Ekonomi ve iktidar ilişkisi.
Bahsetmek istediğim konu ekonomik
durumun iktidarlara etkisidir. Konuya bazı genel bilgiler vererek başlamak
istiyorum.
1. Osmanlı İmparatorluğu ilk defa
1854’te Kırım Savaşı sırasında dış borç almış ve 1854-1875 yılları arasında,
yani 21 yılda 220 milyon sterlin (İngiliz Lirası) borçlanmıştır. 1860'da toplam
devlet harcamalarının yüzde 10'u dış borç ödemelerine gitmektedir. Bu oran,
1874’de yüzde 57'ye çıkmıştır. 1874-76 arasında Anadolu'da kuraklık yaşanınca
ekonomi daha sıkıntılı bir hale gelmiştir. Aynı yıllar arasında kolera salgını
ile çok sayıda insan ölmüştür. Fakirlik yüzünden Müslüman fahişe sayısında
büyük artış olmuştur. Ekonomik durumun iyice kötüye gitmesi ve bunun yarattığı
sosyal sorunlar artık dikkat çekici bir duruma geldiği için 1875 yılında
Osmanlı İmparatorluğu dış borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etmiştir.
Sonuç: 30 Mayıs 1876 tarihinde Abdülaziz darbeyle
padişahlıktan indirildi.
2. 1939 - 1944 yılları arasında
savaşın etkisiyle milli gelirde yaklaşık %20’lik küçülme yaşanmıştır. Buna
bağlı olarak yüksek enflasyon yaşanmaya başlamış ve aynı dönemde fiyatlar dört
kat artmıştır. Bunun üzerine 7 Eylül 1946'da Recep Peker'in başbakanlığı
sırasında IMF'nin isteği ile cumhuriyet tarihinde ilk defa yüksek oranda
devalüasyon gerçekleştirilmiş ve yüzde 117'lik devalüasyon yapılmıştır. Bu
devalüasyon ile Dolar 2.8 liraya yükselmiştir. 1946 yılında devalüasyon dış borcu da TL
cinsinden artırmış ve dış borç 707 milyon Türk lirasına ulaşmıştır. İsmet İnönü
ABD'den 500 milyon dolar borç istemiş ve 12 Temmuz 1947'de 200 milyon dolar
borç alabilmiştir.
Sonuç: 1950 seçimlerinde CHP iktidarı
kaybetmiştir.
3. 1950-1960 yılları arasında
Türkiye'nin dış borcu 227 milyon dolardan 1138 milyon dolara ulaşmış ve böylece
toplam dış borç miktarında dört kattan fazla bir yükseliş ortaya çıkmıştır. 1950’lerin
son yıllarında yaşanan kuraklık sebebiyle tarım üretiminde büyük bir düşüş
yaşanmış, bunun üzerine ekonomi daha da bozulmuştur. Bunun sonucunda da dış borç
bulmada ve mevcut dış borcu ödemede sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. Bu sebeple
başbakan Adnan Menderes 4 Ağustos 1958'de yüzde 60 oranında devalüasyon yapmış,
böylece 1958 yılında dolar 9 TL’ye çıkmıştır.
Sonuç: Menderes askeri darbe ile iktidarını kaybetmekle
kalmamış hayatını da kaybetmiştir.
4. 1969-70’e gelindiğinde ekonomi
yine benzer sorunlarla karşı karşıya kalmış ve yine benzer bir şekilde soruna
çözüm bulmak için başbakan Süleyman Demirel 10 Ağustos 1970'de yüzde 66
oranında devalüasyon yapmıştır. 1 Dolar, 15 Lira olmuştur.
Sonuç: 1971 askeri muhtırası ile Demirel
iktidardan düşmüştür. 1973 yılındaki seçimde en fazla oyu alan CHP, MSP ile
hükümet kurmuştur.
5. 1974’te petrol fiyatlarının
patlayarak 4 katına çıkması Türkiye ekonomisini olumsuz etkilemiş, aynı yıl
Kıbrıs Barış Harekâtı ile birlikte Batılı ülkelerin üstü örtülü ekonomik
ambargosu başlayınca ekonomi daha da kötüye gitmiştir. Dış ticaret açığı 769
milyon dolardan 2,3 milyar dolara fırlamış ve bütçe 303 milyon dolar açık
vermiştir. Böylece Türkiye Ekonomik Krize girmiştir.
Sonuç: 1975 ara seçimlerinde iktidardaki CHP 6
milletvekilliğinden sadece birini kazanmış, diğer milletvekilleri AP’ye
gitmiştir. Ecevit erken seçim yapılması için istifa etmiş ama erken seçim
yapılmamış ve Demirel başkanlığında Milliyetçi Cephe hükümeti kurulmuştur.
6. 1970 yılında 1,8 milyar dolar
olan borcumuz, 1977 yılında 10 milyar dolara çıkmış, aynı yıl ekonomi yüzde 4, 1978 yılında ise yüzde 3 küçülmüştür. 1978
yılında kısa vadeli borçların toplam borç içindeki payı yüzde 52’ye ulaşmış ve 1978’de
ekonomik kriz patlak vermiştir. 1978 yılından başlayarak Türkiye ekonomisi
ciddi düzeyde bir döviz kriziyle karşılaşmıştır. Siyasi istikrarsızlık ve
yüksek enflasyonun ekonomik büyümeyi engellediği bir sürece girilmiştir. Bu
krizler ve darboğazlar sonraki yıl da devam etmiş ve sonunda 1980 yılında 24
Ocak 1980 kararları alınmıştır. 1980 yılında enflasyon yüzde 107.2 olmuş, Türkiye’nin
dış borç stoku 14 Milyar Dolar civarına iç borç stoku 93 Milyar TL. civarına
çıkmıştır. 24 Ocak 1980 kararları ve Türk parasının değeri yüzde 35 düşürülmüştür.
Sonuç: 1980 askeri darbesi ile hükümet düşürülmüş
ve demokrasiye bir süre ara verilmiştir.
7. 1994 yılında ekonomi yüzde 6 oranında daralmıştır. TL, Dolar
karşısında 1994 yılının ilk üç ayında yüzde 50 den fazla değer kaybetmiştir. Başbakan
Tansu Çiller, ekonomik tedbirler kapsamında 5 Nisan kararlarını
açıklamıştır. MB döviz rezervlerinin
yarısına yakınını döviz piyasasına müdahale ederek tüketmiş, faiz oranları çok
yüksek düzeylere çıkmış ve 12 aylık toptan eşya fiyat endeksi 1994 yılı sonunda
yüzde 150 olmuştur.
Sonuç: 1995 seçimlerinde iktidar partileri DYP ve SHP büyük
oy kaybına uğrarlarken RP birinci parti olmuş ve diğer muhalefet partileri de
oylarını artırmışlardır.
8. 1999 yılında Marmara depreminin
de etkisiyle ekonomi yüzde 6,1 daralmış, enflasyon yüzde 70’e çıkmış ve faizler
yüzde 106’ya kadar çıkmıştır. 2000 yılında uygulanan yeni ekonomik programa
rağmen faiz oranlarında büyük bir artış yaşanmıştır. 19 Şubat 2001 günü
Başbakan Bülent Ecevit ve Cumhurbaşkanı arasında yaşanan MGK krizi ekonomik
krizi tetiklemiştir. Bunun sonucunda yüzde 50 oranında devalüasyon yapılmıştır.
Ekonomide ise yüzde 9,5 daralma yaşanmıştır.
Sonuç: Hükümet partileri 2002 seçimlerinde sadece
iktidarı kaybetmemiş, meclise girmeyi bile başaramamışlardır. İktidar
partilerinden ANAP ve DSP bu seçimden sonra adeta tarihten silinmiştir. 12-14
yıl süre siyasi parçalanmışlık, zayıf koalisyon hükümetleri, siyasi ve ekonomik
istikrarsızlık toplumda bir güçlü adam ve güçlü iktidar ihtiyacını ortaya
çıkardığından olsa gerek AKP seçimlerden tek başına iktidar olacak kadar
milletvekili kazanarak çıkmıştır.
Görüldüğü gibi Osmanlı
İmparatorluğu’ndan beri ekonomik krizler aynı zamanda iktidarları da krize
sokmuştur. Ekonomik krizler genel olarak aşırı borçlanma sebebiyle devletin dış
borcunu ödemede zorluk yaşamaya başlaması, dünyada çıkan krizler, tarımda
kuraklık sebebiyle üretimin düşmesi, doğal afet veya salgın hastalıkların
artması gibi sebeplerden ortaya çıkmaktadır. Bunun ekonomik olarak ortaya
çıkardığı sonuç; yüksek enflasyon ve devalüasyondur. Sosyal alandaki etkisi
ise; fuhuş başta olmak üzere toplumsal çöküntü, ahlaki düşüklük ve suç
oranlarında artış şeklinde ortaya çıkmaktadır. Yaşanan ekonomik krizlerin en
önemli sonucu ise, seçim yapılabiliyorsa seçimle, yapılamıyorsa darbeyle
iktidarların koltuklarını, bazen de hayatlarını kaybetmesi olmuştur.
Türkiye, 2008 yılındaki Küresel
Finans Krizi’nde bir miktar ekonomik daralma kaydederek o günden beri ekonomide
inişli çıkışlı bir görünüm arz etmektedir. Ancak son 10 yılda ülkede yaşanan tüm
diğer büyük sorunlara rağmen bu durum henüz büyük bir krize sebep olmamış ve
her ne kadar muhalefet partilerinin beceriksizliği ve millete bir alternatif
sunamamaları da etkili olmuşsa da, hükümet beceriklilikle durumu idare etmeyi
bilmiş ve koltuğunu korumayı başarabilmiştir.
Ancak son günlerdeki gelişmeler
bu şekilde devam ederse, aynı başarıyı daha fazla devam ettirebileceği
şüphelidir. Çünkü Türkiye’nin borçları Osmanlı İmparatorluğu’nun iflasını ilan
ettiği durumdan çok daha kötü haldedir. Türk bankacılık sisteminin yüzde 51'i,
sigorta sektörünün yüzde 70'i yabancıların eline geçmiştir. Dünya Bankası raporlarına
göre Türk milletinin yüzde 26'sı fakirlik sınırının altındadır. 12 milyon
insanımızın günlük geliri sadece "1" dolardır. Hırsızlık, yolsuzluk,
adi suçlar had safhaya varmıştır. Fuhuş ve uyuşturucu bağımlılığı almış başını
gitmiştir. Milletin ahlaki değerlerinde büyük bir çöküntü yaşanmaktadır. Hem bu
çöküntü, eskiden olduğunda daha kötü bir çöküntüdür. Çünkü insanlar daha dindar
görünmeye başlamalarına rağmen, her türlü ahlaksızlık dini kılıf altında
normalleştirilmekte, sübyancılık (pedofili), nekrofili ve her türlü melanet eylem,
dini kurallara uygun olduğu söylenerek ahlaka ve hukuka da uygunmuş gibi
gösterilmeye çalışılmaktadır.
Tüm bu olumsuzlukların yanında son
zamanlardaki TL’nin dolara karşı hızlı
değer kaybı ekonomiye çok daha büyük bir darbe vurmaktadır. Hükümet her ne kadar, enflasyon oranlarını
belirlerken enflasyonu olduğundan çok daha düşük gösterecek şekilde hesaplamaya
kıstas olan ürünleri her yıl değiştirse de insanlar günlük alışverişlerini
yaparken aynı şeyleri almalarına rağmen her gün önceki günlere göre daha fazla
para ödediklerinin farkındadır. Zaten var olan enflasyon bu dolar çılgınlığı
ile beraber yürürse buna şimdiye kadar hiçbir hükümet dayanamadığı gibi şimdiki
de dayanamaz.
Son Sonuç: Hayırlısı neyse o olsun…
Not: Bu yazıyı beğendiyseniz alttaki butondan facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder