Milli Mücadele sırasında Anadolu’da Polatlı/Ankara’ya kadar varan Yunan Küçük Asya Ordusu’nda görev yapan üst düzey Yunan generallerini tanıtmaya devam ediyoruz. Bu yazımızda da Anadolu’daki birliklere komuta eden çoğu üst düzey Yunan generali gibi hayatı dramatik bir şekilde idamla sona eren Anastasios Papulas’tan bahsedeceğiz.
General Anastasios Papulas 1857 yılında dünyaya gelmiştir. Bu durumda kendisinin Atatürk’ten 24 yaş
büyük olduğu anlaşılmaktadır. Papulas, Yunanistan’daki mevcut askeri okullarda
okuyarak subay olmuştur. Subay olduktan sonra girdiği sınavda başarılı olunca
da Almanya Harp Akademisi’ne gitmiştir. Bu okuldan mezun olunca kurmay subay olan
Papulas’ın, 2.10.1924 tarihinde Eleftiros Tipus gazetesinde yayımlanan savaş
anılarında zaman zaman bu konuya değinmesinden, bu okulda okumakla büyük bir gurur
duyduğu anlaşılmaktadır.
Daha sonra ülkesine dönerek değişik birliklerde çalışan
Populas’ın en son aktif cephe görevi Balkan Savaşları sırasında 10. Piyade
Alayı Komutanlığı olmuştur. Bu birlik
komutanlığında başarılı olunca tugay komutanlığına yükselmiştir. 1. Dünya
Savaşı yıllarında Kral Konstantin’in en yakın dostlarından biri ve ateşli bir
monarşist olan Papulas, 1917’deki Venizelosçu darbe sonucunda Kral yurtdışına
çıkmak zorunda kalınca, Avarop hapishanesine atılmıştır.
Yunan ordusu İzmir’e asker çıkararak Anadolu içlerine doğru
ilerlemeye başladığı dönemde hapis yatmakta olan Papulas, 1 Kasım 1920 seçimlerinde Venizelos’un hükümetten
düşmesinin ardından 4 Kasım 1920’de serbest bırakılmıştır. 7 Kasım’da da Savunma
Bakanlığı’na çağırılmış ve kendisine Küçükasya Ordusu Komutanlığı teklif
edilmiştir.
Ne var ki Papulas, böylesine kritik bir mevki için hiç te
uygun biri değildir. Çünkü uzun süredir fiili görevden uzak kalmış ve 1. Dünya
Savaşı sırasındaki muharebelerde görev almamıştır. Buna rağmen görevi kabul etmiş
ve Anadolu’ya geçmiştir. Papulas, 8 Kasım 1920’de Anadolu’daki Yunan ordusunun komutasını
General Paraskivopolos’tan teslim almıştır. Kendi anılarında bunu hiç
istemediğini söylese de, göreve geldikten sonra üst seviyedeki birlik
komutanlarını Venizelosçu olduğu gerekçesiyle (muhtemelen hükümetin emriyle) değiştirmeye
başlamıştır.
Papulas, göreve gelmesinden çok kısa bir süre sonra, iki
tümen kadar kuvvetle Eskişehir genel doğrultusunda bir taarruz harekâtı icra etmiştir.
Papulas anılarında, bizim 1. İnönü Muharebesi dediğimiz ve Yunanlıları
yendiğimizi belirttiğimiz bu muharebeden, mevcut durumu ortaya çıkarmak için
yaptığı bir mahdut hedefli keşif harekâtı olarak bahsetmektedir. Karşısındaki
Türk birliklerinin komutanı olan İsmet İnönü de kendi anılarında bu harekâtın
küçük bir çarpışma olduğunu anlatmaktadır.
Yalnız ne maksatla ve hangi seviyede yapılmış olursa olsun
Papulas bu taarruz harekâtında yenilmiş olmasına rağmen anılarında yenildiğinden
bahsetmemektedir. Bunun yerine, keşif harekâtı sonucunda Türk ordusunun düzenli
ve güçlenmekte olan bir ordu olduğunu tespit ettiğini ve bu keşif harekâtından
güttüğü amaç gerçekleştiği için birliklerini geri çektiğini söylemektedir.
Londra Konferansı’ndan sonra iki kolordu ile yaptığı ve
Afyon-Eskişehir hattını ele geçirmeyi hedeflediği ikinci taarruzu (2. İnönü
Muharebesi) da kaybeden Papulas anılarında bu başarısızlığın da istediği
takviyelerin vaktinde gönderilmemesi ve hazırlıklar tamamlanmadan taarruz etmek
zorunda kalmasından kaynaklandığını söylemektedir. Muhtemelen söyledikleri
doğrudur ve bu durumdan şikâyet etmekte haklıdır. Ancak bu muharebenin planı ve
icra şekli, benim kişisel kanaatime göre, Papulas’ın en temel strateji esaslarına
riayet etmediğini göstermektedir. Plan çok zayıf olduğu gibi sevk ve idarenin
de iyi olmadığı anlaşılmaktadır.
Fakat bu iki taarruz başarısız olsa da, Yunan ordusu,
Papulas ve karargâhı için oldukça öğretici olmuştur. Bu muharebeler öncelikle
Türk ordusunun o kadar zayıf bir ordu olmadığını ve gün geçtikçe güçlendiğini
göstermiştir. İkinci olarak, mevcut Yunan birliklerinin bu orduyu yenmek için
yeterli olmadığını ortaya çıkarmıştır. Üçüncü olarak ta yapılan taarruz
planlarının hatalı olduğunu ve Eskişehir istikametinde taarruz ederek Türk
ordusu tespit edilirken güneyden yapılacak asıl taarruzun kuşatıcı bir şekilde
Eskişehir’e yönlendirilmesinin daha uygun bir hareket tarzı olacağını
göstermiştir.
Nitekim bu dersler neticesinde Populas, hızla ordunun
personel ve silah miktarını artırarak bu esaslara uygun bir plan yapmış ve
uygulamaya koymuştur. Bu plan başarılı da olmuştur. Fakat Papulas, bu plana
göre icra ettiği Kütahya –Eskişehir Muharebelerinde yendiği Türk Ordusu’nu
kuşatarak imha etme fırsatını kullanamamış ve iyi bir takip harekâtı da yapamamıştır.
Bu sebeple Türk Ordusunun Sakarya gerisine çekilmesine seyirci kalmıştır.
Papulas, bu başarısına rağmen Kütahya Eskişehir
muharebesinden sonra Temmuz 1921’de Anadolu’da toplanan Yunan Harp Meclisi’nde hükümetin
ileri harekâta devam edilmesi fikrine karşı çıkmıştır. Çünkü Türklerle yaptığı
üç muharebenin sonuncusunda büyük bir başarı sağlayarak Eskişehir ve Afyon gibi
çok büyük stratejik öneme sahip iki bölge de dâhil çok geniş bir araziyi ele
geçirmesine rağmen Türk ordusunu, araziyi ve iklim koşullarını iyi öğrenmiştir.
Kendi ordusunu da iyi tanıyan Papulas daha ileri gitmenin bir felakete sebep
olabileceğini anlamıştır.
Bu konuda haklı da çıkmıştır. Ama bu doğru tespitin, Papulas’ın
durumu doğru bir şekilde değerlendirmesinden mi yoksa komutan olarak sahip
olduğu kişilik özelliklerinden mi kaynaklandığı konusu tartışmaya açık bir
konudur. Çünkü Papulas, o zamana kadar yaptığı üç muharebede de oldukça
ihtiyatlı davranmış ve daima ordusunu bir felakete sürükleyebileceği
endişesiyle hareket etmiştir. Nitekim Anadolu’da yaptığı bütün muharebelerde karşı
taraftaki ordunun komutanı olarak kendisi ile savaşmış olan İsmet İnönü de anılarında,
o dönemde Papulas’ın bir komutan olarak bazı zayıf yönleri olduğunu tespit
ettiğini söylemektedir.
İnönü’ye göre Populas
sinirleri zayıf bir komutandır. Bu sebeple taarruzda, planladığı gibi başarı
elde edemeyince hemen muharebeyi kesmekte ve geri çekilmektedir. İnönü’nün bu
ifadesinden de anlaşıldığı gibi Papulas, iyi bir asker için olmazsa olmaz bir
özellik olan kararlılıktan yoksun ve irade gücü zayıf bir kişidir. Nitekim hükümet
taarruza mecbur olduklarını söyleyince, yine ihtiyatlı bir palanı ön gören bir
rapor hazırlayarak Hükümete ve Krala vermiştir. Bu plan incelendiğinde de
Papulas’ın endişeli ve kararsız ruh halinin izleri açıkça görülmektedir. Çünkü
plan kesin olarak belirlenmiş bir hedeften yoksundur. Plan, değişik ihtimallere
göre önerilen farklı hareket tarzları ile sanki sırf emir verildiği için
mecburen taarruz edildiğini gösteren özellikler taşımaktadır.
Papulas, bu plana göre Ağustos 1921’de tekrar ileri harekâta
başlamış fakat Sakarya Meydan Muharebesi’nde 22 gün 22 gece süren muharebelerin
stresine daha fazla dayanamayarak geri çekilmeye karar vermiştir. Buna rağmen
Papulas bu muharebenin sonundan itibaren, sanki yenilmemiş te yaptığı planda
öngördüğü ihtimallerden birinin ortaya çıkması üzerine daha en baştan karar
verdiği çekilme planını uygulamış gibi bir tavır takınmıştır. Fakat bu iddiasıyla,
başta kendi hükümeti dâhil, hiç kimseyi ikna edememiştir.
Nitekim bu yenilginin ardından, bu günkü İngiltere Kraliçesi
2. Elizabeth’in kocasının (Philip Mountbatten, 10 Haziran 1921’de Yunanistan’da
Korfu’da doğmuştur. Doğumunda kendisine Yunanistan ve Danimarka'nın Prensi
unvanı verilmiştir. Birleşik Krallık kraliçesi II. Elizabeth'in eşidir. Kraliçe
ile evli olduğu için İngiltere’de aldığı Edinburgh Dükü unvanına rağmen armasında
halen Yunanistan bayrağı ve Danimarka Kraliyet Bayrağı bulunmaktadır.) babası
olan ve bir kolorduya komuta eden Yunan Prensi Andre de dâhil kolordu
komutanları seviyesinde görev değişiklikleri yapılmış ve Papulas ta Mayıs
1922’de görevden alınarak emekliye sevk edilmiştir.
Ancak yerine atanan kişi generallik sanatına Papulas kadar
da vakıf olmayan ve psikolojik sorunlar yaşayan Hacianesti olmuştur. Hacianesti
Yunan ordusunda en son yaptığı birlik komutanlığında, dengesiz davranışları
sebebiyle birliği kendisine isyan etmiş sorunlu bir generaldir. Küçük Asya
Ordusu komutanlığına getirildiği dönemde bu dengesiz ruh halinin ağır bir
psikolojik hastalık haline geldiği iddia edilmektedir.
Bu kifayetsiz kişiliğiyle Hacıanesti doğal olarak, Büyük Taarruz
sırasında ordusunu uygun şekilde sevk ve idare edememiş ve Yunanlıların Anadolu
macerası çok acı bir şekilde sona ermiştir. Yunanistan’a dönen ordu, Albayların
öncülüğünde bir darbe yapmış, Kral Yurt dışına gitmek zorunda kalmış ve Anadolu
macerasından sorumlu tutulan hükümet üyeleri ve generaller yargılanarak
bazıları idam edilmiştir. Bu durum 1.
Dünya Savaşı ve onun devamı niteliğindeki savaşların sebep olduğu genel bir
durumdur. Çünkü bu savaşlarda yenilen ülkelerin tamamında rejimler değişmiş,
krallar tahtlarını kaybetmiş ve ülkeyi yönetenler ya idam edilmiş veya
ülkelerinden kaçmak zorunda kalmıştır.
Yunanistan’da darbe yapılıp yargılamalar ve idamlar başlayınca,
eski generaller gazetelerde birbirlerini suçlayan yazılar yazmaya
başlamışlardır. Bu yazılarda herkes suçu başkasına atmaya çalışmıştır. Bu
kapsamda Papulas, bazı emekli generallerin gazetelerde yayımladıkları yazılarla
başarısızlıkta kendisinin de payı olduğunu iddia etmeleri üzerine, yapılan suçlamalara 2.10.1924 tarihinde
Eleftiros Tipus gazetesinde cevap vermiştir. Papulas bu yazılarına başlarken, Küçük
Asya Ordusu’nda hükümet temsilcisi olarak görev yapan General Kesnifon
Sitratigos gibi bazı kişilerin gazetelere kendisi aleyhine verdiği demeçlerin iftiralarla
dolu olduğunu ve bu sebeple gerçekleri anlatmak için gazetede bu yazıyı yazmak zorunda
kaldığını söylemiştir.
Papulas bu yazısı okunduğunda, tamamen bir savunma
psikolojisi ile hareket ettiği ve her yenilgisine mantıklı bir açıklama
getirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Mevcut belgelere bakıldığında, Sakarya
Meydan Muharebesi’ne taraftar olmadığına dair iddiaları gibi bazı iddialarının gerçekten
doğru olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Anadolu’dan mağlup bir general olarak
ayrılmıştır ve bir birliğin yaptığı ve yapamadığı her şeyden o birliğin
komutanı sorumludur. Bu sebeple, her ne kadar sorumluluk kimsenin omuzlarına yakışmayan
bir unvan olsa da (benim kişisel kanaatime göre) Papulas ta bu başarısızlıktan
sorumlu olanların başında gelmektedir.
Büyük bir bozgunun ardından birçok kişinin suçlamalara maruz
kaldığı, yargılandığı ve hatta idam edildiği bir dönemde Papulas’ın, kendisine
basın yoluyla yapılan saldırılara, endişeye kapılarak yine basın yoluyla cevap
vermesi ve kendini savunması insani bir davranış olarak normal karşılanabilir.
Ancak onun siyasi tavrındaki değişim o kadar da normal karşılanacak gibi
değildir. Çünkü Papulas, sergilediği tavırları ve söylemleriyle siyasi
görüşleri yüz seksen derece değişmiş, savaş öncesinde ateşli bir monarşi
taraftarıyken birden bire ateşli bir cumhuriyetçi ve Venizelosçu kesilmiştir.
Fakat bu durumun dönemin gelişmelerine ayak uydurmak ve
hayatta kalmak için yaptığı bir manevradan ibaret olduğu kısa süre içinde ortaya
çıkmıştır. Yani Papulas, bu dönemde muhtemelen yargılanmamak için takiyye yapmıştır.
Çünkü bu günlerde cumhuriyetçi kesilen Papulas, 1935 yılında yapılan başarısız
bir askeri darbenin ardından bu darbenin elebaşı olduğu suçlamasıyla
yargılanmış ve suçlu bulunarak idam edilmiştir. Böylece, Sakarya Meydan
Muharebesi’nde cephe gerisine sızarak karargâhına saldıran Türk süvarilerinden
bile ihtiyatlılığı sayesinde (kaçarak) sağ olarak kurtulmayı başaran Papulas,
ülkesindeki siyasi mücadelelerden sağ olarak kurtulmayı başaramamıştır.