Çin; tarihin en eski kültürlerinden birisini temsil
etmektedir. Çinliler; çok eski dönemlerde yerleşik hayata geçmişler, yazılı
zengin bir kültür, bir medeniyet oluşturmuşlardır.
Çin; tarihinin başlangıcından beri iki klasik düşmanla
mücadele etmek zorunda kalmıştır. Kore ve Japonya gibi doğu ve güneyden gelen
tehdit ve kuzeyde step halklarından (Türk ve Moğollardan) gelen tehdit. Nitekim
Çin tarih boyunca bu güçlerle mücadele etmiş ve bazen de yenilerek topraklarını
bu güçlere terk etmek zorunda kalmıştır.
Daha sonra Avrupalı ve Amerikalılar ile tanışan, onlar
arasında etki alanlarına ayrılan ve bir Pazar haline getirilen Çin; uzun
isyanlar, iç karıklıklar ve savaşlardan sonra 1912 yılında başındaki imparatoru
tahtından indirermiştir. Bundan sonra Cumhuriyetçiler ve Komünistler arasında
uzun bir iç savaş yaşanmış ve sonunda Mao’nun önderliğini yaptığı Çin’e has
komünüzm devletin hakim ideolojisi olmuştur.
Mao öldükten sonra Çin, yeni gelen yöneticilerce, Mao’nun
mirası tasfiye edilerek adı komünist parti idaresinde bir nevi devlet kapitalizmi
diyebileceğimiz siyasette çok baskıcı ama ekonomide batı ülkelerinden bile fazla liberal ve
kapitalist bir sisteme geçmiştir.
Mao’nun ölümünün ardından yaşanan iktidar mücadelesi ve tasfiyeden
sonra uzun süreli bir planlama yapılmış, bu planlamaya sadık kalınarak Çin
ekonomik olarak hızla ilerlemeye başlamıştır. Bu ilerleme sonucunda geçen yıl
Japonya’yı geçerek ABD’nin ardından en büyük ekonomi haline gelmiştir.
Tarih boyunca seyrettiği inişli çıkışlı gelişmesine rağmen
Çin; uzun ve neredeyse kesintisiz devlet
kurma özelliği, zengin kültürü ve her zaman sahip olduğu potansiyel gücü ile
sadece bölgesinde değil tüm dünya çapında önemli bir güç veya önemli bir
mücadele alanı olarak en zayıf anında bile etkinliğini sürdürmüştür.
Çin bu tarihi süreç içerisinden bu güne gelirken, onun
ruhunu ve yapısını; korucusunun adıyla anılan ve geleneksel Çin Şinizm’ini
kurallara bağlanmış bir hali diye tarif edilen Konfüçyüsçülük oluşturmuştur.
Konfüçyüs (M.Ö. 551-479) aslında din adamı değil bir filozoftur. Onun felsefesi
zamanla din haline getirilmiştir.
Konfüçyüsçülük; Vu-Ti
(M.Ö. 140-87) zamanından 1912 yılına kadar devletin resmî dini kabul
edilmiştir. Bu sebeple, Çin de; kültür ve insan davranışları başta olmak üzere
tüm devlet ve yönetim anlayışı da bu dinin kaideleri altında gelişmiştir. Mao
döneminde dinin yasaklanmasına rağmen, bu günün yönetimi ve hatta Mao’nun
yönetimi ve politikaları bile hep bu dinin ilkelerinden etkilenerek oluşmuştur.
Yani Konfüçyüsçülük Çin halkının büyük bir kısmı ile Çin devletinin ruhuna
işlemiştir.
Konfüçyüs aslında; imparatorluğun felsefi altyapısını ve
toplumun buna uygun olarak nasıl şekillenmesi gerektiğini anlatan bir ahlakçı
ve bir filozoftur. Bunu onun İlkeler Kitabı’nda belirttiği ilkelere bakarak ta
anlayabiliriz.
1- Oğuldan istenen
babaya, memurdan istenen hükümdara, kardeşten istenen ağabeye, arkadaştan
istenen de kendisine verilmelidir.
2- Temkinli olanlar
pot kırmaz.
3- Kendimize
yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmamalıyız.
4- İnsanlar
prensiplerine hâkim olabilir. Prensipler insanlara hâkim olamaz.
5- Düşünmeden
öğrenmek, boşuna zaman harcamaktır.
6- Bilgi desteğinden
yoksun bir fikir, tehlikelidir.
7- Sizden üst
durumda olan birinin beğenmediğiniz halleriyle sizden alt durumda olan birine
davranmayın.
Konfüçyüs, topluma daimî olarak hata
işlemekten uzak kalmalarını hatırlatmış, işlenen bir suçun cezasının mutlaka bu
dünyada görüleceğine onları inandırmaya çalışmıştır. Konfüçyüs barışı sağlama
yolunun bizzat insanın kendi benliğinde tecelli etmesi gerektiğine dikkat
çekerek ancak kendisi ile barışık olan insanın ev halkını, çevresini ve nihayet
milletini yönlendirebileceğini belirtmiştir. O'na göre beş fazilet vardır:
1-
İyilik yapmak,
2-
Güvenilir bir şahsiyet olmak,
3-
Dürüst davranmak,
4-
Terbiyeli olmak,
5-
Tedbirli hareket etmek.
Konfüçyüs'e göre ahlâkî telkinlerin meyve verebilmesi için
şu ana temeller üzerine oturması şarttır.
1-
Kültür,
2-
Ahde vefa,
3-
İş idaresi,
4-
Üste karşı dürüst davranma.
Ahlâkî olgunluğun
temel öğelerini teşkil eden insanî ilişkileri Konfüçyüs beş maddede
toplamıştır:
1-
Amir-memur ilişkisi,
2-
Arkadaş-dost ilişkisi,
3-
Karı-koca ilişkisi,
4-
Ana-babanın çocuklarıyla ilişkisi,
5-
Kardeşler arası ilişkiler.
Konfüçyüs'e; toplumda bazı
görevler sırf ahlaki oldukları için yapılmak zorundadır.
Peki, bunları neden anlatıyoruz?
Çünkü artık Çin hakkında da
yazılar yazmaya başlayacağız. Çin’i daha iyi anlamak için, Çin’i Çin yapan bu
değerleri anlamanın faydalı olacağını düşünüyoruz. Daha önce de belirttiğimiz
gibi, Çin halkının ve yönetim felsefesinin ruhuna bu ilkeler derinlemesine
işlemiştir. Bu günkü Çin yönetiminin davranışlarını bile iyi incelersek hep bu
ilkelerin etkisini görebiliriz. Unutmayalım ki Konfüçyüsçülük çok uzun bir
süreden beri bir devlet dinidir ve devleti anlamak için bu dini de anlamak
gerekir.
İsterseniz bu dinin öğütlerine
bakarak Çin kültürü ve devlet anlayışına bir göz atalım.
·
Çin dini, bir İmparatorluk dinidir. Bu sebeple;
bir güç, bir imparatorluk ve buna uygun bir toplum düzeni oluşturma ve bunu
koruma peşindedir.
·
Kültür, ahde vefa, karı koca ilişkisi vb.
konuları düzenlediğinden aynı zamanda her dönemde oluşan hukuk metinlerinin de
kaynağı veya bu kanunların yapılmasına etki eden temel felsefe olmuştur.
·
Kanunlara ve devlet otoritesine kesin bir itaati
öngörür. Toplumsal hiyerarşiyi onayladığından ve itaati öğütlediğinden;
demokratik değil, daha çok otoriter ve baba figürlü yöneticilerin hâkim olduğu
bir yönetim biçimini ön görür.
·
İhtiyatlıdır. Hesapsız saldırganlıktan kaçınır.
Mevcut düzeni korumaya çalışır ve bunu tehlikeye atabilecek maceracı davranışları
salık vermez.
·
Davranışlarda karşılıklı denge ve karşılıklı
çıkarı ön görür.
·
Başkasını eleştirmeyi değil, mevcut duruma uygun
olarak başkasına saygıyı ve onlara oldukları gibi davranmayı öngörür. Kendine
karşı da aynı saygıyı bekler. Eleştiriyi, dahası devlet yetkililerini ve
devletin kendisini eleştirmeyi; onların haklarına bir saldırı olarak
gördüğünden hoş karşılamaz. Dahası bunu art niyet ve düşmanlık olarak algılar.
Bunu ülke içindeki kişi ve gruplardan daha çok yabancı devletlerin kendi
devletine karşı davranışlarında da aynı şekilde yorumlar.
·
Toplumu; aileden imparatorluğa kadar giden, bir araya
gelmiş bir sistemler bütünü olarak görür ve bunlardan en küçüğü ve tüm sistemin
temeli olan aileye çok önem verir.
·
Temkinli olduğu kadar içine de kapanıktır. Tüm
planlarını kendi merkezinden bakarak yapar ve bunu kimseye ilan etmeden
uygulamaya koyar.
·
Sistemlidir. Hiçbir şeyi tesadüflere bırakmaz.
·
Bilgiye ve kültüre büyük önem verir.
·
Toplum düzenini ve devleti bir amaç, bireyi ise
bu amaca en iyi şekilde hizmet etmesi gereken bir araç olarak görür. Bireysel
değil toplumcudur.
·
Toplum
yapısını ve sınıflaşmayı, üstten alta doğru kademelenmeyi; aile den başlayarak
en üst yöneticiye kadar olan rütbe ve makamları doğal bir durum ve hatta doğal
bir hak olarak görür ve bunun sorgulanmasını kabul etmez.
·
Sabırlıdır. Acele karar vermez. Ama yaptığı
planları sabırla uygular.
·
Çalışkandır. Bunu bir vazife edasıyla yapar.
Şimdi başkaları da başka sonuçlar çıkarıp buraya ilave edebilir veya
bunlardan bazılarını değiştirebilir.
Ancak biz yukarıdaki metinleri
okuyup Çin’in tarih boyunca uyguladığı davranışlarına ve şu andaki
uygulamalarına bakınca bu çıkarımları yaparak buraya koymayı uygun gördük.
Çünkü Çin’in bu günkü davranışlarının dahi bu temel ilkeler çerçevesinde
olduğunu düşünüyoruz.
Şimdilik bu temel bilgileri vermekle yetineceğiz.
Daha sonraki yazılarımızda Çin’in son günlerdeki durumu ve politikaları,
özellikle askeri faaliyetleri hakkında bilgiler vereceğiz.
Bu bilgileri de kullanarak bazı değerlendirmelerde bulunacağız.
Saygılar sunarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder