.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}
Güncel Olaylar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güncel Olaylar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2023 Salı

Beyaz eşya servislerinin yaptığı soygun.

 Dün akşam kalorifer kombisi arıza verdi.

Kapattım.

Bu gün servisi aradım.

İki kişi geldi.

Kombinin kapağını sökmek için 2 vidayı söktüler.

Plastik bir tüp var, içi tortu toplamış.

Biri parçayı aliyle çekip söktü ve çeşmede iki dakikada yıkayıp temizledi.

Su basıncı az olduğundan hava tankına hava bastı.

Kapattı.

Kombi sorunsuz çalışıyordu.

Ama sorun bundan sonra yaşandı.

20 dakikalık iş için 800 lira para istedi.

Verdik mecburen.

Artık soygun böyle yapılıyor demek ki....

20 Ekim 2023 Cuma

Beddua okumak yasal hakkımız!....

 Nüfus müdürlüğündeyim. Genç bir oğlan bir memurla tartışmaya başladı.

Oğlan biraz rahatsız gibi.

Kanuni haklarından filan bahsetti.

Memuru şikâyet edeceğini bağıra bağıra söyledi.

Memur da; "Git şikâyet et, sorun çıkaran sensin!" diye cevap verdi.

Bunu duyan genç, memura "Allah belanı versin!" diye bağırdı.

Memur "Bana beddua edemezsin! Şimdi polis çağıracağım." diye tepki gösterdi.

Oğlan " Çağırırsan çağır, beddua okumak suç değil.

Bu konuda açılmış bir davada hakim kararı var.

Beddua etmek benim yasal hakkim." dedi.

Bunun üzerine bir memur; "Terbiyesizlik yapma!" diye bağırdı.

Oğlan ona dönüp; "Yasal hakkımı kullanıyorum.

Senin de Allah belanı versin." diye bağırdı.

İş büyüyünce, birkaç memur oğlanın etrafını çevirip dışarı çıkarmaya, oğlan direnince de bir odaya sokmaya filan çalıştı.

Oğlan; "Bana dokunmayın. Buna hakkınız yok. Suç işliyorsunuz. Yine yasal hakkımı kullanıyorum. Allah hepinizin belasını versin!" dedi.

Bunun üzerine bir kadın memur sinirlendi.

"Bu hak sadece sana verilmemiştir herhalde! Benim de ayni hakkim vardır. O zaman ben de yasal hakkimi kullanıyorum. Allah senin belanı versin." diye karşılık verdi.

Sonra güvenlik filan geldi.

Oğlanı dışarı çıkardılar.

Biraz sonra bir memur geri döndü.

Nedendir bilmem ama sanırım sıra bekleyen insanları bilgilendirmeye ihtiyaç olduğunu düşünmüş olmalı, durumu açıklamaya başladı.

Özet olarak; "Psikolojik sorunları varmış. Normal değilmiş." dedi.

Psikolojik sorunu olması sanki iyi bir şeymiş gibi bazıları "Oooh!" filan dedi.

Herkes rahatlamış görünüyordu.

Sıra bekleyenler, işine gücüne devam etti.

Ben de işimi halletmek için sıramın gelmesini bekliyordum.

Bir memura sordum: "Burada güvenlik yok mu? Ya daha vahim bir şey olsaydı."

"Yoook! Bir şey olmaz, merak etmeyin. Güvenlik giriş kapısında var." diye cevap verdi.

Bir güvenli açığı olduğu kanaatine vardım.

Ama beni ilgilendiren bir durum değil diye bir şey demedim.

Ama yine de şaşırmıştım.

Çünkü bu, benim devlet dairelerinde karşılaştığım ilk olay değildi.

Hatta, nedendir bilmem, ne zaman devlet dairesine filan gitsem ya kavga çıkıyor veya psikolojisi bozuk birine denk geliyorum.

Resmen resmi daire fobim oluşmaya başladı.

8 Ekim 2023 Pazar

İsrail-Hamas Savaşında Ne Yapmalı

 Sosyal medyada Filistin'e müdahale edelim ve asker gönderelim filan diyenler var.

Bence bu mümkün değil.

Farz edelim askeri yardım yapmaya karar verdik, buna İsrail'den çok Araplar karşı çıkar.

Bizi isteselerdi Haziran 1916'da İngilizlerle birlik olup bölgeden çıkarmazlardı.

Araplar İngiliz'e, Fransız'a, Amerika'ya ve hatta İsrail'e bile razı olur ama bizi istemez.

Yaser Arafat, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile kankaydı ve bizim aleyhimizdeydi.

HAMAS lideri, Karabağ ve 1915 iddiaları konusunda Ermenileri destekliyordu.

Doğu Türkistan'da ise Çin asimilasyon/soykırım projesini destekliyordu.

Ama Filistin'in başı sıkışınca nedense en çok biz bağırıp çağırıyoruz.

Bu kadar karşılıksız aşk yeter.

Hem, birine saldıracak gücü olanın kendini savunacak gücü de vardır herhalde.

Saldırırken bize sormadıklarına göre kendilerini yeterince güçlü hissediyor olmalılar.

Bu durumda yapılması gereken şey, Türkiye'nin ali çıkarlarını en önde tutmaktır.

Arap çöllerinde yeterince Mehmetçik kaybettik biz.

Haçlıları durdurduk zamanında, Araplar bu sayede yok olmadı.

1914-18 arasında İngilizlere karşı durduk.

Araplar onlarla bir olup bize saldırmalarına rağmen İslamin kutsal topraklarını son nefesimize kadar savunduk.

Biz peygamberimizin mezarının bulunduğu şehre düşman ayağı değdirmeyiz diye çekirge yiyerek savaşırken bize saldıran düşmanın on saflarında Araplar vardı.

Çünkü din kardeşliği gibi bir dertleri yoktu.

Dertleri bizden ayrılmaktı.

Ayrıldılar da.

Simdi de kendi problemlerini kendileri çözsünler.

Öte yandan daha bir yıl önce birçok Arap devleti Yahudilerle akraba olduklarını söyleyerek bize karşı işbirliği anlaşmaları imzalıyorlardı.

Madem akrabalar, aile kavgasında yabancıların araya girmesi uygun değildir.

Barış çağrısı yapalım diğer devletler gibi.

İtidal tavsiye edelim.

Sivillerin öldürülmesini kınayalım.

Ama kendimizin başlatmadığı bir savaşa müdahil olmayalım.

5 Ekim 2023 Perşembe

Ağzı olan konuşuyor.

 Dün, dolmuşa bindim.

Ön tarafta oturan birinin boru gibi sesi geliyordu.

"Eylem, patlama filan" deyince dikkatimi çekti.

Adama kulak kabarttım.

Geçen gün İç İşleri Bakanlığı'na yapılan terör saldırısını yorumluyor aklınca.

"Bu kadar kalabalık varken kimsenin olmadığı giriş yerine niye saldırdılar?

Araba öyle mi park edilir?

Saldırgan niye öyle içeri girmeye çalıştı?" gibi kendi kendine bir sürü sordu ve sonra da saçma sapan yorumlarla bu saldırının şüpheli olduğu sonucuna vardı.

Sonra da "PKK böyle eylem yapmaz." dedi.

Kendimi zor tuttum.

"Ulan dangalak. Daha kimin yaptığı açıklanmadı. Açıklansaydı bile sen PKK uzmanı mısın?" diyecektim.

Neyse ki herif sustu.

Dolmuş ağzına kadar dolu olduğundan konuşanın kim olduğunu göremedim.

Sonra da trafik sıkışınca herkes öf pöf etti.

Dikkatim dağıldı.

Bizde böyle dangalak çok maalesef.

Kendi mesleğini, işini gücünü doğru dürüst yapamaz ama hiçbir bilgisi olmadığı halde her konuda ahkam keser.

Yorum yapar.

Yargıya varır.

Böyle tiplerin dinleyeni de inananı da çok olur nedense.

Mesela "Binlerce şehit ve yaralı vererek kazandığımız ve bunun sonucunda devletimizi kurmayı başardığımız Kurtuluş Savaşı'nın olmadığını, bu savaşın uydurma olduğunu" söyleyen bir sürü geri zekalı var ortalarda, bir sürü daha geri zekalı olan tip de bu yalana inanıp her yerde savunur.

İngilizlerin tarihlerindeki en büyük ve önemli düşman olarak ilan ettikleri Atatürk ve arkadaşlarını İngilizlerle hilafeti kaldırmak için anlaşmış İngiliz adamı ilan eder bazı kansızlar, buna da bir sürü geri zekalı inanır ve savunur.

Bu yüzden, ne zaman kendi işi olmayan konularda boş yorumlar yapmak yerine işini gücünü yapan ve elinden geldiğince iyi yapmaya çalışan biri gördüğümde çok büyük saygı gösteririm.


29 Eylül 2023 Cuma

Ankara'nın tarihi dokusunu ve Atatürk'ün inşa ettirdiği başkenti korumak.

Bazı gazetelerde, sosyal medyada ve arkadaş sohbetlerinde, Ankara'nın tarihi bölümünün, yani kale ve çevresinde hala ayakta kalan klasik Ankara evlerinin restore edilerek Ankara'nın önemli bir kültürel merkezi haline getirileceğine dair haberlere rastlıyorum. 

Bunun gerçek olmasını canı gönülden istiyorum.

Çünkü geçmişinden kopuk bir şehir, yaşanılası bir şehir olamaz.

Bu yüzden, arada bir gittiğim eski Ankara'nın yıkılmaya yüz tutan ve harabeye dönen eski evlerini görünce hep üzülürüm.

Şimdi, Ankara Belediyesini yönetenler de aynı şeyleri hissediyor olacak ki böyle bir proje hazırlamışlar.

Geçmiş dönemlerde, açgözlülükleri yüzünden yeni arsalar üreterek yakınlarını emlak zengini yapmaktan başka hiçbir vizyonu olmayan eski yöneticilerin mahvettiği Ankara, sonunda tamamen elden çıkma tehlikesi ile karşı karşıya olan tarihi zenginliklerine tekrar kavuşacak.

Aslında bu tarihi bölgeye bakış açısı ve gösterilen ilgi, her zaman böyle değilmiş.

Tan aksine, Cumhuriyet kurulduğunda bu bölge, şehrin en önemli bölgesi olarak görülmüş.

Doğal olarak bu anlayış, şehir planlaması çalışmalarına da yansımış.

Şehir planlaması için getirilen yabancı mimarlar da bu tarihi bölgenin önemini kavrayarak planlarını ona göre yapmışlar.

Ama nüfus hızla arttığından daha sonraları yeni planlar yapılmak zorunda kalınmış.

Ankara'nın nüfusu 1920 yılında 20-25 bin olarak tahmin ediliyor.

Bu nüfus, Milli Mücadele sırasında hızla artarak şehrin başkent ilan edildiği 13 Ekim 1923'te 47.000'e yükselmiş.

Bunun üzerine, geleceğin başkenti Ankara için 1924-25 yıllarında Stuttgardlı Profesör Carl Christoph Lörcher'e bir şehir planı hazırlatılmış.

Şehir nüfusu 1928 yılında 107.000 kişiye ulaştığından, şehir planlaması üzerinde daha büyük bir hassasiyetle durulmaya başlanmış.

Görev, şehir planlamacısı Hermann Jansen'e verilmiş ve şehir nüfusunun yakın zamanda 250.00'e ulaşacağı; bu sebeple şehri, bu kadar nüfusun yaşayacağı bir başkent olarak planlaması istenmiş.

Jansen, Lörcher'in hazırladığı taslaklardan da yararlanarak işe başlamış.

Jansen, şehir planını hazırlarken yeni yerleşimleri ovaya yapmayı ve böylece eski Ankara'yı korumayı esas almış.

O günlerde aldığı notlarda düşüncelerini şöyle ifade etmiş:

"Eski Ankara'yı, ovada kurulacak yeni kentten ayırmayı başarabilirsek, koruyabiliriz. Basamak basamak yükselen bir tepenin yamaçlarına kurulmuş olan eski evler, bu eski yerleşimi değişik, güzel ve çekici yapıyor."

Hazırladığı plan Ankara belediyesi tarafından onaylanmış.

Atatürk döneminde, daha sonraki yıllarda da Ankara'nın tarih ve doğadan kopmadan modern bir başkent haline getirilmesine çok önem verilmiş.

Bu gün Ankara'daki meydanlar, anıt binalar ve eski semtler hep Atatürk döneminde yapılmış.

Örneğin Bahçelievler semti.

Bahçelievler, Türkiye'nin ilk bahçe şehir uygulaması olarak hayata geçirilmiş.

Semt, 1934-36 yılları arasında Berlinli mimar ve kent planlamacısı Herman Jansen tarafından tasarlanıp gerçekleşmiştir.

Maalesef Atatürk'ten sonra gelenler Ankara'ya yeterli özeni göstermemişler.

Yakın geçmişte de bu özensizlik devam etti.

Ne tarihi alanlar, ne sanat, ne kültür, ne de doğa pek umursanmadı.

Örneğin, Atatürk'ün ağaçlandırdığı alanlara ve çiftliklere binalar yapıldı.

Eski binalar yıkıldı ve yerlerine çirkin apartmanlar yapıldı.

Bunu kendi gözlerinizle de görmeniz mümkün.

Atakule'ye çıkıp şehre kabaca bir göz atın.

Nerede yeşillikler arasında yaşanası mekanlar görürseniz Atatürk zamanında yapılmıştır.

Nerede birbiri içine girmiş ve yeşillikten eser görülmeyen beton yığını şeklinde binalar görürseniz, Atatürk'ün ölümünden sonra yapılmıştır.

İşin ilginç yanı, Atatürk'ün ölümünden sonra şehir genişledikçe şehrin daha da betonlaştığının açıkça görülmesidir.

Bu gidişe dur demek lazım.

Eski Ankara'nın restorasyonu projesi, eğer gerçekleştirilirse, iyi bir başlangıç olacaktır.

26 Eylül 2023 Salı

Yasadışı göçmen ve sığınmacıların ülkelerine geri gönderilmelerini istemek ırkçılık değil vatanseverliktir.

 Ülkede 17 milyon kişi oldukları bazı resmi kurum raporlarından anlaşılan yasadışı göçmen ve sığınmacıların ülkelerine gönderilmesini istemek ırkçılık değil vatanseverliktir.

1918 yılından itibaren ülkemiz silahla işgal edilince silahla karşılık verdik ve işgalcilerin hepsini geldikleri yerlere gönderdik.

Şimdi sırtında çantayla gelenlerce işgal edilince neden ses çıkarmayalım.

Geldikleri gibi, çantalarını sırtlarına verip ülkelerine geri gönderelim.

Türkiye Avrupa'nın göçmen toplama merkezi olamaz.

24 Ağustos 2023 Perşembe

Wagner Şirketi Başkanı Progojin'i Kim Öldürdü?

 Wagner askeri şirketinin liderinin, bugün Moskova yakınlarında düşen bir uçakta olduğu haberleri düştü önce basın organlarına.

Bunun üzerine hemen bir sürü spekülasyon yapılmaya başlandı.

Kıymetleri kendilerinden menkul bazı uzmanlarımız bunun Rus derin devletinin ve Putin'in bir operasyonu olduğunu, Putin'in bir konuşmasında sadece ihaneti affetmeyeceğini söylediğini ve Wagner liderinin de bir süre önce gerçekleştirdiği isyanın bedelini ödediğini söylüyorlardı.

Bazıları ise olayın Fransa'nın bir operasyonu olduğunu, Afrika'da zemin kaybeden Fransa'nın bundan Rusya'yı ve özellikle de Wagner'i sorumlu tuttuğunu, bu sebeple tek taşla iki kuş vurduğunu ileri sürdüler. Bunlara göre Fransa, gizlice uçağı düşürecek bir operasyon düzenledi. Uçağın düşmesinden Rus derin devleti ve Putin'in sorumlu tutulacağını biliyordu. Böylece hem Wagner'i cezalandırdı hem de Putin'in başına yeni bir bela açtı.

En ilginç ve aslında en yaratıcı iddia ise, bu kazanın Putin ve Rus derin devletinin bir operasyonu olduğunu ancak amacın Wagner liderini öldürmek değil, öldü göstererek ortadan kaybolmasına yardım etmek olduğu yönündeki iddiaydı. Bunlara göre, Yevgeni Prigojin sadece öldü gibi gösterilmeyecek bir kahraman gibi lanse edilerek göz önünden çekilecekti.

Sonra Rusya'dan yeni haberler gelmeye devam etti. Uçakta üç uçuş görevlisi dahil 10 kişi bulunduğu ve bu kişilerin cesetlerine ulaşıldığı açıklandı. Bu konuda hızla yeni yorumlar yapılırken ölenlerden birinin Prigojin olduğu ve cesedinin bütün olarak bulunduğu, diğer cesetlerin de bütünlüğünü koruduğu bildirildi.

Bu durum, uçağın füze ile vurulduğu, SİHA veya İHA ile düşürüldüğü veya uçağın içindeki bir bombanın patlaması sonucu düştüğü iddialarını çürütür nitelikteydi. Uzmanlarımız televizyon ekranlarında bir an kararsız kaldılar. Bocaladılar. Ancak sonunda bunun Rusya'nın parmağı olan bir olay olduğu iddiasında karar kıldılar.

Gerçi Rusya, daha SSCB döneminden beri devlet eliyle ayarlanan kazalar, hastalıklar veya şaibeli ölümlerle meşhur bir ülkedir. Üstelik nükleer veya radyolojik maddeler dahil bir çok yöntemle yurt dışına kaçmış yüzlerce muhalifi öldürdüğü iddiaları da her zaman gündemde olmuştur. Ancak tüm bunlara rağmen olay gerçekten biz kazadan ibaret de olabilir.

Ama bu böyle olsa ve resmi araştırmalarda da böyle bir sonuç çıksa bile buna kimsenin inanmayacağı bir gerçektir. Çünkü adı dokuza çıkanın hiçbir zaman sekize inmediğini biliyoruz. 

Ben kişisel olarak bu işin basit bir kaza olma ihtimalinin olduğunu ama bunun çok küçük bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. Putin bu adamı öldürür diye daha isyan ettiği ilk gün yakın çevremde konu hakkında görüştüğüm kişilere söylemiştim. Hatta bu güne kadar öldürülmemesine de şaşırmıştım. Ama işte beklenen oldu.

Bu olay herkese ibret olması gereken bir olaydır. Bildiğim kadarıyla Progojin başlangıçta basit bir suçludur. Hapisten çıkınca yemek işine girmiş ve hızla bu işte ilerlemiştir. Putin ile de açtığı restoranlara yemek yemeye geldiğinde tanışmıştır. Bu tanışıklık onun hızla yükselmesini sağlamıştır.

Önce askeri okulların ve kışlaların yemek ihalelerini almış ardından da sektör değiştirerek savunma şirketi kurmuştur. Suriye ve Libya'dan sonra Afrika ülkelerine de yayılan şirket kendini Ukrayna savaşında göstermiş ve su yüzüne çıkmıştır. 

Ancak, her ordu gibi Rus ordusu da bu paralı asker şirketi ile sorunlar yaşamaya başlamış ve bu sorunlar ordu ile Progojin arasında bir gerilim ortaya çıkarmıştır. Bu gerilim her geçen gün daha da artmış ve Progojin şirket çalışanlarını savaş alanından çekerek isyana kalkışmış ve Moskova'ya doğru yürüyerek yönetimi tehdit etmiştir.

Sonra ne olduysa, arabulucular vasıtasıyla yapılan görüşmeler sonucunda isyan sona ermiş ve Progojin sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatına devem ediyor görünmüştür. Ama aslında bir şey, üstelik çok önemli bir şey, yani bir isyan hareketi olmuştur. Ve isyan her ülkede sonu genellikle ölümle biten bir eylemdir. 

Bu yüzden, isyan eden biri ölümü göze alır ve başlattığı işi sonuna kadar götürür. Eğer başarılı olursa yaşar olmazsa ölür. Ama yarı yolda vazgeçmek olmaz. Çünkü vazgeçmek zaten ölüm demektir. Bence Progojin'in başına gelen budur. 

23 Ağustos 2023 Çarşamba

Çanakkale Orman Yangını Neden Söndürülemiyor?

 Çanakkale cayır cayır yanıyor. 

Ama koskoca Türkiye Cumhuriyeti yangını söndüremiyor.

Dünya bizi kıskanıyor, dünya devleti olduk vb. saçmalıklarla büyük olunmadığı böyle durumlarda ortaya çıkıyor.

Sen yangın söndürmek için önemli görevleri olan kurumları devre dışı bırakırsan, olaylar olmadan önce iyi bir planlama yapıp muhtemel durumlara göre tedbir almazsan, devlet kurumlarını ve özel sektörü kriz ve doğal afetlerde birlikte çalışacak şekilde koordine etmezsen hiçbir halt başaramazsın.

Mesela Silahlı Kuvvetleri ele alalım.

Silahlı Kuvvetler tüm kurumlarla ülkenin tüm muhtemel sorunları için beraber çalışırdı.

Savaş durumu için seferberlik planlarımız vardı.

Seferberlikte zırhlı araçları taşımak için hangi kurumlarla işbirliği yapacağımız belliydi.

Bu sebeple her yıl planlar kontrol edilir ve ilgili kurumlardaki taşıyıcıların durumunu kontrol ederdik.

Araç ihtiyacı için her yerde belirlenen plakalar ve sahipleri kayıtlarımızda vardı.

Sadece sivil kurumlar ve özel sektör askeri amaçlarla koordine edilerek planlar yapılmazdı.

Askeri birliklerin sivil halkın ve sivil kurumların ihtiyaçlarına göre kullanılması için de planlar yapılır ve bu planları ilgili kurumlar arasında koordine edilirdi.

Örneğin askeri birliklerin DAFYAR (Doğal Afetlerde Yardım) planları vardı.

Depremde, sel felaketinde ve orman yangınlarında yetkili kurum emrine girerek yardım yapacak şekilde planlar yapılır, birlik teşkilatları kurulur ve eğitimler yapılırdı.

Öte yandan, yangın için Türk Hava Kurumu uçakları vardı.

Yangınlara anında müdahale edilirdi.

İhtiyaca göre askeri uçak ve helikopterler de felaketlerde kullanılırdı.

Bu düzen bozuldu.

Her şeyi bozarsan, düzenden bahsedemezsin.

Büyük olduk vs. safsatalarla belki kendini ve insanları kandırırsın.

Ama gerçeklerle yüzleştiğinde çaresiz kalırsın.

Çare bulmak yerine yapılan hatalara ve beceriksizliklere bahane arayıp durursun.

Bu arada şehirler yıkılır, insanlar ölür...

Ormanlar yanar, doğa mahvolur...

Memleket ateş içinde kalır. 

Sen saçını tararsın.

19 Ağustos 2023 Cumartesi

Yurt dışında yaşayıp da "Memleketin kıymetini bilin!" diyenlere verilecek cevap.

 Avrupa ülkelerinde yaşayıp da tatile gelen bazı insanları anlayamıyorum.

Sağda solda bir kamera veya bir mikrofon görür görmez hep ayni şeyi soyluyorlar:

"Memleketin kıymetini bilin!"

Biri de demiyor ki:

"Ya dayı/teyze, biz bu memleketin kıymetini biliyoruz zaten.

Bilmeseydik sizin gibi başka bir ülkeye giderdik.

Kıymet bilmeyen sensin, gelmiş bana nasihat ediyorsun.

Biraz da sen bil memleketin kıymetini.

Haaa!

Eskiden bilmiyorduysan ve yeni anladıysan da geri dön.

Almazlar diye korkuyorsan, korkma.

Asyalı, Avrupalı, Afrikalı kim gelirse gelsin muhacir ayağına ülkeye giriyor.

Seni mi almayacaklar?"

16 Ağustos 2023 Çarşamba

Sadece duyduğunuz her şeye değil artık gördüğünüz her şeye de inanmayın.

 E Wisiat Explore kanalını seyrediyordum.

Bir Amerikalı, dağ ipi ve dağcılık teçhizatı kullanarak bir sırttan iniyordu.

Kameranın açısını değiştirerek sanki çok dik bir yerden iniyormuş gibi bir hava oluşturuyorlar ve büyük tehlike filan ayakları yapıyorlardı.

Biz doğu ve güneydoğuda katıldığımız operasyonlarda böyle yerlerden ipsiz ve sırt çantalı olarak inip çıkıyorduk.

Kameralar, aldatıcı şekilde kullanılabilir.

Eskiden, duyduğunuza değil gördüğünüze inanın derlerdi.

Artık zaman değişti.

Her gördüğümüze de inanmamak gerekiyor.

13 Ağustos 2023 Pazar

Bunların derdi din iman değil, Türk ve Türkçe düşmanlığı.

 Dini konularda uzman değilim ama bir konu bana hep tuhaf gelmiştir.

İslam dini ile ilgili Türkçe kelimeler kullandığınızda büyük bir kitle hep bir ağızdan yaptığınızın yanlış, hatta günah olduğunu söylüyor.

Örneğin "Tanrı" derseniz hemen "Allah" diye düzeltiyorlar.

"Neden?" deyince, kelimenin aslının Arapça olduğunu ve Tanrı'nın Allah'ı karşılayan bir kelime olmadığını söylüyorlar.

Hatta bu konuda epey ileri gidenler de var. 

Böyle bir tip "Allah, Tanrı'nın belasını versin." demiş.

İnsanın "Allah senin belanı versin." diyesi geliyor.

Çünkü aynı tip, "Ya rabbi!" derken gayet rahat.

Ama "Rab" kelimesi İbranice, yani Yahudi dilinde bir kelime, Arapça değil.

Olsun, bu tipler için sorun değil. 

Türkçe olmasın da hangi dilde olursa olsun, söyleyebilirsin. 

Başka dilde söylersen günah değil. 

Sadece Türkçe söylersen günah.

Öte yandan, bu gün Arapçaya kutsallık atfetmeye çalışan bu tiplerin bilmediği bir şey var.

Arapçasını kullan, Türkçesini kullanma dedikleri kelimelerin çoğu aslında Arapça da değil.

Örneğin Peygamber kelimesi Arapça değil Farsça.

Araplar "nebi veya resul" kelimesi kullanılıyor.

Biz Türkler, İslam dinini İranlılardan öğrendik.

Bu yüzden "Mevla, oruç, abdest, müslüman, hüda" ve bunlara benzer gibi dini terimlerin neredeyse tamamı Farsçadan dilimize geçmiş. 

Bu kelimelerin Arapçasını değil Farsçasını kullanıyoruz.

Ama, "nebi" yerine Farsça "peygamber" demekte sorun görmeyenler, Peygamber kelimesi yerine Türkçesi olan "yalvaç" kelimesini kullansanız vücutlarındaki bütün kan olmayan beyinlerine sıçrar.

Anlayın artık.

Konu Arapça filan değil.

Öyle olsa Farsça veya İbranice kelimelerin kullanılmasına da karşı çıkarlardı.

Bunların derdi Türk ve Türkçe düşmanlığı.


12 Ağustos 2023 Cumartesi

"Senin gibi dostu olanın düşmana ihtiyacı olmaz."

 Eskiden çok kullanılan bir söz vardı.

Dost görünüp de düşmanı aratmayan insanlar için kullanılırdı:

"Senin gibi dostu olanın düşmana ihtiyacı olmaz."

Son zamanlarda kimi üstat diye cilalanan sahtekar, kimi de din adamı kılığına girmiş kifayetsiz tipleri görünce bu millet aynı şeyi söylese yeridir.

Biri "Keşke Yunan galip gelseydi." demişti.

Şimdi biri de "Hatay Arapların..." filan diye saçmalamış.

Bunlar "Lozan zafer mi hezimet mi?" diyen kanı bozuk tayfasından.

Açık açık söyleseler millet linç eder diye korkuyorlar.

Bu yüzden milleti adım adım Sevr'e giden yola sokmaya çalışıyorlar.

Ne diyelim?

Allah sizi nasıl uygun görüyorsa öyle yapsın.

11 Ağustos 2023 Cuma

Türkiye'deki üniversitelerde okuyan öğrencilerin barınma (yurt) sorunu.

 Devletimiz sağ olsun, her yere mantar gibi bir üniversite dikti.

Vakıf üniversiteleri ve özel üniversiteler de oldukça arttı.

Artık biraz çalışıp da bir üniversiteye giremeyecek öğrenci yok gibi.

Bu kadar üniversite açmak doğru mu değil mi buna girmeyeceğim.

Açılan bazı özel üniversitelerinin ve taşra üniversitelerinin niteliği düşük mü yüksek mi buna da girmeyeceğim.

Bunlar olmuş artık.

Ama benim gibi yüzbinlerce ebeveynin ve çocuklarının müzdarip olduğu bir sorundan, barınma sorundan bahsedeceğim.

Malum, enflasyon her gün yeni bir zirveyi zorluyor.

Başta hükümetin yaptığı vergi ve akaryakıt zamları gibi birçok ürün fiyat artışında kıyasıya bir yarış içinde.

Ancak insanların çoğunun geliri aynı hızla artmıyor.

Sabit gelirliler, özellikle de emekliler her geçen gün daha da fakirleşiyor.

Ben de bir emekliyim ve bir çocuğum üniversitede okuyor öbürü de bu yıl başlayacak.

Şimdiden çocukların eğitimini nasıl finanse edebileceğimi kara kara düşünmeye başladım.

Özellikle de barınma masraflarını nasıl karşılayacağımı düşündükçe uykularım kaçıyor.

Ben yine de bir şekilde bunun üstesinden gelirim.

Ama asgari ücretle çalışan veya çok düşük emekli aylığı alan  aileler ne yapacak bilemiyorum.

Halbuki bu sorunu çözmek o kadar da zor değil.

Her yere gerekli gereksiz binalar yapılıyor.

Tek bir cemaati olmayan yüzlerce cami yapılıyor.

Hükümetimiz öğrenciler için yurt yapabilecek güçte.

Her şehirde okuyan öğrenci sayısı belli.

Yurtların yetersiz olduğu da ortada.

Hükümet yapmıyorsa hiç olmazsa belediyeler bu işe bir el atsın. 

Her belediye kendi sınırları içindeki üniversitelerle işbirliği yapıp ihtiyacı belirlese ve yetrince yurt yapsa çok büyük bir hizmet olur.

Ancak, sadece yurt yapmak da yetmiyor.

Üniversitede derse girdim 4-5 yıldır.

Bazı öğrencilerin tost yemeye parası yok.

Sırtına mont alamadığı için titreye titreye Ankara kışında okula gelen öğrenciler gördüm.

Öğrencilerin bur imkanları da artırılmalı.

Hem her talep eden burs alabilmeli, hem de verilen burs öğrencinin asgari ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar yüksek olmalı.

Bunları sağlamak o kadar zor değil.

Hem zor olsa ne olur ki?

Bu sorun mutlaka çözülmeli.

Eski cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel'in de dediği gibi; siyaset sorun çözme sanatıdır.


Artık tıp fakültesinde okuyup doktor olmak isteyen öğrenci sayısı çok azaldı.

 Artık tıp fakültesinde okuyup doktor olmak isteyen öğrenci sayısı çok azaldı.

Bu üniversiteye giriş sıralamasından açıkça görülüyor.

Dört yıl önce bir tıp fakültesine girebilmek için alınan nota göre en düşük 19 bin küsuruncu sıraya girmek gerekiyordu.

Artık bu rakam çok daha büyüdü.

Örneğin 14-15 bininci sıralamayla girilebilen bir tıp fakültesine geçenyıl 21 bin küsuruncu olan öğrenciler girdiler.

Yani tıp fakülteleri cazibesini kaybediyor.

Peki ama neden?

Öncelikle tıp fakültesine giren öğrenciler 6 yıl okumak zorundalar.

Öte yandan sınıf geçmek çok zor ve dersler çok ağır.

Bu yüzden okurken çok yoğun çalışmak gerekiyor.

İş bununla da kalmıyor.

Mezun olup doktor olunca TUS sınavına çalışmak zorundalar.

Bu da çok zor ve yorucu bir süreç.

Ola ki sınavı kazandılar.

Herhangi bir alanda uzman olabilmek için dört yıllık yoğun bir eğitim ve çalışmaya da dayanmaları gerekiyor.

Peki bu kadar emek doktorlara bir kazanç sağlıyor mu? 

Maalesef hayır.

Maaşları aldıkları eğitim ve çalışma koşullarına göre çok düşük.

Mühendislik okusalar çok daha az emekle çok daha fazla kazanmaları mümkün.

Üstüne üstlük, doktorlar saygı da görmüyor.

Ne toplumdan ne de halktan.

Müptezelin biri bir sosyal medya kanalında "Artık rahatça doktor dövebiliyoruz. Özgürlük bu kadar arttı." diye konuşuyor.

Bir yetkili yurt dışına gidip başka ülkelerde çalışmayı tercih eden doktorlara hakaretler yağdırıp; "Giderlerse gitsinler!" diye ekranlar karşısında bağırıyor.

Böyle bir ülkede ben de üniversite sınavına girmiş olsam, tıp fakültesine girmek istemem.

Ama bu iyi bir gidiş değil.

Böyle giderse yakında hastalanınca üfürükçüden başka gideceğimiz kimse kalmayacak. 

Düşen not ortalaması oranları bu ivmeyi devam ettirirse, tıp fakültesi mezunu doktorlara gitmenin üfürükçüye gitmekten çok da farklı olmayacağı da ortada.

Acilen yetkililerin bu kötü gidişi durdurmak için çaba göstermesi şart.

Halkın da birkaç kompleksli veya psikopat müptezelin doktor düşmanlığı kampanyasına kendini kaptırmaması gerekiyor.

Aksine herkes bu tür tiplere ortak tepki göstermeli.

Başta doktorlar olmak üzere sağlık personelimize sahip çıkalım.

Çünkü; "Halk içinde mu'teber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Bu sözü, yatağında hasta ve ölümü bekler şekilde yatan Kanuni Sultan Süleyman'ın son günlerini yaşarken söylediği rivayet edilir.

Kanuni demiş ki; "Halk içinde devletten daha çok itibar gören, saygı duyulan başka bir şey yok. Ancak bu dünyada bir nefeslik sağlık gibi bir devlet, yani iktidar yoktur."

Yani sağlık, iktidar sahibi olmak ta dahil her şeyden daha önemlidir.

Kalın sağlıcakla.

Turistlere dokunmayın.

 Bazı videolarda Arap ülkelerinden veya başka ülkelerden ülkemize gelmiş turistlere, yabancıları bu ülkede istemiyoruz diyenler var.

Herhalde her yabancıyı, hele de Arapça konuşuyorsa Suriyeli sanıyorlar.

Evet Türkiye'nin bu günkü en büyük sorunu yasadışı göçmenler ve sığınmacılar.

17 milyon kadar oldukları resmi kurumların bildirilerinden anlaşılıyor.

Belki de daha fazlalar.

Bu kadar çok göçmen her ülke için yıkıcıdır.

Ülkede neredeyse her 5 vatandaşa karşı bir sığınmacı var.

Bu ülkenin güvenliği için büyük bir tehdit.

İstikrarı için büyük bir tehdit.

Demografik homojenlik için büyük bir tehdit.

Ekonomi içinse çok daha büyük bir tehdit.

17 milyon insan bu ülkede yaşıyor.

Bunlar yasadışı olarak, sigortasız çalışıyor.

Sosyal güvenlik sistemi çöküyor.

Hastanelerden bedava yararlanmaları ise sosyal güvenlik sistemini daha da kötü yapıyor.

Bir ülkede kayıtsız ekonomi o ülkenin ekonomisini mahveder.

Göçmen ve sığınmacıların hiçbiri kayıt altında değil.

Ruhsatsız işyeri açtıkları söyleniyor.

Doğal olarak vergi vermiyorlar.

Kazandıkları paraları da dövize çevirip ülkelerine gönderiyor.

Ülkeye hizmetler sadece yasal çalışan vatandaşlar tarafından verildiğinden ülkenin yükünü onlar taşıyor.

Ama nimetlerinden bu ülkede hiçbir hakkı olmayan yabancılar da faydalanıyor.

Böyle olunca normal vergiler yeterli olmuyor.

Hükümet de zengin veya fakir herkesin eşit olarak ödemek mecburiyetinde kaldığı dolaylı vergileri artırıyor.

Bu da enflasyonu artırıyor.

Yani bir kısır döngü ortaya çıkmış, önlenemiyor.

Ama bunlardan turistler sorumlu değil.

Aksine yaptıkları harcamalarla ülke ekonomisine katkı sağlıyorlar.

Hele de Arap turistler.

Bunlar Avrupalılara göre çok daha fazla harcıyorlar.

Bu sebeple, her gördüğünüz yabancıya tafra yapmayın bence.

Yasadışı göçmen veya sığınmacı diye turistlere kötü davranmayın.

Dünyanın hiçbir ülkesinde bizdeki kadar vatan haini yok. Üstelik kimseden de çekinmiyorlar.

Dünyanın hiçbir ülkesinde bizdeki kadar vatan haini yok. 

Üstelik kimseden de çekinmiyorlar.

İhanetlerini ortaya vurdukları videolar çekiyor ve yayınlıyorlar.

Daha da tuhafı, bazı insanlar tarafından alkışlanıyorlar.

Bu tipler şimdiye kadar Atatürk düşmanı gibi görünerek kendilerini kamufle ediyorlardı.

Artık vatan haini olduklarını açıkça söylüyorlar.

Kim mi bunlar? 

Söyleyeyim? 

Sevr'in uygulanamamasına üzüldüklerini söyleyemeyen, bunun yerine "Lozan zafer mi hezimet mi?" diye saçmalayan müptezeller.

Lozan'ın gizli maddeleri olduğuna saf insanları inandırmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan yalancılar.

Keşke Yunan galip gelseydi diyen Yunan seviciler.

Bu kişinin Yunan ve İngiliz istihbaratına çalıştığını, ABD istihbaratı ile de teması olduğunu ben söylesem inanmazsınız.

Kendi konuşmalarını dinleyin.

Satır aralarında hepsini itiraf ediyor.

Şimdi yeni bir müptezel çıkmış.

Keşke Hatay Fransızlarda kalsaydı anlamına gelen cümleler kuruyor.

Hatay Arap ve Kürtlerin diyor açıkça.

İnanamazsınız, adam sen ne diyorsun hain diye hukuki takibata da maruz bırakılmıyor.

Bir de din adamı kıyafeti giyiyor.

Peki ama bunlar kime veya neye güveniyor?

10 Ağustos 2023 Perşembe

Cahiliye Devri adetleri.

 DİB, "Cahiliye devrindeki gibi günaydın demeyin." diye fetva vermiş.

Benim bildiğim, cahiliye devri Arapların İslam dini henüz gelmeden önce yaşadıkları döneme deniyor.

Araplar "Günaydın" mı diyorlarmış o zaman? 

"Günaydın." Türkçe bir kelime. Hiçbir Arap günaydın demez.

Adamın Türkçe ile bir sorunu mu var da böyle saçmalıyor acaba?

Yoksa yeni bir cahiliye devrine mi giriyoruz?

Tüm eğitimi Hristiyanlık üzerine olan birini DİB yaptıklarından İslam dininin Mekke'de ortaya çıktığını bilmiyor herhalde.

9 Ağustos 2023 Çarşamba

Bu kış gıda kıtlığı yaşanabilir.

 Rusya, Ukrayna'nın Romanya sınırına yakın bölgesinde bulunan bir buğday silosunu vurdu. Ukrayna yüzbinlerce ton buğdayın zayi olduğunu açıkladı.

Rusya, Türkiye aracılığı ile kabul ettiği ve Rusya ile Ukrayna'dan tahıl ihracına izin veren anlaşmanın süresini uzatmayı reddetti.

Bu hafta Türkiye'de bir buğday silosunda meydana gelen patlamada büyük miktarda tahıl zayi oldu.

Bu yıl Ege Bölgesi'nde tam çiçekler tohur tutacağı sırada yağan yoğun yağmur sebebiyle zeytin ağaçları çiçeklerini döktü. Gördüğüm kadarıyla bu sene zeytin rekoltesinde ve buna bağlı olarak zeytinyağı rekoltesinde çok keskin bir düşüş yaşanacak.

Yine gördüğüm kadarıyla iklimdeki istikrarsızlık sebebiyle Ege Bölgesi'nde domates tarlalarında verim çok düşük çıkacak gibi görünüyor. Kurutmalık domates yapan yok gibi.

Gerek Ukrayna Savaşı, gerek küresel iklim değişikliği sebebiyle bu kış gıda kıtlığı yaşanması muhtemel gibi görünüyor.

En azından gıda fiyatlarında enflasyonun çok büyük olacağı kesin gibi.

Zeytin yağı şimdiden 350 liraya çıktı. 

Allah yardımcımız olsun.

6 Mart 2022 Pazar

Putin'in stratejisi.

 Rusya'nın tarih boyunca uyguladığı emperyalist stratejiye baktığımızda Putin'in de ayni stratejiyi uyguladığını söylemek mümkün.

Önce Kafkasya'da taarruzla Gürcistan sorununu kendince halletti.

Karabağ savaşındaki tavrı ile batıya fazla yaklaşan Ermenistan'ı yola soktu.

İktidarı kaybetme pahasına Rus ordusunu ülkesinden çıkaran Elçibey'in bu kazanımını da ekarte etti.

Azerbaycan toprağı olan Karabağ'a Rus ordusu yerleşti.

Aliyev, Moskova'ya gidip dostluk anlaşması imzalayarak Rusya'nın patronluğunu onayladı.

Şimdi batıya dönen Putin, Ukrayna'da istediğini alırsa sırada Kazakistan var.

Çünkü çarlık Rusya'sı da öyle yapmıştı.

Hangisi daha iyi devlet başkanı: İstihbaratçı Putin mi, komedyen Zelenski mi?

 Herkes Zelenski ve Putin'i karşılaştırırken birinin komedyen bir aktör, diğerinin istihbarat kökenli profesyonel bir yönetici olduğuna vurgu yapıp Putin'in yönetici olarak daha yetkin olduğunu iddia ediyor.

Ama 1981-1989 yılları arasındaki ABD başkanı Ronald Reagan da bir aktördü.

Kovboy filmleri çeviren çok da meşhur olmayan biriydi.

Aynı dönemdeki Sovyetler Birliği başkanları ise ya istihbarat örgütü veya komünist parti kökenli profesyonel yöneticilerdi.

Buna rağmen Reagan uyguladığı politikalarla Sovyetlerin tükenmesine, tıkanmasına ve yıkılmasına sebep oldu.

Reagan'a göre çok daha başarılı bir aktör olan Zelenski de Putin'in ve rejiminin yıkılmasına sebep olursa şaşırmam.

Nitekim adam sadece Reagan'dan daha başarılı bir aktör değil, kimsenin beklemediği kadar iyi, hatta Reagan'dan bile iyi bir performans gösteriyor.

Peşin hükümlü yorumlar yapıp komedyen diye adamı aşağılamamak lazım.

Gelecek ne gösterir bekleyip görmek lazım.