış asıl bu yüzden çok sert geçecek.

Hükümet yalan dolan TUİK rakamları ile memur ve emekliye yıl başında çok düşük bir zam yaparsa, asıl cıngar o zaman kopacak.

Çünkü Ankara, memur ve emekli kenti.

1 Kasım 2024 Cuma

Ankara'da hastalık mevsimi başladı.

Sabah kalkınca balkona çıkıp dışarıya baktım.

Hava oldukça serindi.

Bu sebeple sıkı giyinip dışarı çıktım.

Kızılay'a inip dolmuştan inince terlemeye başladım.

Hava güneşli ve Kızılay oldukça sıcaktı.

Bu mevsim böyledir.

Ankara'nın yüksek yerlerine kış gelirken rakımı düşük yerlerde yaz havası vardır.

Sabah sıcak yerde uyanır ve dışarı çıkarsanız havaya aldanıp hafif giyinirsiniz.

Olur da yüksek rakımlı bir sempte giderseniz, bu sefer de üşürsünüz.

Tam tersi olduğunda da terlersiniz.

Hatta gölgede ve güneşte hissettiğiniz sıcaklış arasında bile büyük fark olduğundan aynı semptte bir üşüyüp bir terlediğiniz olur.

Bu da çoğu insanı hasta eder.

Bu sebeple şu günlerde Ankara'da soğuk algınlığı ve gribe yakalanmak kolaydır.

Nitekim okula gittiğimde de hastalanıp derse gelmeyen öğrenci sayısında artış olduğunu gördüm.


31 Ekim 2024 Perşembe

Şansa inanır mısın?

 Bu gün öğrencilerimden biri sanırım söylediğim bir söz üzerine bir soru sordu:

"O zaman siz şansa inanmıyorsunuz hocam. İnsan her şeyi kendi eylemleri ile mi belirler?"

Böyle bir soru beklemiyordum.

Şöyle cevap verdim:
"İnsan her şeyi kendi eylemleri ile belirler ifadesi biraz abartılı olur. 

Ama evet, şansa inanmıyorum. 

Biz sebebini bilemediğimiz şeylerle karşılaştığımızda, bunu şansa veya şanssızlığa yorarız. 

Halbuki her gün evrende ve yakın çevremizde milyonlarca şey olur.

Bunların bir çoğu istatistiki olarak az da olsa belli bir oranda bizi de etkiler.

Bizim bunları bilme, tahmin etme ve kontrol etme imkanımız yoktur.

Bunlardan bazıları bizim avantajımıza bazıları da dezavantajımıza olabilir.

Eğer bir şey istiyorsak bunu istemeliyiz.

İstemek de yetmez, bunun için hazırlıklı olmalı ve uygun şartlar oluştuğunda harekete geçmeliyiz.

Bu anlamda, diğer bütün etkenler sabit olarak düşünüldüğünde sonucu belirleyen bizim seçimlerimiz ve eylemlerimizdir.

Herkesin önüne bazen hiç tahmin etmediği fırsatlar çıkar.

Eğer bizim bir isteğimiz, planımız, hazırlığımız ve harekete geçme irademiz yoksa bu fırsatlardan yararlanamayız.

Hatta fırsatın farkına bile varamayız.

Bu sebeple, kontrol edemediğimiz şeylere odaklanmak yerine kontrol edebildiğimiz şeylere odaklanmamız lazım.

Çünkü bizi sonuca bunlar götürür.

Yani kendimize odaklanmalı, kendi davranışlarımızı düzeltmeliyiz.

Yoksa hiçbir zaman şansımız olmaz.

Bu şans filan da değildir.

Kendimizden kaynaklanan bir durumdur.

Örneğin, bir sabah güneş doğarken gökten çeyrek altın yağsa ve bu yağmur öğlene kadar sürse, eğer sabah gün doğmadan uyanıp dışarı çıktıysanız bu altından payınızı toplarsınız.

Eğer öğlene kadar uyursanız, siz uyandığınızda dışarıda toplanmamış tek bir altın kalmaz.

Bunun sebebi şas veya şanssızlık değildir.

Sizin seçimleriniz, sizin eylemlerinizdir.

Daha doğrusu, sizin tembelliğinizdir.

Bu sebeple ben şansa inanmam.

Çalışmaya inanırım.

Sizde öyle yapın.

En azından sınavda öyle yapın.

Derse çalışmazsanız, şans eseri yüksek not alamazsınız."

27 Ekim 2024 Pazar

Ankara'da yaşayanlar, biliyor musunuz? Ulus'ta her şey daha ucuz.

 Bu gün mahalleden bir arkadaş telefon etti.

Ulus'taki Hâl'e gidiyormuş.

Balık alacakmış.

Bana gelmek isteyip istemediğimi sordu.

Ulus'a çoktan beri gitmedim.

Sadece balık almak için gitmenin mantıklı bir şey olduğunu sanmıyordum.

Bizim semtteki balıkçıya göre biraz daha ucuz olsa da otobüs ücreti ve içeceğimiz çay filan derken balığın daha pahalıya geleceğini düşünüyordum.

Buna rağmen, bir değişiklik olur diye gitmeye karar verdim.

Gençlik Parkı'nın önünde otobüsten indik.

Yeni inşa edilmiş olan caminin yanından geçerek bir çarşıya girdik.

Aman Allahım....

Çarşı insan kaynıyor.

Daha çok kırsaldan yeni göç etmiş kişiler veya düşük gelir seviyesine sahip kenar mahallelerde yaşayan insanlar olduğu kanaatine vardığım yüzlerce, hatta binlerce insan çarşıyı doldurmuştu.

Çarşıda hemen her şey satılıyordu.

Fiyatlar ise inanılmaz ucuzdu.

Çarşıyı boydan boya geçtik.

Merdivenlerden çıkıp Hâl'in önüne geldik.

Önce Hâl'in karşısındaki Sulu Han'a girip gezdik.

Alt katta birer çay içtikten sonra dışarıya çıktık.

Hâl'in yanında Kahvaltı Pazarı diye bir yer vardı.

İçeri girip fiyatlara baktık.

Peynirden zeytine tüm kahvaltılıklar vardı.

Üstelik çeşit bol ve fiyatlar marketlere göre daha düşüktü.

Sonra Hâl'e girdik.

Bir sürü balıkçı ve önlerinde kuyruğa girmiş insanlar vardı.

Bir tur attık.

Balık fiyatlarının dükkanların hepsinde aynı olduğunu gördük.

Balıklar da çok taze görünüyordu.

Hâl'de sadece balık satılmıyor.

Etten sakatata ve hatta yumurtaya kadar birçok gıda maddesi satan dükkanlar var.

Balık fiyatları ucuz olduğundan yeterince balık aldık.

Yumurtalar da markete göre oldukça ucuzdu.

Bir koli de yumurta aldık.

Başka ıvır zıvır da aldıktan sonra dışarı çıkıp otobüse bindik ve mahalleye geldik.

Eğer gıdadan giyime ve ev eşyasına kadar ihtiyacınız olan her şey için daha az para harcamak istiyorsanız, Ulus'a gitmenizi tavsiye ederim.

Ulus'ta her şey daha ucuz.


25 Ekim 2024 Cuma

TUSAŞ'a yapılan terörist saldırıya neden bu kadar şaşırdılar, anlamış değilim.

 TUSAŞ'a yönelik olarak, PKK terör örgütü tarafından bir terör saldırısı yapıldı.

Tesisten çıkan silahsız insanlara ve bir taksiciye karşı insanlık dışı bir katliam gerçekleştirildi.

Bu olay hepimizin içine ateş düşürdü.

Çok üzüldüm.

Herkes çok üzüldü.

Ama basın-yayın organlarına bakınca, çoğu kişinin sadece üzülmekle kalmayıp çok şaşırdığı da görülüyor.

Beni ise buna şaşırılması şaşırtıyor.

Çünkü bu saldırı, ilk değil.

Daha önce de benzer şekilde saldırılar yapıldı.

PKK, daha 90'lı yıllarda (yanlış hatırlamıyorsan ilk defa Tunceli'de) intihar saldırıları düzenlemeye başladı.

Genellikle bir kişi tarafından yapılan ve canlı bomba eylemi diye nitelendirilen bu saldırılar çok da başarılı değildi.

Bazı teröristler ise son anda bombayı patlatmaktan vazgeçip güvenlik güçlerine teslim olabiliyordu.

Bunun üzerine birden fazla terörist tarafından gerçekleştirilen bombalı araç saldırıları yapıldı.

Bu tür saldırılar genellikle askeri tesislere (jandarma karakolları ve askeri üs bölgelerine) yapılıyordu.

Askeri birlikler, özellikle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde olanlar, emniyet tedbirlerine daha iyi uyduklarından bu tür saldırılar da çoğu zaman önlenebiliyor veya etkileri çok büyük olmuyordu.

Bunun üzerine PKK terör örgütü, yeni bir saldırı türü geliştirdi.

Genellikle çalıntı veya gasp edilmiş bir araçla saldırılacak bölgeye iki kişi geliyor, saldırı bölgesinde araçtan hızla iniyor, önce silahlarla ateş ederek mümkün olan en fazla sayıda insanı öldürmeye çalışıyor, son safhada da saldırganlardan birinin sırt çantasındaki patlayıcı kendisi veya olayı uzaktan izeleyen üçüncü bir terörist tarafından patlatılıyor.

Yakın zaman içinde yapılan bu tür saldırılar üç defasında televizyonlara da yansıyarak çok ses getirdi.

İlki sanırım Adana veya Antalya bölgesindeki bir jandarma karakoluna yapılmıştı.

İkincisi Ankara'da İç İşleri Bakanlığı'na yapıldı.

Üçüncüsü de TUSAŞ'a yapıldı.

TUSAŞ saldırısı olunca, televizyonlardaki kerameti kendinden menkul güvenlik uzmanlarının ve yorumcuların, bu tür saldırılar sanki ilk defa yapılıyormuş gibi şaşırmasına anlam veremedim.

İlgili kurumların sanki aynı şaşkınlık içindeymiş gibi görünmesine de inanamadım.

Eskiden TSK, terör eylemleri ile ilgili gelişmeler ve eylem türlerini inceleyerek tüm birliklere yayımlıyordu.

Acaba artık yapılmıyor mu?

Yapılıyorsa her yere yayınlanmıyor mu?

TUSAŞ Türkiye'nin en stratejik sanayi kurumlarından biri.

Böyle bir kurumun mutlaka bir güvenlik müdürü ve güvenlik teşkilatı vardır.

Bunlara bu tür olaylar hakkında bilgi verilmiyor mu?

Veriliyorsa, kurumun güvenlik müdürü ne tür tedbir almış?

Aslında bu tür saldırılar tamamen olmasa da büyük oranda önlenebilir.

Saldırılar tamamen önlenemese de alınacak tedbirlerle bu saldırılardan en az zarar görerek çıkmak sağlanabilir.

Bunun için sanıldığı gibi çok olağan üstü şeyler yapılmasına da gerek yok.

Basit tedbirlerle saldırılardan zarar görülmesini önlemek mümkün.

Ben görevdeyken tesis, üs bölgesi, köy vb. koruması ile ilgili görevlerde çalıştım.

Alınacak tedbirlerin çok masraflı ve olağan üstü olmasına gerek olmadığını biliyorum.

Hatta bu konularda STRASAM Düşünce Kuruluşunun internet sitesinde bazı yazılar da yazdım.

İç İşleri Bakanı'nın olay olur olmaz duruma hakim olması ve bizzat takip etmesi iyiydi.

Ama eylemden sonra hangi örgütün yaptığından emin olmadıklarını, bunun için kimlik tespiti yapılmasını beklediklerini söylemese bana tuhaf geldi.

Her terör örgütü kendine has saldırı teknikleri uygular.

Bir saldırı olduğunda ilk olarak, daha önce hangi terör örgütü bu tür eylemler yapmış incelersiniz.

Bu sizi sonuca kısa yoldan götürür.

Bu saldırı, PKK terör örgütünün daha önce de uyguladığı taktik ve tekniğe uyuyor.

Bu sebeple ben, saldırı haberini izleyince hemen PKK'nın yaptığını düşündüm.

Televizyonlarda ise tuhaf konular konuşuluyordu.

Yok teröristler çok profesyonelmiş.

Kesin yabancı bir istihbarat teşkilatı eğitmişmiş.

İsrail'in adamları olabilirmiş.

Olayın arkasında ABD olabilirmiş.

Bir sürü hikaye.

Evet saldırı, PKK tarafından birilerinin (ABD veya İsrail'in mesela) isteği ile yapılmış olabilir.

Ama teröristlerin çok profesyonel olduğuna dair ben bir şey göremedim.

Daha önce yapılan saldırıların neredeyse tamamen aynı şekilde yapıldı.

Yani PKK terör örgütünün standart basit bir eğitim vererek bazı teröristleri bu işlerle görevlendirdiği anlaşılıyor.

Öleceklerini bile bile saldırıyı gerçekleştirmelerinden başka olağanüstü bir durum yok.

Taksiye binmişler, kapı önünde inip gördükleri herkese ateş etmişler, daha sonra da nizamiyeye yönelmişler.

Hep aynı şey.

Hep aynı teknik.

Hep aynı taktik.

Yeni olan, şaşırtıcı olan hiçbir şey yok.

Bence tuhaf olan, nizamiyeden teröristlere hiç ateş edilmemesi.

Edildiyse de ben izlediğim videolarda görmedim.

Eğer nizamiyede, iç işleri bakanlığına yapılan saldırıda olduğu gibi anında teröristlere ateş eden güvenlik görevlileri olsaydı, belki bu kadar çok zayiat vermeyebilirdik.

Acaba güvenlik kuvvetlerimizde bu tür şeyleri takip eden ve inceleyen, bunlardan sonuç çıkarak birimler yok mu?

Birimler var da buralarda çalışan uygun personel mi yok?

Bence vardır, ama bir şeylerin uygun işlemediği ortada.

Öte yandan, TUSAŞ güvenlik teşkilatının başındaki kişi veya kişilerin de yeterliliğini merak ediyorum.

TUSAŞ sadece tesis olarak değil çalışanları açısından da stratejik.

Burada çalışanların güvenlik soruşturmaları tam mı?

Saldırıda içeriden bilgi veren biri olabilir mi?

Tesis etrafında kimler yaşıyor?

Bu tür saldırılar detaylı bir keşif, planlama ve hazırlık gerektirir.

Bunu da saldırıyı yapanlar değil, başka birileri yapar.

Çevreyi gözetleyen kameralar yok mu?

Etrafta dolaşan ve şüpheli hareketler yapan kişiler fark edilmemiş mi?

Kamera kayıtları incelenerek bu tür kişiler araştırılıyor mu?

Stratejik kurum ve tesislerde çalışan personelin bireysel güvenliği için neler yapılıyor?

Bu personele saldırı durumunda ne yapacakları öğretiliyor mu?

Çünkü teröristler ateş etmeye başlayınca bazı kişiler kaçarken bazıları bulundukları yere yatıp uzandılar.

Teröristler de kolayca onlara ateş ettiler.

Çalışan personelin oturdukları ev, araçları vb. için ne tür emniyet tedbirleri alınıyor?

Bunlar önemli hususlar.

İlgililere duyurulur.

Strasam'daki yazılara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

 (https://strasam.org/strateji/istihbarat/isyerinizde-almaniz-gereken-guvenlik-tedbirleri-nelerdir-2918, 

https://strasam.org/strateji/istihbarat/kendi-emniyetiniz-icin-yaya-yuruyuslerinde-alabileceginiz-tedbirler-nelerdir-2913

https://strasam.org/strateji/istihbarat/cocuklarla-ilgili-alinmasi-gereken-guvenlik-tedbirleri-nelerdir-2909

https://strasam.org/strateji/istihbarat/arac-kullanirken-alinmasi-gereken-guvenlik-tedbirleri-nelerdir-2900

https://strasam.org/strateji/istihbarat/evinizin-guvenligi-icin-alinmasi-gereken-tedbirler-nelerdir-2882

https://strasam.org/strateji/istihbarat/mafya-babalari-icin-hayatta-kalma-tedbirleri-2861).


20 Ekim 2023 Cuma

Beddua okumak yasal hakkımız!....

 Nüfus müdürlüğündeyim. Genç bir oğlan bir memurla tartışmaya başladı.

Oğlan biraz rahatsız gibi.

Kanuni haklarından filan bahsetti.

Memuru şikâyet edeceğini bağıra bağıra söyledi.

Memur da; "Git şikâyet et, sorun çıkaran sensin!" diye cevap verdi.

Bunu duyan genç, memura "Allah belanı versin!" diye bağırdı.

Memur "Bana beddua edemezsin! Şimdi polis çağıracağım." diye tepki gösterdi.

Oğlan " Çağırırsan çağır, beddua okumak suç değil.

Bu konuda açılmış bir davada hakim kararı var.

Beddua etmek benim yasal hakkim." dedi.

Bunun üzerine bir memur; "Terbiyesizlik yapma!" diye bağırdı.

Oğlan ona dönüp; "Yasal hakkımı kullanıyorum.

Senin de Allah belanı versin." diye bağırdı.

İş büyüyünce, birkaç memur oğlanın etrafını çevirip dışarı çıkarmaya, oğlan direnince de bir odaya sokmaya filan çalıştı.

Oğlan; "Bana dokunmayın. Buna hakkınız yok. Suç işliyorsunuz. Yine yasal hakkımı kullanıyorum. Allah hepinizin belasını versin!" dedi.

Bunun üzerine bir kadın memur sinirlendi.

"Bu hak sadece sana verilmemiştir herhalde! Benim de ayni hakkim vardır. O zaman ben de yasal hakkimi kullanıyorum. Allah senin belanı versin." diye karşılık verdi.

Sonra güvenlik filan geldi.

Oğlanı dışarı çıkardılar.

Biraz sonra bir memur geri döndü.

Nedendir bilmem ama sanırım sıra bekleyen insanları bilgilendirmeye ihtiyaç olduğunu düşünmüş olmalı, durumu açıklamaya başladı.

Özet olarak; "Psikolojik sorunları varmış. Normal değilmiş." dedi.

Psikolojik sorunu olması sanki iyi bir şeymiş gibi bazıları "Oooh!" filan dedi.

Herkes rahatlamış görünüyordu.

Sıra bekleyenler, işine gücüne devam etti.

Ben de işimi halletmek için sıramın gelmesini bekliyordum.

Bir memura sordum: "Burada güvenlik yok mu? Ya daha vahim bir şey olsaydı."

"Yoook! Bir şey olmaz, merak etmeyin. Güvenlik giriş kapısında var." diye cevap verdi.

Bir güvenli açığı olduğu kanaatine vardım.

Ama beni ilgilendiren bir durum değil diye bir şey demedim.

Ama yine de şaşırmıştım.

Çünkü bu, benim devlet dairelerinde karşılaştığım ilk olay değildi.

Hatta, nedendir bilmem, ne zaman devlet dairesine filan gitsem ya kavga çıkıyor veya psikolojisi bozuk birine denk geliyorum.

Resmen resmi daire fobim oluşmaya başladı.

5 Ekim 2023 Perşembe

Ağzı olan konuşuyor.

 Dün, dolmuşa bindim.

Ön tarafta oturan birinin boru gibi sesi geliyordu.

"Eylem, patlama filan" deyince dikkatimi çekti.

Adama kulak kabarttım.

Geçen gün İç İşleri Bakanlığı'na yapılan terör saldırısını yorumluyor aklınca.

"Bu kadar kalabalık varken kimsenin olmadığı giriş yerine niye saldırdılar?

Araba öyle mi park edilir?

Saldırgan niye öyle içeri girmeye çalıştı?" gibi kendi kendine bir sürü sordu ve sonra da saçma sapan yorumlarla bu saldırının şüpheli olduğu sonucuna vardı.

Sonra da "PKK böyle eylem yapmaz." dedi.

Kendimi zor tuttum.

"Ulan dangalak. Daha kimin yaptığı açıklanmadı. Açıklansaydı bile sen PKK uzmanı mısın?" diyecektim.

Neyse ki herif sustu.

Dolmuş ağzına kadar dolu olduğundan konuşanın kim olduğunu göremedim.

Sonra da trafik sıkışınca herkes öf pöf etti.

Dikkatim dağıldı.

Bizde böyle dangalak çok maalesef.

Kendi mesleğini, işini gücünü doğru dürüst yapamaz ama hiçbir bilgisi olmadığı halde her konuda ahkam keser.

Yorum yapar.

Yargıya varır.

Böyle tiplerin dinleyeni de inananı da çok olur nedense.

Mesela "Binlerce şehit ve yaralı vererek kazandığımız ve bunun sonucunda devletimizi kurmayı başardığımız Kurtuluş Savaşı'nın olmadığını, bu savaşın uydurma olduğunu" söyleyen bir sürü geri zekalı var ortalarda, bir sürü daha geri zekalı olan tip de bu yalana inanıp her yerde savunur.

İngilizlerin tarihlerindeki en büyük ve önemli düşman olarak ilan ettikleri Atatürk ve arkadaşlarını İngilizlerle hilafeti kaldırmak için anlaşmış İngiliz adamı ilan eder bazı kansızlar, buna da bir sürü geri zekalı inanır ve savunur.

Bu yüzden, ne zaman kendi işi olmayan konularda boş yorumlar yapmak yerine işini gücünü yapan ve elinden geldiğince iyi yapmaya çalışan biri gördüğümde çok büyük saygı gösteririm.


29 Eylül 2023 Cuma

Ankara'nın tarihi dokusunu ve Atatürk'ün inşa ettirdiği başkenti korumak.

Bazı gazetelerde, sosyal medyada ve arkadaş sohbetlerinde, Ankara'nın tarihi bölümünün, yani kale ve çevresinde hala ayakta kalan klasik Ankara evlerinin restore edilerek Ankara'nın önemli bir kültürel merkezi haline getirileceğine dair haberlere rastlıyorum. 

Bunun gerçek olmasını canı gönülden istiyorum.

Çünkü geçmişinden kopuk bir şehir, yaşanılası bir şehir olamaz.

Bu yüzden, arada bir gittiğim eski Ankara'nın yıkılmaya yüz tutan ve harabeye dönen eski evlerini görünce hep üzülürüm.

Şimdi, Ankara Belediyesini yönetenler de aynı şeyleri hissediyor olacak ki böyle bir proje hazırlamışlar.

Geçmiş dönemlerde, açgözlülükleri yüzünden yeni arsalar üreterek yakınlarını emlak zengini yapmaktan başka hiçbir vizyonu olmayan eski yöneticilerin mahvettiği Ankara, sonunda tamamen elden çıkma tehlikesi ile karşı karşıya olan tarihi zenginliklerine tekrar kavuşacak.

Aslında bu tarihi bölgeye bakış açısı ve gösterilen ilgi, her zaman böyle değilmiş.

Tan aksine, Cumhuriyet kurulduğunda bu bölge, şehrin en önemli bölgesi olarak görülmüş.

Doğal olarak bu anlayış, şehir planlaması çalışmalarına da yansımış.

Şehir planlaması için getirilen yabancı mimarlar da bu tarihi bölgenin önemini kavrayarak planlarını ona göre yapmışlar.

Ama nüfus hızla arttığından daha sonraları yeni planlar yapılmak zorunda kalınmış.

Ankara'nın nüfusu 1920 yılında 20-25 bin olarak tahmin ediliyor.

Bu nüfus, Milli Mücadele sırasında hızla artarak şehrin başkent ilan edildiği 13 Ekim 1923'te 47.000'e yükselmiş.

Bunun üzerine, geleceğin başkenti Ankara için 1924-25 yıllarında Stuttgardlı Profesör Carl Christoph Lörcher'e bir şehir planı hazırlatılmış.

Şehir nüfusu 1928 yılında 107.000 kişiye ulaştığından, şehir planlaması üzerinde daha büyük bir hassasiyetle durulmaya başlanmış.

Görev, şehir planlamacısı Hermann Jansen'e verilmiş ve şehir nüfusunun yakın zamanda 250.00'e ulaşacağı; bu sebeple şehri, bu kadar nüfusun yaşayacağı bir başkent olarak planlaması istenmiş.

Jansen, Lörcher'in hazırladığı taslaklardan da yararlanarak işe başlamış.

Jansen, şehir planını hazırlarken yeni yerleşimleri ovaya yapmayı ve böylece eski Ankara'yı korumayı esas almış.

O günlerde aldığı notlarda düşüncelerini şöyle ifade etmiş:

"Eski Ankara'yı, ovada kurulacak yeni kentten ayırmayı başarabilirsek, koruyabiliriz. Basamak basamak yükselen bir tepenin yamaçlarına kurulmuş olan eski evler, bu eski yerleşimi değişik, güzel ve çekici yapıyor."

Hazırladığı plan Ankara belediyesi tarafından onaylanmış.

Atatürk döneminde, daha sonraki yıllarda da Ankara'nın tarih ve doğadan kopmadan modern bir başkent haline getirilmesine çok önem verilmiş.

Bu gün Ankara'daki meydanlar, anıt binalar ve eski semtler hep Atatürk döneminde yapılmış.

Örneğin Bahçelievler semti.

Bahçelievler, Türkiye'nin ilk bahçe şehir uygulaması olarak hayata geçirilmiş.

Semt, 1934-36 yılları arasında Berlinli mimar ve kent planlamacısı Herman Jansen tarafından tasarlanıp gerçekleşmiştir.

Maalesef Atatürk'ten sonra gelenler Ankara'ya yeterli özeni göstermemişler.

Yakın geçmişte de bu özensizlik devam etti.

Ne tarihi alanlar, ne sanat, ne kültür, ne de doğa pek umursanmadı.

Örneğin, Atatürk'ün ağaçlandırdığı alanlara ve çiftliklere binalar yapıldı.

Eski binalar yıkıldı ve yerlerine çirkin apartmanlar yapıldı.

Bunu kendi gözlerinizle de görmeniz mümkün.

Atakule'ye çıkıp şehre kabaca bir göz atın.

Nerede yeşillikler arasında yaşanası mekanlar görürseniz Atatürk zamanında yapılmıştır.

Nerede birbiri içine girmiş ve yeşillikten eser görülmeyen beton yığını şeklinde binalar görürseniz, Atatürk'ün ölümünden sonra yapılmıştır.

İşin ilginç yanı, Atatürk'ün ölümünden sonra şehir genişledikçe şehrin daha da betonlaştığının açıkça görülmesidir.

Bu gidişe dur demek lazım.

Eski Ankara'nın restorasyonu projesi, eğer gerçekleştirilirse, iyi bir başlangıç olacaktır.