Yaşayan ve hatta var olan her şey yaşlanır/yıpranır. Bu durum sadece varlıklar için değil düşünceler, inançlar, rejimler ve benzeri soyut şeyler için de geçerlidir. Bununla birlikte bazı şeyler daha hızlı yıpranırken bazıları neredeyse hiç yok olmayacakmış kadar uzun bir süre varlığını sürdürmeyi başarır. Bunun kıstası nedir bilmiyorum ama sebeplerinden birinin ve belki de en önemlisinin doğal olmakla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Rejimler için bunu ele alacak olursak örneğin demokratik rejimler daha uzun ve sorunsuz yaşarken otoriter ve totaliter rejimler yani bir partinin, tek bir kişinin, dini ideolojinin veya komünizm/faşizm gibi ideolojilerin daha hızlı yıprandıklarını söylemek mümkün. Çünkü demokratik rejimler doğada da olduğu gibi farklı türlerin bir arada yaşamasına izin verirken bu rejimler izin vermezler. Bu sebeple doğal değildirler.
Doğal olmayan yönetimler varlıklarını sürdürmek için baskıcı olmak zorundadır. Çünkü bu tür rejimler insanları tek bir fikir altında toplayıp tek bir kalıba sokmaya çalışırlar. Ancak insan ruhunun bin bir çeşidi vardır ve bunları kolayca tek bir kalıba sokmak mümkün değildir. Eğer bir ülkedeki tüm insanları tek bir kalıba sokmak isterseniz büyük bir baskı uygulamanız gerekir.
Bu baskı, hiçbir hal ve durumda gevşememelidir. Baskı o kadar büyük olmalıdır ki kalıbın içindeki kişilerin kalıptan çıkmak için uyguladığı tersine baskıdan kat be kat fazla olmalıdır. Bunu sürdürebildiği müddetçe otoriter ve totaliter rejimler herhangi bir karşı çıkma olmadan varlıklarını sürdürebilirler.
Baskıcı rejimlere, herhangi bir kalkışma durumunda, biraz daha demokratik olmalarını veya baskıyı hafif de olsa gevşetmelerini tavsiye etmek anlamsızdır. Çünkü zaten kalkışma hareketleri rejimde bir gevşeme sonucu ortaya çıkar. Rejim hiç gevşemeden hatta her geçen gün daha da artan oranda sıkılaşarak ülkeyi yönetmeye devam etseydi kalkışma çıkmazdı.
Örneğin bu gün dünyanın en sıkı yönetimlerinden biri Kuzey Kore rejimidir ve giderek daha da sıkılaşmaktadır. Bu yüzden, Kuzey Kore'de herhangi bir muhalefet veya kalkışma yoktur. Ama Sovyetler birliği Glasnost ve Preistorika ile rejimi hafifçe gevşetmiş ve rejim yıkılmıştır.
Çin de aynı tecrübeyi yaşamıştır. Rejim azıcık gevşeyince 90'lı yıllarda büyük halk hareketleri ortaya çıkmış ve Tianenman Meydanı'nda büyük olaylar yaşanmıştır. Durumun vehametini gören Çin yönetimi, rejimi ayakta tutmak için hızla hareket etmiş ve eskisinden de sıkı bir yönetim uygulamaya başlamıştır. Böylece rejim, direkten dönmüştür.
Suriye'de de benzer bir durum ortaya çıkmıştır. Baba Esat ölüp de İngiltere'de eğitim görmüş olan oğul Esat iktidara gelince interneti yaygınlaştırmış, muhalefete biraz daha ılıman davranmaya başlamıştır. Bunun sonucunda Arap Baharı'nın sıcak dalgasına karşı savunmasız bir hale gelmiştir. Rejim Çin'in aksine kararlı davranamamış, bir süre iki arada bir derede kaldıktan sonra sertlik uygulamalarına karar vermiştir. Ama ülkeyi ve rejimi elinde tutmakta zorlanmıştır. Çünkü, o kararsızlık döneminde muhalif bir kitle oluşmuştur. Libya ve Irak ise bu hatadan liderlerinin, rejimlerinin ve hatta devletlerinin yok olmasıyla başarısız olarak çıkmışlardır.
Şimdi İran'da da aynı şeyler yaşanmaktadır. İran, Sovyetler gibi rejimin sonunun geldiğine razı olarak kalkışmaya katılanlara fırsat vermeden kendisi bir dönüşüm geçirmeye yanaşmamaktadır. Çin gibi keskin bir dönüş yaparak daha da sertleşmeyi ve çok sayıda idam ile korku salarak toplumu zapturapt altına almaya da kesin olarak karar vermiş gibi görünmemektedir. Kendine has bir yaklaşımla bir yandan protestocuları yatıştırmak için bazı küçük düzenlemeler yapmakta bir yandan da yargılamalar ve yeni başlayan idamlarla toplumun gözünü korkutmaya çalışmaktadır.
Bu stratejide ısrar edilirse İran da Suriye ile aynı kaderi yaşayabilir. Çünkü o da Suriye gibi sadece rejim sorunu ile değil aynı zamanda etnik ve dini farklılıklardan kaynaklanan ayrılıkçı tehditlerle karşı karşıyadır. Bu sebeple, klasik dikta rejimi yöntemlerini (mesela her şeyi dış güçlere bağlamayı, protestocuların vatan haini/din düşmanı olduğunu iddia etmeyi) bırakıp kesin bir karar vermek zorundadır.
Artık ok yaydan çıkmıştır. Rejim ya daha da sertleşmek zorundadır (ki bunun için artık çok geç kalmış gibi görünmektedir) veya rejimi kendi eliyle dönüştürüp çok partili daha demokratik bir düzen kurmalıdır. Aksi takdirde İran parçalanacaktır. Üstelik yıllardır zayıflatmaya ve parçalamaya çalıştığı Türkiye kendisine karşı böyle bir politika uygulamamasına rağmen parçalanacaktır. Bu parçalanma hem mezhep hem de etnik temelde ortaya çıkacağından Libya, Suriye ve Irak'a göre çok daha kanlı olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder