Bir gün akşamüzeri eve gelirken alt katta oturan M…… Bey’
rastladım. Kendisi yetmiş yaşına yaklaşmış emekli bir işçi. Ama yaşına rağmen
çoğu delikanlıdan daha enerjik bir adam. Sürekli geziyor. Sürekli hareket
halinde. Adam sadece gezmiyor. Aynı zamanda da çok meraklı biri. Mahallede ne var
ne yok takip ediyor. Bu sebeple, bir şey olmuşsa mutlaka biliyor.
Kendisine selam verir vermez üzgün bir yüz ifadesiyle
konuşmaya başladı.
“Duydun mu? Karşı apartmanın yöneticisi öldü…..”
Biraz şaşırdım.
Çünkü selam verir vermez birinin öldüğünü söylemesi pek de
normal bir şey değildi.
Belki de kendi yaşlarında bir adam öldüğü için
endişelenmiştir diye düşündüm.
Ama bir şey söylemedim.
“Hadi yaaa! Kimdi o?” diye istemsiz bir şekilde sordum.
“Hani altmışlı yaşlarda, sessiz sedasız bir adam vardı ya….”
diye cevap verdi.
Karşı apartmandan sadece iki kişiyi tanıyordum.
Biri 40’lı yaşlarda, her şeye karışan ve neredeyse her
konuda bir fikri olan biri. Diğeri ise 60’lı yaşlarda, esmer, kara kuru bir
adam. Pala bıyıklı ve saçları önlerden biraz açılmış, yolda karşılaştığımızda
selam bile vermediğim bir tip.
Eve ilk taşındığımda, onların apartmanın önüne aracımı park
ediyordum. Bir gün yolun karşısından hırıldar gibi bir ses tonuyla bana
seslenmişti.
“Bu araba senin mi?”
“Evet…. Ne oldu?”
“Bu arabayı kendi apartmanınızın önüne park et. Hep buraya
park ediyorsun.”
Zaten kumpas davaları yüzünden canım sıkkındı. Apar topar
emekli olduğumdan, hiç alışkın olmadığım sivil bir yaşama geçmenin rahatsızlığı
da vardı üzerimde. Canım burnumda olduğundan, hemen saldırgan bir tutum aldım.
“Ne diyorsun kardeşim sen!”
Adam bu tepkiyi beklemiyor olacak ki, biraz tedirgin oldu. Ama
yine de sakin bir ses tonuyla cevap verdi.
“Geçen yıl karşı apartmandan biri sürekli buraya park
ediyordu. Apartmandan rahatsız olmuşlar. Sileceklerini kırdılar. Adam kim
olduğunu araştırdı, ama bir şey çıkaramadı. Senin de başına aynı şey gelmesin
diye uyarıyorum.”
Bunu duyunca iyice sinirlendim.
“Sen beni tehdit mi ediyorsun sen?” diye başladım ve adamı iyice
azarladım.
Adam “Peki… Sen bilirsin.” deyip apartmana girdi.
Birkaç gün sonra da arabamın silecekleri kırıldı.
Bunu o adam yapmıştır diye düşündüğümden adamdan gıcık
kapıyordum.
Yolda karşılaştığımızda da hep düşmanca bir tavırla
bakıyordum kendisine.
Ne yalan söyleyeyim, adamın öldüğünü duyunca ilk bu olay
aklıma geldi.
Ertesi sabah, bakkalda denk geldiğim mahalleden biriyle
konuşurken bu olaydan bahsettim.
Adam, “Mümkün değil, o yapmamıştır.” dedi.
“Ama o apartmanda gıcık bir herif var. Geçen gırtlak
gırtlağa geldik. Zor ayırdılar. O yapmıştır.” diye devam etti. Sonra da ölen adamın
kendi halinde, sessiz sedasız ve sevilen biri olduğunu söyledi.
Ben anlattıklarına pek inanmadım.
Akşamüzeri eve gelince, sokakta her yerin arabalarla dolu
olduğunu gördüm. Karşı apartmana giren ve çıkanın ardı arkası kesilmiyordu.
Meğer gerçekten, adamın çok fazla seveni varmış. Kalabalığa karışıp konuşmaları
dinledim. Herkes ne kadar iyi bir adam olduğundan bahsediyordu.
Bunun üzerine içimi bir hüzün kapladı.
Gördüğüm kadarıyla adamı yanlış anlamışım.
Altı senedir de adamla her karşılaştığımda, yüzüne düşman
görmüş gibi bakıyordum.
Önyargı ve iletişim eksikliği böyle bir şey demek ki.
Öte yandan beni yeni bir merak sardı:
“O değilse hangi o….ç..... kırdı benim silecekleri?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder