.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

24 Eylül 2013 Salı

Demografik Savaş ve Nüfus Artış Oranının Devletler Üzerindeki Etkisi


     Birkaç gün önce; Sümerlerle ilgili bir kitap okudum. Kitapta en çok ilgimi çeken şeylerden birisi de bulunan bir tablette devletin son zamanlarında sistemin yıkılışına ağıt yakan bir Sümer aydınının yazısını idi.
     Bu şahıs gerek devletin sınırları içinde, gerekse sınırlara yakın bölgelerde yaşayan, ilkel, barbar insanların karınca sürüsü gibi ülkeye saldırdığını, kendilerinin yüzyıllarca süren çabaları sonucu oluşturdukları medeniyeti yıkıp talan ettiklerini, kendilerinin bu vahşiler tarafından yok edileceğini yazıyordu.
     Konuyu biraz inceleyince işgalcilerin iki özelliğine vurgu yapıldığını fark ettim: Kalabalıktılar ve şehirleşmemiş, kırsalda yaşayan, barbar, kaba ve acımasız insanlardı. Bunlar önceleri isyan türü iç kargaşalıklara başlamışlar, bu devleti zayıflatmış ve sonunda dışarıdan gelen ve yine aynı özellikleri taşıyan (eğitimsiz, kırsal alanlarda yaşayan, barbar ve çok kalabalık) yabancı uluslar tarafından devlet parçalanmıştı.
     Bu durum beni tarihte devletlerin kurulması, büyümesi ve yıkılmasında nüfusun etkisi hakkında düşünmeye sevk etti. Şimdi düşündüklerimi aşağıya yazıyorum.
     Önce Türk tarihine göz atma ihtiyacı hissettim. Orta Asya bozkırlarında hayvanları ile dolaşan ve gıda sıkıntısı çekmeyen, protein ağırlıklı beslenen göçebe ve yarı göçebe Türk topluluklarında nüfusun hızla arttığı zamanlarda bu nüfusun etkili bir lider tarafından örgütlenip Çin'e, Hindistan'a ve bu günkü Rusya'istikametinden Avrupa'ya saldırdığı, bu saldırganların beraberlerinde belli bir nüfusu da götürerek bu bölgelerde devletler kurduğunu gördüm. Bu göç ve fetih hareketlerinin temel sebebi aşırı nüfus artışı ve bu nüfusun ya bir lider tarafından tek bir çatı altında toplanması yada iki veya daha çok lider etrafında toplanıp önce kendi aralarında mevcut kaynaklara hakim olma mücadelesi yapıldığı ve yenilen tarafın tüm nüfusu ile başka bir bölgeye göç etmesi ile meydana geldiğini gördüm.
     Tek bir lider etrafında toplanma durumunda saldırılar ve bazen de fethedilen bölgelere göçü belirleyen temel unsur gidilecek bölgelerin zengin kaynaklara sahip olup olmadığı olmuştur. Türklere en yakın bölge de değişik Çin devletleri bulunduğundan ilk saldırılar hep Çin'e olmuştur. Daha sonra batı ve güneye akınlar yapılmıştır. Çin yoğun nüfusu, örgütlü toplumu, zengin yerleşik kültürü ile Orta Asya için hem birinci tehdit, hem de birinci zenginlik kaynağı olduğundan önce oraya saldırılmasını doğal karşılıyorum.
     İç savaş durumunda ise bazı farklılıklar vardır. Yenilen taraf Çin'e yakınsa bunlar Çin devletlerine sığınmışlar, yoğun nüfus içinde ancak azınlık durumunda yaşadıklarından gittikleri devlet ve bölgede dengeleri bozamamışlar, göçebe kültürü terk edip yerleşik kültüre geçenler de yerleşik hayata uygun yeni bir kültür ve yeni bir din oluşturamadan mevcut dil ve kültürü benimseyerek asimle olmuşlar ve yok olmuşlardır. Göktürk yazıtlarında Kağan'ın da belirttiği (Ötüken Ormanında kalın. Çin'e gidenler bir daha geri dönmedi. vb.) gibi çin bu küçük grupları yok etmiştir. Hindistan tarafına gidenler de benzer bir kaderi paylaşmışlardı.
     Batıya doğru gidenler ise varlıklarını muhafaza ettikleri gibi buralarda imparatorluklar da kurmuşlardı. Bunun sebebi ise kendileri gibi yerleşik bir dini olmayan; Slav, Lapon vb unsurlarla karşılaşmaları, savaşçılık ve organizasyon kabiliyeti olarak onlardan üstün olmaları, yerleşik hayata tamamen geçmeyip göçebe ve yarı göçebe yaşam tarzlarını sürdürmeleri ve gittikleri bölgelerde nüfus yoğunluğunun düşük olmalarıdır.
     Burada karşımıza çıkan asimilasyon kavramını da incelemek gerekir. Türkler üç şekilde asimle olmuş ve yine üç şekilde diğer ulusları asimle etmişlerdir. Bunlardan birincisi yaşam tarzı değişikliğidir. Yeni ve kendine has bir yaşam tarzı oluşturmaya yetecek kadar uzun bir geçiş süresi yaşamadan hızla yerleşik hayata geçenler asimle olmuşlardır. Din değiştirip, mevcut dinin din adamları ve kitaplarını o dillerde ve o dili konuşan din adamlarından öğrendiklerinde asimle olmuşlardır. Azınlık durumunda kalıp çoğunluğunun arasında yaşarken dillerini kaybettiklerinde asimle olmuşlardır. Bu İran'da, Arap yarımadasında, Hindistan'da, Çin'de, Avrupa'da ve Balkanlarda hep aynı şekilde olmuştur. Çine giden hatta Çağatay Han zamanında Çin'i ele geçiren, Hindistan'da imparatorluklar kuran, Arap Yarımadasının ve Kuzey Afrika'nın her yerine giden (Mesela Mısır'ın Memlukler) bu gün yok olup gitmişlerdir. Rusya ve Balkanlar'a, hatta İspanya'ya kadar gide Türkler (Kumanlar, Avarlar, Kıpçaklar, Hunlar, Bulgarlar vb) de hep aynı şekilde yok olmuşlardır.
     Ancak biz bu güne kadar varlığımızı sürdürebildik, hatta Anadolu'da ezici çoğunluğu sağladık. Peki ama neden. Bence birinci sebep yavaş yavaş, kademeli olarak gelmemizdir. Adım adım gelerek, yeni geldiğimiz bölgelere uyum sağlayıp ona uygun kültür, inanç ve yetenekler sağladık. 900'lü yıllarda İran, Kafkasya ve Hindistan'da devletler kurduk.Sonra Samanoğulları, Abbasi halifeliği, Mısır vb. yerlere paralı asker olarak aşiretlerimiz le geldik ve toplu olarak yaşadık. Anadolu'ya 1071'de ayak bastık ve Balkanlar'a neredeyse 250 sonra yerleşmeye başladık. Bu süre de bize kökleşme, yerleşme ve yeni bölgeye göre kültürümüzü adapte etme imkanı sağladı. Diğer önemli bir husus ta biz geldiğimizde Orta Doğu ve Anadolu'da nüfus yoğunluğunun çok düşük olmasıdır. Yüz yıllar süren Bizans-İran, Bizans-Arap savaşları, Ermeni vb unsurların çıkardığı iç isyanlar, İkonaklast (İkona kırıcılık) vb. sebeplerle çıkan mezhep ve din savaşları sonucu Anadolu ıssız bir yer halindeydi. Bir de veba gibi büyük salgınların sebep olduğu kitlesel ölümler eklenince Anadolu Türklerin fethi için çok uygun bir durumdaydı. Şimdi Kürtçü bazı çevrelerin iddia ettiği gibi burada Kürt nüfusu da hakim değildi. Kürtler Türkler Anadoluyu fethettikten sonra tarihi süreç içinde İran ve Irak'tan Anadolu'ya göç ettiler. Anadolu'da belli yerlerde birkaç (Bizans'a bağlı) ermeni beyliği ve nüfusları oldukça düşmüş (Antakya, Konya, Adana, Kayseri, İzmir, İzmit gibi) birkaç şehir vardı. Aksi takdirde 1071'de Malazgirt'te Romen Dyojen'i yenen Alparslan'ın komutanlarından Artuk Bey bir-iki yıl içinde bugünkü güneydoğu Anadolu ve Suriye'nin büyük bir kısmını, yine Afşin Bey'de benzer şekilde Anadoluyu bir uçtan bir uca kat edemez, savaştan kısa bir süre sonra İstanbul önlerine gelemezdi.
     Diğer hususlarla birlikte nüfus yoğunluğunun devletlerin ve milletlerin büyümesi veya yok olmasında etkili olduğu ortadadır. Peki ulusların veya devletlerin nüfusları nasıl artar.
     Benim anladığım kadarıyla şehirlerde doğurganlık oranı düşmektedir. Bu gün de, geçmişte de kırsal alanda yaşayanlar daha fazla üremektedir. Muhtemelen kırsalda güvenlik ve güç için nüfusa daha fazla ihtiyaç duyulduğundan insanlar daha fazla çocuk yapmaktadır. Diğer bir etken de nüfusu besleme ve büyütmenin kırsalda daha kolay olmasıdır. Şehirde küçük bir evde yaşayan, tün yiyecek ve giyeceğini satın almak zorunda olan insanlar daha az çocuk yapmışlardır. Bu durum bu gün de geçerlidir. Dikkatimi çeken diğer bir husus ta gelir seviyesi artan insanlar daha az üremektedir. Buna eğitim seviyesini de ekleyebiliriz.
     Devletler ve toplumlar zenginliklerinin ve güçlerinin zirvesine ulaştıklarında aynı zamanda dejenere olmaya ve kendilerini yok edecek yolların taşlarını döşemeye başlamaktadır. Osmanlı'ya bakın, Roma'ya bakın hep bunu görürsünüz. Zenginleşen toplum artık hayatın zevklerine dalmaya başlamaktadır. Bu da üremeyi, üretimi vb. her şeyi olumsuz etkilemektedir. Bu duruma genellikle gelişmişlik seviyesi, sosyal ve kültürel faktörler sebep olmakla beraber bazen de hesaplanamayan doğal afetler ve salgınlar (veba, deprem vb.) sebep olmaktadır.
     Bu konu hakkında yazılarıma daha sonra devam edeceğim. Bu konu ile ilgili ''Demografik Savaş'' kavramını ele alacak, günümüzde bunun devletlere olası etkisi ile hangi devletlerin ne tür demografik sıkıntıları olduğunu, hangi devletlerin gelecekte parçalanma, yıkılma ve hatta yok olma riski ile karşı karşıya kalabileceklerinden bahsedeceğim.
Hoşça kalın.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder