Tarikat ve cemaatler eskiden beri var.
Son 20 küsur yıldır bunların versiyonları ve yan kolları da ortaya çıktı.
Bazıları youtube kanallarında yayın yaparken bazıları televizyon kanalları bile kurdu.
Bu sayede hepsinin iç yüzünü daha iyi tanımak mümkün oldu.
Tanıyınca da irkildik.
Üzüldük.
Dehşete kapıldık.
Çünkü din adına konuşanların türlü türlü sapıklıkları ortaya çıktı.
Hatta bir sürü kadını makyajlı yüzleri ve dekolte kıyafetleri ile televizyonlara çıkaran sözde hocalar bile oldu.
Kadınlara kedicik dediler.
Kedicikler din kisvesi altında dine aykırı şekilde yarı çıplak ekranlarda dans ettiler.
Göbek attılar.
Sadece bu da değil.
Tarikat kuran kurslarında bir sürü çocuk taciz ve tecavüzü çıktı.
"Küçüğün rızası varmış." veya "Bir kereden bir şey olmaz." diyen ahlaksızları dinlerken kulaklarımıza inanamadık.
Müritlerini kadın erkek ayırmadan badeleyen ve böylece cezbeye girip yanmaktan kurtaran tarikat şeyhleri varmış.
Basına düşünce öğrendik.
Kulaklarımıza inanamadık.
"Bunlar marjinaller, diğerlerinde sorun yok." diyenler olabilir.
Ama öyle değil.
Hepsinde bir sapıklık var.
Örneğin çok taraftarı olan bir tarikatın kurucusunun yazdıkları ve müritlerine anlattıklarını inceleyelim.
Bahse konu bu adam, sözde 1. Dünya Savaşı sırasında muharebelere katılmış.
Bir muharebede Rus askerlerinin tüfekleri ile ateş etmesi sonucu üç mermi bu şahsa gelmiş ama kendisine işlememiş.
Onu yaralayamamış veya öldürememiş.
Mübarek, kurşun geçirmez bir zatmış.
Ne büyük bir zat, ne ermiş kişi değil mi?
Ama bunda bir terslik var gibi.
Peygamberimiz, Uhud savaşında, o zamanın ilkel silahları olan mızraklar veya oklar karşısında bu şahıs kadar korunaklı değildi.
Bu savaşta peygamberimiz, bu ilkel silahlardan biri ile yaralanmış.
Kanı toprağa akmış.
Şimdi bu iki olayı karşılaştıralım.
Peygamberimiz ilkel bir silahla bile yaralanırken, yani silah işlemez biri değilken, bu adam modern bir silah olan ve bazıları saniyede 1000 metre hızla giden kurşunlardan yaralanmamış.
Etkilenmemiş.
Adeta kurşun geçirmezmiş.
Bu da, onun Allah karşısında ne kadar değerli bir konuma sahip olduğunu gösteriyormuş.
Eğer peygamberden daha büyük mucizeler gösteriyorsa bu adam kimdir?
Nedir?
Allah ile peygamber arasında bir konuma mı sahiptir?
Peygamberden daha üstün müdür?
Cevap, olayın vehametini gösterecektir.
Bir başka şahıs da Büyük Taarruz'un Türk ordusunun cesaret, metanet, yetenek ve kahramanlığı ile değil de bilmem hangi hocaların okuduğu dualarla kazanıldığını söylüyor.
Bu da Peygamberimizin kendi yaşamında davranışları ile sergilediği İslam anlayışına ters değil mi?
Peygamberimiz Bedir savaşı öncesinde savaşmak yerine dua etmiyor.
Askerlerini, kafasındaki taktiğe göre yerleştiriyor.
Hatta bir Müslüman, bu düzeni kendi düşüncesine göre mi yoksa Allah öyle emrettiği için mi aldırdığını sorduğunda; kendi düşüncesine göre düzen aldırdığını söylüyor.
O Müslüman, askerlikten anlayan biri olduğundan aldırdığı düzenin uygun olmadığını söylüyor.
Peygamberimiz de düzeni onun aldırmasını söylüyor.
Yani İslam'ın peygamberi bile dua ile savaş kazanamayacağını biliyor ve stratejiye, taktiğe ve askerlik sanatına saygı duyarak bu konuda uzman olanlara görev veriyor.
Böylece savaşı kazanıyor.
Ama bizimkiler dua ile savaş kazanıyor.
Bu hem dine hakarettir hem de Türk ordusunun kahramanlığına.
Bir de efsanevi bulut hikayesi var.
Sözde Çanakkale muharebeleri esnasında bir bulut alçalmış ve bir İngiliz taburunu yok etmiş.
Masal bile olamayacak kadar saçma bir şey ama inananı var.
Halbuki böyle bir olay ne İngiliz kayıtlarında ne de Osmanlı kayıtlarında yok.
Kimin ne kadar askeri yaralandı veya hayatını kaybetti kayıtlarda belli.
Bu kayıpların nerede ve nasıl yaşandığı da belli.
Bunlar arasında bulutun yuttuğu İngilizlere dair kayıt yok.
Ama bizde böyle bir hikaye uydurmuşlar.
Türk askerine inanmadıklarından mı yoksa kasıtlı olarak Türk askerinin kahramanlığını küçük göstermek için mi uydurmuşlar bilmiyorum.
Ama şunu biliyorum.
Nedense bu bulutlar, şıhlar, ermişler filan hep kazandığımız muharebelerde ortaya çıkıyor.
Çanakkale'den bir sene önce Balkanlarda tüm ordularımız yenilirken ortada yoklar.
Tüm Balkanları kaybederken ortada yoklar.
93 Harbi'nde de ortada yoklar.
Çünkü bu iki savaş, Türk ordusunun tarihte yaşadığı belki de en büyük iki hezimet.
Yenilgi olunca sorumlu Türk ordusu ve Türk askeri ama zafer olunca sebep bulut, ermiş, evliya filan.
İnsan sövmemek için kendini zor tutuyor.
Bir örnek de daha yakın bir tarihten verelim.
Bir tarikatın lideri, Kıbrıs Savaşı'nda odasına kapanmış.
Eline bir sopa alıp silah gibi omzuna koymuş.
Bir müddet sonra da kan ter içinde odadan çıkıp evine gitmiş.
Biraz sonra radyodan Türk ordusunun Beşparmak Dağlarını aldığını duymuşlar.
Ne diyeceğimi bilemiyorum.
Ya bi isktirin gidin....
Desteksiz yalanlar atmayın.
Eğer doğru söylüyorsanız bunu ispatlamak için fırsat çok.
Bu gün İsrail Gazze'de binlerce Müslümanı öldürüyor.
Bunların bir kısmı da çocuk.
Madem bu kadar gücünüz var, bir mevziye girin de çocukları katleden İsrail uçaklarını düşürün.
Bunu öncelikle Atmosferden çıkmadan parçalanan ABD uzay mekiğini kendi şeyhlerinin veya tarikat büyüklerinden birinin düşürdüğünü iddia eden tarikattan bekliyorum.
Yapabiliyorsanız hemen yapın.
Yapamıyorsanız da çenenizi kapatın.
Saçma sapan yalanlar uydurmayı bırakın.
Yeri geldiğinde, kendinizden olmayan herkese kafir diyorsunuz ama siz de az gavur değilsiniz.
Çünkü Allah'ın kanunlarına aykırı şeyler yapabildiğinizi iddia ediyorsunuz.
Yer çekim kanunu, Allah'ın koyduğu bir kanundur.
Bu kanunu iplemeden uçtuğunu söyleyen sahtekardır.
Hız, momentum vb. konularındaki kanunlar da Allah'ın koyduğu kanunlardır.
Allah'ın kanunlarını reddedene ne denir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder