Örgütlenmiş bireylerin
gücü ve güçlü tek adamın zavallı güçsüzlüğü.
En kötü demokrasi bile en iyi diktatörlükten, otoriter veya
totaliter rejimden daha iyidir. Kim olursa olsun, herhangi bir tek adam
yönetiminin iyi olması mümkün değildir. Özellikle de günümüzde… Telefon tuşlarının anlamını bile çoğu insanın
tek başına anlayamadığı bir çağda her b...u bileceğini ve ülkeyi tek başına çok
iyi yöneteceğini iddia eden biri, eğer deli değilse, mutlaka başka planları
olan sahtekârın tekidir. Tek adam özentisi olanlar varsa ve bu dediklerime
inanmıyorsa bugünkü Irak, Libya ve Suriye'ye baksınlar. Tek adam yönetimlerinin
ülkeleri götürebilecekleri daha iyi bir yer olamaz. Bu durumun suçunu
emperyalizme, İsrail'e veya Batı'ya atmakla da tek adam yönetimlerini masum
göstermek mümkün değildir. Bu tür insanlar sürekli olarak tek çare benim
derler. Gerçekten de kurtuluş için tek bir çare vardır ama bu tek çare onlar
değildir. Tek bir çaremiz vardır, o da tek çare benim diyenlere inanmayıp başka
çareler aramaktır. Çare hiçbir zaman tek değildir. Çareler, yollar ve yöntemler
çoktur. Önemli olan aramak ve en uygununu seçmektir.
Bazıları kendi niteliklerini daha iyi bir dünya yaratmak
için yetersiz görebilir. Evet, nitelik çok önemli bir şeydir ancak her şey
demek değildir. Hangi konumda olursanız olun, hangi nitelikte olursanız olun
yine de çok önemli bir şeyler yapmak mümkündür. Yeter ki iyi niyet ve iyi yönde
bir çaba olsun. Ve daha da önemlisi bu tür insanların bir araya gelip
örgütlenmesi ve bir kitle halinde davranması gerekir. En nitelikli tek adam
bile ona biat etmiş veya ondan beslenen kitleler sayesinde varlığını
sürdürebilir. Kitleler etrafından ayrılınca, hiçbir değeri olmadığı anlaşılır.
İyi insanların yapabileceği en iyi şey diğer iyi insanlarla niyette ve faaliyette
birlik olmaktır. Ben ne yapabilirim veya benden bir milyon kişi olsa ne olur
demeyin. Bir Rus atasözü der ki “niceliğin kendisi de bir niteliktir.”
Tek yol benim diyenleri çok gördük bugüne kadar. Bir
zamanlar ''Tek yol devrim!'' diye bağırıp işçi haklarını savunanların bazılarının,
parayı bulunca, çalışanlarına nasıl daha az ücret öderim hesabını yaptıklarını
gördük. Kul hakkı yemek en büyük
günahtır diyenlerin kul hakkını nasıl afiyetle yediklerini de gördük. Bazı eski
ateistlerin devletten ihale almak için cumaları kaçırmadığını duyuyoruz,
görüyoruz. Dün seni başkan yaptırmayız diyenlerin bu gün devlet başkanına oyun
oynamak bize yakışmaz dediğini duyuyoruz. ''Benim için en önemli şey
dürüstlüktür.'' derken hiç de dürüst olmayanların ise haddi hesabı yok. Hangi
seviyede olursa olsun tek adama bağlanmamak lazım bu yüzden. Hiç kimseye,
sadece bize söylediklerine göre değer biçmemek gerek. İnsanlar her türlü yalanı
çekinmeden söyleyebiliyorlar hırslarına yenik düştüklerinde. Tek adam olmayı kafasına koyanın hırsı çok
büyük olur. Bu yüzden yalanı da çok olur genellikle. En büyük yalan da o
kişinin olağanüstü nitelikleri olduğu hakkındaki yalanlardır. Çok akıllı
olduğunu söyleyen veya ima eden ve her şeyi bildiğinden bahsedilen insanlardan
hayatım boyunca hep uzak durmaya çalışmışımdır. Çünkü hiç kimse her şeyi
bilemez. Bildiğini söyleyen varsa tehlikeli bir durum vardır. Onun için her
konuda son sözü söyleyen tek bir kişi olmamalı ve bir ülke tek bir adamın
zekâsına veya iyi niyetine teslim edilmemeli.
İnsanların ne söylediğinden çok ne yaptığına bakmalı.
Gerçekler sözlerle gizlenebilir ama davranışlarla
hep açığa çıkar. Gerçekler, konu eylemlere geldiğinde her zaman, gizlenemeyecek
kadar açıkta dolaşırlar. Eğer aranırsa bulunmaları ve görülmeleri çok zor
değildir. Yeter ki bazı laf ebelerinin dediğine bakmayı bırakıp gözlerimizi
açalım.
Art niyetli insanlar genellikle bizi kandırmak için en
kutsal ve en etkileyici konulardan bahsederler. Eğer kutsallara inanmıyorlarsa
da kendi kutsallarını üretirler gözlerimizi boyamak için. Art niyetli kişi dinci
biriyse cennet vaat eder öbür dünyada. Dinle alakası yoksa da, cennet gibi bir
yaşam vaat eder bu dünyada. İkisi de hayatımıza bir anlam yükledikleri hissini
uyandırırlar. Şu veya bu ideal için ölün derler, bu idealler her ne kadar sizin
idealiniz olmasa da. Hayatın anlamı dava için hayatını ortaya koymaktır onlara
bakarsan.
Gençlik yıllarında herkes bu tür sorular sormuştur kendine. ‘’Hayatın
anlamı nedir? Biz niye var olduk? Tanrı bizi niye yarattı?'' diye düşünmeyen
yoktur sanırım. Bu yüzden daha çok gençlere kanca atar insanları sömürmek
isteyenler. Hâlbuki ne hayatın bir anlamı vardır kendisinden başka, ne de
kimsenin uğruna harcanacak kadar uzun yaşanır bu dünyada. Hayatın anlamını
arayacaksak eğer başka yere değil yine hayata bakmak gerek. Ne filanca dervişin
arkasından gidelim diye ne de filanca siyasi kişiliği takip edelim diye yarattı
tanrı bizi. Hele hele birilerinin çok önemli dediği şeyler uğruna ölmek için
yaratmış olması hiç mümkün değil. Her yerden hayat fışkırıyor biz öldürmedikçe,
tanrı bizi sadece yaşayalım diye yaratmış olmalı bence.
Mademki sadece yaşayalım diye yaratıldık ve sadece bir defa
yaşayacağız, o zaman neden bu kadar değerli bir şey (hayatımız) hakkında karar
alma yetkisini tek bir kişiye bırakalım? Bu
sebeple bırakın tüm gücün tek adamda toplanmasını, şu anda gücün toplandığı kişileri
ve organları da biraz zayıflatıp kontrol ve denetim altına almalı. Belki tek
meclisle yetinmeyip onu kontrol edecek yeni bir meclis kurulmalı, belki
Cumhurbaşkanının törenlerde boy göstermekten başka bir yetkisi bırakılmamalı.
Hükümetler de her istediklerini yapacak kadar güçlü olmamalı. Yargı bağımsız
olmalı ama derebeyliğini kuracak kadar da sorumsuz olmamalı. Onu da kontrol ve
denetim altında tutan bir mekanizma olmalı. Bu diğer kurumlar için de böyle
olmalı.
Özet olarak, bu ülkede sade bir vatandaş olarak beni
istediği anda ezebilecek kadar güçlü hiç kimse ve hiçbir kurum olmamalı. Aksine, mademki bu ülkeyi benim gibi sıradan
insanlar hayatlarını ortaya koyarak kurdular, mademki hala ülke için birileri
ölmesi gerektiğinde benim gibi sade vatandaşlar ölüyor, mademki bu ülkede
yapılan her şey benim gibi sade vatandaşların vergileriyle yapılıyor ve mademki
bu ülkeyi kimin yöneteceği bile benim oyumla belirleniyor, o zaman eğer biri güçlendirilecekse;
sade vatandaş, yani birey güçlendirilmeli. Devletin her kurumu, bu kurumların;
bazı kişilerin, siyasi kliklerin veya tarikat ve cemaatlerin kontrolüne girip
bireye baskı aracı haline gelmemesi için yeterince zayıflatılmalı ve
birbirlerini kontrol edecek şekilde yeniden düzenlenmeli. Devlet, kimsenin malı
olmadığı gibi hiçbir kişi veya grubu da korumamalı. Tam aksine sade vatandaşı
güçlü liderlerden, siyasi kliklerden, kendini kanun zanneden hâkimlerden,
kendini devlet zanneden asker ve polislerden, ben iş üretiyorum ve en çok
vergiyi ben veriyorum diye böbürlenen zenginlerden, devletin kendi hakkı
olduğunu sanan bazı dini gruplardan, cemaatlerden, tarikatlardan ve sahte
mehdilerden korumaktan başka bir şey yapmamalı.
Eğer illa ki tek bir adamı güçlendirecekseniz, o zaman beni
güçlendirin. Yani sıradan vatandaş olan bireyi. Çünkü bu ülkenin gücü benim
sayemde oluşuyor ve güçlü olmaya en çok hakkı olan da benim. Bu, bugün yaşanan
tahakküm ve baskının sebep olduğu sorunların da en makul çözüm yoludur. Çünkü güçlü
bireylerin olduğu toplumlarda kimse kimseye tahakküm edemez.
Mehmet Çanlı
Not: Bu yazıyı beğendiyseniz alttaki butondan facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.
Mehmet Çanlı
Not: Bu yazıyı beğendiyseniz alttaki butondan facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder