1929 ekonomik buhranı dünya siyasetinde çok önemli bazı olumsuz gelişmelere sebep oldu. Çünkü kendi kendine yeterlilik eğilimleri ve yürütme gücü artmış milliyetçilik akımları her yerde güçlendi. Otoriter rejimler saygınlık kazanırken, demokratik rejimler zayıfladı. Statükonun değişmesinden yana olan ülkeler otoriter rejimlere geçtiler. Bunun sonucunda anti revizyonist ülkelerle revizyonist ülkeler arasında çelişki gittikçe arttı.
1’nci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan ve büyük toprak kayıplarına uğrayan ülkelerden biri olan Bulgaristan, revizyonist politikalar uygulamaya ve Yunanistan’dan toprak talebinde bulunmaya başladı. Bu durum; İtalyan ve Bulgar tehdidini hisseden Romanya, Yunanistan, Yugoslavya ve Türkiye’yi birbirine yaklaştırdı.
Uluslararası Barış Bürosunun 6-10 Ekim 1929’da Atina’da düzenlediği Evrensel Barış Kongresi’nde gelişmelerden tedirginlik duyan anti revizyonist Yunanistan’ın eski başbakanlarından Papanastasiu bir Balkan birliği kurulması görüşünü ortaya attı. İlgi ile karşılanan bu görüş üzerine 5 Ekim 1930’da Atina’da; Yunanistan, Türkiye, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ve Arnavutluk’un resmî olmayan temsilcileri arasında ilk Balkan Konferansı toplandı. Konferansta Balkan ülkeleri arasında siyasal, ekonomik, teknik ve kültürel işbirliği konuları ele alındı.
Hem İtalya, hem de Bulgaristan tehdidini hisseden ve Balkan Savaşları ile 1’nci Dünya Savaşı’ndan en fazla toprak kazancıyla çıkan Yunanistan bu revizyonist tehditten en fazla tedirgin olan ülke konumundaydı. Bu sebeple Türkiye ile ilişkilerini düzeltme yoluna gitti ve 10 Haziran 1930 tarihinde Ahali Mübadele Antlaşması’na imza koydu. Bu önemli uzlaşmalığın giderilmesinden sonra, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkiler hızla düzelmeye başlamıştır.
Bunun üzerine, Yunan Başbakanı Elefteros K. Venizelos 27 Ekim – 1 Kasım 1930 tarihleri arasında Ankara’yı ziyaret etti. Görüşmelerde 10 Haziran 1930 tarihli antlaşma dikkate alınarak Türk-Yunan dostluğu ve ortak çalışma esasları taraflarca kabul edildi. Ziyaret sırasında 30 Ekim 1930’da Ankara’da ‘’Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakem Antlaşması’’ imzalandı. Antlaşmaya bir de ‘’Deniz Kuvvetlerinin Sınırlandırılmasına İlişkin Protokol’’ eklendi. Antlaşmaya göre taraflar birbirlerine karşı yöneltilmiş siyasî ve ekonomik antlaşmalara katılmamayı, taraflardan biri saldırıya uğrarsa diğerinin tarafsız kalması ve uyuşmazlıkların diplomasi yoluyla çözülmesi gibi konularda mutabakat sağlandı. Ekli protokolde ise deniz silâhları için harcamaların önlenmesi ve deniz kuvvetlerinin sınırlandırılması prensipleri açıklandı. Türk-Yunan dostluğunun temel taşını teşkil eden bu belgeler gelecekteki Balkan Paktı’nın çekirdeğini oluşturmuştur.
Gelişmelerden rahatsız olan Atatürk, seçim dolayısıyla 26 Mayıs 1931’de ulusa hitap eden beyannamede “Yurtta sulh, cihanda sulh” için çalıştığını ifade etti.
İlki Atina’da yapılan Balkan Konferansı’nın ikincisi Ekim 1931’de İstanbul’da, üçüncüsü Ekim 1932’de Bükreş’te dördüncüsü de Kasım 1933’te Selanik’te yapıldı. Toplantılar resmî temsilcilerden oluşmadığı için kesin sonuç alınamadı. Bu arada Bulgaristan, ileride Yugoslavya, Yunanistan ve Romanya’dan toprak talebine yol açabilecek azınlık konuları üzerinde durunca ve İtalya’nın etkisinde kalan Arnavutluk Bulgaristan’ı izleyince Balkan Konferansı’nı sürdürmenin yararlı olamayacağı anlaşıldı.
Ocak 1933 tarihinde iktidara gelen ve 23 Mart 1933 tarihinde çıkardığı kanunla Almanya’nın yönetimini tek başına ele geçirerek diktatörlüğünü kuran Adolf Hitler, Avrupa’da güvenlik endişelerinin daha da artmasına sebep oldu. NAZİ Partisi ideolojisinin Hayat Alanı iddiası içinde bulunan Balkan devletlerinin endişeleri daha da arttı.
Türkiye yeni gelişen tehlikeye karşı sınırlarının güvenliğini artırmak için ittifak arayışlarını artırdı. Balkanlarda ittifak kurmak için en öncelikli ülkenin Yunanistan olduğu değerlendiriliyordu. Çünkü; Balkanlarda sınırımız olan iki ülke bulunuyor, bunlardan Bulgaristan revizyonist politikalar izliyor ve Yunanistan’da bu politikaların birinci hedefini teşkil ediyordu. Bu sebeple Türkiye ilk olarak Yunanistan ile işbirliğinin yollarını aramaya başladı. Aynı şekilde Yunanistan da bir güven sorunu yaşadığından Türkiye ile yakınlaşma çabası içerisindeydi.
Dostluk ve Hakemlik Antlaşması’ndan sonra Yunanlılar daha ileri giderek Balkanlar’da barış ve güvenliği sağlamak için Türkiye ile yeni bir antlaşmaya ihtiyaç duydular. Nitekim bu amaçla Türkiye ile Yunanistan arasında ‘’Samimi Antlaşma Misakı’’ 14 Eylül 1933’te Ankara’da imzalandı. (Özgören, Aydın. Tar.Uzm., Atatürk Dönemi Türk Yunan İlişkilerine Bir Bakış.) Buna göre; Türkiye ile Yunanistan sınır dokunulmazlığı güvence altına alındı. Taraflar arasında, özel çıkarları sağlamak için, sürekli danışmanlık ve işbirliği kabul edildi. On yıllık bir süre için yapılan antlaşmayla diplomatik temsilcilere ortak çalışma esasları kararlaştırıldı.
26 Eylül 1933’te Atatürk ve Venizelos İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda bir görüşme yaptılar. Görüşmede Türk-Yunan dostluğunun yanı sıra Balkan Antlaşması üzerinde de duruldu. İki devlet ittifakı Balkanlar’da genişletmek istiyordu. Nitekim Türkiye; 17 Ekim 1933’te Romanya, 27 Kasım 1933’te Yugoslavya ile Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması imzalayarak bu devletleri Balkan Paktı çizgisine yaklaştırdı. İlişkilerin gelişmesi sonucu Venizelos bir jest yaparak 12 Ocak 1934 tarihinde Atatürk’ü Nobel barış ödülüne aday gösterdi.
Türkiye, İtalya’dan kendisine yönelebilecek bir dış müdahaleyi karşılamak amacıyla Balkan Devletleri arasında bir işbirliği sağlamayı başardı. Balkanlar’da statükonun korunmasını amaç edinen Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında 9 Şubat 1934’te Balkan Paktı kuruldu.
Balkan Paktı, dört devletin Balkan sınırlarını ortaklaşa savunmasını öngörmekte idi. Pakt, Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında güvenlik ve yardımlaşma hükümleri ortaya koyan bir antlaşmadır. 9 Şubat 1934’te Atina’da imzalanan ve üç maddeden oluşan bu Pakt’a göre; Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan ve Romanya’nın tüm Balkan sınırlarının güvenliğini karşılıklı olarak güvence altına alırlar, Pakt’ta imzası bulunan taraflar çıkarlarını bozabilecek gelişmeler karşısında aralarında görüşmeler yaparak sorunları çözerler, taraflar birbirlerine haber vermeden Balkan ülkelerine karşı siyasal eylemde bulunmazlar ve tarafların izni olmadan siyasal bir yükümlülüğü üstlenmezler. Her Balkan devleti pakta katılmaya müracaat edebilir. Fakat bu katılım talebi diğer imzası bulunan devletlerin onaylamasından sonra geçerli olacaktır.
Pakt devletleri dış politikalarında farklı görüşlere sahipti. Yunanistan sadece Bulgaristan ile sınır garantisi isterken Arnavutluk ile sınır garantisi istemiyordu. Bununla beraber Yunanistan, İtalya’nın himayesinde olan Arnavutluk’un sınırına tecavüz edemiyordu. Aslında Yunanistan’ın İtalya ile savaş riskini göze alması mümkün değildi. Ayrıca Yunanistan, İtalyan-Arnavut ortak saldırısına karşı Yugoslavya’yı korumak istemiyordu.
Türkiye ise, Pakt imzalandıktan sonra Lozan ile silahtan arındırılmış Boğazların silahlandırılması üzerinde duruyordu. Bu arada Romanya, Bulgaristan’ın sınırlarını genişletmek istemesi sonucunda Neuilly Antlaşması’nın bazı hükümlerini değiştirilmesinden korkuyordu.
İtalya’nın 1935’te Etiyopya’ya saldırması ve Güney Doğu Avrupa’nın savunucusu Fransa’nın saldırgana karşı pasif kalması Paktı olumsuz etkiledi. Pakt’ın yeterliliğine güvenemeyen üyeler yeni ittifaklar ve antlaşmalar kurma yoluna gitmeye başladılar.
Bütün bu problemler Belgrat’ta Mayıs 1936’da yapılan üçüncü Balkan Konseyi toplantısında görüşüldü. Toplantıda, Yunanistan’ın İtalya hakkındaki rezervi ile Türkiye’nin Boğazları silahlandırması kabul edildi. Yunanistan ile Türkiye bu sorunların çözümünde birbirini sonuna kadar desteklediler. Ayrıca Türkiye ve Yunanistan, Bulgaristan’ın denize çıkış talebine de karşı çıktılar.
Bu arada; yakın ilişkileri sürdürmek isteyen Yunanistan tarafından; bir jest olarak Cumhuriyetin 10’uncu yılı münasebetiyle, 29 Ekim 1933’te kapısına tanıtıcı plaket takılan Atatürk’ün Selanik’teki evi, sahibinden satın alınıp 19 Şubat 1937 tarihinde boşaltılmayı müteakip anahtarı Selanik konsolosumuza teslim edilerek müze haline getirilmiştir.
1937 yılına gelinceye kadar büyük devletlerle ittifak bağı kurmamış tek Balkan devleti Türkiye idi. Türkiye, her şeyden önce Sovyetler Birliği ile yakın dostluk politikası izledi. Güvenliğin uzak bir devletin ittifakı ile değil, kuzey komşusu ile yakın ilişkiler kurarak sağlanabileceği gerçeğini takip etti. 1935'de 1925 tarihli Türkiye-Sovyetler Birliği Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması on yıl süreyle uzatıldı. Türkiye Balkan Antantı'na SSCB'yle savaşa sürüklenmeyeceğine ilişkin çekince koymuştu.Nitekim 10 Nisan 1936 tarihinde Boğazların silahlandırılması konusunda Türkiye’nin ilgili devletlere verdiği nota SSCB’nin de desteği ile kabul gördü. Fakat 1937’den itibaren İtalya’nın Akdeniz’de artan tehdidine karşı Türkiye, İngiltere’ye yaklaşarak Avrupa ittifakına girme ihtiyacını hissetti.
1937’de Yugoslavya ile Bulgaristan aralarında dostluk ve saldırmazlık paktı imzalandı. Bu antlaşma Balkan Paktı’nın ana dokusunu zedeledi. 1938 yılına gelindiğinde Avrupa’da Roma-Berlin Ekseni korku ve tedirginlik yaratmaya başladı. 27 Şubat 1938’de Ankara’da toplanan Balkan Konseyi Toplantısı’nda Türkiye, Pakt devletlerinin dayanışmasının güçlendirilmesi gerektiğini savundu.
27 Nisan 1938’de Atina’da, 1930 ve 1933 Türk-Yunan antlaşmalarına ek bir antlaşma yapıldı. Böyle bir antlaşma yapmaya Avrupa’daki siyasî gelişmeler neden olmuştu. Bilhassa Balkanlar’da bir İtalyan saldırısı ihtimali ve Bulgaristan’ın Yunanistan için endişe verici tutumu Türkiye ile Yunanistan’ın dayanışma içinde olmasında etkili oldu. Bu nedenlerle yapılan 1938 Türk-Yunan Antlaşması’nda; taraflardan biri savaşırsa diğerinin tarafsız kalması, taraflardan biri, üçüncü bir veya birkaç devletin saldırısına uğrarsa diğerinin barışçı çözüm için çaba sarf etmesi, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı işbirliği ilkesi ve daha önce yapılan antlaşma hükümlerinin korunması kararlaştırıldı.
İkinci Dünya Savaşı’nın yaklaştığı bir zamanda Türkiye ve Yunanistan, bu antlaşmayı; dayanışmayı kuvvetlendirmek, saldırı halinde birbirlerine karşı tarafsızlığını korumak ve siyasal destek sağlamak amacıyla yaptılar. Taraflardan biri taarruza uğradığı takdirde diğeri onun silâh, mühimmat, erzak gibi malzemesinin topraklarından geçişine izin verecek, gerektiğinde yardım edecekti. Taraflardan biri düşmanca bir harekete maruz kalırsa diğeri çare bulmak için bütün gücüyle çalışacaktı. Bundan önce yapılan antlaşmalara bağlı kalındığı gibi bu antlaşma hükümleri on sene daha uzamış olacaktı.
Almanlar, Avusturya ile birleşip, Çekoslavakya’yı parçalayıp Balkanlara da yaklaşınca bu durum Türkiye’yi endişelendi. Bunun üzerine Türkiye, Balkan Paktı’nı canlandırmaya çalıştı. Şubat 1939 Bükreş Balkan Paktı Konferansı’nda Türk Dışişleri Bakanı, Almanya’nın Balkanlar için oluşturduğu tehlikeye dikkat çekti. Fakat Balkan devlet adamları ikna edilemedi. II. Dünya Savaşı başladıktan sonra da Türkiye, Balkan Devletleri arasında arabuluculuk yapmak istedi. Müttefiklerini ortak tehlike karşısında ortak hareket etmeğe teşvik etti. Ne yazık ki Türkiye’nin çabaları neticesiz kalmıştır.