.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

25 Ekim 2024 Cuma

Mustafa Kemal Atatürk ve Yahya Sinvar karşılaştırması yapan şerefsizler var.

Bazı yavşaklar Atatürk ile İsrail tarafindan öldürülen HAMAS liderinin Yahya Sinvar'ın fotoğraflarını yan yana koyup altına şuna benzer şeyler yazıyorlar:

"Biri Gazze'yi İngilizlere verdi, diğeri Gazze için son nefesine kadar savaştı."

İnsan bu tur şeyleri okuyunca bu ülkede ne kadar kansız, yalancı, iftiracı ve hain olduğuna şaşırıyor.

Gazze, 31 Ekim'de başlayan 2. Birüssebi muharebesi sonucunda 7 Kasım 1917'de İngilizlerin eline geçti.

Peki o sırada Atatürk nerede idi?

İstanbul'da, genel karargah emrindeydi.

Bir ay kadar sonra Vahdettin ile Almanya seyahatine katılacaktır.

O bölgede bile olmayan, binlerce kilometre ötedeki İstanbul'da bulunan bir insanı Gazze'deki savaştan sorumlu tutmak şerefsizliktir.

Üstelik övmeye çalıştıkları adamın dedelerinin Gazze'nin kaybedilmesinden asıl sorulu olanlar olduğundan da hiç bahsetmiyorlar.

1916'da başlayan arap isyanının yaydığı ayrılıkçılık fikirleri ve isyancı Araplar 1917'de Gazze'ye girdiler.

Zaten zayıf kuvvetlerle güçlü İngiliz ordusuna karşı 1. Birüssebi Muharebesini tüm mensuplarının hayatları pahasına zorla da olsa kazanan Osmanlı ordusu, Arap isyancıların geri bölgede yaptığı saldırıların da etkisiyle 2. Birüssebi muharebesinde yenildi ve Gazze kaybedildi.

Bu gün Gazze için son nefesine kadar gerçekten kahramanca savaşan adam, dedelerinin o zamanlar yediği haltların hesabını ödemektedir.

Başkasına çamur atmakla bu gerçeği değiştiremezsiniz.

Zamanında dedeleri hata yapmasaydı, İngilizler belki de hiç ilerleyemeyecekti.

Bu gün bırakın İsrail'in yaptığı katliamları, muhtemelen bir İsrail devleti bile olmayacaktı.

Hani bir fıkra vardır:

"Adamın biri bir lokantanın önünde, 'Siz yiyin, torununuz ödesin.' yazısını görür.

İçeri girip garsonlardan birine yazının doğru olup olmadığını sorar.

Garson, 'yazının doğru olduğunu' söyleyince adam bir masaya oturup mönüde ne varsa sipariş eder ve afiyetle yer.

Adam tam kalkacakken garson hesabi getirir.

Hesabı gören adam şaşırır.

'Hani ben yiyecektim ve hesabı torunum ödeyecekti? Bu bir yalan mıydı?' diye garsona çıkışır.

Garson gayet sakin bir şekilde 'Hayır, o yazıda söylenenler tamamen doğru.' der.

Bunu duyan adam sinirli bir şekilde bağırır:

'O zaman bu hesap nereden çıktı?'

Garson, cevap verir:

'Bu sizin hesabınız değil. Dedenizin yediklerinin hesabı. Siz onun torunu değil misiniz?'"

Şu anda yaşananlar bundan ibarettir.

Arap isyanı Osmanlı ordusunu arkadan vurup zayıflatmıştır.

Bu sayede İngilizler, kısa sürede tüm Ortadoğu'yu ele geçirmişlerdir.

Araplar savaştan sonra yeni bir halt daha yemişlerdir.

"Biz Yahudiler ile amca çocuklarıyız. Akrabayız. Anlaşmakta sorun yaşamayız." diyerek İngilizlerin savaş sırasında Yahudilere Filistin'de bir devlet kurma sözünü desteklemişlerdir.

Hatta Arap isyanının liderlerinden Şerif Hüseyin, savaş sonrasında Paris'e gitmiştir.

Burada dünyayı, bu arada Osmanlı'dan koparılan toprakları aralarında paylaşmak için toplanan İngiliz, Fransız, İtalyan ve Amerikalılara; Filistin'de bir İsrail devletinin kurulmasına onay verdiklerini söylemiştir.

Bunun karşılığında tek istediği, büyük bir Arap krallığı kurulması ve elbette başına kral olarak babası Şerif Hüseyin'in oturtulmasıdır.

Kendisi de bu büyük Arap krallığının içinde olmasını planladığı Suriye'ye kral olacaktır.

Fransız ve İtalyanlar, İngiltere'nin maşası olacağını düşündükleri bir İsrail devletinin kurulmasına karşı çıkmışlardır.

Ama arap liderlerinin de desteğini alan İngilizler, İsrail'in kurulmasını sağlayan adımları atmışlardır.

Önce, Arap ve Yahudi nüfustan oluşan kendi kontrollerindeki (mandaları altındaki) Filistin Devleti'ni kurmuşlardır.

Bundan sonra, tüm dünyada yaşayan zengin Yahudilerin desteğiyle her yerden Filistin'e Yahudiler göç etmeye başlamıştır.

Araplar yavaş yavaş durumun nereye gideceğini anlamışlardır.

Bunun üzerine Arap ve Yahudiler arasında çatışmalar başlamıştır.

Yahudi göçü 2. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında iyice artmıştır.

Sonuçta 1948'de İsrail Devleti kurulmuştur.

O zamandan beri de Arap-İsrail çatışmaları yaşanmaktadır.

Önceleri diğer Arap devletlerinin de taraf olduğu bu çatışmalar, Arap rejimlerinin İsrail ile ilişkilerini geliştirmesi ile birlikte İsrail-Filistinli savaşına dönüşmüştür.

Ne kadar ibretlik bir durum değil mi?

Ama bu işler böyledir.

İnsan soyunda devamlılık vardır.

Yaptığınız her eylemin bir sonucu olur.

Bu sonucu sadece siz değil sizden sonra gelen tüm soyunuz çeker.

Yani, bu gün yediğiniz haltların hesabını mutlaka bir gün ödersiniz.

Eğer siz ödemediyseniz, çocuklarınız ve hatta torunlarınız öder.

Onun için herkesin ne halt yediğine dikkat etmesi lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder