Gorbaçov'un iktidara gelmesinin ardından Glasnost ve Prestorika gibi iki temel açılımla Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecine girmesi soğuk savaşın da artık sona ermek üzere olduğunu gösteriyordu. 2. Dünya Savaşı'ndan itibaren dünyaya hâkim olan iki kutuplu düzen, kendi içinde disiplinli ve sabit bir yapı ortaya çıkarmıştı. Ancak soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte iki kutuptaki dominant devletlerin etkisi ile ortaya çıkmış olan stabil yapı yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Bunun ardından, en sonuncusunu bu gün Suriye’de yaşadığımız gibi birçok bölgede yeni mücadeleler ve çatışmalar ortaya çıktı.
Bu çatışmaların ilki, Ortadoğu'da meydana geldi. Irak'ın başına bir
darbe ile gelen ve uzun süredir Baas Rejimi denilen Arap milliyetçiliğine
dayalı baskıcı bir yönetim ile Irak'ı demir yumruğuyla yöneten Saddam Hüseyin,
ortaya çıkan yeni şartların kendisinin Arap liderliğini ele geçirmesi için
uygun bir fırsat olduğunu düşünmeye başladı. Fakat liderlik için para veya en
kolay para kazanma yolu olan petrol gerekiyordu. Gerçi Irak'ın oldukça önemli
petrol rezervleri vardı ama Saddam, İran savaşında ülke ekonomisini mahvetmiş
ve kurduğu büyük ordular ve bu ordulara aldığı silahlar sebebiyle kendi
rezervleri Irak için yeterli gelmiyordu.
Bu sebeple Saddam, uzun süredir sınır anlaşmazlıkları yaşadığı ve petrol
kaynaklarını çalmakla itham ettiği Kuveyt'i işgal etmeye karar verdi. Kuveyt
sadece petrol kaynağı aşısından değil, Okyanus'a çıkan bir kapı olması
açısından da önemliydi ve bu haliyle Irak'ı Ortadoğu'da lider konumuna
çıkaracak bir konumdaydı. Bunun üzerine Saddam Hüseyin, 1990 yılında bir gece
baskınıyla Kuveyt'i işgal etti.
Irak Kuveyt'i işgal ettiğinde, bu yazıyı okuyanlar da dahil çoğu insanın
tahmin edeceğinin aksine, Irak'ın bir askeri operasyonla ve zorla Kuveyt'ten
çıkarılması için yapılan çağrı ABD'den değil Suudi Arabistan'dan geldi. Çünkü
Suudi Arabistan da Irak gibi Arap Dünyasının liderliğine oynayan ve Araplar
arasında ağırlığı olan bir devletti. Irak, Kuveyt'i işgal ederek Arap liderliği
için Suudilere meydan okuyordu.
Bu işgal silah zoruyla kaldırılmazsa Irak muhtemelen diğer körfez
ülkelerini de işgal edecek ve elde edeceği büyük petrol rezervleriyle kısa
sürede daha fazla silah akarak Suudi Arabistan'ı da kontrolüne alabilecekti. Bu
ise Suudi Arabistan gibi Suudi hanedanlığının da sonu demekti. Bu sebeple Suudi
Arabistan hanedanı hemen harekete geçti ve Suudilerin yaptığı çağrı üzerine Irak’a
karşı 14'ü Müslüman toplam 33 devletin katılımıyla geniş bir koalisyon
oluşturuldu. Bu koalisyonun teşkil ettiği silahlı gücün büyük kısmı ABD'li
general (meşhur çöl ayısı) Schwarzkoph'un emrine, geriye kalan kısmı da harekât
kontrolüne verildi. Bunun ardından hemen koalisyon kuvvetlerinin yapacağı
harekâtın planlamasına başlandı.
Planlama faaliyetleri, ABD'nin Dahran'daki üssüne konuşlanan Centcom
karargâhınca yürütüldü. Bu planlama faaliyetinde harekâtın askeri amacı;
''öncelik Kuveyt'teki işgal ordusu olmak üzere, Irak silahlı kuvvetlerinin yurt
içi ile her türlü irtibatını en kısa sürede kesmek, Irak ordusunun savaşma azim
ve iradesini kırmak ve muharebeye devam imkân ve kabiliyetini yok etmek’’
olarak belirlendi. Yani kuşatıcı bir manevra ile kısa süreli ve kesin sonuçlu
bir muharebe ile sonuç alınmak isteniyordu. Politik amaç ise Irak'ı Kuveyt'ten
çıkararak Kuveyt'in bağımsız bir devlet olarak varlığını korumak ve Saddam
tarafından zorla bozulan Ortadoğu'daki dengelerin yeniden kurulmasını
sağlamaktı.
Yapılan
çalışmalar sonucunda dört safhadan oluşan bir harekât yapılmasına karar
verildi:
1. Safha; stratejik hava harekâtı safhası.
2. Safha; Kuveyt harekât alanında bulunan Irak kuvvetlerine yönelik hava
harekâtı safhası.
3. Safha; Kuveyt harekât alanını tecrit etmeye ve Irak cumhuriyet
muhafızlarının (Irak'ın doğrudan devlet başkanına bağlı olan en seçkin
birlikleri) muharebe etkinliğinin yok edilmesine yönelik hava harekâtı safhası.
4. Safha; Kuveyt'te bulunan Irak kara birliklerine yönelik kara harekâtı
safhası.
Buna
göre harekâtın icrası ile ilgili olarak şu hususlar tespit edildi:
-Hava taarruzları ile Irak birliklerinin muharebe gücünün en az yarıya
indirilmesi ve özellikle bazı özel tugayların daha da yıpratılarak mevcutlarının
bir tabur seviyesine indirilmesi (Yani diyorlar ki, ben hava kuvvetleriyle
Irak'ın kara birliklerini yok edeceğim, geriye kalan üç beş kişiyi de dostlar
alışverişte görsün misali kara birliklerini göndererek avlayacağım.).
-Kara birliklerinin taarruzu sırasında sadece bazı kritik bölgelerdeki
Irak kuvvetleri ile yakın temasa geçilmesi, diğer kuvvetlerin kuşatılarak
teslim alınması.
-Cumhuriyet Muhafızlarının, taarruzun sıklet merkezi bölgesinde
kullanılmasını önlemek için bu birlikleri yanlış yöne kanalize edilmesi için
operatif aldatma yapılması.
-Engellerden geçit açma gibi kritik faaliyetleri örtmek için birçok
yerde taktik aldatmalar yapılması.
Bu genel hususlar çerçevesinde kara
harekâtının (taarruzun) menevra planı genel hatlarıyla şu şekilde belirlendi:
‘’Batıdan doğuya; 18. ABD Hava İndirme Kolordusu, 7. ABD Kolordusu, 4.
Birleşik Arap Kolordusu ve 3. ABD Deniz Piyade Kolordusu taarruz kademesinde,
1. ABD Keşif Tümeni ihtiyatta ve asıl taarruz 7. ABD Kolordusu bölgesinde olmak
üzere taarruz edilecektir.’’
Olayların gelişimi:
Kuveyt gibi hem çok stratejik bir hammadde deposu ve hem de stratejik bir
konumda olan bir ülkenin Saddam tarafından işgali artık soğuk savaşın sona
ermesi ile daha barışçıl veya en azından daha az çatışmalı bir düzen hayali
kuran tüm dünya için bir şok olmuştu. Bu sebeple Kuveyt’in işgali, sadece
koalisyona katılan devletler tarafından değil, bütün dünya tarafından da
şiddetle kınandı. Ancak sesi en fazla çıkan tabii ki Ortadoğu'yu tam bir
sömürge haline getirebileceği uygun bir ortamın doğmak üzere olduğunu düşünen
ABD’ydi. Bu sebeple sorunu hemen BM gündemine getirdi ve BM, 2 Ağustos 1990’da yapılan
toplantıda Irak'ın Kuveyt'i işgalini kınadı.
Fakat Saddam, tıpkı tüm diğer
diktatörler gibi, kendini dünya
lideri, korkusuz, dik duran ve eğilmeyen bir kahraman zanneden bir megaloman olduğundan yaklaşan
tehlikeyi mantıklı bir şekilde değerlendirip politik manevralarla bu işin
içinden çıkmaya çalışacağına, tam aksi yönde bir manevra yaparak 8 Ağustos’ta Irak’ın
Kuveyt'i ilhak ettiğini ilan etti. Bu
işgal ile kendi ayaklarından birine kurşun sıkmış bir dengesiz kişinin etraftan
tepki gösterenleri görünce daha da ileri giderek diğer ayağına da bir kurşun
sıkması gibiydi. Nitekim bu açıklama üzerine ABD, aynı gün içinde askeri
birliklerini bölgeye göndermeye başladı.
Saddam, buna rağmen hala işin ciddiyetini kavrayamadı ve tavrını
değiştirmemekte inat etmeye devam etti. Ayrıca, bunu bir Müslüman-Hristiyan
çatışması gibi göstermeye çalışarak cihat ilan etti. Bu çok acemice ve çok
hayalperest bir manevraydı. İlk tepkiyi gösterenlerin Müslüman ülkeler olduğu
bir olayda, olan biten şeyleri İslam-Hristiyan çatışması gibi göstererek bazı
Müslüman ülkeleri yanına çekip müdahaleyi önleyebileceğini düşünmek, ancak dünyadaki
değişimlerin farkında olmayan ve fakat her şeyi en iyi kendisinin bildiğini
zanneden Ortadoğu’ya has aptal diktatörlerin yapabileceği bir şeydi.
Nitekim bu manevrayı hiçbir İslam ülkesi ciddiye almadı ve 10 Ağustos'ta
toplanan Arap Birliği, işgal ve ilhakı kınadığı gibi körfeze askeri kuvvet
gönderilmesi kararı aldı. Bunun ardından BM, 26 Ağustos’ta Irak'a ambargo uygulanmasına
karar verdi. Saddam, işin ciddiyetini daha açık bir şekilde görmeye başlayınca
bir şeyler yaparak kaçınılmaz sondan kurtulmaya çalıştı. Ancak etkili siyasi ve
askeri tedbirler veya siyasi diyalog yerine bedava petrol verme vaadi ile özellikle
komşu ülkeler üzerinden ambargoyu delmeye çalıştı. Doğal olarak bu acemice
hareketinde başarılı olamadı.
29 Ağustos’ta, artık okun yaydan
çıkmak üzere olduğunun ilk ciddi işareti ortaya çıktı. BM, Irak'ın 15 Ocak 1991’e
kadar Kuveyt'i boşaltmaması durumunda, Irak'a karşı kuvvet kullanılmasına izin
veren 687 sayılı kararı aldı. Fakat Ortadoğu Arap Devletlerini yöneten diğer
diktatörler gibi, kendi sapkın kişisel gururu ve iktidar hırsı ülkesinin
geleceği ve vatandaşlarının hayatından daha önemli olan Saddam buna rağmen işin
ciddiyetini anlayamadı veya anladıysa da ilkel bir kabadayılık dürtüsüyle geri
çekilmek yerine kendisini yok olmaya, ülkesini de paramparça olmaya götürecek
yolda yürümeye devam etti.
Bunun üzerine, 17 Ocak’ta BM şemsiyesi altında ve ABD liderliğinde
oluşturulan koalisyon, Irak'a karşı hava harekâtına başladı.
Hava
Harekatının İcrası:
CENTCOM tarafından dört safhalı olarak düşünülen harekâtın ilk üç
safhasını oluşturan hava harekâtı şu şekilde icra edildi:
1. Safha olan stratejik hava harekâtı
safhası; 17-23 Ocak 1991 tarihleri
arasında icra edildi. Bu harekât ile Irak hava savunma sistemleri scud füzeleri
ve komuta kontrol sistemlerine taarruz edilerek Irak ordusunun sevk ve idare
sistemi işlemez hale getirildi. Hava hâkimiyeti tam olarak sağlandı ve Irak
uçaklarının %35'i havadayken, bir kısmı da yerdeyken vurularak imha edildi.
2. Safha olan Kuveyt harekât alanında bulunan
Irak kuvvetlerine yönelik hava harekâtı safhası; 24 Ocak günü gerçekleştirildi ve
Kuveyt'teki mobil hava savunma sistemlerinin etkisiz hale getirilmesine
çalışıldı.
3. Safha olan Kuveyt harekât alanını tecrit etmeye ve Irak cumhuriyet
muhafızlarının muharebe etkinliğinin yok edilmesine yönelik hava harekâtı
safhası; 25 Ocak-23 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirildi. Böylece
Kuveyt'teki Irak kuvvetlerinin iyice yıpratılmasına çalışıldı.
Bu harekât, tarihte ilk defa bütün dünyanın bir ülkenin bombalanmasını televizyon
ekranlarından naklen seyrettiği bir sürecin başlamasına sebep oldu. Irak,
ülkesindeki yabancı gazete ve televizyonları toprakları dışına çıkarmadığı için
televizyonlar tüm bombardımanı saniyesi saniyesine dünyaya yayınladı. Bu
görüntüler ABD’nin konvansiyonel savaş teknolojisinde ne kadar ilerlemiş
olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Sadece Sovyetler Birliği değil, Sovyetler
Birliği soğuk savaştaki mücadelede pes etti diye kendilerini mutlu ve güçlü
hisseden büyük orduları olan birçok NATO ülkesi başta olmak üzere büyük bir
baskı ve tedirginlik yarattı. Bu ülkelerde yaşayan sıradan halk ta savaşın
geldiği boyutu ve öldürücülük kapasitesini görünce endişelenmeye başladı.
Bu hava harekâtı sonucunda Irak'ın geri kalmış Sovyet teknolojisiyle
üretilmiş hava savunma sistemleri hiçbir işe yaramadan imha edildi. Çünkü ABD
ordusu ve kısmen de diğer NATO üyesi Avrupa ülkeleri orduları, bilgisayarların
ağırlıklı olarak kullanıldığı postmodern bir savaş icra ediyorlardı. Doğal
olarak hem silah teknolojisi, hem bilgi seviyesi ve hem de zihniyet açısından
oldukça ilkel bir ordu olan Irak ordusu yapılan saldırılara cevap bile veremedi.
Saddam’ın Irak’ın petrol gelirlerinin çoğunu harcayarak satın aldığı Sovyet
yapımı hava savunma silahları, acınası bir yetersizlik ve çaresizlik içinde
koalisyon güçlerinin yaptığı hava bombardımanı sonucu çöpe gitti. Yerin
metrelerce altına yapılan beton sığınaklar bile Saddam yönetimini korumaya
yetmiyordu. Yeni teknoloji ürünü ABD silahları yer altındaki sığınakları da
tespit edip imha edebiliyordu.
Neredeyse tüm hava kuvvetleri ve hava savunma sistemleri hiçbir varlık
gösteremeden imha edilen Saddam, bu saldırılara uzun menzilli füzeleri
kullanarak bu saldırıya karşılık vermeyi denedi. İran'ı, bazı küçük İslam ülkelerini ve terör
örgütlerini yanına çekebilmek için de bu füzeleri İsrail'deki hedeflere
yolladı. İlk füzeler 18 Ocak günü Hayfa ve Tel Aviv'e atıldı. Saddam'ın amacı
İsrail'i karşılık vermeye zorlamak ve karşılık verince de bunu bir dinler arası
mücadeleye dönüştürecek şekilde propaganda yapmaktı. Böylece koalisyonu
parçalayacağını ve bazı İslam ülkelerinin desteğini kazanabileceğini umuyordu.
Fakat ABD buna izin vermedi. İsrail'e ve bölgedeki saldırıya uğrama
ihtimali olan diğer ülkelere vatansever anlamına gelen Patriot Füzesavar Sistemleri
gönderdi. Bu sistemler, Irak füzelerinin önemli bir kısmını havada vurarak
etkisiz hale getirmekte oldukça başarılı oldu. Bu başarı sebebiyle Patriotlar, bundan
sonra her füze tehdidinde tehdit altındaki ülkelerin hemen kiralamak veya satın
almak için harekete geçtiği füzeler oldu. Böylece savaş ABD silahlarını
pazarlamak için de iyi bir gösteri haline geldi.
Bu sırada koalisyon kuvvetlerinin yığınaklanması tamamlandı ve BM, 19
Şubat 1991’de Kuveyt'in koşulsuz olarak boşaltılması için Saddam'a 23 Şubat'a
kadar süre tanındı. Fakat Saddam yine geri adım atmadı. Bunun üzerine, 24 Şubat
saat sabahın üçünde kara harekâtı başladı.
Harekâtın 4. Safhası olarak planlanan kara
harekâtı safhası; 24-28 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirildi.
Bu harekât sırasında tarafların kuvvet yapısı
şöyleydi:
Irak kara kuvvetleri; Yedi kolordu, sekiz cumhuriyet muhafızları
(zırhlı) tümeni, beş mekanize tümen, elli piyade tümeni, iki başkanlık muhafız
tugayı ve üç özel kuvvet tugayından oluşuyordu. Irak'ın elinde ayrıca;
modernize edilerek menzili 550 kilometreye çıkarılmış olan 400 kadar El-Hüseyin
(scud ss-1) füzesi bulunuyordu.
Bu kuvvetleri şu şekilde tertiplenmişti: Irak kara birlikleri, kuvvet çoğunluğu ile
Irak-Kuveyt sınırına konuşlandı. Bu birlikler; Irak-Kuveyt sınırı boyunca iki
savunma kuşağı şeklinde tertiplendi. Cumhuriyet Muhafızları ise harekât alanı
ihtiyatı olarak bu savunma kuşaklarının gerisinde konuşlandı. Bir kısım
birlikler de Kuveyt'i savunmak için Kuveyt'te mevzilendirildi. İki savunma
kuşağı şeklinde tertiplenme klasik Kızılordu doktrininden alınmış bir
uygulamaydı. Ancak stabil bir savunmayı öngören bu tür tertiplenmelerin düşünce
olarak zamanın gerisinde kaldığını, gelişen teknolojilerin yarattığı ateş gücü
ve hareket kabiliyeti karşısında hiçbir işe yaramayacağını acı bir şekilde
tecrübe edeceklerdi.
Irak genelkurmayı; arazi şartlarını, tarihi tecrübeleri ve yol
şebekesinin kısıtlı olmasını dikkate alarak koalisyon kuvvetlerinin taarruz
ederken çölün iç kesimlerini kullanmayacaklarını düşündüğünden Kuveyt
Şehri-Basra istikametinde yapılacak bir taarruza göre birliklerini
tertiplemişti. Irak’taki güneyden yapılan bir harekata dayanan son savaşın 1.
Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin Osmanlı ordusuna karşı yaptığı harekat
olduğu düşünüldüğünde bu zihniyetin ne kadar geri kalmış bir zihniyet olduğu
sanırım daha iyi anlaşılır.
Bu sebeple
Irak ordusunun tertiplenmesi, tam da dünyadan haberi olmayan ilkel bir
diktatörün yönettiği bir orduya yakışır bir tertiplenmeydi. Iraklılar Kuveyt'i
terk etmeyerek kabadayı olduklarını göstermişler ama koalisyon güçlerine karşı
Kuveyt'i uygun bir şekilde savunmayı akıl edememişler ve esas olarak Irak'ı
savunmayı düşünmüşlerdi. Akıllarınca koalisyon güçleri çok istedikleri Kuveyt'e
saldırıp orayı alsalar da Irak'a girmeyeceklerdi. Eğer girmeye niyet ederlerse
de sınırda onları karşılayıp durduracaklardı.
Koalisyon kuvvetleri, Iraklıların tahminlerinin aksine taarruz
için şu şekilde tertiplenmişti:
Batıdan doğuya 18. ABD Hava İndirme Kolordusu, 7. ABD Kolordusu, 4. Birleşik
Arap Kolordusu ve 3. ABD Deniz Piyade Kolordusu taarruz kademesinde ve 1. ABD
Keşif Tümeni ihtiyatta olacak şekilde taarruz için tertiplendi.
Bu
birliklerin görevleri ise şu şekilde belirlenmişti:
18. Hava İndirme Kolordusu; Rafha'dan As salman’a kadar uzanan bir hat
boyunca Fırat vadisindeki An nasıriyah bölgesine taarruz edecek, As salman
bölgesini ele geçirecek ve bu bölgede bir ileri üs tesis etmeyi müteakip uçar
birlik harekâtı icra ederek Irak ordusunun ana çekilme yolunu kesecekti.
Müteakiben güneyinde taarruz eden 7. Kolordu ile birleşerek bu kuvvetin kuzey
ve batı yan emniyetini sağlayacak ve Cumhuriyet Muhafızlarına saldıracaktı.
7. ABD Kolordusu; emirle, Irak savunma cephesini Al batın
vadisi istikametinde yaracak ve ikinci kademe kuvvetlerini imha ettikten sonra
Cumhuriyet Muhafızlarına karşı kütle halinde bir zırhlı birlik taarruzu
yapacaktı.
Doğuda taarruz edecek olan 4. Birleşik Arap Kolordusu ve 3. Deniz
Piyade Kolordusu; birbirleriyle koordineli olarak Kuveyt'i işgal etmiş olan
Irak birliklerine taarruz edecek, Kuveyt’i işgalden kurtaracak ve düşmanı asıl
taarruzun yeri hakkında yanıltacaktı.
Bu maksatla Deniz Piyade Kolordusu’nun bir tugayı Basra Körfezi'ndeki
Faylaka Adası’na amfibi harekât icra edecekti.
Irak ordusu, yaptığı yanlış değerlendirme sebebiyle asıl taarruzu
yapacak olan 18. ABD Hava İndirme Kolordusu ve 7. ABD Kolordusu cephesinde
savunma için sadece 5 Irak Tümeni yerleştirmişti. Koalisyon kuvvetleri Kuveyt'e
tali bir taarruz yaparken asıl taarruzu savunma hatlarında tertiplenen Irak
ordusunun asıl kısmının yan ve gerilerine saldırmayı planladığından doğal
olarak bu durum Iraklıların kısa süre içinde hezimete uğramasına sebep oldu.
Bunun sonucunda koalisyon güçlerinin taarruzları kısa süre içinde büyük
bir başarı kazandı ve neredeyse tüm Irak ordusu imha edilerek etkisiz hale
getirildi. Bunda yapılan hatalı plan ve tertiplenme kadar Irak’ın askeri
birliklerinin hareket kabiliyetini kısıtlayan hantal bir teşkilat yapısından da
kaynaklanıyordu. Nitekim harekat başlayınca Saddam'ın büyük ve hantal
Tümenleri, ABD'nin ve diğer koalisyon güçlerinin çevik zırhlı, mekanize ve hava
indirme tümen ve tugayları karşısında hiçbir varlık gösteremedi.
Silahlı helikopterlerin zırhlı birliklerle koordineli olarak Irak
tümenlerine karşı kullanılmasıyla Irak tankları hiçbir hareket gösteremeden
imha edildi. Bu muharebelerde, Türk askeri talimnamelerine de girmiş olan ve
bizim de o zamanlar her kademede eğitimlerini yaptığımız Kara-Hava Muharebe Konsepti’nin
koalisyon gücü tarafından uygulanmasını fiilen görmüş olduk.
Bu konseptin mükemmel icrasının da etkisiyle Irak kuvvetleri büyük bir
hezimete uğratıldı ve 27 Şubat günü koalisyon güçleri Kuveyt şehrine girdi.
Bunun üzerine Irak ateşkes istedi. 3 Mart günü çatışmalar sona erdi ve taraflar
ateşkes görüşmelerine başladılar.
Irak
ordusunun yenilmesinin muhtemel sebepleri:
-Katı ve merkezi emir komuta sistemi ve bundan dolayı Iraklı birlik
komutanlarının inisiyatif kullanmaktaki isteksizliği.
-Çöl koşullarında örtü ve korumadan mahrum bir şekilde hava
saldırılarına hassas kara birlikleri ve lojistik sistemler.
-Statik bir savunmaya dayanan muharebe anlayışı ve derin harekât icra
etmek için sınırlı kabiliyet.
-Uzun ikmal ve ulaştırma yolları.
-Sevk ve idaresi zor bir lojistik sistem.
-Yetersiz eğitim seviyesindeki birlikler.
-Koalisyon kuvvetlerini gücünü göz ardı etmek.
-ABD'lilerin üstün teknolojisi karşısında Irak ordusunun düşük
teknolojisi.
-Iraklı liderlerin ve generallerin koalisyon kuvvetlerinin gücünü göz
ardı etmesi.
-Sınırlı hava harekâtı yeteneği.
-Etkisiz bir dış istihbarat.
Körfez Harekâtından
alınan dersler.
1.1982 yılında ortaya atılan kara-hava muharebeleri konsepti ilk defa
burada uygulanmıştır. Kara harekâtı ile birlikte amfibi harekât ta
yapıldığından bu doktrin denizde de uygulanmıştır.
2. Yüksel teknoloji ürünü silahların, stratejik amaçlarla, önemli
hedeflere karşı kullanılmasını öngören Ayrımcı Caydırıcılık konsepti operatif
sanata yeni bir boyut kazandırmıştır.
3. Teknolojik üstünlüğün sayıca üstünlüğe galip geldiği bir defa daha
görülmüştür.
4. Uzayda konuşlu füze ikaz sistemlerinin görevlerini başarıyla yerine
getirdiği görülmüştür. Bu sayede Irak füzelerini ve muhtemel hedeflerini 3
dakika içinde belirlemek ve hedef alınan ülkeyi ikaz etmek mümkün olmuştur.
5. Uzayda konuşlu sistemler, istihbarat temininde başarıyla
kullanılsalar bile taktik istihbarat için uçakların ve insansız hava
araçlarının icra ettiği keşif harekatına hala ihtiyaç olduğu anlaşılmıştır.
6.Emir komuta sisteminin aksaksız olarak yürütülmesi için mümkün olduğu
kadar basit olması gerektiği anlaşılmıştır.
7. Kara muharebesi 100 saatten kısa bir sürede sona ermiş ve hızın ve
manevranın muharebedeki önemi bir defa daha görülmüştür. Bu muharebelerde
taarruz savunmaya, hız ve hareket sabit konumdaki ise zırh ve tahkimata üstün
gelmiştir.
8. Kimyasal tehdide karşı savunmanın önemi anlaşılmıştır. Özellikle
muharebe alanında kullanılan zırhlı araçların kimyasal tehdide karşı koruma
sistemlerine sahip olması ve personel için uygun kimyasal koruma teçhizatı
bulunmasının önemi anlaşılmıştır. Çünkü kimyasal mühimmatın kullanıldığı
ortamlarda da ateş ve manevra yapılmak zorunda kalınabileceği görülmüştür.
9.Muharebelerin sadece gündüz değil gece de icra edilmeye devam edilmesi
sebebiyle gece görüş cihazları ve termal kamera gibi cihazların önemi
artmıştır.
10. Silah ve silah sistemlerinin menzil, çap ve etki sahası açısından
birbirleriyle koordine edilerek birbirlerinin eksiklerini tamamlayacak şekilde
kullanılmasının büyük bir sinerji yarattığı ortaya çıkmıştır.
11. Psikolojik harekâttan azami şekilde faydalanılmıştır. Bu husus bir
savaşın tarihte ilk defa naklen televizyon ekranlarından tüm dünyada
seyredilmesi sebebiyle özellikle büyük etki yaratmıştır.
12. Yüksek teknolojili sistemlerle elektronik olarak hava harp silah ve
teçhizatına karşı uygulandığı hava harekâtlarında, paket taarruzlarla yoğunluk
istenilen hedeflere teksif edilerek zayiat verilmeden düşman üzerine çok
şiddetli darbeler indirilebileceği görülmüştür.
13. Lojistik sistemde de büyük yenilikler ortaya çıkmıştır. İkmal Bakım
Bölgeleri (İBB) ve İkmal Noktaları Serisi (İNS) gibi klasik ikmal yerleri
uygulaması yerine ikmal faaliyetleri ileri lojistik üsler tesis edilerek
sağlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder