Hükumet; ayakkabı kutularında çıkan paraların kamuoyuna
yansıdığı operasyonlardan sonra Fethullah Gülen Cemaati’nin, devletin önemli
tüm kurumlarına sızarak paralel devlet haline geldiğini iddia etmeye başladı.
Herkesin bildiği gibi bunun bir doğruluk payı da var. Ama hükumet bu söylemin
ne anlama geldiğini tam olarak açıklamamakta ve nedense hep polis ve yargı
üzerindeki sızmalardan bahsetmektedir.
Peki, neden Silahlı Kuvvetlerden hiç bahsetmiyorlar?
Cemaat Silahlı Kuvvetlerde de aynı yapılanmayı kurmadı mı?
Benim değerlendirmeme göre evet, kurdu.
Bunu neye dayanarak söylediğim sorulabilir.
Anlatayım.
Sanırım iki yıl önceydi. Bir emekli Tümgeneral Türkçe olimpiyatlarında
sahneye çıkıp konuşma yaptı. Her iki kelimesinden sonra muhterem Fethullah
Hocaefendi diyordu. Bu generalin görev yaptığı dönemde YAŞ'ta çok titiz
incelemeler yapılıyor ve tarikat/cemaat bağlantılı subay ve astsubaylar ordudan
atılıyordu. Peki, bu general emekli olduktan sonra mı Cemaatçi oldu? Sanmıyorum. Kanaatimce daha önce ''uyuyan ajan'' olarak sızdırılanlardandı. Ama
emekli olana kadar tespit edilememiş, kendisi de deşifre olmadan o rütbeye
kadar gelebilmiştir.
Bu, uyuyan ajan sözüne biraz açıklık getireyim.
2008 yılında, Ankara'da bir lokantada yemek yiyordum. Yan
masada, görünümlerinden (Takım elbiseli ve kravatlı idiler.) devlet memuru
olduğunu sandığım 3-4 kişinin konuşmaları dikkatimi çekmiş ve kulak misafiri
olmuştum.
Bu şahısların konuşmaları özetle şöyleydi: ''Cemaatin elinde
bazı kasetler varmış. Bu kasetler şifreli olduğundan açamıyorlarmış. Kasetler
emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve Cumhuriyet mitinglerini yapanlarla ilgiliymiş. Cumhuriyet
mitingleri ve bunların emekli askerler ile bağlantıları cemaati çok
endişelendiriyormuş. Bu gidişatın önü kesilmezse durum kendileri için çok kötü
bir şekilde gelişebilirmiş. Cemaat bu gelişmeleri engellemek ve ters istikamete
çevirmek için bir çalışma içindeymiş. Bunu da polis ve yargı üzerinden
yapacaklarmış.
Cemaat bir kaç emin ev ayarlamış. Buraya, bazıları cinsi
sapık ta olan bazı hackerler yerleştirip bu gençlere (çocuklar diyorlardı) bol
miktarda içki, yemek ve para veriyorlarmış. Bu hackerlerden biri aynı zamanda
esrarkeş ve porno film düşkünü biriymiş. Bu çocuklara, bu CD'lerin şifresini
kırdırıp çıkan bilgilere ellerindeki bilgileri de katarak bir düzenleme
yapacaklar, polis ve yargıdaki adamları vasıtasıyla bu şahısları adım adım
mahkeme sürecine sokup daha sonra emekli ve hala çalışan bazı ordu mensupları
ve bazı gazeteciler hakkında, gelişmelere göre davalar artıracaklarmış.
Fethullah Hoca askeriyeye operasyon için fetva vermiş.
Cemaat bu konuda kesin kararlıymış. Fethullah hoca ayrıca başka bir fetva da
vermiş. Orduya subay yetiştiren okullara, daha önce cemaat okullarında kaydı
olmayan gençler sızdırılacak ve önemli yerlere gelmeleri için desteklenecekmiş.
Çok önceden beri denedikleri bu yöntem; orduya giren bu subayların namaz kılıp
oruç tutmaları, daha önce cemaat okulları veya dershaneleri ile bağlantıları olmaları
gibi sebeplerle deşifre olup tasfiye ediliyorlar ve bu sebepten cemaat
mensupları ordudaki kritik yerleri yeteri kadar başarıyla ele geçiremiyormuş.
Hocanın yeni fetvası bu mahsuru ortadan kaldırmaya yönelikmiş. Yeni sızdırılan
kişiler daha önce cemaatle okul veya dershane gibi bağlantısı olmayan
çocuklardan seçilecekmiş. Bu öğrenciler okurken ve subay olduktan sora en laik
subaydan daha laik davranacaklarmış. Kesinlikle namaz kılmayacaklar ve oruç
tutmayacaklarmış. İçki içecek ve evlendiklerinde eşleri de çok açık
giyineceklermiş. Burada kullanılan cümle şöyleydi: 'Başkaları bir kadeh
içiyorsa bizimkiler üç kadeh içecek, başkalarının eşleri diz hizasında etek
giyiyorsa bizimkilerin eşleri mini etek giyecek. Konuşmalarında ve tavırlarında
da tavizsiz laiklik taraftarı görünecekler. Ta ki, önemli yerlere gelinceye
kadar.' Konuşanların iddiasına göre o yıl Kara Harp Okuluna bu özellikte 50
kişi sokulmuş.''
İşte uyuyan ajan böyle bir şeydir. Kendisine görev verilene
kadar normal bir insan gibi yaşayan, ama aslında belli bir amaç için bir ülkeye
veya kuruma sızdırılmış kişidir uyuyan ajan. Emir verilene kadar herhangi bir
ajanlık faaliyetinde bulunmaz. Sıradan insanların arasına karışır ve dikkat
çekmez.
Tabii tüm bu duyduklarım bu 3-4 kişinin boş konuşmaları da
olabilir.
Ancak adamlar ne konuştuysa daha sonraki yıllarda bir bir
ortaya çıktı.
Operasyonlar ve CD'leri herkes biliyor.
Ama sızmalar konusunda kimsenin bir şey dediği yok. Nejdet
Özel'in Genelkurmay Başkanı seçildiği YAŞ'tan başlayarak irticai sebeplerle
ordudan atılan kimse de yok.
Şimdi size bir şey anlatacağım.
Orduda terfi sezonu hazırlıkları bir önceki yılın
terfilerinden kısa süre sonra (Eylül-Ekim aylarında) başlar. Önce ilgili
kuvvetlerde Personel Başkanlıklarında bir sonraki yılda terfi sırasında
olanların listeleri çıkarılır. Bunlar sicil, takdirname vb. notlarına göre
belli bir sıraya konulur. Bu sırada personel başkanlıkları ve bu başkanlıklardaki
kurmay şubelerde görevli kişiler aşağı yukarı kimlerin terfi edebileceğini
yaptıkları listelerden görürler.
Şimdi burada da bir konuya vurgu yapmak istiyorum.
İnternette açılan bazı sitelerde, her yıl, bir sonraki yıl terfi sırasında olan subaylar
ve generaller hakkında bu kişileri itibarsızlaştırmaya yönelik iddialar da
Eylül-Ekim ayından itibaren başlar ve terfi zamanı olan Ağustos ayına doğru
giderek yoğunlaşır. Açılan davalar ve bu davalarda tutuklama ve baskınlar da bu
tarihlerle büyük bir örtüşme gösterir. Peki, bu yayınları yapanlar, bu davaları
açanlar ve tutuklamaları yapanlar bu terfi edecek kişileri nereden biliyorlar?
Bunları personel başkanlıklarında çalışanlar hariç kim
bilebilir?
Acaba Genelkurmay ve Kuvvet personel başkanlıklarında
cemaatin uyuyan ajanları olabilir mi?
Bilmiyorum ama olayları incelediğimde bana sanki varmış gibi
geliyor. Sanki birileri anketlerde sıralama yapacak personeli etkilemeye
çalışmakta ve sürekli karalama kampanyaları düzenlemektedir.
Çünkü bu terfi sıralamasında olan personel listeleri anket
yapılması için (Her albay kendisi hariç terfie layık gördüğü belli sayıda
albayı listeden seçer ve verilen bir form'a yazar. Bu anket her rütbedeki aday
için kendi rütbesindeki kişiler ve kendisinden kıdemli generallerce
doldurulur.) birliklere gönderilir. Formlar Ocak-Şubat aylarında doldurulur ve
kuvvetlere gider. Bu formlara göre kuvvetlerde sıralama yapılır.
İlginçtir bu sürece paralel olarak İnternet yayınları da
artar.
Peki, bu yayınlar neden bu dönemlerde artar?
Acaba bu listelere bakıp, kendi adamlarını gerilerde görüp,
ön sıralardaki diğer subay ve generalleri etkisizleştirerek kendi adamlarının
önünü açmak ve terfi şanslarını artırmak için bazı kişi veya oluşumlar (cemaat
vb.) tarafından böyle planlı eylemler yapılıyor olabilir mi?
Bunu da bilmiyorum. Ama bunun da böyle olabileceğini değerlendiriyorum.
Bence, anketlerde tüm çabalarına rağmen
üst sıralarda çıkan kendilerinden olmayan kişiler YAŞ sürecinin karar
vericileri gözünde yıpratılmaya çalışılmaktadır.
Ben bu konuyu daha fazla uzatmayacağım.
Terfi süreci ve karalama, itibarsızlaştırma kampanyalarının
paralelliğini gazetelerden inceleyen herkes rahatça bir kanaate sahip olabilir.
Ben, silahlı kuvvetlerde çalışırken terfi sırasında kimler
var ve bunların terfi şansları nedir bilemezken bunları tespit edip karalama
kampanyasını dışarıdan birisi nasıl yapabilir ki?
İçeriden bazı ajanlar olmadan tüm bunlar yapılabilir mi?
Bu konu çok dikkatle araştırılması gereken bir konu değil
midir?
Peki, araştırılmış mıdır?
Bilmiyorum.
Araştırıldığını duymadım.
Şimdi günümüze gelelim.
Sanırım dün Fethullah Gülen hükumet üyelerini kastederek
musalla taşını işaret etmiş.
Yani sonunuz ölüm demek istiyor.
Peki, bunu nasıl yapacak?
Bildiğim kadarıyla bunların silahlı bir terörist yapılanması
yok.
Polis ve yargı ile de bunu yapamayacakları açık.
Hükumet kısa sürede yüzlerce tayin yaparak polis teşkilatını
allak bullak etti.
Bunu orduya mı yaptırmayı düşünüyor acaba?
Bu gün yine bir haber dikkatimi çekti. Cumhurbaşkanı,
seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiğini söylemiş. Darbelerin zararlı ve
yanlış olduğuna işaret etmiş.
Peki, bu da nereden çıktı şimdi?
Acaba cumhurbaşkanının bir darbe beklentisi mi var?
Fethullah Gülen'in musalla taşı işareti ile bunun bir
bağlantısı mı var?
Ordu ve cemaat birleşip darbe mi yapacak. Aynı yeniçeriler
ve Bektaşi tekkeleri (ve ulemanın desteğiyle tabii ki) bir hareket içine mi
girecekler.
Bilmiyorum.
Açıkçası bunu çok mümkün de görmüyorum ama çekincelerim de
yok değil.
Çünkü, burası Türkiye.
Burada her şey mümkün gibi görünüyor.
Hükumet cemaatle birleşip kendi idaresindeki bir devlet
kurumu olan Orduya operasyon yapabiliyor.
Meydanı boş bulan hükumet üyeleri fütursuzca ayakkabı
kutularında evlerine para taşıyabiliyor.
Gücü kim kullanacak kavgasından cemaat ve hükumet çatışmaya
girebiliyor ve başı ABD'de olan bu cemaat hükumetin bu açıklarını kullanarak sivil
darbe diye tanımlanan bir operasyon yapabiliyor.
Bu durum, ''Postmodern darbemiz vardı şimdi de dost modern
darbemiz oldu.'' diye espri konusu bile olabiliyor.
Bunları ben değil ülkenin başbakanı, bakanları ve
gazetecileri söylüyor.
Bu kadar acayip bir ülkede her şey olabilir diye düşünmemek
elde değil.
Ülkemiz tam bir kaos içine girmiş durumda.
Devleti yönetenler tam bir acz içindeler.
Tüm devlet mekanizmaları elindeyken hukuki ve güvenlik
açısından gerekeni yapamıyorlar ve aczlerini ortaya koyarcasına; ''Paralel
devlet var. Dış güçler operasyon yapmaya çalışıyor. vb.'' şeklinde sızlanıp
duruyorlar.
Kardeşim. Bunları neden bana anlatıyorsunuz?
Benim polisim, MİT'im mi var?
Bütün devlet kurumlarını siz yönetmiyor musunuz?
Neden bunları kullanarak ülkeye operasyon yapılmasını
engellemiyorsunuz da bana ağlaşıyorsunuz?
Beceriksiz misiniz?
Beceremiyorsanız istifa da mı edemiyorsunuz?
Bırakın bu devleti yönetebilecek olanlar yönetsin o zaman.
Neden ülkeyi kaosa sürüklüyorsunuz.
Ben, Osmanlıdan günümüze asker siyaset ilişkileri konulu bir
araştırma yapmıştım. Bunu yaparken tarih boyunca yaşadığımız isyan ve darbeleri
de incelemiştim.
Bu gün görüyorum ki tarihte meydana gelmiş isyan ve
darbelerin öncesinde ortaya çıkan şartlar bugün de ortaya çıkmış durumdadır.
Ama hala tedbir alınacak zaman vardır.
Ancak bu kaos ve yönetim zafiyeti, bu rüşvet, hırsızlık,
iltimas vb. söylentileri devam ederse; bu durum ekonomide ani bir gerilemeye de
sebep olursa, enflasyon, işsizlik ve develüasyon arka arkaya gelirse durum daha
da kötüleşebilir.
Tam olarak darbe şartları ortaya çıkabilir.
Acaba cemaatin amacı da bu mudur?
Ülkeyi bir kaosa ve darbe ortamına mı hazırlamaktadır?
Acaba darbeciler cemaatin gizli ajanları mı olacaktır?
Bunlar tamamen komplo teorisi gibi gelebilir. Ama tarihimize
bir bakın.
Balkan savaşından bir gün önce bir bakan; ‘’Balkanlardan
imanım kadar eminim.’’ Diyordu.
1960 darbesi öncesi darbe hazırlığını ihbar eden subay hariç
kimse cezalandırılmadı. Çünkü darbe yapılabileceği düşünülmüyordu.
Daha bir çok örnek verilebilir.
Ben yine de bu ihtimali bir düşünün diyorum.
Yoksa durup dururken bu musalla taşı edebiyatı nereden
çıktı?
Cumhurbaşkanı neden darbe vurgusu yapıyor?
Değil mi?
Şüphe insanı rahat koymaz ama bir çok beladan da korur.