Bu günlerde; bizim kamuoyumuz iç çekişmelere, Suriye sorununa, açılıma vb. ülkeyi oyalayacak ama hiçbir fayda sağlamayacak gelişmelere odaklanmışken, aydın geçinen yazar çizer takımımız ise hükümet çevrelerine sempatik görünme adına ‘’kardeşim herkesle düşman yapmışlar bizi, bize kim saldırabilir ki’’ gibi goygoyculuklar yaparken uluslar arası askeri ve siyasi çevrelerde çok değişik konular konuşulmakta ve tartışılmakta.
Bunlardan benim en çok dikkatimi çekeni; uzay konuları ile
ilgili bir Rus askeri yetkilinin yaptığı açıklama oldu.
Bu yetkili, Rusya’nın bir uzaylı istilasına karşı
hazırlıksız olduğunu söylemiş. Askeri yetkili, Çarşamba günü yaptığı
açıklamada; ‘’Rusya’nın, dünyayı hedef alacak, gezegenler arası bir saldırıda harekete
geçemeyecek kadar güçsüz olduğunu kabul ettiklerini’’ belirtmiş.
Gelen haberlere göre bu ani ve sıra dışı çıkışa bazı Rus
yetkililer de değişik tepkiler göstermişler. Mesela Rusya’nın Titov Uzay
Kontrol Merkezi başkan yardımcılarından biri, bu konuyu soran gazetecilere; ‘’Rusya
hava sahası/hava ve uzay sahası otoritelerinin bir uzaylı istilası durumuna
karşı hazırlanmak gibi bir görevi olmadığını, zaten dünya üzerinde ve yakın
uzayda yeterince sorun bulunduğunu’’ söylemiş.
Ben, ilk açıklamayı okuyunca; votkayı fazla kaçırmış bir
subay sarhoşken açıklama yapmış olabilir diye düşünürken ikinci açıklamayı
okuyunca düşüncelerim değişti. Acaba neden bir Rus yetkili, şimdiye kadar ancak
(bizde bile değişik örnekleri çekilen) bazı filmlerde görülebilen, uzaylı
saldırısından söz etmiş olabilir?
Acaba Ruslar uzayı silahlandırmak ve antlaşmalar hilafına
hareket etmek için bir proje mi başlattılar? Veya bu antlaşmayı ihlal
ettiklerini düşündükleri bazı ülkelere bir gözdağı veya uyarı mı göndermek
istiyorlar?
Çünkü 1976 yılında yapılan; ‘’Dış Uzay Antlaşmasına’’ göre
de devletlerin, Dünya hava hudutları dışında (atmosferde ve atmosfer dışında) askeri
kapasite geliştirmesi yasaklanmış durumda. Bu antlaşmaya göre; devletler
yörüngeye klasik silahlar veya kitle imha silahlarının hiçbirini
yerleştiremiyorlar. Rusya da bu antlaşmaya imza koyan ülkelerden biri.
Bir diğer önemli husus ta; bu konuşmaların konu ile ilgisiz
kişilerin yaptığı anlamsız açıklamalar olmaması. Bu şahıslar, Rusya’nın Titov
Uzay Kontrol Merkezi’nin sorumluları. Titov Uzay Kontrol Merkezi, Rusya Uzay/Hava
Sahası Savunma Kuvvetlerince yönetiliyor. Bu merkez Rusya’nın askeri ve ticari
uydu kontrol faaliyetlerinin tamamına yakınından sorumlu. Rusyanın yörüngede
faaliyet gösteren tüm araçlarının %80’i bu merkez tarafından yönetiliyor. Yani
her iki kişi de dünyaya, önemli bazı mesajlar veriyor olabilir.
Gördüğüm kadarıyla bizde bu konu henüz basına düşmüş değil.
Siyasi ve askeri çevrelerden de bir ses çıkmadı. Belki de iç çekişmelere çok
daldıklarından bu açıklamalardan haberleri bile yoktur. Bilemiyorum….
Ama eminim ki bizim ‘’Orion
ve Sirius’’ gibi derneklerde örgütlenen OFO’cularımız bunu kaçırmamışlardır. Merakla
sağa sola saldırıyor, kulaklarını ve gözlerini açmış bu uzaylılar hakkında Rus
yetkililerden ne haber alabiliriz diye bekliyorlardır. Ama bence maalesef boşuna
bekliyorlar. Çünkü bu konunun sanıldığı gibi uzaylılarla uzaktan yakından bir
ilgisi yok.
İkinci şahsın demecine de bakarsanız bu konu aslında
bilinmeyen bir gezegenden geleceği beklenen uzaylılar ile ilgili değil. Artık
dünyaya sığmayan ve uzayı da kontrol altına almak isteyen, bu sebeple de
geleceğin uzaylıları olmaları kuvvetle muhtemel dünyalılarla ilgili.
İsterseniz konuya biraz daha yakından bakalım. Belki de olayın
detaylarını görünce daha doğru bir çıkarımda bulunabiliriz.
Uzayla doğrudan ilgili olan, ABD’nin yıldız savaşları
projesi Rusya’da ilk çıktığı 70’li yıllardan beri rahatsızlık yaratmıştır. SSCB
döneminde karşılıklı pazarlıklarla ABD’nin bu projesi durdurulmuş ancak SSCB
yıkılınca Rusya artık buna engel olamamış ve ABD bu projeyi uygulamaya
koymuştur. ABD askeri maksatlı uzay çalışmalarına ve bu arada askeri uydular
vasıtasıyla uzayı fiilen askeri maksatlarla (istihbarat maksadıyla) kullanmaya da
başlamış, buna halen de devam etmektedir. Henüz kimse ABD’nin 1976 antlaşmasına
aykırı olarak bu uzay platformlarına silah yerleştirip yerleştirmediğini
bilmemektedir. Ancak bazı başka ülkelerin denemeleri bu açıdan şüphe ve
tedirginlik yaratmaktadır.
ABD’nin bu faaliyetlerini yutan Rusya uzaya dair başka
ülkelerin çabalarını hazmedememektedir anlaşılan. Üstelik bu çabalar çok ta
barışçı amaçlar taşımıyor gibi görünürken. Yeniden üstelikte diyeceğim; üstelik
te bu ülkeler komşuları iken.
Son zamanlarda; Hindistan,
İran ve Pakistan uzay araştırmalarına yönelik (füze yapımı, uydu gönderme,
uzaya canlı gönderme çalışmaları gibi)faaliyetler içine girmiştir. Ancak
bunlar; hem Rusya’nın ciddi birer rakibi olmadıklarından, hem daha çok geride
ve emekleme döneminde olduklarından ve hem de bu çalışmalarını uzun süre askeri
maksatlarla kullanabilecek şekilde geliştirmeleri zor göründüğünden Rusya’yı o
kadar da rahatsız etmiş olamaz.
Rusya’nın
rahatsızlığı bence Çin’den kaynaklanmaktadır.
Çin uzay çalışmalarına büyük kaynaklar ayırmakta ve oldukça
hızlı sonuçlar almaktadır. Çin, yakın uzaya ve dış uzaya birçok uydu
göndermektedir. Uzaya başarılı bir şekilde canlı (hayvan) gönderme denemelerine
dair haberler alınmaktadır. Bundan daha
da önemlisi; eskiyen ve arıza yapan bir uydusunu dünyadan gönderdiği bir füze
ile başarılı bir şekilde vurarak imha etmiştir.
Çin uzayı askeri
maksatlarla kullanmak istemektedir.
Çin’in uzayı askeri
maksatla kullanmayı planladığının tek işareti de bu değildir.
Geçmiş yıllarda, bir ABD uydusunun, Çin topraklarından
kullanılan bir yönlendirilmiş lazer huzmesi ile, körletilerek kullanılmaz hale
getirildiği, ABD bu olayı açıkça belirtmese de, değişik ülkelerin basın
organlarında yer almıştır. Bu olay; Çin’in değişik vasıtaları uzayda silah
olarak kullanma denemeleri yaptığı, ABD uydularının kendi üzerinde
dolaşmasından rahatsız olduğu, bu saldırıyı yaparak hem yeni bir silah
denediği, hem de ABD’ye bir mesaj verdiği şeklinde yorumlanmaktadır.
Çin’in şüphe çeken davranışları bunlarla da kalmamaktadır.
Çin ayrıca, anlaşılmaz şekilde çok sayıda küçük ve ucuz uyduyu (ağırlıklı
olarak yakın uzaya) göndermektedir. Bu sebeple, uluslararası askeri çevrelerde,
bu uyduların askeri maksatla, hem de
saldırı maksadıyla kullanılabileceği yorumları yapılmaktadır.
İddialar şu şekildedir: Çin bu uydulara, bir miktar
patlayıcı ve uzayda istediği yere, istediği zamanda, uzaktan kumandalı olarak yönlendirilebilecek
kadar yakıt ta koymaktadır. Gelecekte Çin, muhtemel bir çatışmada, bu uyduları
yönlendirerek düşmanı olan ülkenin uydu ve uzay araçlarına saldıracaktır.
Yerden kendi uydusunu vurma denemesi de, bunu sadece bu küçük uydularla değil
yerden göndereceği füzelerle de yapmayı planladığını göstermektedir.
Şimdi bu gelişmeleri, bizim kamuoyu ve en önemlisi devletin
ilgili kurumları ne kadar biliyor bilmem ama konu ile ilgili bütün büyük
devletler (yoksa bizimkiler gibi lafla büyük devlet olunacağını sananlar değil)
uzun süredir Çin’in bu faaliyetlerini yakından takip etmektedirler. ABD ve AB’de,
(paraları ve teknik yetenekleri yeterli olduğundan) bu tehdide uygun önleyici
tedbirler sessiz sedasız alınmakta, ancak hem parasal hem de teknik yetersizlik
sebebiyle bu tedbirleri alamayan Rusya’da ise bu konu, anlaşılan, sadece bazı
yetkilileri çileden çıkarmaktadır.
Bu çıkışın neden şimdi yapıldığını da merak edenler
olabilir.
O da tesadüfi değildir.
Çin daha yeni bir uzay denemesini başarıyla
gerçekleştirmiştir.
Uzayda bulunan bir uydusundaki mekanik kollarla başka bir Çin
uydusu yakalanarak etkisiz hale getirilmiştir. Bu deneme, Rusya’da olduğu gibi ABD’de
de büyük endişe uyandırmıştır.
Bu deneme ile ilgili olarak Çinliler hangi bahaneyi ortaya
sürerse sürsünler azıcık askeri bilgisi olan birisi endişe etmeden bakamaz.
Adı üzerinde Çin bir uydusunu kullanarak başka bir uyduyu
etkisiz hale getirmiştir. Bugün bunu kendi uydusuna yapmış ancak muhtemelen
yarın düşmanı olan devletlerin uydularına yapmayı planlamaktadır.
Onun için; Ruslar kadar ABD’de bu olayı yakından takip
etmektedir. Çin’in bu denemelerine de bir isim verilmiştir. Çin; askeri
maksatlarla kullanacağı bir Anti Satallite (Uydusavar) sistemi kurmaktadır.
İşte Rus yetkilileri böyle acayip demeçler vermeye iten ana
sebep budur.
Çinliler de çekik gözleriyle herhalde bira ET’ye
benzetildiğinden bir Uzaylı istilasından bahsedilmiştir.
Aslında istila lafı da rast gele seçilmemiş olsa gerek.
Çin; şimdiden, eski Sovyet toprağı olan Orta Asya ülkelerini
ve şu anda Rusya’nın elinde olan doğu Asya’nın nüfusu az topraklarını siyasi ve
ekonomik antlaşmalarla, şirketleri ile, kaçak göçmenleri ile ekonomik, siyasi
ve demografik olarak istila etmeye başlamıştır.
Rusya ne bu istilaya, nede askeri ve teknolojik yarışa uygun
karşılık verememektedir.
İşte bu durum da Rus yetkililerde gerginliğe sebep
olmaktadır.
Bunun diğer önemli bir tarafı da ABD ve AB’nin içine
girdikleri ve bir türlü çıkamadıkları ekonomik kriz girdabı yüzünden uzay
çalışmalarına Çin kadar kaynağı gelecekte ayıramayabilecek olmasıdır. Eğer bu
şartlar değişmez ve Çin de bu şekilde giderse geleceğin yeni süper gücü olmaya
adaydır. Zaten şimdiden en büyük ikinci ekonomik güç oluş durumdadır. Sadece
büyüyen ekonomisine paralel olarak askeri gücünü de geliştirmesi yeterli
olacaktır.
Anlaşıldığı kadar da Çin’in tüm planları ve çalışmaları da
bu yöndedir. Bu durumda ise Rusya için Çin; ABD gibi uzakta olan bir rakibe
göre (Çin yanı başında olduğundan ve saldırılarını demografi dâhil her şeyi
kullanarak yaptığından) daha tehlikeli bir devlet durumuna gelmektedir.
Bu noktada isterseniz tekrar başa dönelim.
Rus yetkili bu açıklamayı neden yapmıştır?
Şimdi yukarıdaki incelemeden sonra şunu söyleyebilirim.
Bunun muhtemel iki sebebi olabilir. Ya kendi yöneticilerini ve iç kamuoyunu
uyarmak veya dünyaya gelişmelerden duyduğu endişeyi ilan etmek istemektedir.
Peki, uyarının ne tür sonuçları olabilir?
Eğer ciddiye alınırsa ki alınmış görünüyor, bence birçok
değişik sonucu olabilir. Ama en önemli sonuçlar şunlar olacaktır: Rusya 1976
antlaşmasından çekilebilir veya bu antlaşmadan çekilmeden gizli bir şekilde
uzayı askeri maksatlarla kullanma yarışına ağırlık verebilir. Her iki hareket
tarzı da dünyayı yeni bir gerginliğe sokabileceğinden önemlidir.
Tamam da bunun bizi ilgilendiren kısmı nedir?
Her şeyden önce Rusya bizim komşumuzdur. Komşuda yangın
varsa bu bize de sıçrayacak demektir. Dolayısıyla tedbir almak gerekir. Diğer
bir husus ta Türkiye’nin gelecekteki beklentisine göre bir planlama yapması
gereğidir.
Bizim yetkililerimiz boş boş Türkiye dünya devleti oldu
diyerek milleti uyutmayı bir kenara bırakmalıdır ilk önce. Çünkü yapılanlar
Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmaktadır. Dünyada büyük güç olmak sadece
nüfus sayısı ile, para ile veya lafla olmamaktadır. Eğer bunlar mümkün olsaydı;
nüfusları ve toprak büyüklüğü toplamları bizim yarımız kadar olmayan Portekiz
ve Hollanda bir zamanlar süper güç konumuna yükselemezlerdi. Bunlar o zamanın
uzayı olan denizciliğe ve deniz keşiflerine yöneldiler. Kendi güçleri ile
kıyaslandığında sınırsız sayılabilecek büyüklükte toprakları ve kaynakları
kontrollerine aldılar. Bu durum da onları birer süper güç konumuna getirdi.
Unutmayalım, Osmanlı’nın en güçlü olduğu Kanuni döneminde bu Portekizliler
Kızıl Deniz ve Hint Okyanusunda birçok deniz savaşında mağlup ettiler.
Bu gün bütün denizler ve bütün karalar keşfedilmiş ve
bölüşülmüştür. Yani artık deniz bitmiştir. O dönemin denizi ve uzak toprakları
bugün artık uzaydır. Bu yeni kaynak o zamanki sınırlı dünya toprakları ve
denizleriyle bir kıyaslama yaparsak sınırsız büyüklüktedir.
Uzay sınırsız imkânları barındırmaktadır ve uzaya kim daha
önce el atarsa geleceğin süper gücü de muhtemelen o olacaktır.
Uzun lafın kısası, Atatürk’ün de dediği gibi ‘’İstikbal
göklerdedir.’’
Türkiye derhal ve yoğun bir şekilde uzay çalışmalarına
başlamalıdır.
Eğer; büyük devlet olmak istiyorsa bu zorunludur.
Yoksa ben büyüğüm demekle kimse büyük olmaz.
Şu andaki davranışlarımıza bakarsa fırsat kaçmaktadır.
Bir uzay araştırmaları merkezi kurulmalı, üniversitelerimiz
de uzay araştırmalarına yönlendirilmelidir.
Özel sektör de bu konunun içine dahil edilmelidir.
Bu iş için hemen kaynak ayrılması gerekmektedir.
Başlangıçta öyle çok bir paraya da gerek yoktur.
Basın organlarında; Suriye’li sığınmacılara ve göstericilere
atılan gazlara ödendiği söylenen paranın yarısı bile ayrılsa bence yeterli
olacaktır.
Saygılar sunarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder