.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}
Doğa ve Çevre Konuları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doğa ve Çevre Konuları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ocak 2025 Pazar

Her şeyi bırakıp Ege'de şirin bir sahil kasabasına yerleşmek isteyenlere duyurulur. (12.01.2025)

Bir zamanlar çok modaydı.

Bazen hala aynı şeyi söyleyenlere rastlıyorum. 

Doğal olarak çok kızıyorum.

Neymiş efendim, beyefendi veya hanımefendi şehrin koşuşturmasından bıkmış, doğaya dönmek istiyormuş.

İyi, dön tabi, kimsenin bir şey dediği yok.

Ama sonraki cümle hemen asabımı bozmaya yetiyor.

"Şöyle Ege'de şirin bir sahil kasabası bulup taşınayım diyorum."

Ya da şöyle söylüyorlar:

"Ege'de sahil kenarında küçük bir köye gidip orada yaşayasım var."

Bu tür bir şey duyduğumda içimden küfrediyorum.

Kardeşim, madem doğaya döneceksin, kendi köyüne dön.

Şehirde doğup büyüdüysen, babanın veya dedenin köyüne dön.

Neden illa Ege'de bir köye veya kasabaya yerleşmek istiyorsun.

Hem de bu köy veya kasaba sahilde olsun istiyorsun.

Sizin gibiler yüzünden Ege'de şirin bir sahil köyü veya kasabası kalmadı.

Gelip yerleştiniz.

Yazlıklar, binalar diktiniz.

Köylerin ve kasabaların şirin bir tarafı kalmadı.

İçine ettiniz.

Eskiden huzur içinde gittiğim yerlere şimdi aynı rahatlıkla gidemiyorum.

Üstelik yerel halkı da bozdunuz.

Eskiden kimse tarlasının etrafına dikenli tel çekmezdi.

Özgürce her yerden denize ulaşırdık.

Şimdi yazlıkçılardan gördüler.

Denize ulaşmak için dolaşıp duruyoruz.

Bence bu hülyadan vaz geçin.

Şehrinizde kalın.

İlla gidecekseniz, babanızın köyüne gidin.

Bizim köylerimize değil.

23 Aralık 2024 Pazartesi

Türkiye, afet bakanlığı kurmalı.

Türkiye, deprem ülkesi.

Sorun sadece bununla da sınırlı değil.

Ülkemizde hemen hemen her yıl ya bir çığ veya bir toprak kayması felaketi yaşanıyor.

Son zamanlarda sel baskınları da artarak devam ediyor.

Küresel ısınma yağışların düzenini bozmuş olmalı.

Bir yılda mevsimlere dağılmış şekilde aralıklı olarak yağması gereken yağmurlar, bir veya iki günde yağıyor artık.

Doğal olarak, alt yapı bunu kaldırmıyor.

Sık sık sel baskınları oluyor.

Nitekim dün Manavgat'ta büyük bir sel felaketi yaşanmış.

Ezrzurum'da da çığ düşmesi sebebiyle bazı vatandaşlarımız hayatını kaybetmiş.

Hal böyle olunca buna yönelik kısa ve uzun vadeli tedbirler alınması lazım.

Bunu da birkaç kurumun inisiyatifine bırakmamak lazım. 

Bir afet bakanlığı kurulması lazım.

Üniversiteler ve diğer ilgili kurumların birlikte çalışması ile sürekli olan ve gelecekte olması muhtemel felaketler belirlenmeli ve yapılacak projeksiyonlara göre tedbir geliştirilmesi gerek.

Hiçbir şey fıtrat değildir.

Felaketlerin çoğu önlenebilir.

Önlenemeyenlerde de can ve mal kayıpları önlenebilir.

Kaybedecek vakit yok.

İş işten geçtikten sonra alınacak tedbirlerin hiçbir anlamı yok.

Benden söylemesi. 

21 Aralık 2024 Cumartesi

Küresel Isınma, felaketleri tetikliyor mu?

 Dün akşam haberleri izledim.

İçim karardı.

Moralim bozuldu.

Her yerde bir felaket olmuş.

Tayland ve Endonezya'da sel felaketinden çok sayıda insan ölmüş.

Cakarta sular altında kalmış.

Doğu Afrika'da ise kasırga felaketi başgöstermiş.

Mozambik, Zimbabve ve Malavi ağır zayiata uğramış.

İnsanlar ölmüş ve yaralanmış.

Evler yok olmuş.

Bunlar iyiye işaret değil.

Yıllardır dillendirilen ama kimsenin kaale almadığı küresel ısınmanın sonuçları olsa gerek.

Felaketler daha da artacaktır.

Çünkü küresel ısınma artarak devam ediyor.

Artık bu işi ciddiye almanın zamanı geldi de geçiyor bile...

15 Kasım 2024 Cuma

Sıfır atık programı.

Hükümetin sıfır atık programı yaptığı ve bunu uluslararası platformlarda gündeme getirdiği haberlerini medyadan öğrendim. 

Eğer bu program, gösteriş için yapılmadıysa çok doğru bir adım olmuş.

Günümüzde atıklar çevre için büyük bir sorun teşkil etmektedir.

Özellikle de plastik gibi uzun süre yok olmayan atıklar insan sağlığını tehdit eder bir hale gelmiştir.

Yapılan araştırmalar, mikro plastiklerin neredeyse tüm sularda bulunduğunu ve bunların doğrudan veya yenilen balık vb. gıdalarla insan vücuduna girdiğini göstermektedir.

Hatta bazı anne karnındaki bebeklerin plasentalarında bile mikro plastiğe rastlandığı söylemektedir.

Bu açıdan tüm atıkların toplanması çok önemlidir.

Öte yandan bunun ekonomik açıdan da faydaları bulunmaktadır.

Bizim atık dediğimiz kağıt, plastik, cam, metal gibi tüm ambalaj ve eski eşya artıkları aynı zamanda hammadde kaynaklarıdır.

Bu hammaddelerin sıfırdan üretilmesi oldukça masraflıdır.

Çevre için de sorunlar teşkil etmektedir.

Örneğin doğadaki hammaddeden cam üretmek için çok fazla enerji harcanması gerekmektedir.

Ama atık dediğimiz kullanılmış cam malzemelerin tekrar hammaddeye dönüştürülmesi çok daha ucuz ve çok daha az karbon salınımı ile gerçekleştirilmektedir.

Özet olarak şunu söylemek mümkündür:

Sıfır atık projesi çok doğru bir projedir.

4 Kasım 2024 Pazartesi

Dünya için en büyük tehdit nedir?

 Herkes bir süredir Ukrayna savaşının yayılıp yayılmayacağını veya bir nükleer savaşa evrilip evrilmeyeceğini tartışıyordu.

İsrail önce Gazze'ye sonra da Lübnan ve İran'a saldırınca bu sefer de bu savaşın yayılabileceği ve genel bir savaşa dönüşebileceği dillendirilmeye başlandı.

Ama hiçbiri olmadı.

İnsanoğlu dünya üzerinde var olduğu ilk günden beri gerek diğer canlılara gerek kendi türüne karşı şiddet uygulamaktadır.

Bu şiddet organize hale gelip savaş kavramını doğurmuş ve savaşlar 1. ve 2. Dünya Savaşlarında olduğu gibi küresel ve kalıcı yıkımlara sebep olmuştur.

Fakat savaşlar, küresel bir sürekli yıkıma sebep olmadan her zaman sona ermekte ve barış yapıldıktan sonra hızla ortaya çıkan yaralar sarılmaktadır.

Halbuki bazı sorunlar hem birden bire ortaya çıkmamakta hem de kısa sürede etkileri ortadan kaldırılamamaktadır.

Bunlar küresel çapta yıkımlara sebep olmakta ve hayat durma noktasına kadar yaklaşabilmektedir.

Örneğin göktaşı çarpması sebebiyle dinazorlar başta olmak üzere birçok canlı türü kısa sürede topluca yok olmuş ve dünyanın normale dönmesi çok uzun sürmüştür.

Korana gibi salgınlar da tarih boyunca onlarca yıl süren felaketlere ve toplu ölümlere sebep olmuştur.

Ama kimsenin çok dillendirmediği bir felaket daha vardır.

Bu felaket küresel iklim değişikliğidir.

Dünya daha önce en az bir defa kar topuna dönüşmüş ve canlı türlerinin çoğu yok olmuştur.

Öte yandan daha az etkili olan küresel ısınma ve soğuma dönemleri de yaşanmıştır.

Bu ihtimal, şu anda karşılaşabileceğimiz en büyük tehdit konumundadır.

Bir süredir bilim adamları küresel ısınma ve muhtemel sonuçlarından bahsetmektedir.

Ne yazık ki bu uyarıları başta siyasiler olmak üzere hiç kimse dikkate almamaktadır.

Halbuki küresel ısınma bir süredir etkilerini göstermeye başlamıştır.

Dünyanın birçok yerinde sel felaketleri yaşanmaktadır.

Kabeyi bile aşırı yağış yüzünden sel basmıştır.

En son gördüğümüz felaket İspanya'da yaşanmıştır.

Televizyonlardaki görüntüler adeta küçük bir Nuh tufanı yaşandığını göstermektedir.

Bu durum, bizim başımıza da gelebilir.

Zaten depremler yüzünden ve bu depremlerden ders almayan siyasetçilerimiz ve halkımız  yüzünde belli aralıklarla büyük yıkımlar yaşamaktayız.

Bu yıkımlar sadece ölümlere ve yıkımlara değil ülke ekonomisi de dahil hemen her şeye olumsuz etkiler yaratmaktadır.

Bir de olası sel felaketi senaryolarını düşündükçe, ülkemizin geleceği konusunda endişe etmemek imkansızdır.

Siyasi irade bu durumu mutlaka dikkate almalı ve şimdiden felaketin etkilerini azaltıcı tedbirler almalıdır.

Olan olup ölen öldükten sonra yapılacakların hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

Benden söylemesi.

27 Ekim 2024 Pazar

Bu gün yine bir deprem oldu.

 Bu gün yine bir deprem olmuş.

Üstelik oldukça şiddetli.

5 şiddetinde.

Bunlara alışmak lazım.

Ama alışıp umursamazlık etmemek lazım.

Bu bir gerçek.

Ülkemiz bir deprem ülkesi.

Sürekli depremler oluyor.

Bunların bazıları büyük yıkımlara sebep oluyor.

Maalesef bu yıkımlarda ilgili kurumlarımız iyi bir performans sergileyemiyor.

Çünkü yıllardır oluşturulan planlar ve tedbirler iptal edildi.

Hükümet ordunun doğal afetlerle ilgilenme sorumluluğunu kaldırdı.

Bunun ne kadar büyük bir hata olduğu Malatya, Maraş, Antakya hattında meydana gelen depremde açıkça görüldü.

Ülkemizde tek sorun depremler de değil.

Sel, kuraklık vb. birçok doğal afetten etkileniyoruz.

Bu sebeple konu detaylı bir şekilde ele alınmalı.

Türkiye'nin bir doğal afet bakanlığı olmalı.

Bu bakanlık ilgili devlet kurumları ile koordine ederek afetlerle mücadele konusunda planlar yapmalı.

Sadece plan yapmakla da olmaz.

Ülkede iskan politikası oluşturulmalı.

Doğal afet bölgelerinde nüfusun çoğunun toplanması önlenmeli.

Ekonomik yoğunlaşma da bu bölgelerden uzaklaştırılmalı.

Mesela İstanbul bir deprem bölgesi.

Ama nüfusumuzun neredeyse dörtte biri burada yaşıyor.

Gayri safi milli hasılamızın yarısına yakını da İstanbul'da üretiliyor.

Eğer İstanbul'da bir doğal afet olursa, Türkiye çöker.

Bu sebeple İstanbul'daki sanayi Anadolu'nun güvenli bölgelerine dağıtılmalı.

Şehir nüfusunun artışının da önüne geçilmeli.

Hatta nüfusun bir kısmının Anadolu'ya göç etmesinin yolları araştırılmalı.

Geride kalanlar için de binalar gözden geçirilmeli.

Deprem ilk toplanma bölgeleri oluşturulmalı.

Gerekirse bunun için bazı binalar yıkılmalı.

Yani, çok boyutlu bir planlama yapılıp hemen icraata geçilmeli.

İş işten geçtikten sonra ne yapılırsa boş.

26 Kasım 2023 Pazar

Kavak ağacına tırmanan kabak.

 Kavak ağacının yanında bir kabak filizlenmiş.

Bahar ilerledikçe kabak, ağaca sarılarak hızla büyümeye başlamış.

Kısa süre sonra neredeyse kavak ağacının tepesine kadar tırmanmış.

Kabak, bir gün Kavak ağacına sormuş:

"Sen kaç ayda bu boya geldin?"

Kavak cevap vermiş:

"Ayda değil yılda diye sorman lazım. 10 yılda geldim bu boya."

"10 yılda mı? Hıhımmm..." demiş Kabak ve çiçeklerini sallayarak böbürlenmeye başlamış:

"Bak ben iki ayda seninle aynı boya ulaştım."

"Doğru..." demiş Kavak, "Doğru, iki ayda benimle aynı boya geldin."

Günler günleri kovalamış.

Sonbaharın ilk rüzgarları esmeye başlamış.

Kabak önce üşümeye sonra da yapraklarını dökmeye başlamış.

Soğuklar arttıkça da artık ağaca tutunamayarak aşağıya doğru düşmeye başlamış.

Bu durumdan endişelenen Kabak, üzüntü içinde Kavak ağacına sormuş:

"Neler oluyor bana ağaç?"

Kavak ağacı cevap vermiş:

"Ölüyorsun Kabak."

"Niçin?" diye sormuş Kabak.

Kavak cevap vermiş:

"Benim 10 yılda geldiğim yere sen 2 ayda gelmeye çalıştığın için."


9 Ağustos 2023 Çarşamba

Bu kış gıda kıtlığı yaşanabilir.

 Rusya, Ukrayna'nın Romanya sınırına yakın bölgesinde bulunan bir buğday silosunu vurdu. Ukrayna yüzbinlerce ton buğdayın zayi olduğunu açıkladı.

Rusya, Türkiye aracılığı ile kabul ettiği ve Rusya ile Ukrayna'dan tahıl ihracına izin veren anlaşmanın süresini uzatmayı reddetti.

Bu hafta Türkiye'de bir buğday silosunda meydana gelen patlamada büyük miktarda tahıl zayi oldu.

Bu yıl Ege Bölgesi'nde tam çiçekler tohur tutacağı sırada yağan yoğun yağmur sebebiyle zeytin ağaçları çiçeklerini döktü. Gördüğüm kadarıyla bu sene zeytin rekoltesinde ve buna bağlı olarak zeytinyağı rekoltesinde çok keskin bir düşüş yaşanacak.

Yine gördüğüm kadarıyla iklimdeki istikrarsızlık sebebiyle Ege Bölgesi'nde domates tarlalarında verim çok düşük çıkacak gibi görünüyor. Kurutmalık domates yapan yok gibi.

Gerek Ukrayna Savaşı, gerek küresel iklim değişikliği sebebiyle bu kış gıda kıtlığı yaşanması muhtemel gibi görünüyor.

En azından gıda fiyatlarında enflasyonun çok büyük olacağı kesin gibi.

Zeytin yağı şimdiden 350 liraya çıktı. 

Allah yardımcımız olsun.

19 Eylül 2017 Salı

Suriye İç Savaşının Ekolojik Sebepleri; kuraklık, su savaşları ve su stratejisi.


SURİYE'NİN SU'YU ÇIKTI, KİMSENİN HABERİ YOK. 
Suriye iç savaşı başlamadan önceki 5 yılda, özellikle Suriye'nin kuzeyinde, köyden kente göç patlama yapmış. 
Bazı yabancı uzmanlar bunda, 5 yıl boyunca bu bölgede yağış miktarının düşüş göstermesine paralel olarak tarımın çökmesinin etkili olduğunu söylemektedir. 
Bu yöndeki raporlara dayanarak bazı yabancı televizyon kanallarında yapılan programlarda ise bunda Türkiye'nin yaptığı barajların su akışını azaltmasının da etkili olduğundan bahsediliyor. 
Yani yıllardır sözü edilen Ortadoğu'daki su savaşları başlamıştır ve bunun ucu Türkiye'ye de dokunacak gibi görünmektedir.
Ama bizim ne hükümet çevrelerinden, ne basından, ne televizyonlardaki strateji ve güvenlik uzmanlarından, ne de üniversite çevrelerinden bu yönde bir yorum, açıklama veya araştırma yapıldığını görmedim/duymadım. 
Yabancı uzmanlar IŞİD'in oldukça hızlı bir şekilde büyük bir bölgeyi kontrol altına almasının sebebini de, bu durumun bilincinde olarak, su stratejisi uygulamasına bağlamaktadırlar. 
Bu strateji gereğince IŞİD Fırat ve Dicle Nehri kıyılarındaki stratejik bölgeleri ele geçirerek suyu kontrol altına aldığı ve böylece susuz yaşaması mümkün olmayan halkı yanına çektiği söylenmektedir. 
Bu stratejik mevkilerin en önemlisi de çok önemli bir su rezervi olan Musul bölgesindeki barajdır.
Musul ise suların ve yolların kesişme noktasında olan stratejik bir mevkidir. 
IŞİD te Musul'u ele geçirdikten sonra gücünün zirvesine ulaşmıştır. 
IŞİD ayrıca bu suyu tankerlerle veya borularla satarak büyük paralar kazanmıştır. 
Bizde bu yönde hiçbir değerlendirme duymamak beni üzüyor. 
Önümüzdeki yıllarda küresel ısınmaya bağlı olarak su yüzünden muhtemelen daha birçok savaş ve mücadele ortaya çıkacaktır. 
Bizim yetkililer bir an önce buna yönelik stratejiler belirlese uygun olur diye düşünüyorum. 
Yoksa iş işten geçtikten sonra üzerine bir bardak soğuk su içmekten başka çaremiz kalmayacak.
Tabii o bir bardak suyu bulabilirsek. 
Çünkü bu ülkenin batısında bile ben küçük bir çocukken 5-6 metreden bol miktarda su çıkarken şimdi su seviyeleri 200 küsur metrelere düştü. 
Saygılar sunarım. 
(17 Eylül 2917)

10 Şubat 2014 Pazartesi

Ege Bölgesinde kuraklık. (Kaplıcalar, Ilıcalar, Yerel Seçimler, Barajlar, Susuzluk, Balıkesir, Sındırgı, Manisa, Ege Bölgesi)


Daha önce Manisa ve Balıkesir bölgesindeki izlenimlerimle ilgili bir yazı yazmıştım. Bu gün bu illerde gördüklerimle ilgili düşüncelerimi yazmaya devam edeceğim.

Öncelikle politikayla ilgili olmayan ama tüm Türkiye'yi etkileyecek olan bir durumdan bahsedeyim.
Balıkesir'in Sındırgı ilçesine gittim.
Ilıcaları meşhurmuş.
Bir hotele gidip biraz Ankara'nın soğuk havasını üzerimden atayım dedim.
Hotelin lobisinde; hotelin tanıtım broşürlerinde resimlere baktım.,
Hotelin resmine bakınca arka planda bulunan büyük bir gölet resmi görünce şaşırdım.
Çünkü gelirken gölet filan görmemiştim.
Hotelde sigara satılmadığından akşam üzeri arabayla yakın bir benzinliğe gidip sigara aldım.
Yolda göleti yine görememiştim.
Benzinciye sordum.
''Hemen hotelin arka tarafında bir baraj olduğunu, fakat bu yıl yağış olmadığından barajda hiç su olmadığını söyledi.''
Merak edip dönerken kontrol ettim.
Daha bir gece önce çok şiddetli yağmur yağmasına rağmen barajın en derin yerinde ancak birkaç havuzu dolduracak kadar su olduğunu gördüm.
Toprak bir gece önce yağan yağmuru yutmuştu sanki.

Sındırgı'dan sonra Balıkesir'e gittim.
Balıkesir'de pek seçim atmosferi yoktu.
Konuştuğum kişilerden anladığım kadarıyla AKP'nin hiç şansı yokmuş.
CHP'nin de öyle.
MHP kesin alır diyorlar.

Balıkesir'den Manisa'ya dönerken yolda bir baraj daha dikkatimi çekti.
Bu barajda da hiç su yoktu.
Bu durum hiç iyiye işaret değil.
Bu yıl kuraklık olabilir.
Bahar yağmurları da yağmaz sa çiftçiyi zor bir yıl bekliyor.
Sulu tarım yapılan tüm Ege Bölgesi için aynı tehlike mevcut.
Böyle giderse önümüzdeki yıl sulama masrafları dahil giderler artarken tarımsal üretim düşebilir.
Çiftçi sefalet çekebilir.
Zaten ekonomide genel bir durgunluk başladı.
Tarımsal üretim de azalırsa durum daha da kötüleşebilir.
Avrupa ülkelerinde tarımın ekonomideki payı %1-2.
Tarımdan geçimini sağlayanlar da o kadar.
Ama ülkemizde tarımın ekonomideki payı hala oldukça yüksek.
Tarımdan geçimini sağlayan insan sayısı ise daha da yüksek.
Kuraklık tarımı, dolayısıyla ekonomiyi vurabilir.
Şehir ve ilçelerin içme suyu sorunu yaşamaları da kuvvetle muhtemel.
Yetkililerin şimdiden tedbir alması şart.
Yoksa iş işten geçtikten sonra kimseye faydası olmaz.
Belediye başkan adayları da bu konuya dikkat etmeli.
Yarın seçilirlerse sorunu kucaklarında bulacaklar.

Saygılar sunarım.


21 Ekim 2013 Pazartesi

Ankara'da gece baskınıyla gerçekleştirilen büyük katliam. Herkes şokta.


İnternetten gazeteleri okuyordum.


Herkesin bildiği ODTÜ ormanı katliamı ile ilgili haber dikkatimi çekti.

Haber özetle şöyle.....

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, ODTÜ kampüsündeki ağaçların neden bayramda gece vakti söküldüğünü açıkladı. 


Gökçek, ''Biz bu işlerin olay çıkarak büyümesini arzu etmedik'' dedi. 


Gökçek, kaldırılan 2 bin 388 ağaç için de ODTÜ'ye 211 bin TL ödeme yaptıklarını söyledi.


Bunu okuyunca hafsalam durdu....

Gözlerime inanamadım....

Çok utanç verici bir şeyi bile nasıl bir pişkinlikle açıklıyor?....

İnsanlarımız ağaçları kestirtmeyince, bayram tatilinde bir gece baskınıyla 2 bin 388 ağaç yok edilmiş. 

Savunmaları da hazır: Parasını ODTÜ'ye ödedik.

Demek ki eşkiyalık normal olmuş.

Bundan sonra da böyle eşkiyavari eylemler devam edecek.

Nasıl olsa parasını ödedik deyip işin içinden de kolayca çıkılıyor.

Ben istediğimi yaparım, sonra da parasını öderim....

Kimse birşey diyemez.....

Deniliyor....


Eeeeeeeee?

Hani ülkemiz gelişiyordu!

Hani demokratikleşiyorduk!

Hani daha demokratik bir ülke oluyorduk!

Bunun için de paketler açıp paketler kapatıyorduk!

Demokratik ülkeler böyle mi oluyor?

Ben mi yanlış biliyorum ama, örnek aldığımız AB ve onun demokratik olduğu kabul edilen ülkelerinde böyle bir uygulamayı ne gördüm ne de duydum.

Demokratik ülkelerde insanlar ağaçları koruyunca bu dikkate alınır.

Dahası devlet ve belediyeler o ağaçları bizzat korur.

Devlet vatandaşına pusu kurmaz.

Devlet ormanlardaki ağaçlara gece vakti baskın yapmaz.

Devlet şehirleri yeşillendirir, şehirlerde ağaç katliamı yapmaz.

Bırakın batılı bir devleti....

Ortadoğu'nun anti demokratik denilen devletleri bile bunu yapmaz.

Böyle bir şeyi herhangi bir cinayet örgütü bile yapmaz.


Ben gece baskın yapan bir tek örgüt tanıyorum.

Hatay'da ormanları yakmaya kalkmışlardı bir gece vakti.

İzmirde de çam ormanlarını yakarak katletmişlerdi.

Tahmin etmişsinizdir..

Açılım davasına çok görüşülen bir örgüt.

Fazla yüz göz olunca onlara mı benzemeye başladılar nedir!

Saygılar sunarım.

Karda Zordur Yürümek: Dağların ve Soğuğun fotoğrafı.

Bu görüntüler Herekol (Yazlıca) dağında çekildi. Bu bir operasyon değil. Doğanca Köyü'ne de verilen, bir bölüğümüzün suyu kar yüzünden kesilmiş, bu kesintiyi gidermek için su toplama ve dağıtım noktasına gidip kar ve borulardaki tıkanıklığı gidermek için düzenlediğimiz bir faaliyet.
Bu arada arazinin de genel bir keşfini yapmıştık.

Kar yükseklerde çok fazla olduğundan değil teröristler, arazide kurt, tilki ve domuz gibi hayvanlar bile yaşayamıyor, daha alçak arazi kesimlerine gidiyorlardı. Biz de herhangi bir iz veya emareye rastlamadık.

O zamanlar sıcak evlerinde karılarının koynunda yatıp ta; bize hiç bir şey yapmadınız muamelesi yapanlara da bir örnek olsun istediğimden bu resimleri yayımlıyorum.

Elbette bir çok operasyon da yaptık. Teröristlerle çatışmalara girdik, yaralılar ve şehit te verdik. Ama bunları yok saysak bile orada yaşamak ve devletin varlığını göstermek bile oldukça zor ve önemli bir görevdi. Çünkü, bizden başka hiç bir devlet görevlisi gelmiyordu oralara. 

Ha, bu arada öğretmenlerin hakkını yemeyeyim. Okulda üç genç erkek öğretmen (biri asker öğretmen) vardı. Daha sonra diğer üç köye de birer tane vekil öğretmen geldi. Öğretmenler ve bizden başka devlet memuru kalmıyordu benim sorumluluk alanımdaki köylerde. Sağlık ocağı ve camilerde resmi görevli yoktu. Atama yapılmıyor, atananlar da bir yolunu bulup gelmiyordu. Mesela Okçular Köyü camiine bir imam atanmış ama görev yerine hiç gelmeyip tayin süresini Pervari'de müftülükte geçirmişti.

Şimdi sağda solda bu askerler de görevini yapmamış diyenleri duydukça üzülüyorum. Biz görevimizi yaptık elbette, ama buna inanmayanlar görsün istedim ki hiç olmaz sa görev yerimizde bulunduk, başkalarının aksine.
Görevimizi de yapmaya çalıştık en iyi şekilde. Sırt üstü de yatmadık tabii ki.

Saygılar sunarım.










Siirt İli, Pervari İlçesi, Okçular Köyü Bölgesi: Yazlıca (Herekol) Dağı.