.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

3 Aralık 2017 Pazar

Son zamanlarda Türkiye'de neler oluyor?




Son zamanlarda biraz meşgulüm. Bu sebeple fazla yazamıyorum. Ama öyle şeyler duyuyorum ve öyle olaylara tanık oluyorum ki artık daha fazla dayanamadım. İşi gücü bırakıp bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bundan sonra da fırsat buldukça duyduklarımı burada yazmaya çalışacağım. Çünkü çok önemli anlar yaşadığımız ve çok tarihi olaylarla yüz yüze geldiğimiz günlerden geçtiğimize inanıyorum.

Duyduğum ve şahit olduğum (bir kısmına herkesin duyduğu veya şahit olduğu) olayları ayrı ayrı ele alınca pek bir şey anlaşılmıyor ama hepsini bir arada değerlendirince işin boyutu birden bire değişiyor.  Örneğin Zarrab denilen herif sessiz sedasız Amerika'ya gitti ve tutuklandı. ''Adam tutuklanabileceğini bile bile neden Amerika'ya gitti acaba?'' diye kendi kendime sorular sorarken bu sefer de adı uzun süredir çok fazla gündemde olan bir devlet bankasının müdür yardımcısı Amerika'ya gitti ve tutuklandı. Bu Zarrab'ın Amerika'ya gitmesinden de şaşırtıcı geldi bana. Ama mahkeme süreci başlayınca daha da şaşırtıcı şeyler ortaya çıktı. Çünkü Zarrab ve bu adamın sanık olarak yargılanacağını beklerken birden bire Zarrab'ın sanık değil, tanık olarak mahkemede ifade verdiğini öğrendim.

Mahkeme süreci başlayınca da gördüm ki adam tanık filan değil, resmen itirafçı olmuş. Zarrab'ın verdiği ifadeler basına yansıyınca adamın Amerika'ya tutuklanacağından habersiz olarak gitmediğini anladım. Eğer tutuklanacağından haberi olmadan gitmiş olsa neden yanında rüşvet verdiği kişilerin listesini ve yasa dışı işlerde ödediği paraların çetelesini de götürsün ki? Anlaşılan adam burada birileriyle görüşüp anlaşmış ve bu anlaşma sonrasında tüm hazırlıklarını yaparak Amerika'ya gitmiş.



Diğer bir konu da birkaç gün önce Cumhurbaşkanının yakın akrabalarının yurt dışında şaibeli veya en azından etik olmayan para işleri yaptığına dair belgelerin CHP genel başkanı tarafından belgeleriyle kamuoyuna açıklanmasıydı. Bu belgeler ilginç bir şekilde ABD'de devam eden Zarrab davasının tek sanığı olan kişinin genel müdür yardımcısı olduğu bir bankadan alınan dekontlarmış.

Bilmem kimsenin dikkatini çekti mi ama bu işlerde pek te doğal görünmeyen bir şeyler var gibi geldi bana. Burada Cumhurbaşkanını veya yakınlarını savunacak değilim. Beni tanıyanlar, AKP iktidara geldiği günden beri bu parti ve yöneticileri hakkında söylemediğim fazla bir şey kalmadığını gayet iyi bilirler. Ama bu işlerde yerine oturmayan bir şeyler var gibi görünüyor. Mesela bir devlet bankasından bu evrakların nasıl dışarıya çıkarıldığı üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.

Ben FETÖ'cülerin bize yaptıklarını düşünerek bu işlerle FETÖ'cülerin bir ilgisi olduğu iddialarını ciddiye almak gerektiğine inanıyorum. Bu durum, iddia edilen suçların işlenmediği anlamına gelmiyor. İşlenmiştir veya işlenmemiştir. Bu ayrı bir konu. Burada benim vurgulamak istediğim FETÖ'cülerin bu olayları kendi çıkarları için kullanıyor olabileceği ihtimali.



Benim kanaatime göre devletin içinde hala çok sayıda FETÖ'cü var ve bunlar alttan alta çalışmaya devam ediyorlar. Çünkü devlet kademelerinin FETÖ'cülerden temizlendiği hakkında da yerine oturmayan hususlar var. Sanki yapılan temizlik tüm FETÖ'cüleri kapsamıyor gibi. Üstelik son günlerde darbe ile ilgili davalarda yargılanan bazı kişilerin sessiz sedasız serbest bırakıldığını duyuyorum. Üstelik bu kişilerin bazılarının FETÖ'cü olduklarını daha 1990'lı yıllarda birçok kişiden duymuştum.

Cumhurbaşkanının son günlerdeki bazı sözleri ve davranışları da oldukça ilginç. Mesela geçenlerde gazetecilere, ''Benim adıma ama benim haberim olmadan iş çevirenler var. Bundan sonra, ben arayıp söylemediğim müddetçe benim bilgim olduğunu söyleyerek bir şey isteyenlerin istediklerini yapmayın. Bu kişiler benim babamın oğlu bile olsalar yapmayın. '' diye devlet görevlilerine genel bir çağrıda bulundu. Acaba kimi kastediyor ve ne demek istiyor?



Bu bahsettiğim hususların hepsi hakkında çok farklı kaynaklardan çoğu birbiriyle örtüşen bazı şeyler duydum Ama duyduklarımın hepsini burada yazsam okunamayacak kadar uzun bir yazı ortaya çıkar. Bu sebeple bu konularla ilgili olarak duyduğum şeyleri birkaç ayrı yazı halinde yazmaya çalışacağım. Burada ilk olarak FETÖ ile mücadele konusundaki çelişkili durum ile ilgili bir olaydan bahsedeceğim. Çünkü bütün bu yukarıda bahsettiğim konuların da bir şekilde bu ve benzeri olaylarla bağlantısı olduğunu düşünüyorum.

Geçenlerde Ankara'da bir yerde oturup kahve içiyordum. Tanıdık bazı kişilerle karşılaşıp sohbet ettikten sonra daha önce hiç görmediğim bir şahısla tanıştım. Bu şahısla önce havadan sudan konuştuk. Sonra birbirimizi daha iyi tanımak maksadıyla bazı kontrollü sorular sorduk. Bundan sonra ikimizin de aynı sıkıntıları yaşadığımız ortaya çıkınca derin bir sohbete daldık. Bu kişinin anlattığı bir olay benim aklımı çok karıştırdı. Şimdi size bu olaydan bahsedeceğim.



Bu şahıs hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra bir süre avukatlık yapmış. Fakat avukatlık mesleği mizacına pek uygun gelmediği için devlet memuru olmaya karar vermiş. Hukuk mezunu biri devlet memuru olmak isterse en uygun yol hakim veya savcı olmak olduğundan bu kişi de hakimlik-savcılık sınavlarına girmeye karar vermiş. Bu olayların olduğu dönem ise FETÖ'cülerin bazı bakanlar tarafından ''Allah verdikçe veriyor.'' diye tüm hukuk sistemine yerleştirildiği dönemmiş.

Bu adam, daha sınava girdiği ilk yıl oldukça yüksek bir not almış fakat her nasıl olduysa mülakatta elenmiş. Ertesi yıl tekrar sınava girmiş ve yine çok yüksek bir not almış ama sebebini anlayamadığı bir şekilde mülakatta yine elenmiş. Adam yılmamış üçüncü sene tekrar sınava girmiş ve yine yüksek bir not almış.

Bu adamın durumunu bilen bir yakını bir gün kendisini bir kenara çekmiş.
''Arkadaş...'' demiş, ''Sen elli sene de sınava girsen ve bu sınavlarda tam puan da alsan yine hakim veya savcı olamazsın.''



Bizim adam ''Neden?'' diye sorunca şu cevabı almış.
''Çünkü bütün hukuk sistemi Fettullahçıların elinde ve onlar istemediği müddetçe kimse o mülakatı aşıp ta hakim veya savcı olamaz.''
Bizim adam şaşırmış.
''Yahu kardeşim, bu memlekette hükümet yok mu? Onlar buna nasıl izin veriyor?'' diye sormuş.
Bu sefer de; ''Zaten onları oraya hükümet yerleştirdi.'' cevabını almış.

Bunu duyan adam; ''Peki ama bunun bir yolu yok mu? Ben mutlaka hakim veya savcı olmak istiyorum.'' deyince yakını ''Var tabi.'' diye cevap vermiş ve bunun için bir FETO imamı ile görüşüp ondan referans alması gerektiğini söylemiş.
Bizim adam; ''Ama ben hiçbir FETO imamını tanımam etmem. Üstelik ben pek dindar biri de değilim. Hele de tarikatlarla veya cemaatlerle hiç işim olmaz. Arada bir de içerim.'' deyince yakını araya girmiş.

''Kardeşim, sen bunları dert etme. Bunların önemi yok. Ben bir FETO imamını tanıyorum. Sen yarın ona git, benim selamımı söyle ve derdini anlat.'' demiş.



Bizim adam, yakınının tavsiyesine uyarak bahse konu FETÖ imamının adresini ve ismini almış ve ertesi gün sabah erkenden bulunduğu ilin Emniyet Müdürlüğü'ne gitmiş. Çünkü imam denilen bu kişi orada komiser olarak çalışıyormuş. Adam bu İmamı bulmuş ve durumunu anlatmış. Bunun üzerine komiser masasının üstünden bir post-it alıp üzerine bir not yazmış ve bunu ismini söylediği bir kişiye iletmesini söylemiş.

Bizim adam bu kağıdı alınca kendi kendine ''Herif beni başından savıyor herhalde. Bu işler bu kadar basit olamaz. Ne bir kimseyi aradı, ne de bana doğru dürüst bir tavsiye mektubu filan yazdı. Kartını bile vermedi.'' diye düşünmüş. Ama mülakat günü yaklaşınca komiserin verdiği post-iti götürüp söylediği kişiye vermiş. Bundan birkaç gün sonra da mülakata gitmiş.

İsmi okunup içeri girdiğinde mülakat yapanlar bunu daha önce olduğundan çok farklı karşılamışlar. Mülakat filan da yapmamışlar. ''Senin referansın sağlam. Sana mülakat yapsak ayıp olur.'' deyip  havadan sudan muhabbet etmişler. Normalde mülakat yaptıkları süre kadar içeride beklettikten sonra da ''Hayırlı olsun.'' diyerek göndermişler.

Adam çok şaşırmış ama hala mülakatı geçeceğine inanamıyormuş. Fakat ertesi gün, kendisini FETO imamı olan komisere gönderen tanıdığı aramış ve ''Komiserle konuştum. Şenin işin tamam. Hayırlı olsun.'' diye müjdeyi vermiş. Gerçekten de bir süre sonra mülakatı geçtiği haberi gelmiş.



Kısa süre sonra staj/eğitim süreci başlamış. Bu sürecin sonunda da ataması yapılmış. Fakat bir süre sonra Feto'cular bundan her ay maaşının bir bölümünü himmet olarak kendilerine vermesini ve bazı davalarda da onlara yardımcı olmasını istemişler. Adam bu istekleri yerine getirmemiş. Adamın üzerine gitmeye başlamışlar. Buna rağmen adam boyun eğmeyince  bir kumpas kurup adamı mahkemeye vermişler ve görevinden açığa aldırmışlar.

Adam FETÖ darbesine kadar bu sorunlarla uğraşmış. Hem kumpaslar sebebiyle bazı kişilere ve hem de mesleğe geri dönmek için devlete dava açmış. Darbe sonrasında FETÖ'cü hakim ve savcılar görevden alınınca da davaları kazanmış. Tekrar mesleğe dönmek için işlemleri başlattığı bir gün bir yorgunluk kahvesi içmek için o sırada oturup kahve içtiğimiz yere gelmiş. Garson sipariş ettiği kahveyi getirince tam fincanı eline alıp kahveyi yudumlamaya başladığı sırada 5-6 metre ötedeki bir masada kimi görse beğenirsiniz? Kendisine torpil yapan FETÖ imamını görmüş tabii ki.



Adamın FETÖ imamı olduğunu bildiğinden, darbeden sonra tutuklanıp bir süre içerde yattığını ve bir yolunu bulup dışarı çıktığını düşünmüş. Ama adam hiç te hapisten yeni çıkmış gibi görünmüyormuş. Masada oturan 2-3 kişi ile gayet neşeli bir şekilde sohbet ediyormuş. Adamın durumunun ne olduğunu tam olarak kestiremediği için gidip geçmiş olsun deyip dememek konusunda tereddüt etmiş. Ama yine de, Fetö'cü de olsa kendisine bir iyilik yaptığı için, gidip geçmiş olsun demeye karar vermiş.

Kahvesini hızla yudumladıktan sonra kalkıp FETÖ imamının masasına gitmiş. Selam vermiş ve kendini tanıtmış. Komiser onu hemen tanımış. Biraz hal hatır sorma muhabbetinden sonra bizimki komiserin hapis yattığını ve mahkemelerle uğraştığını düşünerek ''Siz de bu günlerde sıkıntılı günler yaşamışsınızdır. Ama inşallah bu günler de geçer.'' demiş.

Komiser hemen yerinden doğrulmuş ve heyecanlı bir şekilde; ''Hem de ne sıkıntılı günler yaşadık kardeşim. Eskiden yeminle anlatsalar inanmazdım ama bu FETÖ meğer her yere sızmış. Neredeyse devleti ele geçiriyorlarmış.'' demiş. Bizim adam duydukları karşısında ne söyleyeceğini şaşırmış.



FETÖ imamı olarak bildiği ve basit bir post-ite yazdığı bir notla, iki senedir geçemediği mülakatı geçmesini sağlayan komiser şimdi FETÖ'cülerden şikayet edince adam doğal olarak şok olmuş. Ama ilk şoku atlatınca herhalde ben yanlış anladım diye düşünmüş. Durumu netleştirmek için ''Şimdi ne iş yapıyorsunuz?'' diye sormuş. Komiser hemen cevap vermiş. ''Şu anda ...de, ..... müdürüyüm. Bu FETÖ olaylarını da biz araştırıyoruz. O yüzden burnumu kaşımaya vaktim olmuyor. Çok yoğunuz.'' demiş.

Bizim adam duyduklarına inanamamış. İyi akşamlar deyip hemen masadan ayrılmış. Hesabı ödeyip dışarı çıkmış. Yaşadığı şoku atlatmak için uzun süre yürümüş. Yorulunca da taksiye binip evine gitmiş. O günden beri de; FETÖ'cülerin kendisi ile uğraştığı, onu meslekten attırdıkları ve mahkemelerde süründürdükleri zamanlardan bile daha tedirgin ve şüpheci bir ruh halinde yaşıyormuş.

Bana söylediğine göre bu darbeden de, FETÖ'cülerin devletten temizlendiğinden de, bu konularla ilgili söylenen diğer her şeyden de şüphe duyuyormuş. Adam bir saat kadar bana; ''Ortada bir kripto FETÖ'cü lafı dönüp duruyor, ama bu adam kripto filan değil, bir şehrin imamı. Bu adam bırakın hapse girmeyi terfi etmiş. Bu nasıl FETÖ temizliği?'' diye üzerine basa basa bu işlerin altında bir çapanoğlu olduğuna inandığını anlattı.



Ben daha önceki bir yazımda Silahlı Kuvvetlerde darbe gecesi bazı FETÖ'cülerin ve FETÖ işbirlikçilerinin gece yarısına kadar hiçbir şey yapmadıklarını, gece yarısına doğru darbenin başarısız olacağı anlaşılınca sanki darbeyi önlemeye çalışıyormuş gibi darbecilere hücum ettiğini, bunların darbe sonrasında bu gayretlerinden dolayı terfi ettirildiğini, fakat Bylock (Baylok) kayıtları incelenince bunların FETÖ'cü veya işbirlikçi olduğunun ortaya çıktığını, bunun üzerine Genelkurmay Başkanı'nın 13 generali tek tek arayarak istifalarını istediğini duyduğumu yazmıştım. Nitekim tam olarak kaç kişi olduğunu saymadım ama bu şekilde darbe sonrasında terfi etmiş çok sayıda generalin sessiz sedasız istifa ettiğini de öğrendim.

Tanıştığım şahsın bahsettiği komiser nasıl bir oyunla sistemde kalmayı başardı bilmiyorum. Ama anlaşılıyor ki diğer kurumlarda bu işler bu kadar dikkatle takip edilmiyor. Yukarıda anlattığım olay da bunu gösteriyor. Yani devletin içinde hala çok sayıda FETÖ'cü olma ihtimali yüksek.



Bütün bunları bu günlerde yaşanan diğer olaylarla ve duyduğum başka bazı şeylerle birleştirince bende FETÖ'cülerin yeni bir plan üzerinde çalıştıkları kanaati uyanıyor. Elbette duyduklarım tevatürden ibaret olabilir. Bu değerlendirmem de bir hüsnü kuruntu olarak değerlendirilebilir. Ancak son günlerde sessiz sedasız yapılan bazı tahliyeler ve tahliye olanların bazılarının anlattıkları ile ilgili duyduklarımı bir araya getirince ben yine de biraz dikkatli olmak lazım diye düşünüyorum.

Çünkü ortada Şubat ayı diye bir tarih dolaşıyor. En geç bahar ortasında her şey değişecek diye konuşanlar var. Bilemiyorum. İnsanlar artık iyice paranoyak olmuş durumda. Komplo teorileri her yere sirayet etmiş. Herkes bir iddia ortaya atıyor. Elbette her duyduğumuza inanmamamız lazım ama bir ata sözünü de unutmamak gerekir diye düşünüyorum. ''Şüphe insanı rahat komaz, ama birçok beladan da korur.''
Paranoyak olmamız da takip edilmediğimiz anlamına gelmez.

Saygılar sunarım.

Mehmet Çanlı



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder