.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

16 Ağustos 2018 Perşembe

Kayıp Türkler.

Londra'da 109 ülkenin askeri ataşelerinin üye olduğu kara askeri ataşeleri derneğinin üyesiydim. 

Yemek, resepsiyon, İngiliz Savunma Bakanlığı toplantıları gibi birçok faaliyette bu ataşelerle sık sık bir araya gelir, yemek yer, sohbet ederdik. 

Tanıdığım ataşelerle yaptığım sohbetler ve gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki bize en çok benzeyen insanlar Yunanlılar. 

Türk cumhuriyetleri ataşeleri bu derneğe üye olmadığı için bu kanaatimi onları hariç tutarak söylüyorum.

Yunanlılar bizim gibi giyiniyor, bizim gibi konuşuyor (çok sayıda ortak kelimeyi kullandığımızı gördüğümde hayret ettim), bizim gibi yiyor ve içiyor. 

Oyunları ve yemekleri de bize çok benziyor. İkinci sıraya hangi ülkeyi koyacağım konusunda kararsızım.

İtalyanlar davranış tarzı ve karakter olarak bize çok benziyor. 

Ama yemek, ortak gelenekler, ortak kelimeler dikkate alındığında Bulgar, Arnavut, Makedon, Romen, Sırplar ve Macarlar(Bosna Hersek ataşesi faaliyetlere pek katılmadığından onu yazmadım.) daha ağır basıyor. 

İşin tuhaf tarafı, bir yemek veya resepsiyona gittiğimde hemen yanıma gelip sohbet etmeye başlayan kişiler de bu saydığım ülkelerin ataşeleriydi. 

Demek ki ortak tarih üç günde yok olmuyor. 

Uzun süre beraber yaşayan toplumlar birbirlerine benziyor. 

Ama ilginç bir şekilde bana en uzak duran ataşeler ortadoğu ülkelerinin Arap devletlerinin ataşeleriydi.

Yahudiler çok yakın duruyordu ama o zamanlar one minüte yüzünden ben biraz uzak duruyordum. 

Bir İsrail resepsiyonuna kendi isteğim dışında elçilikten tek temsilci olarak gönderildiğimde İsrail büyükelçisi neredeyse kardeşini görmüş gibi bana sarılmıştı. 

Ama ben resepsiyonda kısa süre kalıp hemen çıktım. 

Mısır ataşesi de yakın duruyordu ama biraz yarası olan insan modundaydı. 

Fas, Cezayir ataşeleri Kuzey Afrika'da bize en yakın insanlar. 

Bunların dışında ABD, Brezilya, İsveç, Norveç ve Çek Cumhuriyeti kara ataşeleri de arkadaşlarımdı. 

Çek ataşesi ile hala görüşüyorum. 

Norveç ataşesi bana onların antik tanrıları olan Odin'in Türk olduğunu, efsanelerde Türkland'tan kabilesiyle gelip bölgedeki nordik kabileleri bir araya getirdiğini ve savaşçı Viking ordularını kurduğunu, daha önce Avrupa tarihinde esamesi bile okunmayan kuzeyli kabileleri tüm dünyanın korktuğu bir güç haline getirdiğini söyleyince çok şaşırmıştım. 

Bu konuda iki yıl boyunca kendisini bıktıracak kadar espiri yaptım. 

Ama o her defasında güldü. 

Bu ataşelerden öğrendiğim ilginç bir şey de Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri vatandaşlarından (özellikle Mısır ve Cezayir için bunu rahatça söyleyebilirim) dedelerinin veya nenelerinin Türk olduğunu söyleyen çok fazla insanla karşılaşmam oldu. 

Bu tür konular insanlarla ilişki kurmakta çok fazla kolaylık sağlıyor. 

Bu hususlarda Türkiye'de araştırma yapılması faydalı olabilir. 

Mesela Ortadoğu'da ve Kuzey Afrika'da kayıp Türkler diye bir araştırma ilginç olurdu. 

Ben bu konuları araştırıp anlatan bir kitap bulamadım. 

Ama Manisa'nın Ahmetli ilçesine yakın bir yerde bulunan Lidya kralının sarayındaki mozaiklerde kuyruğunu ısıran yılan figürüne (Yahudi figürüdür) dayanarak 12 Yahudi kabilesinden çok eski zamanlarda kaybolan kabilelerin bazılarının izlerini arayan çok sayıda İsrailli profesöre rastladım. 

Hem de o bölgede. 

Bazı Yahudi kabileleri Lidya'da yaşamış ve yok olmuş. 

Rast geldiğim bu kişilerden Afrika'daki zenci Yahudiler ve Irak kuzeyindeki Barzan vadisi Yahudilerinin de bu kayıp kabilelerden olduğunu dinledim. 

Bizde söylediğim hususta yazılmış bir kitap veya araştırma olduğunu bilen varsa lütfen yazsın da okuyalım.

Şıhlık nerede başlar, nerede sona erer?

Yillar once bir gun geceleyin sizma ile bir koyun etrafini cepecevre kusattik. 

Boyle durumlarda geldigimizi sanirim koku alma duyulari guclu oldugu icin ilk olarak koyun kopekleri fark eder ve havlamaya baslar. 

Ama kar yagdigindan kopekler kokumuzu alamamis olmali ki hic havlamadilar. 

Bize gelen haber geceleri koye teroristlerin geldigi yonundeydi. 

Bu sebeple koy cevresinde emniyet unsurlarini birakip arama yapacak timler koye dogru yaklasti. 

Koyun en dis kesimindeki evlere kadar yaklastik. Ben timimle koydeki tastan insa edilmis okula gidip tertiplendim. 

Okul koyun ortasinda merkezi konumdaydi. 

Duvarlari en az 40_50 santim genisliginde oldugundan roket atsalar bile etkilenmeyecegi icin emniyetli durumdaydik. 

Gece yarisi oldugundan koyde isigi yanan cok az ev vardi. 

Saat 24 00 gibi koy cevresindeki arama unsurlari da koye girdi. 

Daha 5 dakika gecmeden koyun icinden gurultuler ve bagrismalar geldi. 

Kisa sure sonra da 4 kisiyi elleri ve agızları baglanmis sekilde getirip bana teslim ettiler. 

Geririlen kisilerden yogun bir sekilde raki kokusu geliyordu. 

Birinin agzini actirdim. 

Adam cok heyecanli ve yakalandığı sıradaki koşuşturma sebebiyle ayılmış durumdaydı. 

Sen kimsiz diye sordum. 

Köyün okulunun ogretmenlerinden biri oldugunu soyledi. 

Uzerini aradik. 

Kimliğini bulup baktım. 

Gercekten de batili, yanlis hatirlamiyorsam Ispartali idi. 

Diğerlerinin kim oldugunu sordum. 

Biri ogretmen, biri koyun muhtarinin oglu digeri de bir şıh'ın ogluymus. 

Şıhın ogluna baktim tamamen kelle durumunda.


Kor kutuk sarhos. 

Adamlarin ellerini cozdurdum. 

Konusunca anladim ki bir sure once koye yakin bir yerde teroristler birkac kisiyi yakalamis. 

Koy pkk'ya destek vermiyor diye tehdit dolu bir konusma yapmislar. 

Koye ceza olarak vergi kesmislaer. 

Soyledikleri rakam o kadar buyuktu ki koyu toptan satsalar odemeleri mumkun degildi.

Teroristlerin verdigi sure uc gun sonra doluyormus. 

Bu yuzden koyde buyuk bir sikinti varmis. 

Bizim timler eve girince onlari gecenin karanliginda terorist sanip kapidan pencereden kacmaya calismislar. 

Dogal olarak bizimkiler de onlari paketleyivermis. 

Ogretmenlerle konusmaya devam ettim. 

Teroristler cobanlara ogretmenleri koyden gondermelerini soylediklerinden ogretmenler teroristler gelirse bizi oldururler diye o zamandan beri geceleri uyumuyormus. 

Muhtar da onlara goz kulak olsun diye oğlunu geceleri onların evine gonderiyormuş. 

Gece boyunca uyanik kalmaktan canlari sıkılinca aksamlari icmeye baslamislar. 

Pkk şıhları da vurdugundan sihin oglu da onlarla kalmaya baslamiş. 

Şıh in oglu ayilinca "Sen şıh oglusun. Neden icki iciyorsun?" diye sordum. 

Babam da gençliginde içiyormuş diye cevap verdi. 

Sonra dogudaki sihlarin batiya gidince ne haltlar yedigiyle ilgili bir suru hikaye anlatti. 

Gercek olaylarmiydi yoksa halk arasinda uydurulmus seyler miydi bilmiyorum ama Sihlığın ve tarikat kurumlarinin ne kadar yoz ve somuruye acik duzenler oldugunu anlamaya yetecek seylerdi. 

Siirt'te de benzer hikayeler dinleyince bu kanaatim daha da guclendi.

En sasirdigim sey ise daha once bir siyasi partiden milletvekili olan ve iyi ictigi soylenen bir şıh oglunun sozleriydi. 

Dağın başında arabasını durdurup konuştuğum ve daha sonra da yanıma gelen bu adam bana; "Bizim şıhlık Amanos Daglarına kadar, orayi gecince her şey serbest." dedi.

Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'i idam eden zihniyetin günümüzdeki yansımaları.

Bogazliyan kaymakami Kemal Bey'in idamini onaylamaya Vahdettin cesaret edememistir. 

Halkin gosterecegi tepkiden kurtulmak icin seyhulislamdan bir fetva cikarmasini istemistir. 

Boylece idami dine uygun gostererek dindar halkin tepkisini onleyecegini hesaplamistir. 

Ne yazik ki o gunun dini kurumlarinin basinda bulunanlar sahsi cikarlarini ve makamlarini korumak icin vatansever bir devlet memurunun Hristiyan istilacilari memnun etmek icin dini dine aykiri sekilde kullanarak idam edilmesine sebep olnuslardir. 

Osmanlida var olan dini kendi amaclari icin kullanan bu sahtekar kitle Feto olayinda da cok acik bir sekilde goruldugu gibi bu gun de ulkemizde degisik kısveler altinda yasamaya devam etmektedir. 

Yakin zaman once de devlet kademelerini siyasetcilerin de destegiyle ele geciren dini motivasyonlu bu teror orgutu yabanci hamileriyle birlikte devletin vatansever asker ve memurlarini adeta soykirimina ugratmislardir. 

Artik, silahi olmasa bile her musluman cebine tas doldurup dusmana atmak zorundadir diyen Denizli muftusu gibi din adamlarinin onunu acmak ve yunan ordusu lehine fetva yayinlayanlarin bu gunku manevi mirascilarini cezalandirmak ulkemizin her turlu beladan kurtulmasi icin kacinilmaz bir zorunluluk olmustur.

Bu odaklar yok edilmedikce ve keske yunan galip gelseydi diye agizlarindan salyalar akitarak hönkurenler derhal yunan sinirina goturulup deport edilmedikce bu ulkeye huzur gelmez.

Yerli ve milli ürünler.

Vestel venus'un cogu parcasinin abd den geldigi, bu sebeple milli olmadigi yonunde paylasimlar yapiliyor. 

Bu sekilde dusunursek dunyada tamamen yerli ve milli bir teknoloji urunu ureten ulke olmadigini soylemek belki de abarti olmaz. 

Ornek vereyim. 

Ataselik gorevim esnasinda bir gun genelkurmay veya savunma bakanligindan bir yazi aldim. 

Biz Ingilizlerden bir keskin nisanci tufegi almisiz. 

Bu tufegin durbunu ve kullanim kitapcigi ile bakim malzemelerini temin etmek istediklerini soyluyorlardi. 

Ilgili firmanin telefonunu bulup gorevli bir kisiyle konustum. 

Bu malzemelerin temin edilmesi istendigini kendisiyle yuz yuze gorusmek istedigimi soyledim. 

"Gelmenize gerek yok." dedi. 

Ben, anlamadim, "Siz mi buraya geleceksiniz?" diye sordum. 

Adam cevap verdi. 

"Hayir gelmeyecegiz. Kullanim klavuzunu postayla gondeririz. Diger malzemeleri biz uretmiyoruz. Durbun falanca ulkeden, bakim malzemeleri de filanca ulkeden geliyor. Email adresinizi verirseniz ilgili firmalarin irtibat bilgilerini bildiririz." 

Benzer bir durum da gece gorus gizlugunde yasandi. 

Gece gorus gozluklerinin icinde bulunan bir tüp Nato standartlarina uygun olarak sadece amerikadaki bir firma ve hollanda daki fransiz hollanda ortakligindaki bir firma tarafindan uretiliyormus. 

Nissan arabam vardi bir zamanlar. Motoru renault motoruydu. 

Mercedes'in bile bazi modellerinde renault motoru var. 

Elektronik urunlerin kucuk islemci, diyot vb. parcalari da sanirim uzakdoguda uretiliyor. 

Bu sebeple, mercedes ne kadar almansa vestel venus te o kadar turk demek belki de yanlis olmaz.

Türkiye'nin durumu.

Bizde adet oldugu uzere kendimizi ya olmadigimiz kadar zayif veya olmadigimiz kadar guclu gormek yaygin bir davranis. 

Simdi de hicbir sey uretemedigimiz ve urettiklerimizin de parcalarinin baska ulkelerde uretildigi iddialari ortada dolasiyor. 

Bence bunlarin gerceklik payi biraz abartiliyor. 

Yurt disinda bazi silah ve arac fuarlarina katildim. 

Cok sasirdigim olaylara sahit oldum. 

Mesela petrol kuyularinda cikan yanginlari sondurmek icin kullanilan bir arac gordum. 

Bizim bir firmamiz uretiyormus. 

Suudilerin actigi ve tum dunyadan bircok firmanin katildigi ihalede alman firmasi ile yarismis ve ihaleyi kazanmis. 

Fetoculerin kumpasla iceri attirdigi bazi deniz subaylarinin katkilariyla deniz silah ve araclarinda atilim yapmistik. 

O zamanlar Ingiltere gibi denizci bir devlet bile bize ortak uretim yapalim, bizim ihtiyaclarimizi da karsilayalim diye teklifte bulunmustu. 

Turk mallarinin kalitesini en bariz sekilde Irak kuzeyinde gordum. 

Baska ulkelerden alinan cimento ve demirle yapilan binalarda cokme cok fazla oldugundan sadece turk demir ve cimentosu kullanilacak diye barzani nin karar aldigini biliyorum. 

Biz alman arabalarina hangi gozle bakiyorsak irak ta da bizim gida, insaat ve giyim urunlerine ayni gozle bakiyorlar ve haklilar da. 

Ben erbil de bir defa yunan yogurdu aldim yiyemedim. 

Kirec gibiydi. 

Tum yagini almislar. Suleymaniye ve kerkuk gibi yerlerde italyan takim elbiselerinin yuzune bakan yok. 

Parasi olan turk mali aliyor. 

Bu soylediklerime bakip simdi birileri cikip dunya devleti olduk filan demesin. 

Elbette bir halt olmadik. 

Elbette daha cok gerideyiz. 

Ama o kadar da geride degil. 

Hicbir sey uretemeyen bir ortadogu ulkesi ise hic degiliz.

14 Ağustos 2018 Salı

Ekonomil krizin sonuçları.

Son bir hafta gosterdi ki ekonomimiz dis mudahaleler ile ekonomik savasa dayanamayacak kadar zayif.

Bu mudahaleler de doviz kurlari uzerinden yapiliyor. 

Bu tur mudahalelere karsi dayanikli bir finans sistemi ve gerektiginde dis mudahalelerden etkilenmeyecek bir mubadele araci gelistirmek sart gibigorunuyor. 

Cunki zarari tum millet cekiyor. 

Gecen hafta 1.5 milyar dolarla turkiyeden bir mal almaya hazirlanan bir yabanci alici bu gun 1. Milyar dolardan daha az bir paraya aliyor ayni mali 500 milyon dolardan fazla bir para otomatik olarak milletin cebinden cikiyor ve yabancilarin cebinde kaliyor. 

Milli gelir gecen hafta 600 milyar dolarsa bu gun 400 milyar dolarin altina inmis durumda. 

Ulke bir haftada yuzde 50 den fazla fakirlesti. 

Peki bir haftada doviz kurundan baska bu kadar hizli bir sekilde ekonomide ne degisti de bu kadar fakirlestik? 

Devletin 50 yilda yetistirdigi insan kaynagini feto operasyonlariyla harcayanlar simdi de milletin 50 yilda kazandigi ekonomik kaynagi bir haftalik doviz operasyonu ile harcadilar.

Ekonomik kriz herkes için yıkım değildir.

Bir zamanlar komutani oldugum birlikte calisan genc bir arkadas vardi. 

Bu arkadas neredeyse tum parasiyla borsadan alim yapiyordu. 

O gunlerde yasanan ve Turkiye'de artik mutad hale gelen ekonomik krizin ardindan bir gun o arkadasa "gel sana kantinden bir sey ismarlayayim, senin paran kalmamistir" dedim. 

Guldu... 

Cok sevdigi hindistan cevizli cukulatalardan iki tane cikardi. 

Birini bana verdi.

"Komutanim. Bu krizden ben olumsuz etkilenmedim. Akilli bir insan icin her kriz bir firsattir." dedi. 

Ben para islerinden hic anlamayan klasik bir devlet memuru oldugum icin ne demek istedigini anlamadim.

Arkadas bunu gorunce anlatmaya basladi.

"Kriz patlak verir vermez borsadaki butun kagitlarimi sattim. Para olarak kriz oncesine gore su kadar zararim vardi. Kagit olarak ta su kadar hisse satmistim. Sonra piyasayi takip etmeye basladim. Degeri dibe vuran saglam sirketlerin kagitlarindan kriz suresince satin almaya basladim. Daha simdiden kriz oncesindeki kadar hisse satin aldim. Paramin da yarisindan fazlasi hala duruyor. Bu parayla alima devam ediyorum. Bu kriz bir gun mutlaka sona erecek. Ben o zamana kadar kagit miktarini en az ikiye katlarim ve krizden iki kat zenginlesmis olarak cikarim." 

Cok sasirdim. 

"O zaman kantine gidelim de bana bir seyler ismarla." dedim. 

O gun bu gundur her krizde bu olay aklima gelir.

13 Ağustos 2018 Pazartesi

Amerika (ABD) yenilmez değildir.

Amerika yenilmez degildir. 

1. Dunya Savasi sonrasinda herkes Ingiltere ve Fransa'nin yenilmez oldugunu dusunuyordu. 

Ataturk ustun zekasi ve engin bilgisiyle bu devletlerin yenilebicegini gordu. 

Kasim 1918'de Kirim'a beraberinde goturdugu iki Yunan tumeniyle Fransiz askerlerini cikaran fransa donanmasi, Nisan 1919'da Bolseviklerin halk savasi uygulamalari ve propaganda faaliyetleri sonucunda yenilince askerleri tekrar Istanbul'a tasimak zorunda kaldi. 

Ataturk Samsun'a ciktiktan sonra halka bu olayi ornek gostererek yaptigi konusmalarda Itilaf Devletlerinin halk savasina karsi zayif oldugunu ve yenilmez olmadigini anlatti. 

Mucadeleyi de genis halk kitlelerine ve hatta butun ulusa dayanan bir halk savasi seklinde orgutledi. 

Boylece savasi kazandi. 

Eger hukumet uzun suredir tum yetkileri bir kiside toplama cabalarindan vazgecer ve mucadeleyi genis halk kitlelerine yayarsa ABD de yenilebilir. 

Ama isleri saraydan halletmeye calisirsa ve milleti ortaya atip yastik altindaki olmayan dolarlari bozdurun demeye devam ederse sonuc husran olur. 

Bir veya birkaç kisi teslim alinabilir ama tum bir halki teslim almak mumkun degildir. 

Ancak halki one surup kendisi saraylarda yasayan bir lider kadrosuyla bu mumkun degildir. 

Liderlik halkin arasinda ve halkla beraber olmalidir. 

Baslangic olarak diger siyasi partilerin liderleri ile gorusup durum degerlendirmesi yapmak faydali olabilir.

Meclis isin icine sokulup sorumluluk verilirse daha da iyi olur. 

(Not.: Buradaki halk savasi terimi, sosyalist literaturdeki halklarin savasi degil, Clausewltz'in Savas Uzerine eserindeki halk savasi manasinda kullanilmistir.)

ABD ile kriz ve yeni seçenekler.

Çözümü dışarıda aramak felaketten baska bir şey getirmez. 

Kore ve Viyetnam da halk bunu yapti. 

Bir kisim insan sosyalistlerin esitlik kavrami çerçevesinde Rusya ve Çin'e, bir kisim ise Batinin ozgurluk kavrami cercevesinde Batiya ve ABD'ye yanaştı. 

Sonuç bu iki ulkenin bolunmesi oldu. 

Irak, Suriye ve Libya halki da kendi baslarina diktatorlerle mucadele etmek yerine disaridan birilerinin demokrasi getirecegine guvendi. 

Sonuc olarak bu ulkeler paramparca oldu.

Ataturk Sovyetlerle cok yakin muttefik iken bile onlarin ulkeye mudahalesine izin vermedi. 

Onlarla da mucadele etti. 

Sonuc zafer ve bagimsiz bir ulke oldu. 

Bu sebeple Ataturk her konusmasinda milletin kendi gucune dayanmasi gerektigini soylemistir. 

"Gucten mahrum olanlara kimsenin iltifat etmeyecegini" ozellikle vurgulamistir.

Amerika'nın ağırlık merkezi.

Stratejide agirlik merkezi diye bir kavram vardir. 

Agirlik merkezi oyle bir seydir ki o yok edilirse dusman ne kadar guclu olursa olsun yenilebilir. 

Iyi bir komutan dusmanin agirlik merkezini dogru bir sekilde tespit eden ve elindeki kuvvetin cogunu bu merkeze teksif eden komutandir. 

ABD'nin agirlik merkezi de dolardir. 

Dolarin dunya finans sistemindeki hakimiyetini kiracak her turlu faaliyet ABD'nin yenilgisine hizmet eder.

Dis ticarette yerel para kullanimi, doviz stoklarinda dolar miktarini azaltmak gibi faaliyetler bu yonde atilacak adimlar olabilir. 

Ekonomi bilimi ile mesgul olanlar baska yontemlerde bulabilir. 

Bu durum bircok ulkede yayginlasirsa dunyanin en cok cari acik veren ekonomisi ayakta kalamaz. 

Aksi takdirde dunya kovboylarin dunyasi olmaktan kurtulamaz.