.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

28 Ocak 2018 Pazar

Rusya basınında Türk Ordusu hakkında çıkan yorumlar hakkındaki görüşlerim.



Rus basınında yer alan ''Türk Ordusunun Muharebe Kabiliyeti Düşük'' başlıklı yazıyla ilgili bir arkadaşım facebook'ta yaptığı bir paylaşımda fikrimi sordu. Ben de aşağıda sunulan görüşlerimi yazdım. İlginizi çekebilir diye düşündüğümden burada da yayımlıyorum.

Bu kadar yıldır art arda gelen darbelerden sonra ordunun muharebe kabiliyeti hiç zarar görmedi demek isterdim ama yalan söylemek istemem. Ancak, Türk ordusunun ölüsü bile kara sınırımız olan tüm komşularımızın ordularını ve bu arada zaman zaman farklı yabancı ülkeler tarafından desteklenen terör örgütlerini yenmeye muktedirdir. Şu anda ordunun öldüğünü söylemek de büyük bir haksızlık olur. Savaş konusunda çoğu kimse tarih ve bu tarihin yarattığı kültür olayını dikkate almaz. Ama ben, kişisel tecrübeme dayanarak kültürün her şeyde olduğu gibi savaşta da en önemli unsur olduğunu düşünüyorum. Çünkü böyle bir kültüre sahip olmayan Peşmergeler dahil değişik unsurlar ve devletlerin silahlı güçlerini tanıma fırsatım oldu. Türk milletinin askerlik ve savaş kültürü o yorumu yapan Rus arkadaşın hiçbir zaman anlayamayacağı kadar zengin ve köklüdür. Bir örnek verecek olursak Ruslar bu günkü başkentlerinin kuzeyindeki ormanlık alanlarda ilkel bir yaşam sürerken bizim atalarımız yüzbinlerce askeri olan düzenli ordular kurmuş ve dünyanın en eski medeniyetlerinden birini ve aynı zamanda en eski ordularını kuran Çinlilerle yüzlerce defa savaşıp yenmişlerdi. İran, Hint, Avrupa yönlerinde ilerledikçe bu bölgelerdeki savaş kültürünü de özümsemiş ve bir zamanlar dünyanın en mükemmel ordularını kurmuşlardı. Ruslar 900'lü yıllara kadar tarih sahnesinde yoktur. Hatta ilk kurulan Rus Knezlikleri (Beylikleri) de Ruslar tarafından kurulmamıştır. Bu arkadaşlar çok ilkel ve beceriksiz olduklarından kendilerini yönetsin diye İsveç-Norveç bölgesindeki İskandinav kökenli asilzadelerden kendilerine yönetici getirmişlerdir. Hatta Rus ismi bile Rus dediğimiz insanları temsil eden bir kelime değildir. O dönemin Slavları İskandinavyalılara Russi diyormuş. Oradan getirdikleri kişilerin kurduğu beyliklere de Rusya veya Russia demişler. 900-1000 yılları arasında bir ara bu Russileri, yani İskandinav kökenli asilzadeleri, biz kendi kendimizi idare edebiliriz diye memleketlerine göndermişler. Fakat 2-3 yıl içinde hepsi birbirine girip de knezlikler dağılınca gönderdikleri adamlara heyetler yollayıp, gelin bizi yönetin diye yalvar yakar geri getirmişler. Bu yüzden Slav kökenli Rus Çarı bile bulmak çok zordur. Türk kökenli çar bile idare etmiştir Rusları. Çarlık yıkılmadan önceki dönemle ilgili okuduğum bazı yazılarda Rusya sarayında Rusça'nın konuşulmadığını, Almanca ve Fransızcanın daha yaygın olduğunu öğrenince çok şaşırmış, bunun üzerine Rusya tarihi üzerine birkaç kitap okumuştum. (Akdes Nimet Kurat'ın Türkiye ve Rusya isimli kitabını tavsiye ederim.) Rusların tarihteki en önemli başarısı Marks'ın sosyalizm teorisini teoriden pratiğe geçirdikleri Bolşevik devrimdir. Ama ne ilginçtir ki bu devrimi yapan üç kişi arasında da Slav yoktur. Lenin Tatar, Troçki Yahudi, Stalin ise Gürcüdür.
Biraz konudan sapmış gibi oldum ama demek istediğim şeyle bu anlattıklarım bağlantılı. Ruslar tarih boyunca kazandıkları bütün savaşları, Türkler, Almanlar veya İngilizler gibi özgün bir stratejik başarı sayesinde değil aşırı güç kullanarak kazanmışlardır. Hatta bu konuda Ruslar şöyle der: ''Niceliğin, kendisi de bir niteliktir.'' Bu mantıkla düşünen bir arkadaşın böyle yorum yapması normaldir ve kendi mantığına göre de doğru ve haklıdır. Çeçenistan savaşında bunun en bariz örneğini gördük. Rus ordusu Çeçen savaşçıları bulup etkisiz hale getiremediğinden bütün şehirleri havadan ve karadan attığı yüz binlerce bomba ve mermi ile yıktı. Çeçenistan yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınca teslim oldu.

Tabii ki kendisi hakkındaki iddia veya gözlemleri dikkate alıp kendisini yeniden gözden geçirenler daha hızlı ilerlerler. Bu sebeple bu tür iddiaları da ordumuzun incelemesi lazım. Bu sadece bir propaganda veya çok bilmiş bir adamın uydurmaları mı yoksa gerçeklik payı var mı bakması lazım. Çünkü Osmanlı Ordusu, bizden daha iyisi yok ve olamaz dediği için geri kaldı. 4. Murat döneminde yazılan en önemli eserlerden biri olan Koçi Bey Risalesi'ni okuyunca bunu daha iyi anlamak mümkün. Osmanlı ordusu Avrupa ordularından geri kalmaya başlamış. Bunun farkına varan Osmanlı yöneticileri, bunun Avrupalıların kendilerinden ileri gittiklerinden değil de kendilerinin eski mükemmel sistemlerinin bozulmasından kaynaklanmış olduğunu düşünerek bazı reformlarla eski sistemleri yeniden uygulamaya çalışmışlar. Ama sonuç hüsran olmuş. Neticede 3. Selim gerçeği kabul etmiş. Alınan yenilgilerin Osmanlı sisteminin bozulmasından değil de Avrupalıların çok hızlı gelişmesinden kaynaklandığını kabul etmiş ve reformlara bu mantıkla yeni bir yön vermiş. Bu günkü ordu, 3. Selim'in, bu kabul edilmesi zor şeyi, yani Avrupalıların sistemlerinin Osmanlı sisteminden daha iyi ve ileri olduğunu kabul etmesi ile başlayan uzun bir sürecin sonucunda ortaya çıkmış bir ordudur. 1914 yılı öncesinde Alman Genelkurmay Başkanı Moltke, İmparator'un Osmanlı ile ittifak yapma fikrine karşı çıkmış, Osmanlı ordusunun savaşma kabiliyeti olmadığını, bu yüzden Almanya'ya yük olmaktan başka bir işe yaramayacağını söylemiştir. Ama sonuç onun iddiasının tam tersi olmuştur. 1. Dünya Savaşı'nda İtilaf ve İttifak Devletlerinin tamamında orduda isyanlar çıkmış, hatta Rusya, Almanya ve Avusturya'da bu isyanlar sebebiyle rejimler değişmiş olmasına rağmen Osmanlı ordusu savaşın sonuna kadar tek bir isyan dahi çıkmadan gücünün sonuna kadar devlete sadakatle hizmet etmiş ve savaşmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder