
Bu blogta sanat, siyaset, savaş, strateji, istihbarat gibi konularda inceleme ve değerlendirme yazıları yayımlanmaktadır. Bu bloğun yazarı ayrıca http://mgmstrateji.com/index.html, https://strasam.org/ ve http://foundationoffunystories.blogspot.com adreslerinden ulaşabileceğiniz sitelerde de yazılar yazmaktadır.
30 Ocak 2025 Perşembe
21 Ocak 2025 Salı
DEM Parti, demokratik bir parti değil. Hatta parti bile değil.
DEM Parti demokratik bir parti değil.
Hatta bir parti bile değil.
Eli kanlı bir terör örgütün sözcüsünden ibarettir.
Neden mi böyle söylüyorum?
Demokratik bir parti, antidemokratik her davranışın karşısında yer alır.
Bu gün Zafer Partisi genel başkanı tutuklanmıştır.
Kendi eş başkanları, tutuklanıp hapse atıldığından beri demokrasi havarisi kesilen DEM, Ümit Özdağ'ın tutuklanmasına hiçbir yorumda bulunmamıştır.
Demokrasi böyle bir şey değil.
Bunlar kendilerine demokrat.
Başkaları için demokrasi filan istemiyorlar.
Mecliste bulunmaları bu ülke için, demokrasi için, barış ve huzur için bir kayıp.
Maalesef Türkiye tel tel dökülüyor. (21 Ocak 2025)
Bir gün yok ki sabah uyandığımızda bir felaket haberi duymayalım.
Ya siyasi bir felaket yaşanıyor veya fiili bir felaket.
Bu felaketlerden bazıları onarılmaz yaralar açıyor.
Ama sorumlular, fıtrat deyip geçiyor.
Daha doğrusu, sorumluluklarını gizlemek için olayı geçiştirmeye çalışıyor.
Mesela deprem.
Deprem fıtrat veya kader değildir.
Öyle olsaydı Japonya'da çok daha şiddetli depremlerde bizdeki depremlerden daha fazla insan ölür veya yaralanırdı.
Ama tam tersi oluyor.
Bizde her yeri yıkan ve binlerce insanın ölümüne sebep olan depremler yaşanırken Japonya'da çok daha şiddetli depremlerde neredeyse hiç kimse ölmüyor.
Bunun sebebi inşaat.
Bunun sebebi, siyaset.
Bunun sebebi hükümet.
Bunun sebebi belediyeler.
Bir şehirde yıllar önce depremde alınacak önlemlerle ilgili il çapındaki bir toplantıya katılmıştım.
Şehirdeki üniversiteden bir jeoloji mühendisi (sanırım doçent idi) şehirden iki fay hattı geçtiğini, bu fay hatlarının 7 ve üzerinde depremler ürettiğini anlattı.
Fay hattı geçmişte yıkıma sebep olduğundan bu bölgelerde daha sonra ev yapılmamış.
Ama o zamanki hükümetin partisinden olan belediye başkanı, buraları tekrar iskana açtırmış.
Büyük büyük apartmanlar dikiliyormuş.
Vali bunu duyunca heyecanlandı.
Hemen Ankara'ya yazalım, ilgilileri uyaralım filan dedi ve emirler verdi.
Sonuç ne mi oldu?
O binalar yapıldı.
Daha sonra fay hattındaki binalar daha da arttı.
Son depremde resimlere baktım.
O semtlerde tek bir bina ayakta kalmamış.
Şimdi bu kader mi?
Fıtrat mı?
Kesinlikle değil.
Bu doğal afet.
Ama doğal olmayan afetler de yaşanıyor bu ülkede.
Mesela kaçak içkiden her zaman insanlar ölüyor.
Birileri "Kuruya, suluya boyuna vergi koyuyoruz. Zam yapıyoruz. Ama gene de içiyorlar." diye aklınca eğleniyordu.
Halbuki o fiyatlara ancak hükümetten nemalanan bol parası olanlar içiyor.
Garibanlar içkisini ya kendi yapıyor veya kaçak yapanlardan ucuza alıyor.
Bir ara marketlerde güvenilir alkol satılıyordu.
Millet bu alkolü alıp içki yapıyordu.
Hükümet hemen önlem aldı.
Önce bu alkole ağır vergiler getirdiler.
Sanırım sonradan da satışı yasaklandı veya kısıtlandı.
Marketlerde uzun süredir görmüyorum.
Böylece insanlar, kontrolsüz imal edilen kaçak içkilere yöneldi.
Sonuç, sürekli alkol zehirlenmesinden insan ölümleri.
Kader mi?
Değil.
Fıtrat mı?
Değil.
"E içmesinler onlar da" diyenler olabilkir.
İnsanlar ne yapıp ne yapmayacağını size mi soracak.
Bahane bulacağınıza çözüm bulun.
En azından sorumlular bulsun.
Neyse...
Bu gün de bir başka felaket haberi verildi haberlerde.
Bolu'da bir hotelde yangın çıkmış.
60'tan fazla ölü ve bir o kadar da yaralı var.
Bildiğim kadarıyla her otelin açılabilmesi onlarca izin ve ruhsat alınıyor.
Bunlardan biri de yangına karşı dayanıklılık ve yangın halinde uygulanacak tedbirlerle ilgili.
Muhtemelen bu hotel de almıştır o ruhsatları.
Ama bir işe yaramadığı ortada.
Şimdi belediye kendi sorumlulukları olmadığını söylüyor, turizm bakanlığı da suçu belediyeye yüklemeye çalışıyor.
Bina cayır cayır yanarken hiçbir ciddi söndürme ve kurtarma faaliyeti yapılmadığı anlaşılıyor.
Görüntüleri izleyince, insanların göre göre öldüğü ortada.
Demek ki, birçok kişinin sorumluluğu var.
Hotel sahibinin.
Çalışanların.
Ruhsat verenlerin.
Daha sonra denetlemeyenlerin.
Söndürme ve kurtarma çalışmalarını düzgün yürütemeyenlerin.
İmkanı varsa yardım etmeyenlerin.
Bu kadar insan ölürken kimse sorumluluktan kaçamaz.
Normal bir ülkede bu böyledir.
Bizde ise, olay ya birine yıkılır (ki bu en az sorumluluğu olan veya hiç sorumluluğu olmayan biri olur genellikle) veya fıtrat denir kapatılır.
Ölenlerin yakınlarına üç beş kuruş para verilir.
Sesleri kesilir.
Buna rağmen ses çıkarmaya devam edenler de başka yöntemlerle susturulur.
Maalesef durum bundan ibaret.
Son günlerde Türkiye'de acayip şeyler oluyor. (21 Ocak 2025)
Devleti yönetenler ve siyasi destek sağlayan küçük parti, şimdiye kadar bittiğini, kökünün kazındığını, militanlarının ayakkabı numaralarını bile bildiklerini iddia ettiği PKK terör örgütüne son günlerde ilginç bir şekilde yaklaşıyorlar.
Bunu da PKK terör örgütünün binlerce insanın kanı eline bulaşmış olan, bebek katili, narsist, megaloman, sapık liderini mecliste konuşmaya davet ederek başlattılar.
İnsanın aklı almıyor.
Türkiye'de Türk milliyetçiliği denince ilk akla gelen bir partinin liderinin Türkiye'yi bölmeye çalışan insanlık düşmanı bir şerefsize bunu teklif etmesi anlaşılır gibi değil.
O meclis ki gazi unvanını taşımaktadır.
O meclis ki kurtuluş savaşını en zor koşullarda yürütmüştür.
O meclis ki Türk demokrasisinin mabedidir.
Orada vekil olmayan birinin konuşmasına izin verilirken çok dikkatli olunmalıdır.
Değil bir terör örgütü liderini, ülke için önemli ve faydalı olmayan hiç kimse kapısından dahi sokulmamalıdır.
Hal böyleyken bebek katillerinin mecliste konuşmaya davet edilmesi, üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir olaydır.
Bir garabettir.
Bu durum, son günlerdeki Türkiye için en tehlikeli olaydır.
Ama sorun sadece bu da değildir.
Teröristlere af ve mecliste konuşma hakkı vaat edilirken ülkenin en önemli kurumlarından biri olan Kara Harp Okulu'ndan mezun olan teğmenler yargılanmakta ve ihraç edilmeye çalışılmaktadır.
Üstelik hiçbir suçları olmadığı halde.
Olaylar bununla da kalmadı.
Önce seçilmiş bir belediye başkanı mahkemeye verildi, dün akşam da bir siyasi parti başkanı tutuklandı.
Hem de ne tutuklama.
Sanki bir terör örgütü mensubuymuş da kaçabilir veya silahla karşılık verebilir gibi tutuklandı.
Yemek masasından alındı.
Halk iradesine saldırı yapıldı.
Demokrasiye hukuk ve kolluk güçleri kullanılarak saldırı düzenlendi.
Demokrasi rafa kaldırıldı.
Askeri vesayeti kaldırdık diye övünenler, yerine daha büyük bir vesayet koydular.
İktidar vesayeti ve tarafsızlığı kaybolmuş hukukçu vesayeti.
Bunları kumpas davalarında da gördük.
Bu olanlar bir başlangıç olabilir.
Muhtemelen daha büyük bir plan var.
Bu olanlar bu planın ilk adımları gibi.
Hadi hayırlısı.
Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.
Ama bunun mutlaka bir sonucu olur.
Bu sonuç halk açısından sandıkta ortaya çıkar.
Mağduruz diyerek salya sümük ağlaya ağlaya milleti kandırıp iktidara gelenler, zalime dönüştükleri anda halk sandıkta zulme uğrayanın yanında olacaktır.
Tarihten ders almakta herkes için yarar vardır.
20 Ocak 2025 Pazartesi
Yalakalık Sanatının İncelikleri: Yalakalık Size Ne Kazandırır? (20.01.2025)
Silahlı Kuvvetlerde yalakalık yapanlar ile ilgili birçok fıkra anlatılırdı.
Bunlardan aklımda kalan biri şöyle:
"Komutan yalakaya saatin kaç olduğunu sormuş.
Yalaka, kaç emredersiniz diye cevap vermiş."
Emekli olduktan sonra gördüm ki, bunlardan bir kısmı emekli olduktan sonra da bu huylarından vazgeçememiş.
Ama artık asker olmadıklarından ve komutanları övmekten nemalanamadıklarından alan değiştirmişler.
Televizyon ekranlarında siyasetçilerin hizmetine sunuyorlar yalama yeteneklerini.
Bununla birlikte az da olsa hala bunlarda bir seviye var.
Bazı siyasetçilerin veya iş insanlarının yaptığı yalakalıklar ise ne sınır ne seviye tanımıyor.
Parti liderine aşık olan mı ararsınız, seviştiğini söyleyen mi, onu kutsallaştıran mı, hepsi var.
Muhtemelen bunun karşılığını da alıyorlar.
Cepleri doluyor veya vekil seçiliyorlardır.
Mutludurlar yani.
Ama benim merak ettiğim bir şey var.
Aynaya baktıklarında gördükleri kişiye nasıl katlanıyorlar?
Gece başlarını yastığa koyduklarında bir iç muhasebe yapıyorlar mı?
Huzurla uyuyabiliyorlar mı?
Siyasi Partiler, İktidara Gelmek İçin Nasıl Bir Propaganda Yapmalıdır? (20.01.2025)
Siyasi Partiler, İktidara Gelmek İçin Nasıl Bir Propaganda Yapmalıdır?
Okul yıllarında istihbarat
dersinde propaganda konuları da anlatılıyordu. Daha sonra meslek hayatımda da
bu konu ile ilgili görevlerde çalıştım. Sınıfımı da değiştirip istihbarat
sınıfına geçtim. Bu süreçte istihbarat ve propaganda konusunda çok sayıda
kaynak okudum. Bunların büyük bir kısmı, piyasada yayınlanmış kitaplardan
oluşuyordu.
Genel olarak bir kitap okurken
önemli yerlerin altını çizer, fikirlerimi de kısa notlar halinde yanına
yazardım. Şimdi her şey için bilgisayarda bir dosya açıp not etmek istediğim
şeyleri içine atıyorum ama benim gençliğimde bilgisayar yaygın değildi. Çoğu
insan adını duysa da nasıl bir şey olduğunu ve ne için kullanılabileceğini
bilmezdi. Bu sebeple eskiden, çok önemli olduğunu düşündüğüm şeyleri defterime
not ederdim.
Şimdi vakit buldukça bu eski
defterlere göz atıp işe yarar bir şey varsa düzenleyip bilgisayara
kaydediyorum. Bir süre önce yine notlarıma bakarken propaganda konusunda bazı
notlara rastlamış ve bunları düzenlemiştir. Bu notları düzenleyerek aşağıda
sunuyorum.
Propaganda Nedir?
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre
propaganda, İtalyanca kökenli bir kelimedir ve “Bir öğreti, düşünce veya inancı
başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla
gerçekleştirilen çalışmalar” anlamına gelmektedir.
Propagandaya Başlamadan Önce
Ne Yapılmalıdır?
Her işe başlarken olduğu gibi
propaganda için de öncelikle bir plan yapılmalıdır.
Plan hazırlanırken şu hususlara
dikkat edilmelidir.
-Rakiplerinizi iyi tanıyın.
-Hedef kitleyi ve geçmişini iyi
tanıyın.
-Toplumda ortaya çıkan
ihtiyaçları tespit edin ve propagandayı bu ihtiyaçlar üzerine kurun.
-Elde ettiğiniz tüm verileri
dikkate alarak hedefinizi belirleyin.
-Hedefe ulaşmak için en uygun
teknik, taktik ve stratejileri tespit edin.
-Bundan sonra planınızı hazırlayın
ve bu plana göre hareket edin.
Plan Hazırlandıktan Sonra Ne Yapılmalıdır?
-İlk olarak, toplumun dikkatini
çekin ve dikkati sürdürün.
-Toplumun güvenini kazanın.
-Çabukluk önemlidir. Gelişen her
duruma uygun olarak art arda yeni açıklamalar ve yeni kanıtlar öne sürün. Bu
sebeple, propaganda işinden sorumlu ve size uygun verileri hazırlayacak bir
ekip kurmanız gerekir.
-Rakipleriniz arasındaki
itilafları, karışıklık çıkarmak için kullanın.
-Şayialar,
önemlidir. Orduların keşif kolları gibi önden giderler ve benzer işlevi
görürler. Uygun aralıklarla şayialar yayın. Ama kaynağın siz olduğu belli
olmasın.
-Toplum her sözün gerçek olduğuna
inanmaya temayüllüdür. Konuşmaktan çekinmeyin. Ama kendinizden emin ve
söylediğinize en başta kendinizin inandığını gösterecek şekilde konuşun.
-Konuşacağınız şeyleri ve ortaya
atacağınız iddiaları iyi araştırın. Söyledikleriniz doğru olsun.
Olur da söylediğiniz bir şey
yanlış çıktı ve rakipleriniz bunu dile getirip sizi alaya almaya çalışıyor,
sakın onlara cevap vermekle uğraşmayın. Savunmaya filan geçmeyin. Yeni ve daha
büyük bir iddia ortaya atın. Rakipleriniz sürekli savunmaya geçmek ve sizin
söylediklerinizi araştırmak zorunda kalsın.
-Böylece, gündemi siz belirlemiş
olursunuz. Gündemi rakiplerinizin belirlemesine izin vermeyin.
-Propaganda yaptığınız kitle ile
ortak noktalar bulun ve bu ortak noktalara heyecan katarak onları güçlendirin.
-Umut ve beklentileri
karşılayacak alternatif öneriler sunun.
-Muhteşem ve kutsal bir görev
icra ediyor (mesela mevcut sorunları çözecek tek kurtarıcı olduğunuzu savunun) inancı
oluşturun.
-İlgi ve dikkati geleceğe yöneltin.
-Nefret edilecek ve herkes için ortak
olabilecek bir düşman seçin.
-Düşman mümkünse yabancı olsun.
Ama içeride halkın çoğunun nefret ettiği veya en azından şüpheyle baktığı bir
düşman da seçebilirsiniz.
-İnanç
insan ruhunu güçlendirir. Amacınıza uygun bir inanç oluşturun.
-Semboller kullanın.
-Dikkat çekici renkler kullanın.
Mesela Ecevit, daima mavi gömlek, Genç Parti başkanı ise beyaz gömlek giyerdi.
Komünist ve sosyalist partiler ise kırmızı rengi kullanırlar.
-Düşmanına veya rakibine olumsuz
imaj yaratacak bir lakap takın.
-Toplumun genel inançlarına saygı
gösterin. Toplumu asla suçlamayın. Mağdur ve masum gösterin. Onlar
aldatılmışlardır
-Kalıplaşmış imajlara saldırmayın. Aksine
onlara saygı gösterin ve onları kullanın. Mesela; camiye gidin, ulu ağaçlara ve
yatırlara saygı gösterin vb.
-Gücünüzü abartın. Sık sık oy
oranınızın çok yükseldiğini gösteren anketler yaptırın ve yayınlayın.
-İhtiyaç maddelerini kullanın.
Bunları insanlara temin edin. Ama bunların üzerinde sizin tarafınızdan
dağıtıldığını gösteren bir yazı veya işaret olsun. Kibrit kutusunu bile üzerine
mesaj yazarak dağıtın.
-Anıtlar ve simgesel eserler
önünde törenler düzenleyin.
-Spor aktivitelerini kullanın.
Maçlara gidin ama bir takımı desteklediğinizi söylemeyin.
-Rakibini karikatürize edin.
-Sansasyonel olayları amacının
için kullanın.
-Toplumun dikkatini çekin.
Güvenini kazanın. Onlara ümit verin. Yeni bir alternatif sunun.
-Kitleleri harekete geçirin. Sık
sık gösteri, protesto ve yürüyüşler yapın.
-Yürüyen
bir dangalak, oturan bir entelden daha etkilidir. Harekete geçin.
-Parayı etkili şekilde kullanın.
-Toplumda önemsenen kişileri
yanınıza çekin.
-Hedef kitlenin dikkatini eski
mutlu günlere çekin.
-Bir efsanenin mutlaka gerçek
olması gerekmez. Efsaneler yaratın.
-Propagandada en etkili
faktörlerin başında basın gelir. Basında haber olmaya çalışın veya basın organlarında
söyleşi, röportaj vb. faaliyetlere katılın. Eğer mümkünse sizi destekleyen
basın organları kurdurun. Bunları destekleyin.
-Sosyal medyayı etkin olarak
kullanın. Partinizin bir sosyal medya uzmanı ve bu uzmana bağlı olarak çalışan
bir grubu olsun.
-Eğitim
(nerede eğitim gördüğünüz dâhil) çok önemli etkiler yaratır. Sivas kongresinde
ABD mandasını isteyenler, ABD kollejlerinden mezun olanlardı.
-Başta
taraftarlarınız ve sempatizanlarınız olmak üzere toplumu eğitin, bilgilendirin.
-Eğitim
kurumlarına önem verin. Parti içinde bir siyaset okulu kurun.
-Sözlü
propaganda daha önemlidir. Çünkü toplumun ancak küçük bir kısmında okuma
alışkanlığı var. Bu sebeple televizyonlarda sık sık konuşun veya youtube vb.
sosyal medya platformlarında videolar yayınlayın.
-Disiplinli
bir kişi ve örgüt görüntüsü verin.
-Zaman
zaman güç gösterisinde bulunun.
Ne Zaman Konuşmalısınız?
-Topluma bir bütün olarak hitap ederken
bunu insanların en yorgun olduğu akşam saatlerinde yapın.
-Veya
dinleyicilerin size itiraz edemeyeceği ve telkinlere açık olacağı kadar yorgun
olduğu zamanları seçin.
Kimlere Konuşmalısınız?
-Öncelikli hedef kitleniz;
fakirler, dar gelirliler, geçim sıkıntısı çekenler, uyumsuzlar, umutsuzlar, can
sıkıntısı çekenler ve kadınlar olsun.
-Umutlarını yitirmiş insanları
hedef seçin ve onlara umut aşılayın.
-Kitleleri her fırsatta bir araya
getirin. Kişilere değil kitlelere hitap edin.
Konuşma Nasıl Yapılmalıdır?
-Propaganda, ne kadar yalın
olursa ve toplumun duygularına ne kadar hitap ederse o kadar etkili olur.
-Toplumu tenkit etmeyin. Tam
aksine övün ve duygularını okşayın.
-Çok fazla konudan bahsetmeyin. Konuşma
yaptığınız sırada en çok gündemde olan ve en çok istismar edebileceğiniz
sorunlarla ilgili birkaç önemli mesaj seçin ve bunları sürekli olarak tekrarlayın.
-Propaganda gücünü telkinden
alır. Ders verir gibi değil telkin eder gibi konuşun.
-Anlattığınız konuları sadeleştirin.
Mümkünse bir defada konuşacağınız konu sayısını teke indirin.
-İfadelerinizi basitleştirin.
-Bir ideal ortaya sürün.
-Toplumlar kadın gibidir. Ona
göre davranın.
-Amacına uygun olarak bazı
olayları seçin ve onları büyütün, hatta şişirin.
-Mesajınızı sürekli tekrarlayın.
-Size en iyi hizmet edebilecek
bir gerçeği seçin ve sürekli bunu işleyin.
-Kitle ile aynı düşünce
noktalarını yakalayın ve propagandaya buralardan başlayın.
-Söylediklerinizde ve yaptıklarınızda
ısrarcı olun.
-Kimse ile teke tek tartışmayın.
-Sürekli olarak cesur iddialar
ileri sürün.
-İkna
edici şekilde konuşun.
-Konuşmalarınızı; zekâ seviyesi
en düşük insanın rahatça anlayabileceği şekilde açık, basit ve anlaşılır olarak
yapın.
-İddialı olun. İddialarınız açık
ve sade olsun.
-Mesajınızı sürekli tekrarlayın.
-İnsanların bilinçaltına ve
duygularına hitap edin.
-Yalan söylemeyin, söylemeniz
gerekiyorsa çok dikkatli olun. Çünkü yalanınız açığa çıkarsa, propagandanız
çöker.
-Uygun zamanda uygun mesajlar seçin
ve kullanın.
-İddialarınızda ve söylemlerinizde
bir bütünlük ve süreklilik olsun.
Vücut Dili Nasıl Kullanılmalıdır?
-Zayıf ve dirayetsiz durmayın.
Toplum zayıfların değil güçlü olanların arkasından gider.
-Konuşurken, mutlak doğruları
söylüyormuş gibi inançla konuşun.
-Konuşurken, kendinize
güvendiğinizi gösteren bir duruş ve mimikler kullanın.
Propaganda İçin Hangi
Vasıtalar Kullanılmalıdır?
-Propaganda, arkasında bir güç
varsa daha etkili olur. Bu sebeple, esnaf vb. ile görüşmelere veya bir yere
konuşma yapmaya giderken etrafınıza büyük bir kalabalık toplayarak gidin. Miting
yapacağınızda ise gerekirse komşu illerden de insan taşıyarak kalabalık bir
kitleye konuşma yapın.
-Sembol ve simgeler kullanın.
-Modern teknik ve araçlardan
mutlaka yararlanın.
-Radyo,
televizyon ve sosyal medya gibi iletişim araçlarını etkili şekilde kullanın.
-Paranız
varsa Google, facebook ve twitter vb. üzerinden reklam verin. Çok sayıda
internet sitesi kurdurun ve buralardan çeşitli yazarlar vasıtasıyla
fikirlerinizi yayınlayın.
-Görünürlüğünüzü
her türlü vasıta ile artırın.
-Broşürleri
bol bol kullanın.
Ve şunu asla unutmayın: Keşke
olsaydı ama maalesef politikada ahlak yoktur. Rakibinize acımak da yoktur. Hesaba
katılan tek şey sonuç almaktır.
Propaganda ve Kamuoyu Oluşturmanın Esasları (20.01.2025)
Eski defterlerimi karıştırırken çok eskiden okuduğum bir
kitaptan çıkardığım notlara rastladım. Kitap Dr.Osman ÖZSOY'a ait ve adı da
''Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma''. Defterime aldığım notları burada
paylaşıyorum. Umarım okuyanların işine yarar.
-Propaganda gücünü telkinden alır.
-Propaganda, ne kadar yalın olursa ve toplumun duygularına
ne kadar hitap ederse o kadar etkili olur.
-Toplum her sözün gerçek olduğuna inanmaya temayüllüdür.
Yeter ki söylediklerinizi mutlak doğruymuş gibi güven içinde ifade edin.
-Bir efsanenin mutlaka gerçek olması gerekmez. Toplumlar,
genellikle gerçeklerle değil efsanelerle hareket ederler. Güzel bir hikâye ve
etkileyici bir efsane, somut bir gerçekten daha fazla ilgi çeker.
-Yurt içi propagandada en etkili faktörlerin başında basın
gelir.
-Şayialar, askeri strateji açısından da önemlidir. Orduların
keşif kolları gibi önden giderler ve benzer işlevi görürler.
-Misyonerler, güvercin kadar masum görünseler de aslında
yılan kadar zehirlidirler.
-Eğitim (nerede eğitim gördüğünüz dâhil) çok önemli etkiler
yaratır.
-Kabile ve arazi ihtilafları karışıklık çıkarmak için
kullanılabilir.
-Propagandaya başlamadan önce muhatabınızı mutlaka
tanıyınız.
-Propaganda yaptığın kitle ile ortak noktalar bul ve bu
ortak noktalara heyecan katarak onları güçlendir.
-Çabukluk önemlidir. Gelişen her duruma uygun olarak art
arda yeni açıklamalar ve yeni kanıtlar öne sür.
-Toplumu tenkit etme. Öv ve duygularını okşa.
-Çok fazla konudan bahsetme. Birkaç önemli mesaj seç ve
bunları sürekli olarak tekrarla (Mesela: Halk için, halka dönük ve halktan yana
gibi.).
-Sözlü propaganda daha önemlidir. Çünkü toplumun ancak küçük
bir kısmında okuma alışkanlığı vardır.
-Propaganda konuşmaları için akşam saatleri daha uygundur.
-Disiplinli bir kişi ve örgüt görüntüsü ver. Zaman zaman güç
gösterisinde bulun.
-Kitlelere hitap et. Kişilere değil.
-Bir ideal ortaya sür.
-Toplumun dikkatini çek.
-Toplumun güvenini kazan.
-Umut ve beklentileri karşılayacak alternatif öneriler sun.
-Umutlarını yitirmiş insanları hedef seç ve onlara umut
aşıla.
-Muhteşem ve kutsal bir görev icra ediyor inancı oluştur.
-İlgi ve dikkati geleceğe yönelt.
-Nefret edilecek ortak bir düşman seç.
-Düşman mümkünse yabancı olsun.
-Propaganda arkasında bir güç varsa daha etkili olur.
-Yürüyen bir dangalak, oturan bir entelden daha etkilidir.
Harekete geç.
-İnanç insan ruhunu güçlendirir. Amacınıza uygun bir inanç
oluşturun.
-Hedef kitlenin dikkatini eski mutlu günlere çek.
Düşmanlarına; yaşamın güzelliğini ve ölümün yersizliğini vurgula.
-Anlattığın konuları sadeleştir. Mümkünse bir defada
konuşacağın konu sayısını teke indir.
-Semboller kullan.
-Dikkat çekici renkler kullan.
-İfadelerini basitleştir.
-Toplumlar kadın gibidir. Ona göre davran.
-Amacına uygun olarak bazı olayları seç ve onları büyüt,
hatta şişir.
-Mesajını sürekli tekrarla.
-Kitle ile aynı düşünce noktalarını yakala ve propagandaya
buralardan başla.
-Söylediklerinde ve yaptıklarında ısrarcı ol.
-Kimse ile teke tek tartışma. Sürekli olarak cesur iddialar
ileri sür.
-Düşmanına veya rakibine olumsuz imaj yaratacak bir lakap
tak.
-Kalıplaşmış imajlara saldırma, aksine onlara saygı göster
ve onları kullan. Mesela; camiye git, ulu ağaçlara ve yatırlara saygı göster.
-Sana en iyi hizmet edebilecek bir gerçeği seç ve sürekli
bunu işle.
-Yalan söyleme, söylemen gerekiyorsa çok dikkatli ol.
-Uygun zamanda uygun mesajlar seç ve kullan.
-İddialarında ve söylemlerinde bir bütünlük ve süreklilik
olsun. Devamlılık önemlidir.
-Mutlaka bir plan yap ve buna uygun hareket et.
-İkna edici şekilde konuş.
-Toplumun genel inançlarına saygı göster.
-Öncelikli hedef kitlen; fakirler, uyumsuzlar, umutsuzlar,
benciller, azınlıklar, can sıkıntısı çekenler, kadınlar ve suçlular olsun.
-Rakibini karikatürize et.
-Broşürleri bol bol kullan.
-Sansasyonel olayları amacın için kullan.
-Parayı etkili şekilde kullan.
-İhtiyaç maddelerini kullan. Bunları insanlara temin et.
Kibrit kutusunu bile üzerine mesaj yazarak dağıt.
-Toplumda önemsenen kişileri yanına çek.
-Anıtlar ve simgesel eserler yap. Mevcut olanların önünde
törenler düzenle.
-Spor aktivitelerini kullan.
-Gücünü abart.
-Sinema ve televizyon gibi iletişim araçlarını etkili
şekilde kullan.
16 Ocak 2025 Perşembe
Beşiktaş belediye başkanı neden mahkemeye verildi? (16.01.2025)
İşin doğrusu, ileri sürülen sebepleri tam bilmiyorum.
Haberlerde bir ihale sebebiyle verildiğinden bahsediliyor.
Ama buna çoğu kimse inanmıyor.
Genel kanı şu yönde:
AKP, son yerel seçimde hezimete uğradı.
Çoğu büyük şehir CHP'nin yönetimine geçti.
Hükümet devleti batırmış durumda.
İngiltere'den tefecilerin simsarı olduğu iddia edilen birini (Mehmet Şimşek) ekonomiyi düştüğü bataktan çıkarması için getirdiler.
Onun bulduğu çareler de çok basit ve klasik.
Mikro ve makro ekonomi isimli iki ders almıştım öğrenci ike.
Temel ekonomi terimleri ve kurallarından bahsediyordu bu dersler.
Mehmet Şimşek sanki bu iki temel dersi, hem de en ilkel şekilde uyguluyor gibi.
Yaptığı da şu:
Madem devletin kasası boşaldı.
Madem devlet personel ve emekli maaşlarını bile ödemekte zorlanıyor.
Madem merkez bankası tarihi bir rekor sayılacak kadar büyük zarar etti ve rezervler eksiye düştü.
Bunları telafi etmek lazım.
Normal bir demokratik ülkede bunu yapmak için devlet harcamaları kısılır.
Devlet israftan kaçınır.
Yöneticiler lüks araçlara binmez.
Lüks konutlarda oturmaz.
İhaleler yandaşlara veya candaşlara yüksek fiyatlarla peşkeş çekilmez.
Örneğin 2008 krizinde İngiltere böyle yaptı.
Devlet harcamaları o kadar keskin bir şekilde azaltıldı ki, tasarruf olsun diye İngiltere savunma bakanlığında ataşelere verilen brifinglerde ikram edilen bisküvi, kek ve kahve ikramı bile kaldırıldı.
İngiltere sarayı, yani kraliçe bile harcamalarını azaltmak zorunda kaldı.
Ama tüm bunlar Türkiye'de mümkün değil.
Çünkü bizde itibardan tasarruf olmaz.
Bizde devlet görevlilerin harcamaları sorgulanmaz.
Bizde parası çok olandan kesinti olmaz.
Ne mi olur?
Onun yerine halk soyulur.
Her şeye vergi konulur.
Mevcut vergiler ise iyice artırılır.
Bu vergiler de gelir vergisi gibi herkesin gelirine göre ödediği kısmen adil vergilerde artırılmaz.
Onun yerine, asgari ücretlinin de milyarderin de aynı oranda ödediği ÖTV ve KDV gibi vergiler artırılır.
Mehmet Şimşek de bunu yaptı.
Emekli açlık sınırında yaşar hale geldi.
Memurlar biraz daha iyi olmakla birlikte fakirlik sınırı civarında yaşıyorlar.
Yani sabit gelirli memur, işçi ve emeklilerin cebinden alınarak devletin kasasına para toplanmaya çalışıldı.
Çiftçi, işçi, serbest meslek sahibi kişiler de olabildiğince soyuldu.
Sonuç olarak, bir yandan devlet kasasında az da olsa para biriktirilirken bir yandan da büyük kitleler yoksullaştığından talep azaltıldı.
Malum, enflasyonu belirleyen arz talep dengesidir.
Üretimi artıramadıkları için talebi kısmak zorunda kaldılar.
Büyük kitlelerin cebinde para olmayınca, otomatik olarak talep azaldı.
Böylece, zorlama ile de olsa enflasyon kısmen yavaşlatıldı.
Doğal olarak bu durum, halkın çoğunda büyük bir memnuniyetsizlik yarattı.
Bu, hükümete olan desteği de azalttı.
Bu durum ayrıca, belediyeleri ve muhalefeti ön plana çıkardı.
Devlet kasası tam takır ama belediyelerin, özellikle de büyük şehir belediyelerinin hala büyük imkanları var.
Muhalefet belediyeleri de bu imkanları değerlendirerek halka yardım ediyorlar.
Az da olsa yatırım da yapıyorlar.
Bu durum, yapılacak ilk genel seçimde hükümetin bir daha geri dönmemek üzere iktidardan düşeceği anlamına geliyor.
O zaman ne yapmak lazım?
Muhalefet belediyelerine çamur atmak lazım.
Bunu denediler ama toplumda karşılık bulmadı.
O zaman başka bir çare aramaya başladılar.
Bazı HDP'li belediyelere PKK'ya yardım yataklık yapmak gibi sebeplerle kayyum atadılar.
Muhtemelen yapıyorlardır da.
Ama CHP'li belediyeler için bu mümkün değildi.
Bu sebeple, ihale yolsuzluğu ayağına dava açtılar.
Bu işe, kumpas dönemindeki tecrübe ile küçükten başladılar.
Buradan bir şey tutturup toplumun desteğini alabilirlerse, sıra büyük şehirlere gelecek.
Özellikle de devlet içinde devlet gibi bir şehir olan, nüfusun yüzde 15-20'sinin yaşadığı, gayri safi milli hasılanın neredeyse yarısını üreten İstanbul en çok istedikleri şehir.
Ballı kaymak gibi bir yer.
Zamanında Okçuluk vakfı gibi para aşırma vakıfları ile soydukları bir şehir.
Kupon arazilerden milyarlarca dolar usulsüz gelir elde ettikleri bir yer.
Bundan mahrum olan eski asalak yandaşlar zor durumda.
Ballı kaymağı geri istiyorlar.
Eğer alamazlarsa belki saf bile değiştirirler.
O zaman da yandı gülüm keten helva.
İşte Beşiktaş belediyesindeki operasyon çoğu insanda bu duyguları uyandırıyor.
Bu sebeple CHP, sarı öküzü kaptırmamaya çalışıyor.
Kırmızı kart gösteriyor.
Olay bundan ibaret.
12 Ocak 2025 Pazar
Ülkücüleri birbirine mi kırdıracaklar? [12.01.2025]
Milliyetçi olduğunu ifade eden insanlar siyasi partiler arasında ulusalcı, milliyetçi, Türkçü, ülkücü gibi adlar altında zaten bölünmüş durumdalar.
Bu yüzden halkımızın yüzde 70'ten fazlası kendisini bu ifadelerin herhangi biri ile tanımlamasına rağmen bu bölünme sebebiyle iktidar siyasal İslamcılarda.
Ancak bunlardan, kendisini milliyetçi veya ülkücü olarak tanımlayanlar (birden fazla partiye bölünmüş olsalar da) hala büyük bir kitle.
Anlaşılan o ki, sayıları da artıyor.
Üç milliyetçi partinin oylarını toplarsanız durumu açıkça görürsünüz.
Hal böyle olunca, bu üç parti seçmeninin bir partide veya bir çatı altında birleşme ihtimali, iktidar olmak isteyen her siyasi görüşün en büyük endişesidir diye düşünüyorum.
Bu yüzden bu kitleyi daha da bölmek ve hatta birbirine kırdırmak birilerinin mutlaka hesabına gelebilir.
Bu genel çerçeve içinde bakarsak, son günlerde terörist başı Abdullah Öcalan'ı durup dururken, üstelik PKK bitme noktasına gelmişken, mecliste konuşmaya davet etmek daha anlamlı geliyor.
Bu kadar saçma sapan bir sözün hem de hiç beklenmeyen milliyetçi bir partinin lideri tarafından telaffuz edilmesi herkes gibi benim de tuhafıma gitmişti.
Acaba Kandil-DEM Parti-Öcalan üçlüsünü bölmek için bir manevra mı diye düşündün önceleri.
Sonra, birçok kişinin iddia ettiği gibi, yeni anayasa için DEM Parti'nin desteğini almak ve Reis(?!...)'i tekrar seçtirmek için yapıyorlardır diye düşündüm.
Ama son gelişmelere bakınca bunun başka bir maksadı olabileceği de dikkatimi çekmeye başladı.
Bildiğiniz gibi, terörist başı muhabbetini açan şahıs İYİ Parti liderine demediğini bırakmadı.
Çünkü DEM ile kesinlikle görüşmeyeceğini açıkladı İYİ Parti.
Terörist başının mecliste konuşması söylemine de oldukça sert çıktı.
Tabi, Zafer Partisi de benzer bir tavır sergiledi.
Ama onun oyu daha az.
İyi Parti mecliste aynı zamanda.
Bu sebeple İYİ Parti ile malum şahıs arasındaki ortam giderek gerilmeye başladı.
İYİ Parti genel başkanı, fırıldak suçlamasına karşı iddia sahibinin topaç olduğunu ve bu topacı kimin çevirdiğini bildiğini söyleyerek karşılık verdi.
Bu gerginlik üzerine Ülkü Ocakları da topa girdi.
Ne söylediler bilmiyorum ama sanırım İYİ Parti liderini tehdit etmişler.
Ankara'da dolaşamazsın filan demişler.
Dernek statüsündeki bir yapının bir siyasi parti liderini tehdit etmesi, herhangi bir demokratik hukuk devletinde olacak şey değil.
Ama bizde oluyor.
Daha önce birçok gazeteciyi dövdükleri yazılıp çizildi.
Hatta bazı siyasetçilere de saldırı ve tehditlerde bulundukları iddia edildi.
Ama nedendir bilinmez, bu konuda hiçbir şey yapılmadı.
Hatta sokak ortasında ocağın eski başkanı bir uyuşturucu torbacısına vurduruldu.
Ocak ve parti ile bağlantıları olduğu iddiaları basın organlarında uzun süre dile getirildi.
Yine hiçbir şey yapılmadı.
Şimdi de ocak, diğer milliyetçi partilerin sindirilmesi, korkutulması için kullanılıyor sanırım.
Plan da bu herhalde.
Ülkücüleri/Milliyetçileri birbirine kırdırmak istiyor birileri.
Uyanık olmak lazım.
Başkasının değirmenine su taşımamak lazım.
Başkasına baston veya değnek olmamak lazım.
Onun yerine birleşerek iktidar adayı olmak lazım.
Mantıklı olan budur.
8 Ocak 2025 Çarşamba
Simit hesabı ve asgari ücretin yeterliliği [8 Ocak 2025]
AKP 2001 yılında kurulduğunda şimdiki Cumhurbaşkanımız, meydanlarda ve ekranlarda simit ve çay fiyati üzerinden asgari ücret hesabı yapıyor ve halkın geçinemediğini, hükümetin halkı açlığa mahkum ettiğini söylüyordu.
O hesaba göre çocuklu bir ailenin günde üç öğün birer simit yiyip birer çay içtiği farz edilirse, asgari ücretin ancak bunu karşıladığını söylüyordu.
Bunun ardından da "Vatandaş ev kirasını nasıl ödeyecek? Elektrik parasını nasıl ödeyecek? Su parasını nasıl ödeyecek?" diye bağırıyor ve bunun sorumlusunun uzun süredir ülkeyi yönetenler olduğunu haykırıyordu.
Bu gün aynı hesabı yapmıyor.
Ama sosyal medyada bu hesabı yapanların videoları var.
Durum 2001-2002'den daha kötü.
Ama Cumhurbaşkanımız, halkı enflasyona ezdirmediğini iddia ediyor.
Türkiye'de ekonominin çok geliştiğini iddia ediyor.
Emeklinin ezilmediğini iddia ediyor.
Belki de haklı.
Hükümetimiz halkı kimseye ezdirmiyor.
Çünkü kendi eziyor.
Fiyat artışlarına karşı tepkisiz hale mi geldik? [8.01.2025]
Bu ay doğal gaz faturası geldi.
3800 lira.
Sakın yüksek demeyin.
Bana çok düşük geldi.
Bu rakama sevindim.
Çünkü en az 7-8000 lira gelir diye düşünüyordum.
Sonra biraz düşündüm.
Aslında az bir ücret değil.
Ama fiyat artışlarına ve her şey için bir avuç para ödemeye o kadar alıştık ki her şey bize normal geliyor artık.
Türkiye'de en çok oy potansiyeli olan görüş hangisi? [8 Ocak 2025]
Türkiye'de yapılan anketlerde halkın yüzde 70'ten fazlası milliyetçi olduğunu söylüyormuş.
Ama nedense seçimlerde en milliyetçi olduğunu iddia eden partinin bu oranın onda biri kadar.
Yeni kurulmuş milliyetçi partilerin oyunu da ilave ettiğinizde toplam oy tek partide toplansa yine de iktidar olmaya yetmiyor.
Hatta ana muhalefet olmaya bile yetmiyor.
Neden?
En milliyetçi parti terörist başı mecliste konuşsun diyor.
Şimdiye kadar iktidar olmayı istediğine dair herhangi bir eylemini görmedik.
Aksine, iktidarın değneği olmayı kendine görev edinmiş.
En fazla eleştirdiği ve saldırdığı partiler de diğer milliyetçi partiler.
Hal böyle olunca sonuç normal.
Ama duyduğum bazı gelişmeler bu durumu değiştirebilir.
Merkez soldakiler de dahil birçok milliyetçi parti bir çatı altında birleşecekmiş.
Eğer bunu başarırlarsa bir şeyler değişebilir.
Hadi hayırlısı.
7 Ocak 2025 Salı
Yalakalığın bu kadarı da olmaz? [07.01.2025]
Geçen gün televizyon kanallarını geziniyordum.
Bir kanalda atılan manşet dikkatimi çekti.
Manşet şöyleydi:
"Terörün bitmesini kimler istemiyor?"
"Pes, yani!" dedim.
Başka şeyler de söyledim ama burada tekrarlamak uygun olmaz.
Hani şu sıralar bazıları her ne olduysa terörist başı Abdullah Öcalan'ı mecliste konuşturmaya çalışıyorlar ya, konu bu.
Düne kadar muhalefet partilerini terör örgütü ile işbirliği içinde olmakla suçlayanlar, bu gün terör örgütünün eli kanlı çete liderini dışarı çıkarmaktan bahsediyorlar.
Yandaş kanalların omurgasız borazanları da eskiden terör örgütüne ve onunla işbirliği yaptıklarını iddia ettikleri muhalefet partilerine atıp tutuyorlardı.
Şimdi sahipleri farklı bir şey söyleyince hemen 180 derece çark ettiler.
Şimdi de iktidar kanadı bırakın DEM ile görüşmeyi PKK terör örgütü liderini serbest bırakıp mecliste konuşturmayı savununca bu sefer de DEM ile ve PKK terör örgütünün bebek katili çete başı ile görüşülmesini savunuyorlar.
Buna karşı çıkanları da terörün bitmesini istemeyenler diye yaftalıyorlar.
Allah sizi nasıl istiyorsa öyle yapsın emi.
İnsanda biraz omurga olur.
En azından biraz utanma olur.
Yazıklar olsun....
4 Ocak 2025 Cumartesi
Abdullah Öcalan mecliste konuşsun. [04.01.2025]
Şahsın biri Abdullah Öcalan gelip mecliste konuşsun demiş.
CeHaPe'li biri demiştir diye düşünen vardır.
Çünkü hükümet ve onun bastonu olan parti seçim zamanlarında hep CeHaPe'yi PKK ile işbirliği yapmakla suçlamışlardı.
Bunların besleme basındaki besleme borazanları da sabah akşam bu iddiayı kesin bir gerçekmiş gibi tekrarlamışlardı.
Ne yalan söyleyeyim, çoğu insan da bunlara inanmıştı.
Bu yüzden böyle bir sözü CeHaPe söylemiştir diye düşünmek çok saçma değil.
Ama asıl saçmalık, bu sözü Türkiye'nin en milliyetçi partisinin liderinin söylemesi.
Hem de bu sözünde ısrar etmesi.
Terör örgütüne yardım ediyor diye belediye başkanlığı görevinden alınan PKK destekçisi partiden Ahmet Türk ile göz göze diz dize görüşmesi.
Soy adı ile ideolojisi bile birbirini tutmayan Ahmet Türk'ün milliyetçi partimizin bilge liderine övgüler düzmesi.
Tüm bunlar neresinden bakarsanız bakın çok saçma görünüyor.
Ama sana, bana ve aklı/mantığı olana böyle görünüyor.
Yalaka takımına, beyni yıkanmışlara, vekillik filan bekleyen çıkarcı riyakarlara böyle görünmüyor.
Böyle görünseydi, günlerdir bu yaklaşımın ne kadar mantıklı olduğunu ekranlarda vb. yerlerde anlatmaya çalışmazlardı.
Bırakın bu işleri kardeşim.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri ortaya çıkmış en büyük vatan hainini mecliste konuşturamazsınız.
En büyük katil, en büyük narsist, en büyük megoloman (bu iki konuda çok emin değilim. Çünkü birkaç rakibi var.) ve en büyük şerefsiz olan bebek katili, terörist başı Abdullah Öcalan, hiç kimsenin temiz ve masum gösteremeyeceği kadar pislik biridir.
Bunu yapmaya çalışan onu aklayamaz.
Sadece kendisi de kirlenir.
Yine de onu mecliste konuşturamazsınız.
Bulunduğu inden çıkar çıkmaz gereğini yapacak bir vatan evladı elbette bulunur.
Hükümetimizin bu yılı emekli yılı ilan etmesini yanlış anlamışız. [04.01.2025]
Hükümetimizin bu yılı emekli yılı ilan etmesini yanlış anlamışız.
Malum, hükümet bu yılı emekli yılı ilan etmişti.
Emeklimizi ezdirmeyeceğiz filan demişlerdi.
Biz de bunu, açlık sınırı ile fakirlik sınırı arasında yaşamaya mahkum edilen emeklinin ekonomik durumunu düzeltecekler şeklinde anlamıştık.
Meğer yanlış anlamışız.
Adamlar emekli yılı derken emeklinin son yılı demek istemişler herhalde.
Açlıktan öldürmeye niyetliymişler emekliyi.
Ezdirmeyiz demeleri de başka manadaymış.
Meğer kendileri ezeceklermiş.
Ama unuttukları bir şey var.
16 milyon emekli var bu ülkede.
Emekli partisi bile var.
Emekliler kendi partilerine oy verse, ana muhalefet partisi olurlar.
Ana muhalefet iktidar olur.
İktidara ne olur, onu da siz tahmin edin.
23 Aralık 2024 Pazartesi
Türkiye, afet bakanlığı kurmalı.
Türkiye, deprem ülkesi.
Sorun sadece bununla da sınırlı değil.
Ülkemizde hemen hemen her yıl ya bir çığ veya bir toprak kayması felaketi yaşanıyor.
Son zamanlarda sel baskınları da artarak devam ediyor.
Küresel ısınma yağışların düzenini bozmuş olmalı.
Bir yılda mevsimlere dağılmış şekilde aralıklı olarak yağması gereken yağmurlar, bir veya iki günde yağıyor artık.
Doğal olarak, alt yapı bunu kaldırmıyor.
Sık sık sel baskınları oluyor.
Nitekim dün Manavgat'ta büyük bir sel felaketi yaşanmış.
Ezrzurum'da da çığ düşmesi sebebiyle bazı vatandaşlarımız hayatını kaybetmiş.
Hal böyle olunca buna yönelik kısa ve uzun vadeli tedbirler alınması lazım.
Bunu da birkaç kurumun inisiyatifine bırakmamak lazım.
Bir afet bakanlığı kurulması lazım.
Üniversiteler ve diğer ilgili kurumların birlikte çalışması ile sürekli olan ve gelecekte olması muhtemel felaketler belirlenmeli ve yapılacak projeksiyonlara göre tedbir geliştirilmesi gerek.
Hiçbir şey fıtrat değildir.
Felaketlerin çoğu önlenebilir.
Önlenemeyenlerde de can ve mal kayıpları önlenebilir.
Kaybedecek vakit yok.
İş işten geçtikten sonra alınacak tedbirlerin hiçbir anlamı yok.
Benden söylemesi.
Colani'nin evrimi.
Colani'nin eski resimlerine bakıyorum ve hayretler içinde kalıyorum.
Adam IŞİD ile çalışırken tam bir radikal gibi giyiniyormuş.
El Kaide bağlantılı örgütünü kurunca biraz evrimleşmiş.
Kıyafeti daha ortada ve sakalı daha kısa olmuş.
Sonra El Kaide ile ilişkisini kesip HTŞ'yi kurmuş.
Yine değişmiş.
Yakın zaman önce Şam'a kadar süren harekattan sonra kameralara görünmeye başlayan Colani, daha batılı tarzda kıyafetler içinde görülmeye başlamıştı.
Bu değişim, bu günkü görüntülerde zirveye ulaşmış.
Takım elbise giyen, kravat takan modern bir adam oluvermiş.
Sakalını biraz daha kısaltsa, bir Avrupalıdan ayırt etmek zor olacak.
Muhtemelen kendisine akıl verenler, yol gösterenler, eğitenler vardır.
Bunlar da bizden birileridir muhtemelen.
Zaten bu gün ilk resmi görüşmesini de bizim dış işleri bakanı ile yaptı.
Ne diyelim.
Aferin.
Kendisini tebrik ediyorum.
Bakmasın bizim çok bilmiş laf ebelerinin söylediklerine.
Değişim iyidir.
Evrim iyidir.
Uyum sağlamak iyidir.
Uyum sağlayabilen hayatta kalır ve güçlenir.
Bunun en açık örneği de kendisidir.
Değişemeyen, dünyaya meydan okuyan, dayatmalar yapan, geri kafalı olmakta ısrar eden onlarca örgüt ve lideri bu gün ya yok oldu veya yok olma noktasına geldi.
IŞİD bir örnektir.
El Kaide bir örnektir.
Muhtemelen PKK/PYD de diğer bir örnek olacaktır.
Değişimi kavramayanlar, kavrasalar bile ayak uyduramayanlar veya ayak uydurmamakta diretenler yok olur.
Herkes değişir.
Ya hayatını değiştirir veya toprak olur toprağa dönüşür.
22 Aralık 2024 Pazar
Yılbaşı geyikleri.
Geyikleri derken geyik muhabbetini kastetmiyorum.
Eskiden yılbaşında birçok yerde, özellikle de alışveriş merkezlerinin girişlerinde ışıklandırılmış Noel Baba ve geyiği figürleri olurdu.
Bu yıl hiçbir yerde böyle büyük figürler görmedim.
Belki küçük figürler konulmuştur ama ben görmedim.
Bu yüzden yılbaşının geldiğini hissedemiyorum.
Belki mahalle baskısındandır.
Çünkü son zamanlarda "Müslüman Noel kutlamaz." gibi söylemler çokça dillendiriliyor.
Yılbaşı çamı filan su götürüyor ama geyik tepki çeker diye mi hiçbir yerde konulmuyor bilmiyorum.
Belki de ekonomik faktörler yüzündendir.
Her şey çok pahalı.
Bir Noel Baba ve geyiklerin çektiği araba figürü çok pahalı olabilir.
Alışveriş merkezleri tasarruf için bu yıl bunları yapmamış olabilir.
Ama yine de Panora gibi alışveriş merkezlerinde yılbaşı süslemeleri var.
Öncelikle binanın dış cephesi kare şeklindeki ışıklarla süslenmiş.
İçeride de bazı süslemeler var.
Geyik değil ama yılbaşı çamı var mesela.
Ana girişte kapıdan girince devasa bir çam süslemesi karşınıza çıkıyor.
18 Aralık 2024 Çarşamba
Toplumun ruh sağlığı iyi değil.
Bir süredir dikkatimi çeken şey, kıyametçi, soncu, komplo teorici kişilerin sayısının oldukça artması.
Uzaylıların dünyaya keşif faaliyetlerini artırdığını, ya dünyayı işgal edeceklerini veya kötü gidişe son vermek için müdahale edeceklerini söyleyenler de az değil.
Bunlar sözde kaldığı için şimdiye kadar pek umursamıyordum.
Gülüp geçiyordum.
Ancak yakın süre önce gençliğimden tanıdığım ama o zamandan beri görmediğim birine rastlayıp biraz sohbet edince durum değişti.
Bazı insanlar şehirden uzak yerlerde araziler almaya başlamışlar.
Büyük bir savaş, bir nükleer savaş, çok büyük bir doğal afet veya uzaylı istilası gibi beklentilerle bu arazilere sığınaklar yaptırıyorlarmış.
Bana da böyle bir şey yapmamı önerdi arkadaş.
Ben, eğer herkes ölecekse bende öleyim, yalnız başına yaşamak istemem deyince kızdı.
Ciddi ciddi bu tür şeylere inandığını ve bu yönde eyleme geçtiğini öğrenince üzüldüm.
Üstelik kendisinin tek olmadığını söylüyordu.
Bu tür tuhaflıkların sadece Amerikalılara has soytarılıklar olduğunu sanırdım.
Meğer bu hastalık bize de bulaşmış.
Toplum toptan kırmak üzere diye düşünüyordum ama bu kadarını da beklemiyordum.
Allah sonumuzu hayır etsin.
Benzer bir akım (kıyametin yakın olduğu beklentisi ile ücra köşelere çekilip sığınaklar yapmak) Doğu Roma devletinin sön dönemlerinde de yaygınlaşmıştı.
Bu durum, Anadolu'da üretimi ve istikrarı bozacak seviyeye ulaşmıştı.
İnşallah aynı şey bize de olmaz.
Devletin bu yönde tedbirler almasında fayda olduğunu düşünüyorum.