.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

10 Nisan 2019 Çarşamba

Teknikte zorlama olmaz. Zorlarsan kırılır.

Kıt'aya ilk çıktığımda ögrendigim bir şey var. 

Hayatım boyunca doğruluğunu hep gördüğüm bir şey bu. 

Bir silah veya cihazı kullanmak veya tamir etmek isteyip de bunu yapamayınca zorladığımda benden büyükler şöyle derdi:

 "Teknikte zorlama olmaz. 
Eğer yaptığın şey olmuyorsa, bir şeyleri yanlış yapıyorsun demektir. 

Zorlayarak bunu düzeltemezsin. 

Fazla zorlarsan kırılır. "

Şimdi bazı insanlara bakıyorum ve bu sözü tekrarlama ihtiyacı hissediyorum.

Kaybettiyseniz, hatayı kendinizde arayın.

Şu anda yaptıklarınızın doğru yöntemler olmadığını kabul edin.

Daha fazla zorlarsanız, büyük bir kırılma yaşanacak.

Somon balığının yaşamı gibidir her şey. Başladığı yerde sona erer.

Çoğu şey, başladığı yerde sona erer. 

Somonlarla ilgili bir belgesel izlemistim. 

Somon balığı bir nehrin derinliklerde yumurtadan çıkıyor. 

Dünyaya gelir gelmez denizi doğru yüzmeye başlıyor. 

Önce kıyıya ulasiyor, oradan da engin denizlere açılıyor.

Yiyor, içiyor ve büyüyor. 

Kocaman bir balık oluyor. 

Işte o zaman iç güdüsel olarak doğduğu sulara doğru yüzmeye başlıyor. 

Denizden çıkıp dereye giriyor. 

Suyun akış yönünün tersine doğru yüzmeye başlıyor. 

Bu takatini tüketiyor. 

Yeterince ilerleyebilirse, kendisinin yumurtadan çıktığı yere ulaşıyor. 

Suyun dibini esip yumurtluyor. 

Ama artık tamamen tükenmiş durumdadır. 

Bir süre daha yaşıyor. 

Ama bu sizi aldatmasın. 

Bu rahat bir yasam değil. 

Can çekişmekten kaynaklanan çırpınışlarına da aldanmayın. 

Çünkü bu son çırpınışlarıdır. 

Nitekim kısa süre sonra ölüyor. 

Her şey gibi, somonun yaşamı da doğduğu yerde sona eriyor. 

Artık yapılacak tek şey, uygun hava koşullarının gelmesini beklemek. 

Toprakta büyüyen yasam, ortaya çıkmak icin sırasını bekliyor.

Napolyon neden kaybetti?

Napolyon, eski Yunan'da yaşamış olsaydı, savaş tanrısı diye heykelini dikerlerdi. 

Hayatı boyunca bir sürü muharebe kazandı. 

Bu zaferleri o kadar büyük ve çarpıcıydı ki herkesi hayrete düşürdü. 

Clausewitz ve Jomini gibi savaş düşünürleri, kitaplarını, onun muharebelerini ve zaferlerini inceleyerek yazdılar. 

Fakat Napolyon, stratejik vizyonu olmayan veya vizyonu hatalı olan bir adamdı. 

Çünkü bir ömür boyunca, bir sürü cephede bir sürü muharebe kazanmasına rağmen savaşı kaybetti ve bir adada kendi başına öldü. 

Sonuçta; muharebe meydanlarında yendiği krallar, kaybettikleri yerleri geri almakla kalmadılar, Fransa'dan da bazı toprakları aldılar.

Kartacalı Anibal'ın hatası.

Antik dönemde Roma ve Kartaca savaşlarında Roma, Kartacalı General Anibal karşısında bütün muharebeleri kaybetti. 

Fakat 13 yıl süren savaşın sonucunda zaferi kazanan Roma oldu. 

Aslında Roma'nın yaptığı tek şey, yenilse bile yok olmamaya çalışmaktan ibaretti. 

Bunun için büyük ordularla yapılan meydan muharebelerinden kaçındı. 

Küçük ve yaygın ama kesin sonuçlu olmayan muharebelere dayanan bir strateji uyguladı. 

Bu strateji sayesinde çok ağır zayiat veren Annibal, daha önce ele geçirdiği çok geniş araziyi Romalıların geri almasını önlemek için bu arazideki kalelere de bazı birlikler tahsis ettiğinden, bir süre sonra savaş gücünü tamamen tüketmeye başladı. 

Bunun sonucunda da savaşı kaybetti. 

Bazen her yeri korumaya çalışmak insana zarar verir. 

Aldığın yerleri geri vermek veya bırakmak gerekiyorsa böyle yapmak en iyisidir. 

Aksi takdirde sadece yenilmekle kalmaz, yok olursun. 

Nitekim Roma, bir süre sonra Afrika'ya geçip Kartaca'yı ele geçirdi ve şehri yakarak Kartaca devletini tarihten sildi.

İki tarafında kazanamayacağı savaşların sonucu, üçüncü tarafa zafer kazandırır.

Antik dönemde Pers İmparatorluğu ve Yunan şehir devletleri arasındaki savaşlar sona erince, en güçlü iki Yunan şehir devleti olan Sparta ve Atina arasında liderlik mücadelesi başladı. 

Bunun sonucunda diğer şehir devletleri de Atina ve Sparta etrafında toplanınca iki konfederasyon oluştu. 

Bu iki grup MÖ 431-404 yılları arasında kıyasıya bir savaşa tutuştular. 

Atina'nın başındaki Perikles, Sparta'nın üstün kara gücü karşısında dayanamayacaklarını anladığından büyük meydan muharebelerinden kaçındı ve daha çok deniz gücüyle sonuç almaya çalıştı. 

Ama bir salgın hastalık yüzünden ölünce yeni yöneticiler Sparta'nın karşısına bütün güçleriyle çıktılar. 

Doğal olarak büyük bir mağlubiyet aldılar ve yok olmanın eşiğine geldiler. 

Sparta Atina'yı ele geçirdi ve şartları ağır bir anlaşma imzalattı. 

Fakat bu zafer Sparta'ya da yaramadı. 

Çünkü uzun süren savaş, tüm Yunan devletlerini çok yıpratmıştı. 

Bu savaşlar sebebiyle serbest kalan ve güçlenmeye başlayan Makedonya, Kral Philiph'in kurduğu düzenli ordu sayesinde üstün bir savaş gücüne ulaştı. 

Kısa bir süre içinde de tüm Yunan şehir devletlerini ele geçirerek Makedonya'ya bağladı. 

Bundan sonra artık Yunan devletleri bir güç olmaktan çıktılar ve 1826 yılına kadar doğru dürüst bir devlet de kuramadılar. 

Bazen iki kişi birbiriyle o kadar yoğun bir mücadeleye girer ki, bunu fırsat bilen üçüncü bir kişi çıkar ve her şeyi alır.

30 Mart 2019 Cumartesi

Çanakkale'Muharebeleri'ne Katılan Osmanlı Ordusu'nun Yapısı

Bazen elimizdeki verilerin tamamı doğru olsa bile yanlış bir sonuca varabiliriz. 

Çünkü veriler her ne kadar doğru olsa da yetersizdir. 

Örneğin İnternet zaman zaman sıkça paylaşılan aşağıdaki veri ve ileri sürülen tez gibi. 

Görüntünün olası içeriği: yazı

Buradaki rakamları kaynaklardan teyit etmedik. 

Bu rakamların doğru olabileceğini farz etsek bile ortaya atılan iddia doğru değildir. 

Çünkü bu rakamları yazanlar, muhtemelen 1. Dünya savaşı öncesinde yapılan seferberlik planından haberdar değiller. 

Alman General Liman von Sanders savaş öncesinde ordunun eğitimi için ülkemize gelen Alman heyetinin başkanı. 

Osmanlı savaşa girmeye karar verince, bu adam başkanlığında bir seferberlik planı hazırlanıyor. 

Bu plâna göre her kolordunun kendi bulunduğu bölgenin lojistik ve personel imkanlarıyla seferber edilmesi kararlaştırılıyor. 

Çünkü bu hem işlemleri basitleştirip hızlandıracak ve hem de ülkede demir yolu ağı yetersiz olduğundan uzak bölgelerden personel intikalinin yaratacağı sıkıntılardan kurtulmayı sağlayacaktır. 

Bu sebeple her kolordu kendi bölgesinden seferberliğini tamamlamıştır. 

Örneğin Suriye'deki bir kolordunun eksik personeli, kendi bölgesinde yaşayan halktan gençler askere alınarak tamamlanmıştır. 

Bu sebeple Suriye'deki askeri birliklerde çok fazla Arap asker vardır. 

Doğudaki süvari tugayları personelinin tamamı, kolordu personelinin ise çoğu doğuludur. 

Çanakkale'de savaşan kolordular yakın bölgelerden geldikleri için askerlerinin çoğu bu bölgelerdendir. 

Çanakkale en fazla personelin muharebelere katıldığı bir bölge olduğundan, ilave birlik ve asker deniz ve demir yolu imkanları fazla olan bölgelerden kaydırılmıştır. 

Doğudan birlik ve asker getirseler, bunlar muharebelere vaktinde yetişemeyecekti. 

Üstelik Çanakkale muharebeleri başladığı sırada Sarıkamış felaketi yaşanmış ve bu bölgede ilerlemeye çalışan Rus ordusunu durdurmak için bu bölgede yoğun muharebeler yaşanmaktadır. 

İstense de bu bölgeden Çanakkale'ye asker göndermek mümkün değildir. 

Uzun lafın kısası bu rakamlar doğru olabilir. 

Çanakkale'de doğudan ve Arap yarımadasından az sayıda asker de olabilir.

Ama ayni durum doğu ve Arap yarımadasında diğer bölgelerden gelen asker sayısı için de geçerlidir. 

Bu sebeple burada ima edilen şey doğru değildir. 

1. Dünya Savaşı sırasında Kürt isyanı iddiası ise tamamen yanlıştır.

İlk isyan girişimi Nisan 1919'dadır. 

O da bir aşiret reisinin girişimidir ve etrafına toplayabildiği isyancı sayısı 200-300 kişiyi aşamamıştır. 

Üstelik isyanı bastıran askeri birlikler personel acısından çok zayıf olduğundan, tedip harekatına bölgedeki aşiretlerden silahlandırılan çok sayıda insan katılmıştır.

28 Şubat'tan Günümüze Değişmeyen Tek Şey: Riyakarlık.

Zaman ne kadar da değişti.
Türk Silahlı Kuvvetlerine 1980 yılında girdim. 
Babam ve dayım Kuleli Askeri Lisesine beni kaydettirmeye beraber götürdüler. 
İkisi de hacıydı ve hacı takkesi takıyorlardı.  
Sonra mezuniyet törenine babam, annem, dayım, eşi ve diğer bazı akrabalarım geldi. 
Hepsi mutaassıp Anadolu halkının kıyafetlerini giyiyorlardı. 
Babam ve annem Kara Harp Okulu mezuniyet törenime de geldi. 
Hiçbir sorun yaşanmadı. 
Kıt'aya çıktığımda oruç tutma ve namaz kılma konusunda ne kendim, ne de başka birinin baskı gördüğüne şahit olmadım. 
Yalnız 28 Şubat dönemi ve sonrasında başörtülü annelerin orduevlerine çocuklarının düğününe sokulmadığı 'nı duyar veya gazetelerden okurdum. 
Kıt'alarda ise sadece bir kişinin cuma vakti bir yere oturup camiye gidenleri takip ettiğinin konuşulduğunu hatırlıyorum. 
28 Şubat sürecinin en yoğun günlerinde bile bu tür olaylar tüm silahlı kuvvetler çapında yaygın değildi. 
Lokal bazı sorunlar yaşandığını biliyorum. 
Ama o zamanlar bazı devlet kurumlarında çalışan (bunların çoğu asker değillerdi) tanıdığım kişilerin kendi düğününe başörtülü annesini çağırmadığını, bazılarının ise eline bir rakı veya viski bardağı alarak fotoğraflar çektirdiğini ve bunların bazılarını çerçeveletip görünür yerlere koyduklarını biliyorum. 
İlginç bir şekilde bu kişilerin bir kısmının FETÖ'cülerin devlet kademelerini ele geçirdiği yıllarda önemli makamlara geldiklerini ortak arkadaşlar vasıtasıyla öğrendim. 
Daha da ilginç olanı bunların hepsinin FETÖ'cü veya FETÖ şakşakçısı olduğunu öğrenmem oldu. 
Fakat devran döndü ve bunların çoğu işini kaybetti. 
Bu günlerde bakıyorum riyakarlık hiç değişmemiş. 
Sadece şekil değiştirmiş. 
O zamanlar bazı riyakarlar tarafından, rakı açıktan içilip kadehler havada resim çektirilirken, ibadetler gizlice yapılıyordu.
Şimdi rakıyı gizlice içip camilerde resim çektirip paylaşıyorlar. 
Devlet kademesinde yükselmenin kıstası rakı içmek de olsa namaz kılmak da olsa bir şey değişmez.
Ülke hızla felakete doğru sürüklenir. 
Kıstas liyakat olmadıkça kurtuluş yoktur. 
Tarihten biraz ders alınsa bu durum açıkça görülür. 
Osmanlı'nın bütün büyük vezirleri Hristiyan çocuklarıydı. 
Büyük padişahların çoğunun şarap içtiği de sır değil. 
Hatta Abbasi halifeliği sarayında bile şarap alımı ve sunumundan sorumlu memurlar olduğunu okudum.
Yıldırım Beyazıt, Timur ile savaşırken ordusunda Hristiyan Sırp birlikleri vardı. 
Ve bu birlikler, bazı Türk ve Müslüman beyler Timur'un yanına geçerken sonuna kadar Yıldırım'ın yanında savaştılar. 
İstanbul'u almaya karar veren Fatih'in top dökümü için yüksek bir ücretle çalıştırdığı Hristiyan Macar Urban, daha önce Bizans için çalışıyordu. 
4. Murat'ın aşırı içki sebebiyle öldüğü söylenir ama o, duraklama dönemindeki Osmanlıyı toparlayıp yeniden fetih yapabilecek hale getirdi. 
Benzer yüzlerce örnek vermek mümkün. 
Devlette esas ne din, ne mezhep, ne rakı, ne de cami olmamalıdır. 
Esas liyakat olmalıdır. 
Rakı içen de kendine, namaz kılan da kendine zarar veya fayda verir. 
Devlet yönetiminde kişisel sonuçları olan özellikler yerine, devlet ve millete daha iyi hizmet verecek özellikler esas alınmalıdır. 
Ama en önemlisi, her devrin iti olan fırıldak ve çıkarcı tipler devlet kademelerine asla sokulmamalıdır.

14 Mart 2019 Perşembe

Yerel Seçim Anketlerinde Son Durum

Geçen haziran seçimleri öncesiydi. 

Bir bakanlıkta üst seviyede bir bürokrat olduğunu bildiğim biriyle konuşuyorduk. 

Bana iş aradığını söyledi. 

Şaşırdım. 

"Neden?" diye sordum. 

Derin bir of çektikten sonra cevap verdi. 

"Ben bakanlıkta en üst seviyede görevli olan bir yakınım sayesinde işe girdim. İktidardan düşersek beni işten atarlar." dedi. 

Daha da şaşırdım.

"Daha seçime bir hafta var. Hükumetin iktidardan düşeceğini nereden biliyorsun?" diye sordum. 

Adam cevap verdi: 

"Hükumet sabah, öğlen ve akşam olmak üzere her gün üç anket yaptırıyor. Bütün anketlerde tek başına iktidar olamayacağı çıkıyor. Hatta son zamanlarda oy oranı daha da düştü. Yine birinci parti ama tek başına iktidar olması mümkün değil. Son bir hafta aklımıza gelen her şeyi yapacağız ama durum pek parlak değil." 

Neyse... 

Secim yapıldı ve adamın dediği doğru cıktı. 

Fakat herkesin bildiği gibi hükümet kurulamadı ve yapılan yeni seçim sonucunda AKP yeniden iktidar oldu. 

Bu tecrübemden dolayı, bu yerel seçimlerde hükümetin çok oy kaybedeceğini düşünüyorum. 

Çünkü Cumhurbaşkanı anketlere güveni kalmadığını söyledi. 

Bazı belediye başkan adaylarına karşı karalama kampanyaları başlatıldı. 

Cumhurbaşkanı ve bakanlar meydanlara indi. 

En ilginç olanı ise, Cumhurbaşkanı bu seçimde Bay Kemal'den çok Meral Hanım'a saldırıyor. 

Benim buradan çıkardığım sonuç şu. 

Bazı büyük şehirlerde AKP'nin kazanamayacağı kesinleşti. 

Kumpaslar da bir işe yaramıyor. 

Bay Kemal söylemi de sonuçları etkilemiyor anlaşılan. 

Peki Meral Hanım'a neden saldırıyor. 

Sanırım ya İÝİ Parti'nin oy oranı çok yükseldi veya milliyetçi seçmen sebebiyle birçok bölgede dengede olan oy oranı millet ittifakı lehine dönmüş durumda. 

Daha seçime çok var. 

Ama benim Cumhurbaşkanının söyleminden ve AKP'nin uyguladığı ajitasyonlardan çıkardığım sonuç sudur: 

Anketlerde tespit edilen oy oranları; seçimin önemli bir oranda üstünlükle millet ittifakı lehinde sonuçlanacağı yönünde. 

Kim ne derse desin, 17 yıldır seçim çalışmalarını en sistemli ve bilimsel şekilde yürüten parti AKP. 

Eğer anketlere güvenleri kalmadığını söylüyorlarsa, durum kendileri açısından çok vahim görünüyordur. 

Eğer durumu böyle tespit ettilerse bu doğrudur. 

Bu sebeple son 17 gün aklınıza gelen veya gelmeyen her türlü manevrayı yapacaklardır. 

Muhalefet partilerinin rakiplerinin programlarını inceleyen, söylemlerini ve hareketlerini takip eden ve bunları değerlendirerek karşı argümanlar geliştiren, stratejiler oluşturan birimleri var mı bilmiyorum. 

Ama yoksa derhal kurmalarında fayda var. 

Çünkü ben kişisel olarak FETÖ'nün ve adamlarının konuşmalarını takip ederek yakında bir darbe yapmaya hazırlandıklarını tespit etmiş ve darbeden bir yıldan fazla bir sure önce bunu bloğumda yazmıştım. 

Bir küpe dışarıdan bakarak da içinde ne olduğu anlaşılabilir. 

Çünkü küpün içinde ne varsa az veya çok dışarıya sızıntı yapar. 

Küpün ağzından da içinden de kokusu yayılır. 

Siyasi partilerde rakip partilerin ağızdan çıkanları ve dışarı sızanları önceden tahmin etmek, her parti için avantajdır.

Bu seçimde neyi seçiyoruz ve kime oy vermeliyiz?

Mahalleye muhtar, ile ve ilçeye belediye başkanı seçeceğiz. 

Partiden ziyade adaya bakmak lazım. 

Liyakate, yeteneğe, dürüstlüğe bakmak lazım. 

Parti veya hükümet başkanlarını değil, adayları dinlemek lazım. 

Bütün Türkiyeyi gördüm. 

İyi belediye başkanı bir şehrin çehresini değiştirebiliyor. 

İster iktidar, ister muhalefet partisinden olsun. 

Fark etmez. 

Bunun birçok örneği var. 

Ülke yerelde iyi yönetilmezse genelde de iyi yönetilemez. 

Dürüst, çalışkan, projesi ve vizyonu olan yerel yöneticiler seçmek çok önemli. 

Bu konuda siyasi bağnazlık yapmamak lazım. 

Bu seçim halkın yarınını doğrudan etkileyecek seçim. Yarın yürüyeceğimiz yol düzgün mu olacak, bozuk mu olacak buna karar vereceksiniz.

İçeceğiniz su sağlıklı mi olacak zehir mi olacak buna karar vereceksiniz. 

Sokağa çıkınca bir yeşil alana ulaşabilecek mısınız, yoksa rant uğruna her boş alana bir beton yığını mi dikilecek buna karar vereceksiniz. 

Sokaklarınızda kanalizasyon mu akacak, yoksa tertemiz mi kokacak buna karar vereceksiniz. 

Beka filan sadece laf_ı güzaf. 

Hangi partinin adayına oy verirseniz verin ama düzgün insanlara oy verin. 

Ben öyle yapacağım. 

Hırsıza, FETÖCÜ'ye, rantçıya, yalancıya, iftiracı ya oy vermeyeceğim. 

Tüketime, satıp savmaya değil, üretime, yeniliğe, somut projelere ve yolsuzluklarla mücadele etmeye öncelik veren adaylara oy vereceğim.

13 Mart 2019 Çarşamba

Yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmıyor artık.

Herkes için zor zamanlarda yaşıyoruz. 

Dün bir şey söyleyip bu gün başka bir şey söyleyemezsiniz. 

Anında İnternet'te dün söylediklerinizi yayınlarlar. 

Bu sebeple, yarın yalancı durumuna düşmemek için bu gün iyice düşünmeden konuşmamak lazım. 

Bu günün dünyasında gizli, saklı bir şey kalmadı. 

Her şeyi kontrol etmek te mümkün değil. 

Tutarlı ve istikrarlı olmak lazım. 

Yalan söylememek lazım. 

Çamur at,izi kalır dönemi geçti. 

Çünkü artık çamurun izi bir tek çamuru atanın ellerinde kalıyor.

İnsanlar sadece çamurun atıldığı yere değil, çamur atanın ellerine de bakıyor. 

Gerçekten zor bir zamanda yaşıyoruz. 

Ama bunun da bir çaresi var. 

Yalan söylemezseniz, her devrin iti olmazsanız, iftira atmazsanız, tutarlı ve dürüst olursanız sıkıntı yaşamazsınız.