.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}
Kitap Özetleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap Özetleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Kasım 2013 Pazar

Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma

Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma

Eski defterlerimi karıştırırken çok eskiden okuduğum bir kitaptan çıkardığım notlara rastladım. Kitap Dr.Osman ÖZSOY'a ait ve adı da ''Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma''. Defterime aldığım notları burada paylaşıyorum. Umarım okuyanların işine yarar.

-Propaganda gücünü telkinden alır.
-Propaganda, ne kadar yalın olursa ve toplumun duygularına ne kadar hitap ederse o kadar etkili olur.
-Toplum her sözün gerçek olduğuna inanmaya temayüllüdür.
-Bir efsanenin mutlaka gerçek olması gerekmez.
-Yurt içi propagandada en etkili faktörlerin başında basın gelir.
-Şayialar, askeri strateji açısından önemlidir. Orduların keşif kolları gibi önden giderler ve benzer işlevi görürler.
-Misyonerler, güvercin kadar masum görünseler de aslında yılan kadar zehirlidirler.
-Eğitim (nerede eğitim gördüğünüz dahil) çok önemli etkiler yaratır. Sivas kongresinde ABD mandasını isteyenler, ABD kollejlerinden mezun olanlardı.
-Kabile ve arazi ihtilafları karışıklık çıkarmak için kullanılabilir.
-Propagandaya başlamadan önce muhatabınızı mutlaka tanıyınız.
-Propaganda yaptığın kitle ile ortak noktalar bul ve bu ortak noktalara heyecan katarak onları güçlendir.
-Çabukluk önemlidir. Gelişen her duruma uygun olarak art arda yeni açıklamalar ve yeni kanıtlar öne sür.
-Toplumu tenkit etme. Öv ve duygularını okşa.
-Çok fazla konudan bahsetme. Birkaç önemli mesaj seç ve bunları sürekli olarak tekrarla (Mesela: Halk için, halka dönük ve halktan yana gibi.).
-Sözlü propaganda daha önemlidir. Çünkü toplumun ancak küçük bir kısmında okuma alışkanlığı vardır.
-Propaganda konuşmaları için akşam saatleri daha uygundur.
-Disiplinli bir kişi ve örgüt görüntüsü ver. Zaman zaman güç gösterisinde bulun.
-Kitlelere hitab et. Kişilere değil.
-Bir ideal ortaya sür.
-Toplumun dikkatini çek.
-Toplumun güvenini kazan.
-Umut ve beklentileri karşılayacak alternatif öneriler sun.
-Umutlarını yitirmiş insanları hedef seç ve onlara umut aşıla.
-Muhteşem ve kutsal bir görev icra ediyor inancı oluştur.
-İlgi ve dikkati geleceğe yönelt.
-Nefret edilecek ortak bir düçman seç.
-Düşman mümkünse yabancı olsun.
-Propaganda arkasında bir güç varsa daha etkili olur.
-Yürüyen bir dangalak, oturan bir entelden daha etkilidir. Harekete geç.
-İnanç insan ruhunu güçlendirir. Amacınıza uygun bir inanç oluşturun.
-Hedef kitlenin dikkatini eski mutlu günlere çek. Düşmanlarına; yaşamın güzelliğini ve ölümün yersizliğini vurgula.
-Anlattığın konuları sadeleştir. Mümkünse bir defada konuşacağın konu sayısını teke indir.
-Semboller kullan.
-Dikkat çekici renkler kullan.
-İfadelerini basitleştir.
-Toplumlar kadın gibidir. Ona göre davran.
-Amcına uygun olarak bazı olayları seç ve onları büyüt, hatta şişir.
-Mesajını sürekli tekrarla.
-Kitle ile aynı düşünce noktalarını yakala ve propagandaya buralardan başla.
-Söylediklerinde ve yaptıklarında ısrarcı ol.
-Kimse ile teke tek tartışma. Sürekli olarak cesur iddialar ileri sür.
-Düşmanına veya rakibine olumsuz imaj yaratacak bir lakap tak.
-Kalıplaşmış imajlara saldırma, aksine onlara saygı göster ve onları kullan. Mesela; camiye git, ulu ağaçlara ve yatırlara saygı göster.
-Sana en iyi hizmet edebilecek bir gerçeği seç ve sürekli bunu işle.
-Yalan söyleme, söylemen gerekiyorsa çok dikkatli ol.
-Uygun zamanda uygun mesajlar seç ve kullan.
-İddialarında ve söylemlerinde bir bütünlük ve süreklilik olsun. Devamlılık önemlidir.
-Mutlaka bir plan yap ve buna uygun hareket et.
-İkna edici şekilde konuş.
-Toplumun genel inançlarına saygı göster.
-Öncelikli hedef kitlen; fakirler, uyumsuzlar, umutsuzlar, benciller, azınlıklar, can sıkıntısı çekenler. kadınlar ve suçlular olsun.
-Rkibini karikatürize et.
-Buröşürleri bol bol kullan.
-Sansasyonel olayları amacın için kullan.
-Parayı etkili şekilde kullan.
-İhtiyaç maddelerini kullan. Bunları insanlara temin et. Kibrit kutusunu bile üzerine mesaj yazarak dağıt.
-Toplumda önemsenen kişileri yanına çek.
-Anıtlar ve simgesel esrlar yap. Mevcut olanların önünde törenler düzenle.
-Spor aktivitelerini kullan.
-Gücünü abart.
-Sinema ve televizyon gibi iletişim araçlarını etkili şekilde kullan.


Saygılar sunarım.



Propagandanın Sosyo Psikolojik Temelleri

Yine çok eskiden okuduğum bir kitaptan o zaman çıkardığım notları paylaşıyorum.

