Her türlü iş
yerinde güvenlikle ilgili uyulması gereken bazı kurallar vardır. Hatta
şirketler ve kurumlar bu konularla ilgili personeline zaman zaman eğitimler ve
tatbikatlar düzenler. Ama çoğu insan evde de bu tür kuralların uygulanması
gerektiğini düşünmez ve hukuki zorunluluklar dışında emniyet ve güvenlik
kurallarına dikkat etmez.
Ben yıllardır
güvenlik sektöründe çalıştığım ve sanırım artık bir kişilik özelliği haline
geldiği için güvenlikle ilgili kurallara çok dikkat ederim. Örneğin apartman
yöneticisi olduğumda yaptığım ilk şey, kapı zili yerine kat maliklerinin zili
çalan kişiyi görebilecekleri görüntülü bir sistem taktırmak oldu. Ayrıca
apartmana kamera sistemi taktırdım. Apartmandan son zamanlarda taşınanlar
olduğundan, apartmanın altındaki garajın dış ve apartman içine açılan
kapılarının kilitlerini değiştirip kat maliklerine birer adet dağıttım. Kazan
dairesi (artık su deposu olarak kullanılıyor) kapısının kilidini değiştirip
anahtarını apartman görevlisine verdim.
Bunun dışında kendi
dairemde de güvenlik konularına dikkat ederim. Sadece evden çıkarken değil,
evdeyken de kapıyı mutlaka kilitlerim. Ayrıca kapı emniyet mandalını da
takarım. Yani güvenlik konularına muhtemelen çoğu insandan daha fazla dikkat
ediyorum.
Ama ne yalan
söyleyeyim, emniyet konusunda bu kadar dikkatli değildim. Bunu da yakın zamanda
yaşadığım bir olayla öğrendim. Bir gün yakın bir arkadaşım telefon edip beni,
kahve içmek için evime yakın bir yere davet etti. O sırada evde kitap
okuyordum. Hemen kitabı kapatıp giyindim ve evden çıktım. Asansörle aşağıya
indim. Apartman kapısını açarken bir sigara çıkardım ve kapıdan çıkar çıkmaz
sigarayı yaktım.
İşte tam o anda
''Güüüm! Pat...'' diye ikili bir ses duydum. Apartmanın bahçesine yakın zaman önce
çim ekmiştik. Alt komşum olan 60-65 yaşındaki.... Bey de, çiçeklere çok meraklı
olduğundan bahçeye bir sürü gül dikti. Bu sesi, bir küreği elinizden biraz
uzağa attığınızda önce demir aksamının sonra da tahta sapının yere çarpmasıyla
çıkan o ikili sese benzettiğimden, alt komşumun yine çiçek ektiğini ve işi
bitince küreği bahçenin dış tarafına attığını zannettim.
Fakat bir adım
atıp merdivenden indiğimde, alt komşumun sağ tarafta çimlerin üzerinde
hareketsiz bir şekilde yattığını gördüm. Yine aklıma kötü bir şey gelmedi.
Çalışmaktan yoruldu ve hava da güzel olduğundan çimlerin üzerine uzandı diye
düşündüm. Alt komşum yerinde duramayan ve hiperaktif çocuklar gibi sürekli bir
şeylerle uğraşan biri.
Spor yapmaz ama
çok hareketli olduğundan vücudu yaşıtlarına göre oldukça sağlam ve pire gibi
bir adam. Her zaman ''Ben yorgunluk nedir bilmem.'' diye övündüğünden onu
yorgun bir şekilde yerde yatar halde görünce takılmak için seslendim.
''Merhaba... Bey.
Çok yoruldun galiba. Bakıyorum da ölü gibi yatıyorsun.'' dedim.
Hakikaten hiç
hareketsiz ve adeta bir ölü gibi yerde yatıyordu. Ben onun, yorgun olmadığını
göstermek için hemen yerden fırlayıp yanıma geleceğini beklerken o, elini
kolunu oynatmaya ve mırıldanarak bir şeyler söyletmeye çalıştı.
Ters giden bir
şeyler olduğunu anladım ve hemen yanına gittim.
''Hayrola!
Napıyorsun... Bey?'' dedim.
Ama o hiç
kıpırdamadan yerde yatıyor ve gözlerime sanki yardıma ihtiyacı varmış gibi bakıyordu.
Herhalde yoruldu ve başı dönünce yere yattı diye içimden geçirdim.
O ise mırıldanarak
cevap verdi.
''Düştüüm....''
Ben durumun biraz
ciddi olduğunu ve çalışırken bayılıp yere düştüğünü zannettim ve gayri ihtiyari
olarak; ''Nereden düştün? Başın mı döndü?'' diye sordum.
O gözleriyle
apartmanı işaret ederek; ''Balkondan düştüm...'' diye cevap verdi.
Bunun üzerine
hemen harekete geçtim. Çünkü adam dördüncü katta oturuyordu ve kendi
balkonundan düştüğüne göre durumu çok vahim olmalıydı. Üstelik bu adam bir ay
kadar önce belinden ameliyat olmuştu. Hemen eğilip nabzına baktım. Biraz
yüksekti. Omuzumdaki küçük sırt çantasını çıkarıp katladım ve elimle boynunu
dikkatli bir şekilde tutarak çantayı başının altına koydum. Sonra bilinci
yerinde mi diye kontrol etmek için bazı sorular sordum. Bilinci yerindeydi ve
sanırım ilk şoku atlatmaya başlamıştı. Bana ne olduğunu anlatmaya başladı.
Eşi hasta
olduğundan evin camlarını silerek ona yardımcı olmaya karar vermiş. Bütün
camları silip sıra balkona geldiğinde, bir cama ulaşamamış ve balkon demirinin
üzerine çıkıp camı silmeye çalışmış fakat ayağı kayıp aşağıya düşmüş. Düşerken bir
alt katın balkonundan tutmaya çalışmış ama hızla düştüğünden eli kaymış.
Ben adamın
ameliyatlı olduğunu bildiğimden çok korktum. İçimden, muhtemelen ameliyat
yerinin zarar gördüğü ve sakat kalabileceği geçti. Omurgalarından ameliyat
olduğundan felç olup olmadığını anlamak için el parmaklarını ve ayaklarını
oynatmasını söyledim, oynattı. Felç olmadığını anlayınca rahatladım.
Ama adam
kaburgasını göstererek çok ağrıdığını söyleyince kaburgasının kırıldığını ve
muhtemelen bir iç organına battığını düşündüm. En iyi ihtimalle bir iç kanaması
geçiriyor diye düşündüm. Çünkü adamın rengi kara-sarı arasında bir renge
dönmüştü.
Bu arada ambulans
çağırmak için telefonu çıkardım fakat bir türlü 112 aklıma gelmiyordu. O sırada
yoldan geçen ve bizi görerek bahçe duvarına kadar yaklaşmış olan birine
ambulans çağırmak istediğimi, numaranın kaç olduğunu sordum. Fakat adam benden
çok daha fazla panik halindeydi.
''Bilmiyorum.''
dedi ve yakındaki bakkala doğru koşmaya başladı. Onu gören bakkal ne olduğunu
anlamak için dışarı çıkıp bize doğru koşmaya başladı. Ben bağırarak bakkala
numarayı sordum.
Bakkal bir an
durakladı ve; ''Hatırlayamıyorum.'' dedi.
Sonra koşarak dükkâna
girdi ve oradan bana bağırdı. ''112! Numara 112.''
Hemen 112'yi
aradım. Telefona çıkan kişiye hastanın durumunu anlattım ve adresi söyledim.
Onlar gelinceye kadar ne yapmam gerektiğini sordum. Hastayı kıpırdatmamamı
söyledi.
Bu sırada karşı
apartmandan çıkan orta yaşlarda, çok bilmiş havalarındaki bir adam kendinden
emin bir şekilde yanımıza geldi ve ''Bir müsaade edin de hastaya bakayım.''
dedi.
Ben elimi uzatarak
adamı durdurdum. ''Sen doktor musun?'' diye sordum.
Adam; ''Hayır,
değilim. Ama ilk yardım kursu gördüm.'' diye cevap verdi.
Ben adamın
tavırlarından pek ikna olmadığımdan sordum.'' Hastanın bilinci yerinde. Açık
yara yok. Kanama yok. Belki iç kanama olabilir. Ne yapmamızı önerirsin?''
Adam beni dikkatle
dinledikten sonra gayet kendinden emin bir şekilde; ''Ayaklarını yukarı
kaldırmamız lazım. Kan akışı için.'' diye cevap verdi.
Ben hemen adamı
elimle uzaklaştırdım ve hastaya yaklaşmamasını söyledim. Çünkü ben de,
özellikle silah yaralanmalarına karşı müdahale için birçok defa ilk yardım
kursu görmüştüm ve vücudunda iç kanaması olan birinin ayaklarını kaldırınca
kanın çoğunun vücuda gelmesinden dolayı kanamanın artacağını ve hastanın ölüm
riskinin yükseleceğini biliyordum.
Adam ya kurs
görmemiş veya kurs esnasında anlatılanları dikkatli dinlememiş olmalıydı.
Söylediği şey sadece kalp krizi geçirenlerde bir işe yarıyordu.
Bu sırada bizi
gören herkes hastanın başına toplanıp bir şeyler sormaya başladı. Ben hastanın
bunaldığını görünce herkesi bahçenin dışına çıkardım. Biraz sonra da ambulans
geldi. Boyunluk takarak hastayı sedyeye aldılar ve götürdüler.
Ben gelecek kötü
haberi beklerken kızından telefonla adamın önemli bir şeyi olmadığını ve sadece
kaburgalarından birinin incindiğini öğrenince rahat bir nefes aldım.
Bu olay bana büyük
bir ders oldu.
O günden beri
artık vücudumun daha dinç kalması için daha fazla hareket etmeye dikkat
ediyorum.
Balkondan aşağıya
bakmam gerektiğinde, kesinlikle vücudumun ağırlık noktasının içerde olmasına
dikkat ediyorum.
Balkondan veya
pencereden dışarıya asla sarkmıyorum.
Arada bir temizliğe
gelen kadını, salon penceresinin içeriden uzanamayacağı kadar uzağındaki camı
silmek için pencere içine çıkmasına müsaade etmiyorum.
Her türlü sesi
dikkatle dinliyorum.
Evden çıkınca
önüme bakıp yürümek yerine etrafıma bakınarak kontrol ediyorum.
Haaa, bir de;
polis imdat, jandarma, ambülans vb. gibi bütün numaraları telefonuma kaydettim.
Artık evimin,
güvenlik kadar emniyet açısından da riskler taşıdığını ve bazı temel tedbirleri
almadan hiçbir şey yapmamam gerektiğini biliyorum.
Size de daha
dikkatli olmanızı öneririm.
Saygılar sunarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder