Bir gün yok ki sabah uyandığımızda bir felaket haberi duymayalım.
Ya siyasi bir felaket yaşanıyor veya fiili bir felaket.
Bu felaketlerden bazıları onarılmaz yaralar açıyor.
Ama sorumlular, fıtrat deyip geçiyor.
Daha doğrusu, sorumluluklarını gizlemek için olayı geçiştirmeye çalışıyor.
Mesela deprem.
Deprem fıtrat veya kader değildir.
Öyle olsaydı Japonya'da çok daha şiddetli depremlerde bizdeki depremlerden daha fazla insan ölür veya yaralanırdı.
Ama tam tersi oluyor.
Bizde her yeri yıkan ve binlerce insanın ölümüne sebep olan depremler yaşanırken Japonya'da çok daha şiddetli depremlerde neredeyse hiç kimse ölmüyor.
Bunun sebebi inşaat.
Bunun sebebi, siyaset.
Bunun sebebi hükümet.
Bunun sebebi belediyeler.
Bir şehirde yıllar önce depremde alınacak önlemlerle ilgili il çapındaki bir toplantıya katılmıştım.
Şehirdeki üniversiteden bir jeoloji mühendisi (sanırım doçent idi) şehirden iki fay hattı geçtiğini, bu fay hatlarının 7 ve üzerinde depremler ürettiğini anlattı.
Fay hattı geçmişte yıkıma sebep olduğundan bu bölgelerde daha sonra ev yapılmamış.
Ama o zamanki hükümetin partisinden olan belediye başkanı, buraları tekrar iskana açtırmış.
Büyük büyük apartmanlar dikiliyormuş.
Vali bunu duyunca heyecanlandı.
Hemen Ankara'ya yazalım, ilgilileri uyaralım filan dedi ve emirler verdi.
Sonuç ne mi oldu?
O binalar yapıldı.
Daha sonra fay hattındaki binalar daha da arttı.
Son depremde resimlere baktım.
O semtlerde tek bir bina ayakta kalmamış.
Şimdi bu kader mi?
Fıtrat mı?
Kesinlikle değil.
Bu doğal afet.
Ama doğal olmayan afetler de yaşanıyor bu ülkede.
Mesela kaçak içkiden her zaman insanlar ölüyor.
Birileri "Kuruya, suluya boyuna vergi koyuyoruz. Zam yapıyoruz. Ama gene de içiyorlar." diye aklınca eğleniyordu.
Halbuki o fiyatlara ancak hükümetten nemalanan bol parası olanlar içiyor.
Garibanlar içkisini ya kendi yapıyor veya kaçak yapanlardan ucuza alıyor.
Bir ara marketlerde güvenilir alkol satılıyordu.
Millet bu alkolü alıp içki yapıyordu.
Hükümet hemen önlem aldı.
Önce bu alkole ağır vergiler getirdiler.
Sanırım sonradan da satışı yasaklandı veya kısıtlandı.
Marketlerde uzun süredir görmüyorum.
Böylece insanlar, kontrolsüz imal edilen kaçak içkilere yöneldi.
Sonuç, sürekli alkol zehirlenmesinden insan ölümleri.
Kader mi?
Değil.
Fıtrat mı?
Değil.
"E içmesinler onlar da" diyenler olabilkir.
İnsanlar ne yapıp ne yapmayacağını size mi soracak.
Bahane bulacağınıza çözüm bulun.
En azından sorumlular bulsun.
Neyse...
Bu gün de bir başka felaket haberi verildi haberlerde.
Bolu'da bir hotelde yangın çıkmış.
60'tan fazla ölü ve bir o kadar da yaralı var.
Bildiğim kadarıyla her otelin açılabilmesi onlarca izin ve ruhsat alınıyor.
Bunlardan biri de yangına karşı dayanıklılık ve yangın halinde uygulanacak tedbirlerle ilgili.
Muhtemelen bu hotel de almıştır o ruhsatları.
Ama bir işe yaramadığı ortada.
Şimdi belediye kendi sorumlulukları olmadığını söylüyor, turizm bakanlığı da suçu belediyeye yüklemeye çalışıyor.
Bina cayır cayır yanarken hiçbir ciddi söndürme ve kurtarma faaliyeti yapılmadığı anlaşılıyor.
Görüntüleri izleyince, insanların göre göre öldüğü ortada.
Demek ki, birçok kişinin sorumluluğu var.
Hotel sahibinin.
Çalışanların.
Ruhsat verenlerin.
Daha sonra denetlemeyenlerin.
Söndürme ve kurtarma çalışmalarını düzgün yürütemeyenlerin.
İmkanı varsa yardım etmeyenlerin.
Bu kadar insan ölürken kimse sorumluluktan kaçamaz.
Normal bir ülkede bu böyledir.
Bizde ise, olay ya birine yıkılır (ki bu en az sorumluluğu olan veya hiç sorumluluğu olmayan biri olur genellikle) veya fıtrat denir kapatılır.
Ölenlerin yakınlarına üç beş kuruş para verilir.
Sesleri kesilir.
Buna rağmen ses çıkarmaya devam edenler de başka yöntemlerle susturulur.
Maalesef durum bundan ibaret.