-Hedef kitleyi ve geçmişini iyi tanıyın.
-İnsanların bilinç altına ve duygularına hitap edin.
-Toplumda ortaya çıkan ihtiyaçları tespit edin ve propagandayı bu ihtiyaçlar üzerine kurun.
-Zayıf ve dirayetsiz durmayın. Toplum zayıfların değil güçlü olanların arkasından gider.
-Modern teknik ve araçlardan mutlaka yararlanın.
-Sembol ve simgeler kullanın.
-Mesajınızı sürekli tekrarlayın.
-Topluma bir bütün olarak hitabederken bunu insanların en yorgun olduğu akşam saatlerinde yapın. Konuşmanız telkin şeklinde olsun.
-Kitleleri bir araya getirin.
-Toplumun dikkatini çekin. Güvenini kazanın. Onlara ümit verin. Yeni bir alternatif sunun. Kitleleri harekete geçirin.
-Konuşmalarınızı; zeka seviyesi en düşük insanın rahatça anlayabileceği şekilde açık, basit ve anlaşılır olarak yapın.
-İddialı olun. İddialarınız açık ve sade olsun.
-Politikada ahlak yoktur. Hesaba katılan tek şey sonuç almaktır.

Saygılar sunarım.

Propaganda ve adam kazanma yöntemleri: Kitle hareketlerinin motivasyonları.

Yıllar önce alıp okuduğum ve çok beğendiğim bir kitap olduğundan, ''Erick Hofner''in ''Kesin İnançlılar'' isimli kitabının önemli noktalarını defterime not etmiştim. Bu şahıs; esas olarak 19'ncu Y.Y. sonunda ABD'de ortaya çıkan işçi örgütleri ile radikal bazı örgütleri (Ku Klux Klan gibi) inceleyerek bunları yönlendiren temel esasları belirlemeye çalışmış. Ayrıca, dünya çapında yaygın; Komünist, milliyetçi ve dini hareketleri de incelemiş ve bu kitle hareketlerinde insanları içine çeken ve harekete sürükleyen motivasyonları tespit etmeye çalışmış. Bu kitabı da bu incelemeler sonucunda yazmış.
Ben bu kitapta; propaganda ve örgüte adam kazanma konusunda önemli gördüğüm hususları not etmişim. Şimdi bu bilgileri sizinle paylaşacağım.

-Hayal kırıklığına uğramış kişiler, psikolojik olarak etkilenmeye çok müsaittirler.
-Milliyetçi heyecan eğer kontrollü değilse ve önü alınmazsa çok çabuk alevlenir.
-Propaganda yaparken pratik amaçları kutsal amaçlar gibi göstermek etkili sonuçlar verir.
-Her kitle hareketinin büyümek için topluma herkesin benimseyebileceği ortak bir düşman sunması gerekir. Uygun bir ortak düşman yoksa bu düşman hayali bile olsa yaratılmalıdır.
-Derdi ve problemleri olan insanlar kitle hareketleri için çok uygundur. Bunları harekete çok kolay geçirilebilirler.
-Toplumda mevcut hoşnutsuzlukları amacınız için kullanabilirsiniz.
-Toplum için, geleceğe ait bir hedef koyun ve insanları bu hedefe ulaşılacağına inandırın.
-Nefret duyguları en kolay kullanılabilen duygulardır.
-Hayat tecrübesi az olan (özellikle gençler vb) insanlar üzerinde yoğunlaşın.
-Kendine güveni zayıf insanlara güven duygusu vererek kitlenin içine çekebilirsiniz.
-İşinden ve hayatından memnun olmayanlara kanca atın.
-Geleceğe ait ümit verin. Aydınlık bir gelecek vaat edin.
-İşsiz güçsüz, amaçsız insanlara ümit ve gerçekleştirilecek bir amaç sunun.
-Dini duyguları istismar edenler kitleleri daha çabuk yanlarına çekerler.
-Rakiplerinizin en ateşli taraftarlarına kanca atın.
-Bir kitle hareketi ancak rakip bir kitle hareketi ile dengelenebilir. Tehlikeli bir kitle hareketi varsa onlara rakip başka kitle hareketlerini destekleyin.
-Göç ve göçmenler çok önemli sonuçlar yaratabilir. Göçmenler kitle hareketleri için de uygun kitlelerdir.
-Toplumun en alt kesimlerine el atın. Onları yanınıza çekin.
-Kitle hareketleri en çok şu gruplar üzerinde durur:
  *Yoksullar,
  *Başı boş gezen insanlar,
  *Azınlıklar,
  *Gençler,
  *Muhterisler (ihtiraslı kişiler),
  *Bir kusur veya sabit fikri olanlar,
  *Sakatlar ve yaşlılar,
  *Aşırı bencil kişiler,
  *Bunalımlı tipler,
  *Suçlular.
-Birbiriyle rekabet eden ve birbirine şüpheyle bakan kapalı topluluklar (mesela tarikatlar) birbirlerine karşı denge unsuru olarak kullanılabildiği gibi kitle hareketlerince de istismar edilebilir.
-Kapalı toplulukların düzenini dağıtmayın. Fikirlerinizi bu toplulukların liderlerine veya topluluğa toptan enjekte edin.
-Örgütünüzü; insanların zorluklardan kaçıp kendilerini güvende hissettikleri bir sığınak olarak sunun.
-Zaaf ve zayıflık göstermeyin. Ortaçağ sonunda halk kiliselerin kudretine değil zaaf içinde olmasına isyan etmiştir.
-Askerden yeni dönen gençler gibi geleceğini belirleme aşamasında olan gençlere hitap edin.
-Toplumda (eğer varsa) uzun süredir devam eden çekişmelerden oluşan bıkkınlık duygusunu vurgulayın. Buna çare olarak kendinizi gösterin.
-En başarısız ve en başarılı insanlara el atın. Bunlara bulunduklara yere uygun hedefler sunun.
-Evde kalmış kızlar gibi çözümü zor problemi olan kişilere hitap eden vaatlerde bulunun.,
-Sık sık büyük tören ve mitingler düzenleyin.
-Geçmişteki iyi dönemleri şimdi yaşanan olumsuz şeyleri karalamak için örnek gösterin ve mukayeseler yapın.
-İnsanlara, uğruna savaşmaya değecek amaçlar sunun.
-İnsanlar para için değil ama bir bayrak, bir rozet, bir namus ve hatta bir efsane için ölürler. Bu duyguyu kullanacak araçlarınız olsun.
-Kesin zafer vaat edin.
-Bütün nefreti tek bir düşman üzerine toplayın ve her şeyin suçunu ona yükleyin (Mesela Hitler her şeyin suçunu Yahudilere, Lenin burjuva sınıfına yükleyerek bunu sağlamışlardır.).
-İdeal bir düşman yabancı olmalıdır. Yabancı düşmanın, illaki ülke dışından olması gerekmez. Toplumun çoğuna herhangi bir konuda (ideoloji, din, ırk, dil vb. farklılıklar da olabilir.) topluma göre farklılık arz etmesi yeterlidir.
-Aşağılık duygusu olanların bu duygularını kullanın.
-Toplumda zaten var olan ve su yüzüne çıkmış rahatsızlıkları sık sık işleyin.
-Propaganda zorlama ile birlikte yürütülürse daha etkili olur.
-Elinizdeki gücü merhamet etmeden ve ısrarla kullanın.
-Meşguliyet insanları birleştirir. Taraftarlarınızı ve toplumu sürekli bir şeylerle meşgul edin.
-Yürüyüş insanları olumsuz düşüncelerden uzaklaştırır. İnsanları harekete geçirin, yürüyüşler düzenleyin.
-Toplumda var olan şüphelerden yararlanın. İstismar edeceğiniz konularda da insanların kafasında o konuda şüphe yaratın.
-Toplumu fikir ve konuşmaları ile etkileyen insanları yanınıza çekin.

Gördüğünüz gibi bunların içinde çoğu insana çok dürüstçe, insancıl ve demokratik olmayan maddeler de bulunmaktadır. Bu normal bir şeydir. Çünkü radikal hareketler dahil kitle hareketleri ve onların liderlerinin uyguladığı yöntemlerdir.
Burada tuhaf olan tek şey; bu maddelere dikkatlice bakarsanız görebileceğiniz gibi bu gün bunların  Türkiye'de uygulananlara çok benzerlik göstermesidir.
Daha demokratik hale geldiğimiz iddia edilirken bu tür hareketlere daha fazla benzememiz ironik bir durumdur.
Ban öyle geliyor ki, sanki birisi bu kitabı almış, okumuş ve benim gibi özet çıkarmış, şimdi de bunları uyguluyor.

Saygılar sunarım.

15 Kasım 2013 Cuma

Seçim hazırlıkları ve propaganda (SEÇİM STRATEJİLERİ) teknikleri için bazı yöntemler.

Seçimler yaklaşıyor. Her parti ve bu partilerden her aday şimdiden propaganda faaliyetine başlamış durumda. Her yerde tanıtım afişleri asılmaya başlandı. İnternet siteleri kullananlar da var.
Propaganda için bir çok araç var ancak yöntem konusunda herkes bilgili değil. İsteyen faydalansın diye çok önceleri okuduğum ve önemli yerlerini not ettiğin bir kitabın anlattığı temel esasları burada yazıyorum. Belki işine yarayan birileri olabilir.

Propaganda faaliyetlerinde yyulması veya yapılması tavsiye edilen hususlar.
-Gençleri hedef alın.
-Tartışmaya mümkün olduğu kadar girmeyin.
-Hedef kitlenizi belirleyin ve bunların dikkatini çekecek bir şeyler yapın.
-Modern yöntemler yanında; afişler, duvar yazıları ve bire bir görüşme yöntemlerini ihmal etmeyin.
-Hedef kitlenin heyecanları ve duygularını tespit edip bunlara hitap edin.
-Söylemlerinizde rakiplerinizi tarif ederken belirli ve itici tipler yaratın (Terörist, soyguncu, diktatör, beceriksiz vb. Bunları rakibinize uygun olanlardan belirleyin ve daima vurgulayın.).
-İsimleri değiştirin. Mesela Demirel, Özal veya Cumhurbaşkanı demez bunun yerine Çankayanın başı veya Çankayadaki adam derdi.
-Kamuoyunca bilinen gerçeklerden sizin amacınıza hizmet edecek olanları seçerek sürekli bunları vurgulayın.
-Basit ve anlaşılır sloganlar seçin. Bunların sayısı çok olmasın. Daima bunları tekrar edin.
-Tartışmadan kaçının fakat cüretkar iddialarda bulunun. Mesela 100 günde ülkeyi düze çıkarırım gibi.
-Bir ortak düşman yaratın. Dikkatleri bu düşmana çekin ve bu düşmanla bir tek sizin mücadele edebileceğinizi söyleyin.
-Dini ve toplumsal grup liderlerini yanınıza çekin.
-Toplumun alışık olduğu mevcut inanç, fikir ve davranışlara paralel söylemlerle amacınızı anlatın.
-Kitle haberleşme araçlarını mümkün olduğu kadar çok kullanın. Sosyal medyada hesap açın ve buradan mesajlarınızı sürekli olarak gönderin. Gerekirse bu işler için sürekli birkaç kişi görevlendirin.
-Toplumun rahatsız olduğu tüm konuları belirleyip bunların sorumluluğunu rakibinize yükleyin.
-Hitab ettiğiniz topluma toplumun kafasındaki baba figürü gibi davranın.
-Topluma sürekli bilgi aktarın. Bilgi çok ve sürekli olduktan sonra açık veya kaynağı belli olmayacak şekilde bu bilgileri her türlü vasıtayla bombardıman şeklinde yayın. Ancak bu bilgiler sizin siyasi görüşünüz ve bakış açınıza uygun olarak seçilmelidir.Yani bu bilgileri internette kimin olmadığı belli olmayan bir siteden de duysa kişiler bu bilgilere alışacaktır. Sizin partinizin de bu fikirleri savunduğunu öğrendiği an size temayül edecektir.
-Söylemlerinizde olumsuz cümleler kurmayın. Daima olumlu cümleler kurarak mesajlarınızı iletin. Mesela; bizim iktidarımızda yolsuzluk yapılmayacaktır yerine biz şeffa, açık ve dürüst bir yönetim vadediyoruz demek gibi.
-Söylemlerinizi kendinizi savunma üzerine kurmayın. Savunan her zaman suçluymuş imajını verir. Siz saldırın rakipleriniz kendilerini savunmakla uğraşsınlar.
-Propagandanızı hedef kitle içindeki kişiler tarafından da vermeye gayret edin. İnsanlar kendilerinden birinin söylediğine daha çok inanırlar.
-Seni dinlemeye istekli olanlara hitap edin. Onun için insanların seni dinlemesi için istek uyandır.
-Hüsrana uğramış kişilere seslenin. Problemlerinizin çözümünün sizde olduğunu söyleyin. Bunlar her söylenene daha kolay inanırlar. Aslında aldatılmaktan da biraz hoşlanırlar.Çiller meydanlarda iki anahtar göstererek başbakan olmuştu.Unutmayın.
-Rakiplerine onlara olumsuz bir imaj yaratacak lakaplar takın.
-Rakiplerine karşı olanlarla ortak hareket noktaları bulun.
-Zeka ve kültür olarak en alt seviyedekiler seni rahatça anlasınlar. Bunların anlayacağı şekilde sade ve basit bir söylem kullanın. Diğerleri de seni rahatça anlayacaktır.
-Zenginlik, refah, güvenlik gibi olumlu vaatlerde bulun. Fakir edebiyatı yapmayın. İnsanlar fakirlik değil zenginlik isterler.İnsanlara ümit verin.
-Propaganda birbirini destekleyecek şekilde ve sürekli olmalıdır. Kopukluk ve söylemlerde değişiklik, yön değiştirme gibi şeyler inandırıcılığı sarsar.
-Geçmiş ve gelecek hakkında sadece olumlu şeyler üzerinde durun.
-Televizyon vb. yerlerde konuşacaksanız insanların yorgun olduğu ve sizi sorgulayamayacağı akşam saatlerini seçin.
-Tekrar propagandanın ve öğrenmenin temelidir. Sürekli tekrarlayın. Ta ki insanlar sizin ne söylediğinizi ezberleyip kendi fikriymiş gibi algılayana kadar.
-Propagandanızı kendi söylemlerinizin üzerine kurun ancak rakibin hatalarını küçük düşürücü ve bezdirici şekilde kullanın. Rakibinizin inanılırlığı ve güvenilirliğini sarsın.
-Konuşmalarınızı kişilerden çok kitlelere yapın.

Saygılar sunarım.

*Yararlanılan kaynak: J.A.C Brown, Beyin Yıkama.

22 Eylül 2013 Pazar

Basın'ın Gücü


KİTABIN ADI              : BASININ GÜCÜ

YAZARI                       : Martin WALKER
SAYFA ADEDİ            : 451
BASILDIĞI YER/YIL : AD KİTAPÇILIK A.Ş.-İSTANBUL/1999
BASININ GÜCÜ
1945' in, Hitler Almanyası ile Japonya' yi yenen Büyük İttifak' m dünyası hemen hemen yok olmuştu. Büyük İttifak'ın yepyeni dünya düzenine yönelik umutlarının simgesi olarak kurulan Birleşmiş Milletler, tanınmayacak ölçüde farklılaşmıştı. İngiltere gibi Büyük İttifak içinde yer alan kazanan ülkelerden bazıları refaha ve etkinliğe yönelmiş; Almanya ve Japonya' nın yenik güçleri ise ayağa kalkmanın da ötesine geçmişti.
Ancak, 1945 dünyasının bir kalıntısı, dünyanın entelektüel, politik ve kültürel yaşamını büyük ölçüde etkilemeye devam etmekteydi: Büyük İttifak'ın gazeteleri ayakta kalmış ve hatta etkinliklerini artırmışlardı. 1945' in muzaffer müttefik ordularına, New York Times, Wahington Post, Toronto Globe and Mail, Melbourne Age, Rand Daily Mail, Pravda ve Londra' dan The Times gazetelerinin muhabirleri iştirak etmekteydi. Bu ordular, kazandıkları zaferin ertesinde başka gazeteler de kurdular. Paris' te Le Monde, General de Gaullle' ün özgürlüğe kavuşmasıyla doğdu. Hamburg' da İngiliz Askeri Hükümeti Die Welt' i kurdu. Milano' da Corriere della Sera' yi kuranlar da İngiliz ve Amerikan subaylarıydı. Tokya' da Amerikan Hükümeti Asahi Şimbun' u yeni baştan açtı. Çerçeve genişletilip, İngiliz İmparatorluğu' nusavaş çabalarına ortak bir gücü temsil eden Mısırlı EI-Ahram'ın da bu çerçeveye uyduğu iddia edilebilir.
Bu oniki gazete, elçiliklerde, resmi dairelerde, TV haber merkezlerinde ve dünyanın dört bir yanındaki diğer gazetelerde yakından incelenmektedir. Bunlar kısmen geleneksel haber verme işlemleri için; kısmen radyo ile TV'nin incelemeye zaman ayıramadığı uluslar arası haberleri ele aldıkları için; kısmen de temelde çok önemli bir biçimde, dayandıkları toplumların hükümetlerinin olmasa bile, yerleşik düzenlerinin kaygı ve görüşlerini yansıtır kabul edildikleri için okunmaktadırlar.
Portekiz' de bir devrim, Kore' de bir başkana yönelik suikast, Afrika'daki kuraklık ya da Sahra Çölü'ndeki bir savaş gibi uluslar arası olayları izlemek üzere; dünya çapında yalnızca bir avuç gazete kendi muhabirlerini gönderme masrafına girme sorumluluğunu hissetmektedir. Birkaç bölgesel istisna dışında, haberin olduğu yerde hep bu oniki gazetenin muhabirlerini görürsünüz.
Bu gazetelerin, haber ajanslarından bağımsız çalışan haber toplama kaynaklan, dış temsilcilikleri, politik muhabirleri ve farklı konularda uzmanları vardır. Haber ajansları da bir avuç uluslar arası üne sahip gazetenin başyazılarını ve önemli makalelerini haber malzemesi olarak iletmektedirler. Aslında bu oniki gazetenin ünü büyük ölçüde haber ajanslarının sürekli kendilerinden alıntı yapmalarına bağlıdır.Pravda'nın Rus politikası konusundaki yorumları, Washington Post"un başkanların hataları konusundaki son haberleri, The Times'ın İngiliz ulusunun durumu konusundaki görüşleri ya da Rand Daily Mail'n Soweto'daki yepyeni bir ayaklanma dalgasının ciddiyeti konusundaki değerlendirmesi gibi; büyük bir gazetenin söyledikleri kendi başına haber sayılır.
Doğal olarak, dünya hükümetlerinin büyük çoğunluğu, elçilikleri ve yetkilileri dünyayla ilgili izlenimlerini büyük gazetelerin yargılarından süzülmüş olarak edinirler. Savaşlar ve felaketler gibi hızlı yayılan haberler dışında, elektronik medyada izlenmek üzere bir TV ekibini gönderme masrafına katlanacak kadar önemli haberlerin seçiminde büyük gazetelerin görüşlerine güvenilir. Çoğu ülkede radyoda sabah 8 haberlerini o günkü gazetelerin manşetleri belirler. Bir olay, büyük bir gazetenin yer vermesi ölçüsünde önem kazanır. Büyük bir gazetenin elinde dünyayla önceliklerini ve haberlerini paylaşmada diretme konusunda benzersiz bir güç vardır. Radyo ile TV genelde basını yönlendirmek yerine, peşinden giderler.
Bir gazetenin uzun ömürlülüğü bir dizi önemli ve olumlu özelliğe işaret eder: bir dizi farklı sosyal ve ekonomik ortamda ayakta kalabilmek, uyum sağlayabilmek, hizmet ettiği, değişen toplumu yansıtabilmek, yılların getirdiği çeşitli buhranlara göğüs gerebilmek ve hepsinden çok tarihsel bir bakış açısı ile olaylara bakabilmek.
New York Times'ın kurucusu Adolph Ochs, şöyle demiştir: "Benim gazetemin hiçbir okuyucusu gafil avlanmamalıdır." Bu söz, küresel önemi bulunan politik olayların bir gece içinde gerçekleşmediği; dikkatli bir gazetecinin gözlemleyip değerlendirmesi gereken sosyal, ekonomik ve kültürel belirtileri olduğu anlamında yorumlanabilir. İran Şahı'nı devirene benzer yaygın halk devrimlerinin filizlenmesinin dünya basınının ilgisini çekmesi gerekmektedir. Bunun önemli bir örnek olduğu düşüncesinden hareketle bu kitabın bir bölümünde bu oniki gazetenin Şah'ın düşüşünden önceki on yıl içinde İran'dan haber vermekteki becerileri karşılaştırılıp değerlendirilmiştir.
Ciddi gazetelerin hedef alması gereken haber analizi ve değerlendirmeler ile kehanette bulunma arasında çok ince bir çizgi vardır. Basın toplu bilgeliği içinde bile, kaçınılmaz olarak sık sık yanılgıya düşecektir.
Bu bilgelik daha da genel bir anlamda paylaşılmaktadır, çünkü özellikle Batılı gazeteciler arasında ahlaksal değerler ve bakış açıları konusunda geniş bir görüş birliği paylaşılmaktadır. Batı medyası "basın özgürlüğüne" inanmakta ve buna dayanmaktadır. Bu, kaçınılmaz olarak din, konuşma, düşünce ve genel olarak insan hakları konusundaki diğer özgürlüklere gazetecilerce değer verilmesi anlamına gelmektedir.
Çeşitli gazetelerin dayandıkları farklı ulusal kültürler kendi sınırlamalarını da getirmektedir. Basına yönelik farklı yasalar, basının rolüyle ilgili değişik gelenekler, farklı ekonomik ortamlar ve dağıtım yöntemleri ile farklı ilan oranları gibi faktörlerin her biri gazeteye belirli bir ulusal özellik kazandırmaktadır. Yine de, bu gazetelerin büyük çoğunluğunun birbirleriyle ortak olan noktaları kendi ülkelerindeki diğer gazetelerle olanlardan daha fazladır. Ortak özelliklerinden, dünyanın seçkin basınının temel özelliklerine ulaşabiliriz.
Bu gazetelerin her biri yazı içeriklerinin, en azından %10 olmak üzere büyük bir bölümünü dış haberlere ayırmaktadırlar. Her gazetenin kendi kurumsal sesi olarak sunduğu bir başyazı sütunu vardır. Her gazete ulusal sınırlarının dışında da tanınıp okunmakta; ve hepsi de ülkelerinin seçkin grup ve sınıflarının evine giren gazete olarak bilinmektedirler.
ABD hükümetinin New York Times'ı Pentagon belgelerini yayımlamaktan mahkemeye vermesi ya da Fransız hükümetinin Le Monde'un genel yayın yönetmenini yargıya hakaret etmekle suçlaması, dünya çapında bir haberdir. Böyle bir olay yalnız olağandışı olmakla kalmayıp, aynı zamanda ulusun yerleşik düzeni içinde de hatırı sayılır bir anlaşmazlığa işaret eder. Basın yalnızca ulusal bir tartışmanın yer alabileceği bir arena olmaktan ötedir. Büyük bir gazete kendi başına, tartışmada sözcü ya da haklı taraf olabilecek çapta bir kurumdur.
Son zamanlarda yapılan bir araştırmada şöyle öne sürülmektedir: "Seçkin basın aracılığıyla ya özgür bir toplumun düşünce ürünü, çoğulcu ve gelişmiş diyalogu; ya da kapalı bir toplumun zorunlu sosyal ve politik rehberliği yayılmaktadır." Dünya hükümetlerinin büyük çoğunluğu geleneksel Anglo-Amerikan özgür basın kavramını ne tanır, ne de kabul ederler. İngiltere ve Amerikan hükümetleri de son yıllarda kendi ülkelerinde bu kavrama karşı gittikçe daha düşmanca bir tavır takınmışlardır. Bir hükümet, tanımı gereği kendi ülkesinde egemendir. Halka doğrudan ve günlük erişebilen, bağımsız ve genelde eleştirel bir ses, bu egemenliği sınırlandırıcı bir etki olmalıdır. Basının kendisi de fazlaca özel statü iddiasında bulunamaz. Le Monde ve Guardian gibi gazeteler vakıflara ait oldukları için patronların kaprislerinden kurtulsalar da, DiWelt ile Corriere della Sera'nın tarihçeleri, dürüst ve onurlu gazeteciler tarafından yürütülen güçlü ve saygın gazetelerin bile son aşamada, servetleri sayesinde gazeteleri kendi kişisel politik silahları gibi kullanabilen patronların parmağının ucunda olduklarını göstermektedir.
Ancak katı kuralları da yoktur; New York Times ile Washington Post ve Melbourne Age güçlü ve görüş sahibi patronlara aitken, yine de geleneklere, ticari başarı ve karlılığa ve mükemmeliyete dayanan bir bağımsızlık oluşturmuşlardır. Bu unsurlar bir patrona ait olmanın tehlikelerine karşı çıkmaktadırlar.
Bir gazetenin tarihçesi hemen hemen tanımı gereği, aynı zamanda yayımlandığı ülkenin de tarihidir. Gazeteler, ülkelerinin politikasının çok ötesine giderler. Ebedi ve sanatsal yaşam, alelade insanların yaşamları, reklamcıların satmaya çalıştıkları mallar, bir ülkenin çocuklarının eğitilme biçimi, inananların dinleri, işletmeleri ile bankalarının çalışması, suçluların stili ile polisin tutumu, hepsi oradadır. Bir gazete, bir ulusun kültürünün güncesidir.
Gazeteler demokratik seçim hakkını temsil ettiklerini; bir bakıma halktan biri para ödeyip gazeteyi her aldığında "seçildiklerini" ve okurları rahatsız etmenin bedelinin ticari başarısızlık olarak ödendiğini iddia edebilirler. The Times, DiWelt, Corriere della Sera ve Washington Post gibi, finansal olarak ayakta kalabilmek için dış kaynaklara güvenen gazeteler olmasaydı, bu sav daha güçlenebilirdi. ABD' de halihazırdaki tekel gazetelerine yönelik eğilim, örneğin Washington Post' un kendi pazarında hiçbir rakibinin olmaması, basının savını daha da çürütmektedir. Halkın bilme hakkına (ya da basının onlara anlatmak istediklerini bilme hakkına) seslenen iddialı çağrılar karşısına, hükümetlerin hükmetme hakkına, bireyin kişilik hakkına, ticari anlamda bilgilerin gizli tutulması hakkına yönelik, aynı derecede iddialı karşı savlar sürülebilir. Basın özgürlüğünün yeni ve geniş tanımı bundan daha sıkı temelleredayanmalıdır.
Bu doğrultuda son derece güçlü ve gerçekçi bir gerekçe vardır. Ara sıra, bazı ülkelerde, tek tek gazeteler eski Romalıların tanımladığı rolü oynarlar: "Gardiyanları kim koruyacak?" Hükümetlerin kendileri yolsuzluğa yönelince ve görev araçlarını o yolsuzluğu vatandaşlardan gizlemek için kullanmaya başlayınca, halk nasıl öğrenecektir? Güney Afrika' da Rand Daily Mail bunu bulmuş ve devlet başkanıyla gizli polis şefini alaşağı eden bir skandala yol açmıştır. ABD'de Washington Postbulmuş ve Nixon iktidarını yıkmak için kullanmıştır. Avustralya' da Age dış kredilerde uygunsuz komisyonlarla ilgili bir skandali ortaya çıkarmış ve Whitlam Hükümeti'nin yıkılmasına yardımcı olmuştur. Fransa'da Le Monde'un Cezayir Savaşı'nda işkenceye başvurulduğunu ortaya çıkarması Dördüncü Cumhuriyet'in sonunu hızlandırmıştır. Japonya'da, Başbakan Tanaka'nın yolsuzluk içindeki hükümetini devirmek için basının birkaç kolu; dış muhabirler, haftalık dergiler ve son olarak da ağır günlük gazeteler bir araya gelmişlerdir.
Ancak, tüm bu örneklerde olay hep ucu ucuna gerçekleşmiş, söz konusu hükümetler tehditler yağdırır ve basını kısıtlayıp bir daha asla böyle bir gücü kullanmasına olanak tanımayacak planlar hazırlarken başarılmıştır. Olayların daha geniş bir basın özgürlüğünü haklı çıkardığını kabul edecek olursak, o halde gazeteler için eskisine oranla daha güçlü bir destek ve gerçekçilik gerekecektir. Pek az hükümet tek taraflıdır; bir bölümü basından nefret ediyorsa, bir bölümü basını yararlı bir müttefik olarak görecektir. Pentagon Belgeleri davasında New York Times'ın yardımına Yüce Mahkeme koşmuş, Watergate sırasında Washington Post'Kongre arka çıkmıştır. Ciddi ve aklı başında bir ulusal gazete hemen hemen kaçınılmaz olarak ülkenin yerleşik düzeninin bir parçasıdır. Bazı gazeteler hizmet ettikleri toplumların temel kurallarına meydan okumazlar. Ekonomik sistemler, yasal süreçler ve hükümet biçimleri geniş bir çerçeve içinde yasal ve kabul edilebilir görülür. Bunların hepsi, bir ayakları yerleşik düzende bulunan gazetelerdir. En başarılıları New York Times, Washington Post, Rand Daily Mail ve Le Monde gibi, diğer ayaklarını muhalafete basan, toplumun devletin yasallığını sorgulayan kesiminden kopmamış gazetelerdir.
Bu on iki gazeteye bakıldığında; standart konumun ulusal yerleşik düzenin içinde olmaktan ziyade, ona ait olmak şeklinde olduğu görülebilir. Dünya basınının öncülerinden William Schramm şöyle bir gözlemde bulunmuştur: "Prestij gazeteleri önemli ölçüde ülke liderlerinin bilmek istediklerine ve bilinmesini istediklerine göre biçimlenirler. Ülke liderliği de önemli ölçüde gazetelerin onlara söylediklerine göre biçimlenir." Burada karmaşık ve sonsuz bir geri besleme sürecinden söz edilmektedir. Bugünün gazetesi yarınki baskıya manşet olacak bir tepkiyi yaratıyor, politikacılar gazetenin başyazısına tepki gösteriyor ve bu böyle sürüp gidiyor. Bir gazete tek bir sayısına bakılarak görülebilecek ya da tanımlanabilecek bir şey değildir; tek bir fotoğraftan çok, bir sürece, oynana bir filme benzer. Eğer her gazetenin tarihçesi çoğunun hükümetlerden bağımsızlıklarını korumak gibi güç bir işte ne kadar kahramanlık ve başarı gösterdiklerini yazıyorsa da, 1970'lerde İran'ı izleme biçimleri de, haber toplama ve sunma gibi basit bir işte ne kadar başarısız olduklarını sergilemektedir.
Dünya basınının karşılaştırmalı ilgi, beceri ve performansıyla ilgili herhangi bir ciddi analiz yapılacak ise, uluslar arası öneme sahip uzun süreli tek bir olayı alıp her gazetenin yıllar süren bir dönem içersindeki performansını incelemek mantıklı görülmektedir. Bu nedenle; her gazete için ekonomik, stratejik, sosyal ve hatta ahlaksal anlamlar taşıyan; hiç kimsenin göz ardı edemeyeceği bir konu olan "1971' den 1979'a yani Şah'ın düşüşüne dek İran" konu olarak seçilebilir.
Dünya'nın önde gelen bu gazetelerinin Iran hikayesindeki performansını değerlendirirken kullanılabilecek belki de en hafif sözcük, "üzücü"dür. Verilen haberler tümüyle yanıltıcı olmuş; Le Monde dışında hepsi okurlarına İran'da olup bitenleri anlatmak gibi temel bir görevde yetersiz kalmışlardır. Bunu söylerken , dünya basınının varlık nedeni olan bir işi yaparken ki genel başarısızlığından söz edildiğini unutmamak gerekir. Okurlar gazeteleri karmaşık bir dizi amaç nedeniyle alırlar; ancak, bu kitapta ele alınan prestijli gazetelerin dünya çapında önemli olayları bildirmelerini, anlaşılabilir bir metin haline getirmelerini, dünyanın çeşitli bölgelerinde ve önemli konumlardaki devletlerde gelişmekte olan önemli sosyal ve politik eğilimleri değerlendirmelerini beklemek hakkına da sahiptirler. 1970'lerin İran'ı herhangi bir standarda göre önemli bir haberdi. Bu gazetelerin anavatanlarından hiçbiri (Pravda Dışında) İran'la komşu olmasa da, ülkenin İran Körfezi'ndeki stratejik konumu, petrol kaynakları ve Şah'ın sürekli belirttiği süper güç statüsüne geçme hırsı, önemli hiçbir gazetenin bu haberi görmezden gelemeyeceği anlamına geliyordu. Güney Afrika petrol ithalatının neredeyse tamamını iran'dan yapıyordu. Japonya, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Mısır ve ABD her biri, 1970'ler boyunca en az bir yıl, enerji ithalatlarının en az %10'unu İran'dan yaptılar. Avustralya için İran tarım ihracatında önemli bir müşteriydi ve burada değerlendirilen diğer gazetelerin her birinin anavatanlarının önemli bir müşterisiydi. Şah'ın OPEC zammındaki rolü ve Tavus Tahtı ile kraliyete yönelik bitmeyen ilgi, onu hikayenin ayrılmaz bir parçası yapıyordu.
İran haberlerinin niceliği açısından, 12 gazete üç farklı gruba ayrılabilir. Le Monde, New York Times, Washington Post ve The Times hepsi İran haberlerine başyazılarında büyük yer verdiler ve her yıl ortalama 100'er haber yayımladılar. Asahi Şimbun, Com'ere, DiWelt ile El-Ahram İran' a ortalama bir yer ayırıp, yaklaşık haftada bir haber yayımladılar. Öte yandan haberlerinin niteliğinde önemli farklar vardı. Asahi ekonomik haberlerle ilgilenirken, Die Welt güvenlik ve terörizm konularıyla,Corriere kraliyet ailesiyle, EI-Ahram da bölgesel konularla ilgilendi. Son grup olan Pravda, The Age, Toronto Globe and Mail ile Rand Daily Mail olayların son yılına kadar İran'dan ancak yüzeysel haberler verdiler. Haberlerin niteliği ve sütunlardaki farklılıklar, Le Monde'u, New York Times'ı ve The Times'ı ayrı bir sınıfa koyarken, Washington Post da pek saygın olmayan bir dördüncülüğe yerleşti.
Her gazetenin haberciliğinin kalitesi konusundaki karşılaştırmaların sübjektif olması kaçınılmazdır. Ancak, geçmişe dönüp bakabilmenin avantajıyla, Le Monde'un derinlik, kehanet ve haberlerindeki duyarlılık açısından öne çıktığı görülebilir. New York Times ikinci gelecek, The Times ise Lord Chalfont'un Şah'ın muhaliflerine gösterdiği garip anlayışsızlık nedeniyle aşağılara düşecektir. Öte yandan, The Times ile Washington Post bütün yorum hatalarına ve Müslüman muhalefeti hemen hemen görmezden gelmelerine rağmen, verdikleri haberlerin miktarı nedeniyle, kalite yarışmasında üçüncülüğe ve dördüncülüğe yarleşmektedirler. Bir sonraki grup Asahi Şimbun, Melbourne Age veCorriere della Sera'dan oluşmakta; bunlar hikayeyi hemen hemen doğru bildirirken, muhalefetin varlığını haber vermekte, ancak pek az ilgi göstermektedirler. Son olarak da Pravda, Toronto Globe and Mail, Die Welt, Rand Daily Mail ve EI-Ahram okurlarını doğru bilgilendirip bilgilendirmediklerine pek aldırmamışlardır. Pravda'y\ etkileyen politik sınırlamalar bu gazeteyi Batı standartlarına göre değerlendirmeyi bir haksızlık haline getirmektedir. İran'ın dünyanın 1917'den beri gördüğü en geniş kapsamlı ve önemli devrimlerinden birine hazırlandığı düşünülecek olursa, Pravda'nın olup bitenleri görmeme kararlılığı nefes kesicidir. Rand Daily Mail'de birtakım politik sınırlamalar çerçevesinde hareket etmiştir ve basının ülkenin petrol kaynakları hakkında yazmasını engelleyen yasalar İran haberlerini hassas bir duruma sokmuştur. Şah'ın eleştirilmesi ülkenin enerji ithalatı açısından felaket sonuçlara yol açabilirdi. DiWelt'Batı'nın en otokrat basın kralının politik önyargıları gazetecilerin karşısına, aşmayı pek denemedikleri birtakım engeller çıkarmıştır. EI-Ahram da 1970'lerin büyük bölümünde gittikçe Şah'la yakınlaşan ve sürgünde ona kucak açan bir rejimin gizli sansürü altında bulunmuştur. Toronto Globe and Mail'in yetersizliklerinin böyle bir mazereti de yoktur. Haber eksikliği ve olanların geniş anlamda kötü kalitesi gazeteyi neredeyse ciddi değerlendirmeden diskalifiyeettirecek gibidir.
İran olayında dünyanın önde gelen gazeteleri, kendi ulus ve kültürlerinde bulunabilecek en iyi haberciliğe ve analitik paketlere sahip olmalarına rağmen işlerini iyi yapmamakla kalmamış, başarısızlıkları dünyanın okur yazar ve ilgili vatandaşlarının büyük çoğunluğunun ciddi biçimde yanlış bilgilendirilmesine de yol açmıştır. Basın, dünyada günden güne, yıldan yıla gelişen politik sürecin katılımcısı olarak, görüntüyü çarpıtan bir ayna işlevi görmüştür. Bunun basit bir nedeni vardır. Haberlerin mekaniği, basının tek bir olaya, bir duyuruya, bir şoka ya da sürprize tepki vermekte çok daha başarılı olması; anında habercilik gerektirmeyen, "dorukları" bulunmayan uzun, ağır sosyal süreçleri anlayıp incelemekte ise daha zorlanması anlamına gelmektedir. Şah'ın son yılında yaşanan olaylar, ayaklanmalar, sokak çatışmaları, gösteriler ve sinemalara yönelik saldırılar profesyonel ustalıktan yoksun bir biçimde bildirilmiştir. Bunların anlaşılması için önce olayları tahrik eden politik güçler ile sosyal gelişmelerin ciddi biçimde incelenmiş olması gerektiğinden, gazete okurları boşlukta bırakılmıştır.
Dünya basınının bu ölçüde başarısız olması çok ciddi bir takım anlamlar içermektedir. Bu görüş, Columbia Üniversitesinden Profesör Edward Said tarafından en acı biçimde ifade edilmiştir. Said'in Batı medyasına (ve düşünürlerin çoğuna) yönelik öfkeli eleştirisi 1981 yılında, "İslam Haberciliği" başlığıyla yayımlanmıştır. Said'in iddiaları şöyle özetlenebilir: "İşin özünde Müslümanlar ile Arapların yalnızca petrol üreticileri ya da olası teröristler olarak tanıtıldığı, tartışıldığı ve kabul edildiğini söylemek pek abartılı olmayacaktır... Medyanın başarısızlığının en ciddi ve gelecek hakkında pek iyi belirtiler vermeyen sonucu, şiddetli bir kriz sırasında ivedi uluslar arası konular söz konusu olduğunda, medyanın kendilerini kolaylıkla ve güvenle bağımsız, gerçek anlamda bilgilendirici bir görev yapar görmemesidir."
Batı medyasının temel görevi olan dünya olaylarını anlatmak ve incelemek işinde başarısız olması halinde, Batılı seçmenlerin her oy kullanışta bu gezegendeki hassas yaşamı avuçlarının içinde tutacaklarını söylemek için Said'in görüşlerini paylaşmak gerekir. Bu pek iyimser bir durum değildir. Batı çıkarları açısından bilinçli bir plan ya da sinsi bir yönlendirme olduğu anlamına gelmez. Kuşkusuz bu yönde de bir ölçüde sübjektif ve hatta bilinçaltı önyargı vardır ve Batılı çoğu gazeteci akıl çantalarında birtakım değerler, önyargılar ve bakış açıları taşırlar. Ancak, daha şimdiden Batılı olmayan hükümetlerden ve hatta Batılı olmayan gazetecilerden Batı medyasının kendini değiştirmesi yönünde baskı gelmektedir.
Eğer tüm kitap tek bir cümleye sıkıştırılabilse bu, Batılı gazetelerin ve gazetecilerin geleneksel olarak okurlarının dünyayı algılama oranıyla, özgürlükleri ve anayasal haklarına(böylece Batı toplumunun saygı duyduğu haklara) daha çok hizmet etmiş olduklarıdır. Ve açıkçası, XX. yüzyıl sona ererken, bu artık yeterli olmayacaktır. Gazetecilerin görevi, başarısız olmalarını kaldıramayacak kadar temel ve önemlidir.