.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

30 Mart 2019 Cumartesi

28 Şubat'tan Günümüze Değişmeyen Tek Şey: Riyakarlık.

Zaman ne kadar da değişti.
Türk Silahlı Kuvvetlerine 1980 yılında girdim. 
Babam ve dayım Kuleli Askeri Lisesine beni kaydettirmeye beraber götürdüler. 
İkisi de hacıydı ve hacı takkesi takıyorlardı.  
Sonra mezuniyet törenine babam, annem, dayım, eşi ve diğer bazı akrabalarım geldi. 
Hepsi mutaassıp Anadolu halkının kıyafetlerini giyiyorlardı. 
Babam ve annem Kara Harp Okulu mezuniyet törenime de geldi. 
Hiçbir sorun yaşanmadı. 
Kıt'aya çıktığımda oruç tutma ve namaz kılma konusunda ne kendim, ne de başka birinin baskı gördüğüne şahit olmadım. 
Yalnız 28 Şubat dönemi ve sonrasında başörtülü annelerin orduevlerine çocuklarının düğününe sokulmadığı 'nı duyar veya gazetelerden okurdum. 
Kıt'alarda ise sadece bir kişinin cuma vakti bir yere oturup camiye gidenleri takip ettiğinin konuşulduğunu hatırlıyorum. 
28 Şubat sürecinin en yoğun günlerinde bile bu tür olaylar tüm silahlı kuvvetler çapında yaygın değildi. 
Lokal bazı sorunlar yaşandığını biliyorum. 
Ama o zamanlar bazı devlet kurumlarında çalışan (bunların çoğu asker değillerdi) tanıdığım kişilerin kendi düğününe başörtülü annesini çağırmadığını, bazılarının ise eline bir rakı veya viski bardağı alarak fotoğraflar çektirdiğini ve bunların bazılarını çerçeveletip görünür yerlere koyduklarını biliyorum. 
İlginç bir şekilde bu kişilerin bir kısmının FETÖ'cülerin devlet kademelerini ele geçirdiği yıllarda önemli makamlara geldiklerini ortak arkadaşlar vasıtasıyla öğrendim. 
Daha da ilginç olanı bunların hepsinin FETÖ'cü veya FETÖ şakşakçısı olduğunu öğrenmem oldu. 
Fakat devran döndü ve bunların çoğu işini kaybetti. 
Bu günlerde bakıyorum riyakarlık hiç değişmemiş. 
Sadece şekil değiştirmiş. 
O zamanlar bazı riyakarlar tarafından, rakı açıktan içilip kadehler havada resim çektirilirken, ibadetler gizlice yapılıyordu.
Şimdi rakıyı gizlice içip camilerde resim çektirip paylaşıyorlar. 
Devlet kademesinde yükselmenin kıstası rakı içmek de olsa namaz kılmak da olsa bir şey değişmez.
Ülke hızla felakete doğru sürüklenir. 
Kıstas liyakat olmadıkça kurtuluş yoktur. 
Tarihten biraz ders alınsa bu durum açıkça görülür. 
Osmanlı'nın bütün büyük vezirleri Hristiyan çocuklarıydı. 
Büyük padişahların çoğunun şarap içtiği de sır değil. 
Hatta Abbasi halifeliği sarayında bile şarap alımı ve sunumundan sorumlu memurlar olduğunu okudum.
Yıldırım Beyazıt, Timur ile savaşırken ordusunda Hristiyan Sırp birlikleri vardı. 
Ve bu birlikler, bazı Türk ve Müslüman beyler Timur'un yanına geçerken sonuna kadar Yıldırım'ın yanında savaştılar. 
İstanbul'u almaya karar veren Fatih'in top dökümü için yüksek bir ücretle çalıştırdığı Hristiyan Macar Urban, daha önce Bizans için çalışıyordu. 
4. Murat'ın aşırı içki sebebiyle öldüğü söylenir ama o, duraklama dönemindeki Osmanlıyı toparlayıp yeniden fetih yapabilecek hale getirdi. 
Benzer yüzlerce örnek vermek mümkün. 
Devlette esas ne din, ne mezhep, ne rakı, ne de cami olmamalıdır. 
Esas liyakat olmalıdır. 
Rakı içen de kendine, namaz kılan da kendine zarar veya fayda verir. 
Devlet yönetiminde kişisel sonuçları olan özellikler yerine, devlet ve millete daha iyi hizmet verecek özellikler esas alınmalıdır. 
Ama en önemlisi, her devrin iti olan fırıldak ve çıkarcı tipler devlet kademelerine asla sokulmamalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder