.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

6 Eylül 2018 Perşembe

Suriye Sorunu hakkında bir tartışma.

Sosyal Medya'da Suriye konusunda yaptığımız bir tartışma.

Ben: ''Suriye artik bolunmustur. 

Esat rejimi butun ulkeyi ele gecirse bile bunu engelleyemez. 

Bir ulkenin nufusunun neredeyse yarisi baska ulkelere siginmak zorunda kalmissa bu ulkenin rejimi ancak o ulkedeki emperyalistlerin pay kapma mucadelesi sona erinceye kadar yasar. 

Suriye bolunurse bundan en buyuk zarar gorecek ulkelerin basinda ise maalesef Turkiye gelir. 

Suriye de basta isid olmak uzere bircok teror orgutu vardir. 

Ve bu orgutler uzun vadede bizim icin de tehdittir. 

Ama ulkedeki en buyuk teror orgutu baas rejimidir. 

Cunku diger teror orgutleri gibi sivil, coluk cocuk ayirmadan teror yontemlerini kullanmaktadir. 

Terorle mucadele ettigi iddiasi da dogru degildir. 

Bir ulkenin nufusunun yarisinin terorist olduguna inanan varsa o zaman haklidirlar.''

Bir karşıt fikir: ''Tamda demokrasiye geçmek için altı yıllık bir plan ile yola çıkmış, eğitimli, modern bir lider olan Esad ne oldu da birden bire esed oldu. 
BOP eşbaşkanı neden kardeşi Esad ın sıkı fıkı tuttuğu elini bir gecede bıraktı. Yayılmacı politikasını en vahşi şekilde şiddet uygulayarak gerçekleştiren İsrail'e karşı en kararlı mücadele eden Suriye'ye kimler ve neden çelme taktı. Türkiye PKK ile mücadele ederken çok sayıda ilçeyi yerle bir ederken haklı.... fakat, ABD ve müttefiklerinin onbinlerce vahşi militanı Türkiyede eğitip, donatarak bir gecede Suriye ye sokarak yarattıkları vahset ve istikrarsızlık karşısında halkın desteğini de alarak bir kurtuluş savaşı veren Esad haksız mı.

2011 yılında boğazları kesilerek köprüden nehre atılan yüzlerce Suriyeli asker ve polis başta olmak üzere katledilen binlercesinin aileleri, sevenleri, aşiretleri ve haklarını koruyacak devletleri yokmuydu. Elbette haksız ve ilegal olan dış müdahale/etki büyük bir tepki doğurdu.

Bu arada, Türkiye'ye kaçan sözde sığınmacılar, ABD ve İsrail tarafından büyütülen IŞİD tarafından katledilmemek ve iki ateş arasında kalmamak için kaçanlardır. Kaçmayıp Esad ile birlikte Ülkelerini kurtarmak için savaşabilecekken aksine tayyip ve benzeri ihvan zihniyetli yaratıklar tarafından da tahrik edilerek büyütülen, kanunsuz ilegal bir organizasyon ile para, silah ve her türlü lojistik desteği verilerek ESAD'a karşı sahaya sürülen bir başka grup daha vardır.

Neticede bir ülkenin iç işlerini o ülkenin vatandaşları belirler. Bugün Esad özellikle sunni çoğunluğun desteğini alarak seçimle iktidarını koruyan bir liderdir. Suriye de yapılan son seçim en az Türkiye de yapılan son seçim kadar legaldir.''


Ben: ''Bir sirketiniz var ve basina koydugunuz yonetici sirketin yarisini kaybetti. Bu aslinda iyi cocuktur ama rakip firmalar onu oyuna getirdi diye sirketin basinda tutar misiniz. Adamin yapacagini soylediginiz seyler sadece varsayimdan ibaret ama ulkesini paramparca ettigi gercek. Ben varsayimlara gore degil gerceklere gore yazdim yazdiklarimi. Benim suriye konusunda uc temel prensibim var. 1. Iyi diktator yoktur. Butun diktatorlar kotudur. 2. Iyi emperyalist yoktur. Butun emperyalistler kotudur. 3. Iyi teror orgutu yoktur. Butun teror orgutleri kotudur.

Turkiye konusu ayri bir mesele. Turkiye de tek adam rejimini elestirip esat i allayip pullamaya calismak ne kadar tutarli?

Olayi mezhep boyutuna getirmek te sik yapilan bir hata. Ben mezhepten bahsetmedim. Burada vurgulamaya calistigim teror yontemlerini kullanan kim olursa olsun teroristtir vurgusu. Farz edelim ki baska ulkeler de benzer yontemleri uyguluyor. Bu esat i masum yapmaz. O ulke yonetimlerini de kotu yapar.

Baas rejiminin yillarca pkk ve diger teror orgutlerine verdigi destek sebebiyle terore destek veren ulke listemizde oldugunu da unutmamak lazim. Baska ulkelerin diger ulkelerin ic islerine karismamasi gerektigine gelince haklisiniz. Keske karismasalar.Ama esatlarin bundan sikayet etmeye hic hakki yok. Cunku yillarca lubnan, urdun, irak ve filistin in ic islerine karistilar. Yillarca lubnanin bir kismini isgal ettiler. Hatay i kendi sinirlari icinde gosterdiler. Ne demis atalarimiz? Çalma kapimi, calarlar kapını.

Suriye nin durumu aslinda yuzde 52 yi sokaga salarim diyenlerin boyle bir sey yaparlarsa ulkeyi ne hale getirecegine de guzel bir ornek.''

İkinci farklı fikir: ''Hiç bir ülke masum değil Mısırda darbe olmasa ...belki 59 daki yapı gibi ihvan hareketi suriyede esadı devirip birleşik arap devleti de kurabilirdi...bizimkileri hataya götüren yzb hafız esadın niçin devlet kurmasına izin verildiği ve bop örtülü hedeflerini öngörememek...ayrıca kontrolsüz bir hizbullah daha tehlikeli israil için ...israil büyük oluşumlardan ziyade birbiri ile mücadele eden küçük oluşumları tercih ediyor...zaten 1979 campt davit ant.da garantör ve imzacı devletler abd mısır israil bize darbeyi daha iyi anlamamızı sağlıyor...(enver sedatın attığı bu imzayı kabul etmeyen bir yapı var dı malum suriye ve mısırda (Türkiye ve ırakta olduğu gibi)mısır ordusu ve devleti bu imza gereği büyümüş ve her yıl milyardolarlar abd den destek görmüştür....Bu ordu hem mükafat adı altında mısıra destek öte yandan israile hasmane takılmayan amerikancı zihniyet...''

Ben; ''Elbette ki Israil kendi cikarlarina gore bazi manipulasyonlar yapiyor. Kendi guvenligi icin her ulke bazi seyler yapiyordur. Burada dikkat edilmesi gereken baas rejiminin suriye de yillarca suren kotu yonetiminin suriyeyi bu manipulasyonlara acik hale getirmesi ve zayiflatmasi. Bir yonetim ulkenin basina gelen felaketleri dusmanlarini suclayarak aciklayamaz. Sen ne yaptin kardesim? Diye sorarlar adama.''

İkinci farklı fikri savunan: ''Baas da arap milliyetçiliği var malum fakat abd israil arapları selefi/ şii ve sunni olarak üçe bölmüş ve kapıştırıyor geçmişte gn.nasırın baas düşüncelerini yıkıyor.
Biz suriyede heriki düşünceden de azade özgür üniter laik bir suriyeden yana olmalıydık her iki yapıda bizim için riskdi aslında...bizi hataya düşüren pkk hatay ve su meselesi ile suriye devlet otoritesine hasmane yapımız ve mısır ihvan hrk.ne yakın akp politikaları malum...halbuki uniter yapıdan serbest kalacak oluşumlar daha tehlikeli...kontrolsüz güç güç değildir suriye için...''

Ben: Aynen...

İlk karşıt fikri öne süren: ''Ben her şeye rağmen, baba Esad ile oğul Esad arasındaki farkın göz önüne alınmadığı kanaatindeyim. Oğul Esad ülkesinin gerçeklerinden öte gidemezdi ve bunun bilincinde olarak ülkeyi olabildiğince demokrasiye yöneltebilmenin yol haritasını çizmiş ve deklare etmişti. Sihirli değneği olan kendi ülkesinde kullansın. Özetlersek arı kovanına çomak sokarken koruyucu kıyafetini giyeceksin. Yoksa, durum ortada...''

Ben: ''Esadlar döneminde Antakya'da hudut taburunda isth. sb. idim. Birçok defa Suriye'ye gittim. Baba Esat tam bir zorba diktatördü. Oğul esat onun sadece biraz modern bir versiyonu olmaktan öte gidemedi. Adam iktidar için hazır değildi. Abisi ölünce saltanat ona kaldı. Babası ölünce yaşını büyütüp başkan yaptılar. Bu bile saçmalık. Sanki Suriye'de adam kalmamış, oğul Esat'ı iktidara getirmek için anayasanın yaş sınırı ile ilgili maddesini değiştirdiler. Oğul Esat iyi biri ve demokrasiyi tedricen getirmek isteyen biri olsaydı (Ki ben öyle olmadığını düşünüyorum. Amacı rejimi bir Ortadoğu diktatörlüğünden modernleşen bir diktatörlük haline getirmekti sadece. O reform diye söylenen yaptıklarını yaparken ben birçok defa Suriye'ye gittim ve yapılmaya çalışılanları yerinde gördüm.) bile Baas rejimi Türkiye için tehlikeli bir rejimdi. Çünkü Baas rejimi bazılarının zannettiği gibi Nusayrilerin rejimi değil, ilk teorilerini bir Hristiyan Arap'ın ortaya attığı Arap milliyetçiliğine dayanan bir rejimdi. Bu sebeple de doğası gereği Türk ve Türkiye düşmanıydı. Devsol'dan PKK'ya kadar Türkiye'de insanları öldüren tüm terör örgütlerini yıllarca desteklediler. Apo'ya koruma sağladılar. Fırat üzerindeki barajları yapamayalım diye bu barajlara kredi sağlayan ülkelerde propagandalar yaptılar ve en önemlisi de Hatay'ı kendi toprakları içinde gösterdiler. Bunun için Hatay'da bazı ayrılıkçı örgütler kurmaya çalıştılar. Bu haliyle Suriye rejimi, Arap sosyalizmi denilen totaliter, Arap milliyetçisi, Türk düşmanı ve terörü besleyen bir rejimdi. Şimdi kalkıp ta onu bunu terör örgütlerine destek veriyor diye suçlamaları komediden başka bir şey değil. Ülke Baas rejimi tarafından her yönüyle kötü yönetilmiştir. Suriye'ye gittiğim zamanlardaki gözlemlerime göre Türkiye'den en az 50 yıl geride bir ülke olduğunu söyleyebilirim. Rejim karşıtları bir yana basit bir belediye hizmetini eleştirenlere bile Hitler, Mussolini ve Stalin'in ruhuna fatiha okutacak kadar insanlık dışı muamelelerde bulunulduğunu da örnekleriyle biliyorum. Benim kaçakçılıkla ilgili haber elemanlarımdan birinin babasını sırf kasabanın yolundaki çukurları eleştirdiği için tutukladıklarını ve muhaberat'ın işkencehanelerinde öldürdüklerini biliyorum mesela. Esat savunulacak biri değil, Baas rejimi de öyle. Ülkeyi bu hale getiren ve Emperyalist devletlerin savaş alanı haline sokan Esat ve Baas rejimidir.''

2 Eylül 2018 Pazar

Kurtuluş Savaşı'nda Kiminle Savaştık?

Zaman zaman bazı kişiler Kurtuluş Savaşı'nın sadece Yunanlılarla yapıldığını (ki bu büyük bir palavradır), küçücük Yunan devletini yendik diye bu kadar övünmenin gereği olmadığını söylüyorlar. 

Eğer bu cehaletten kaynaklanan bir durum değilse muhakkak ki art niyetten kaynaklanıyordur. 

Çünkü bu tamamen gerçek dışı bir iddiadır.

Neden gerçek dışı olduğunu açıklayayım.

Biz Milli Mücadele'de Güney Anadolu'da Fransızlar ve Kocaeli Yarımadasında İngilizlerle savaştık. 

Doğu'da ise Ermenilerle. 

Varsayalım ki Kurtuluş Savaşı'nın sadece Yunanlılarla yapıldığını iddia edenlerin bunlardan haberi yok.

Ya da, öyle değil ama varsayalım ki onlar doğru söylüyor olsunlar (Yani biz sadece Yunanlılarla savaşmış olalım.).

Bu durumda bile küçücük veya bu tür iddialarda bulunanların ifadesiyle dandik Yunanistan'ı yendiğimiz iddiası doğru değil.

Çünkü çoğu insanın zannettiği gibi Yunanistan o zaman TBMM hükümeti ile karşılaştırıldığında öyle dandik filan değil. 

Sayısal değerlere bakıldığında bizden oldukça güçlü durumdalar.

Nasıl mı?

Açıklayayım...

Milli Mücadele'nin geneli üzerinde Trakya'nın çok bir katkısı olmamıştır. 

Çünkü Yunanlılarla İstanbul ve boğazlardaki İtilaf Devletleri arasında kaldığından 1920 yılında (Temmuz ayı) Yunanlılarca işgal edilmiştir.

Bu sebeple Milli Mücadele Anadolu'nun insan ve ekonomik kaynakları ile yürütülmüştür.

Milli Mücadele başlarken Anadolu nüfusu Rumu ve Ermenisi dahil 8 milyon civarındaydı. 

Bu nüfusun bir kısmı doğuda Ermenilerle, Karadeniz kıyılarında Pontus Rumlarıyla uğraşıyordu. 

Bir kısmı ise Güneyde Fransızlar ve batıda Yunanlıların eline geçmişti. 

İzmit ve Civarı ise İngiliz kontrolündeydi. 

Bu bölgeler ülkenin ekonomik olarak en güçlü bölgeleriydi. 

İnsan nüfusu da en yoğun bölgeler bu bölgelerdi. 

Bu bölgeler çıkarılınca TBMM kontrolündeki bölgede en fazla 4-5 milyon civarında insan yaşadığını söylemek yanlış olmaz. 

Peki Yunanistan nüfusu ne kadardı? 

1. İnönü Muharebesi öncesinde işgal ettiği bölgelerle birlikte Yunanistan nüfusu 7 milyon civarındaydı. 

İngilizlerden aldığı borçlar sebebiyle para ve silah sıkıntıları yoktu. 

Asker sayısı olarak da Türk ordusundan çok üstündüler. 

Yani o zaman yendiğimiz Yunan ordusu dandik bir ordu filan değildi. 

Büyük Taarruz da dahil olmak üzere asker sayısı, araç ve silah açısından daima bizden üstün durumdaydılar.

Bu üstünlük başlangıçta bire üç-dört oranındaydı.

Üstelik biz bir sürü iç isyanla ve İstanbul hükumeti ile de mücadele etmek zorunda kaldık. 

Buna rağmen Yunanlıları yendik.

Hem de Büyük Taarruz sonucunda tüm dünyayı hayrete düşürecek bir hızla ve çok az zayiatla adeta tüm Yunan ordusunu ortadan kaldırarak yendik.

Bu yüzden dandik Yunanistan'ı yendik iddiası gerçekle alakası olmayan bir iddiadır.

Ama varsayalım ki Yunanistan dandik bir ülkeydi.

Bu da Kurtuluş Savaşı'nın değerini küçük göstermeye yetmez. 

Çünkü Osmanlı İmparatorluğu, 820'lerden itibaren  Yunanlılarla yaptığı muharebelerden 1897 muharebesi hariç hiç bir muharebede Yunan ordusunu yenemedi.

Üç kıtaya yayılmış koskoca imparatorluğun yenemediği bir devleti sadece Anadolu kaynaklarına dayanan zayıf TBMM ordusunun yenmesi olağan üstü bir başarıdır.

18 Ağustos 2018 Cumartesi

Şeyhin/şıhın inanılmaz mucizesi.

Gecen gun bahsettigim sihlarla ilgili hikayelerden birini anlatacagim. 

Yeni iktidara gelen hukumet dogudaki yatirimlara tesvik icin geri odemesiz para odenecegini aciklamis. 

Bunu ogrenen şıh hemen eli yuzu duzgun 10 müridini yanina cagirip hazirlik yapmalarini soylemis. 

Ertesi sabah arabalara binip yola cikacaklari sirada en saf ve herkesin dalga gectigi muridini cagirip onun da arabaya binmesini söylemiş. 

Saf murit de arabaya binince yola cikmislar. 

Aksam Ankara'ya varinca bir hotelin bir katina yerlesip yatmislar. 

Sabah olunca seyh saf muridi hotelde odalari beklesin diye birakip diger 10 muridiyle milletvekili ve bakanlari ziyarete baslamis. 

Aksama kadar suren ziyaretlerin ardindan yorgun argin hotele donmusler. 

Biraz dinlendikten sonra Şıh milletvekilleriyle yemek yiyecegini, soyleyerek yanina sadece saf muridini alip hotelden cikmis. 

Gece gec vakit hotele donen sih yatip uyumus. 

Ama saf murit buyulenmis gibi mutlu ve saskin bir yuz ifadesiyle sabaha kadar uyumamis. 

Diger muritler merak edip ne oldugunu sormuslar ama saf murit onlara kucumseyerek bakmis ve cevap vermeye bile tenezzul etmemis. 

Ankara'da bir iki gun daha kalip koye donmusler ama saf murit havalarda dolasmaya devam etmis. 

Ne oldugunu merak eden diger muritler saf muridi kuytu bir yerde sikistirip uzerine cullanmislar. 

Ya ne oldugunu soylersin ya da seni oldururuz demisler. 

Saf murit tamam anlatayim demis. Seyhim sizi evde birakip beni yanina aldi diye havaya girdim. 

Hadi lan demis diger muritler. 

Bunda havaya girecek ne var? 

Saf murit cevap vermis. 

Ama seyhim o gece bir mucize gosterdi. 

Sadece beni yanina aldigina gore beni hepinizden ustun tutuyor. 

Diger muritler cok sasirmis. 

Adami zorlayip mucizeyi onlara da anlatmasini soylemisler. 

Saf murit baslamis anlatmaya. 

"Hotelden cikinca taksiye binip guzel bir lokantaya gittik. 

Bir suru vekil de oradaydi. 

Ben hizmet edebilmek icin seyhin hemen yanina oturdum. 

Garsonlar yemek siparisi almaya basladilar. 

Tum vekiller yemek siparisi ile birlikte viski, sarap gibi ne olduklarını bilmediğim icecekler soylediler. 

Seyhim ise yemek siparisini verince garsonun kulagina bir seyler soyledi. 

Ben seyhimin bir seyler yapacagini o anda hissettim. 

Biraz sonra garson iki ince uzun bardak getirip seyhin onune koydu. 

Bir bardak yariya kadar, digeri de agzina kadar su doluydu. 

Ben merakla seyhi izliyordum. 

Seyhim once bir seyler mirildandi. 

Ben yemek duasi okuyor diye dusundum. 

Sonra dolu bardagi alip icindeki suyu yarisi dolu diger bardaga doktu. 

Ben gordugum mucize karsisinda dondum kaldim. 

Seyhim iki bardaktaki suyu birlestirip gozumun onunde ayran yapmıştı. 

Sonra da icine bir parca buz atip yarisini icti. 

Mubarek ayran o kadar guzel kokuyordu ki kesin cennetten melekler getirmisti.

16 Ağustos 2018 Perşembe

ABD'yi protesto ederken ABD'ye hizmet etmeyin.

Lütfen ayfon (iphone) larınızı kırmayın. 

Lütfen gerçek dolar yakmayın. 

Milli servete zarar vermeyin. 

ABD'yi protesto edecekseniz bir daha ABD telefonu almayın. 

Aldıklarınızı kullanın. 

Çünkü onların parasını ödediniz. 

Kırmak ABD'ye değil kendi kesenize ve Türkiye'ye zarar verir. 

Dolarları yakmayın. 

Gidip bozdurun. 

Dolar yakmakla ABD parasını bitiremezsiniz. 

Adam ihtiyaç duydukça iki ağaç kesip yenisini basıyor. 

Yaktığınız dolar ABD'ye değil Türkiye'ye zarar verir. 

ABD'nin ise işine gelir. 

Elinizdeki dolar ABD'nin gerektiğinde karşılığını ödemeyi taahhüt ettiği bir senet gibidir. 

Senet yakarak adamı yapacağı ödemeden kurtarıyorsunuz.

Kayıp Türkler.

Londra'da 109 ülkenin askeri ataşelerinin üye olduğu kara askeri ataşeleri derneğinin üyesiydim. 

Yemek, resepsiyon, İngiliz Savunma Bakanlığı toplantıları gibi birçok faaliyette bu ataşelerle sık sık bir araya gelir, yemek yer, sohbet ederdik. 

Tanıdığım ataşelerle yaptığım sohbetler ve gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki bize en çok benzeyen insanlar Yunanlılar. 

Türk cumhuriyetleri ataşeleri bu derneğe üye olmadığı için bu kanaatimi onları hariç tutarak söylüyorum.

Yunanlılar bizim gibi giyiniyor, bizim gibi konuşuyor (çok sayıda ortak kelimeyi kullandığımızı gördüğümde hayret ettim), bizim gibi yiyor ve içiyor. 

Oyunları ve yemekleri de bize çok benziyor. İkinci sıraya hangi ülkeyi koyacağım konusunda kararsızım.

İtalyanlar davranış tarzı ve karakter olarak bize çok benziyor. 

Ama yemek, ortak gelenekler, ortak kelimeler dikkate alındığında Bulgar, Arnavut, Makedon, Romen, Sırplar ve Macarlar(Bosna Hersek ataşesi faaliyetlere pek katılmadığından onu yazmadım.) daha ağır basıyor. 

İşin tuhaf tarafı, bir yemek veya resepsiyona gittiğimde hemen yanıma gelip sohbet etmeye başlayan kişiler de bu saydığım ülkelerin ataşeleriydi. 

Demek ki ortak tarih üç günde yok olmuyor. 

Uzun süre beraber yaşayan toplumlar birbirlerine benziyor. 

Ama ilginç bir şekilde bana en uzak duran ataşeler ortadoğu ülkelerinin Arap devletlerinin ataşeleriydi.

Yahudiler çok yakın duruyordu ama o zamanlar one minüte yüzünden ben biraz uzak duruyordum. 

Bir İsrail resepsiyonuna kendi isteğim dışında elçilikten tek temsilci olarak gönderildiğimde İsrail büyükelçisi neredeyse kardeşini görmüş gibi bana sarılmıştı. 

Ama ben resepsiyonda kısa süre kalıp hemen çıktım. 

Mısır ataşesi de yakın duruyordu ama biraz yarası olan insan modundaydı. 

Fas, Cezayir ataşeleri Kuzey Afrika'da bize en yakın insanlar. 

Bunların dışında ABD, Brezilya, İsveç, Norveç ve Çek Cumhuriyeti kara ataşeleri de arkadaşlarımdı. 

Çek ataşesi ile hala görüşüyorum. 

Norveç ataşesi bana onların antik tanrıları olan Odin'in Türk olduğunu, efsanelerde Türkland'tan kabilesiyle gelip bölgedeki nordik kabileleri bir araya getirdiğini ve savaşçı Viking ordularını kurduğunu, daha önce Avrupa tarihinde esamesi bile okunmayan kuzeyli kabileleri tüm dünyanın korktuğu bir güç haline getirdiğini söyleyince çok şaşırmıştım. 

Bu konuda iki yıl boyunca kendisini bıktıracak kadar espiri yaptım. 

Ama o her defasında güldü. 

Bu ataşelerden öğrendiğim ilginç bir şey de Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri vatandaşlarından (özellikle Mısır ve Cezayir için bunu rahatça söyleyebilirim) dedelerinin veya nenelerinin Türk olduğunu söyleyen çok fazla insanla karşılaşmam oldu. 

Bu tür konular insanlarla ilişki kurmakta çok fazla kolaylık sağlıyor. 

Bu hususlarda Türkiye'de araştırma yapılması faydalı olabilir. 

Mesela Ortadoğu'da ve Kuzey Afrika'da kayıp Türkler diye bir araştırma ilginç olurdu. 

Ben bu konuları araştırıp anlatan bir kitap bulamadım. 

Ama Manisa'nın Ahmetli ilçesine yakın bir yerde bulunan Lidya kralının sarayındaki mozaiklerde kuyruğunu ısıran yılan figürüne (Yahudi figürüdür) dayanarak 12 Yahudi kabilesinden çok eski zamanlarda kaybolan kabilelerin bazılarının izlerini arayan çok sayıda İsrailli profesöre rastladım. 

Hem de o bölgede. 

Bazı Yahudi kabileleri Lidya'da yaşamış ve yok olmuş. 

Rast geldiğim bu kişilerden Afrika'daki zenci Yahudiler ve Irak kuzeyindeki Barzan vadisi Yahudilerinin de bu kayıp kabilelerden olduğunu dinledim. 

Bizde söylediğim hususta yazılmış bir kitap veya araştırma olduğunu bilen varsa lütfen yazsın da okuyalım.

Şıhlık nerede başlar, nerede sona erer?

Yillar once bir gun geceleyin sizma ile bir koyun etrafini cepecevre kusattik. 

Boyle durumlarda geldigimizi sanirim koku alma duyulari guclu oldugu icin ilk olarak koyun kopekleri fark eder ve havlamaya baslar. 

Ama kar yagdigindan kopekler kokumuzu alamamis olmali ki hic havlamadilar. 

Bize gelen haber geceleri koye teroristlerin geldigi yonundeydi. 

Bu sebeple koy cevresinde emniyet unsurlarini birakip arama yapacak timler koye dogru yaklasti. 

Koyun en dis kesimindeki evlere kadar yaklastik. Ben timimle koydeki tastan insa edilmis okula gidip tertiplendim. 

Okul koyun ortasinda merkezi konumdaydi. 

Duvarlari en az 40_50 santim genisliginde oldugundan roket atsalar bile etkilenmeyecegi icin emniyetli durumdaydik. 

Gece yarisi oldugundan koyde isigi yanan cok az ev vardi. 

Saat 24 00 gibi koy cevresindeki arama unsurlari da koye girdi. 

Daha 5 dakika gecmeden koyun icinden gurultuler ve bagrismalar geldi. 

Kisa sure sonra da 4 kisiyi elleri ve agızları baglanmis sekilde getirip bana teslim ettiler. 

Geririlen kisilerden yogun bir sekilde raki kokusu geliyordu. 

Birinin agzini actirdim. 

Adam cok heyecanli ve yakalandığı sıradaki koşuşturma sebebiyle ayılmış durumdaydı. 

Sen kimsiz diye sordum. 

Köyün okulunun ogretmenlerinden biri oldugunu soyledi. 

Uzerini aradik. 

Kimliğini bulup baktım. 

Gercekten de batili, yanlis hatirlamiyorsam Ispartali idi. 

Diğerlerinin kim oldugunu sordum. 

Biri ogretmen, biri koyun muhtarinin oglu digeri de bir şıh'ın ogluymus. 

Şıhın ogluna baktim tamamen kelle durumunda.


Kor kutuk sarhos. 

Adamlarin ellerini cozdurdum. 

Konusunca anladim ki bir sure once koye yakin bir yerde teroristler birkac kisiyi yakalamis. 

Koy pkk'ya destek vermiyor diye tehdit dolu bir konusma yapmislar. 

Koye ceza olarak vergi kesmislaer. 

Soyledikleri rakam o kadar buyuktu ki koyu toptan satsalar odemeleri mumkun degildi.

Teroristlerin verdigi sure uc gun sonra doluyormus. 

Bu yuzden koyde buyuk bir sikinti varmis. 

Bizim timler eve girince onlari gecenin karanliginda terorist sanip kapidan pencereden kacmaya calismislar. 

Dogal olarak bizimkiler de onlari paketleyivermis. 

Ogretmenlerle konusmaya devam ettim. 

Teroristler cobanlara ogretmenleri koyden gondermelerini soylediklerinden ogretmenler teroristler gelirse bizi oldururler diye o zamandan beri geceleri uyumuyormus. 

Muhtar da onlara goz kulak olsun diye oğlunu geceleri onların evine gonderiyormuş. 

Gece boyunca uyanik kalmaktan canlari sıkılinca aksamlari icmeye baslamislar. 

Pkk şıhları da vurdugundan sihin oglu da onlarla kalmaya baslamiş. 

Şıh in oglu ayilinca "Sen şıh oglusun. Neden icki iciyorsun?" diye sordum. 

Babam da gençliginde içiyormuş diye cevap verdi. 

Sonra dogudaki sihlarin batiya gidince ne haltlar yedigiyle ilgili bir suru hikaye anlatti. 

Gercek olaylarmiydi yoksa halk arasinda uydurulmus seyler miydi bilmiyorum ama Sihlığın ve tarikat kurumlarinin ne kadar yoz ve somuruye acik duzenler oldugunu anlamaya yetecek seylerdi. 

Siirt'te de benzer hikayeler dinleyince bu kanaatim daha da guclendi.

En sasirdigim sey ise daha once bir siyasi partiden milletvekili olan ve iyi ictigi soylenen bir şıh oglunun sozleriydi. 

Dağın başında arabasını durdurup konuştuğum ve daha sonra da yanıma gelen bu adam bana; "Bizim şıhlık Amanos Daglarına kadar, orayi gecince her şey serbest." dedi.

Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'i idam eden zihniyetin günümüzdeki yansımaları.

Bogazliyan kaymakami Kemal Bey'in idamini onaylamaya Vahdettin cesaret edememistir. 

Halkin gosterecegi tepkiden kurtulmak icin seyhulislamdan bir fetva cikarmasini istemistir. 

Boylece idami dine uygun gostererek dindar halkin tepkisini onleyecegini hesaplamistir. 

Ne yazik ki o gunun dini kurumlarinin basinda bulunanlar sahsi cikarlarini ve makamlarini korumak icin vatansever bir devlet memurunun Hristiyan istilacilari memnun etmek icin dini dine aykiri sekilde kullanarak idam edilmesine sebep olnuslardir. 

Osmanlida var olan dini kendi amaclari icin kullanan bu sahtekar kitle Feto olayinda da cok acik bir sekilde goruldugu gibi bu gun de ulkemizde degisik kısveler altinda yasamaya devam etmektedir. 

Yakin zaman once de devlet kademelerini siyasetcilerin de destegiyle ele geciren dini motivasyonlu bu teror orgutu yabanci hamileriyle birlikte devletin vatansever asker ve memurlarini adeta soykirimina ugratmislardir. 

Artik, silahi olmasa bile her musluman cebine tas doldurup dusmana atmak zorundadir diyen Denizli muftusu gibi din adamlarinin onunu acmak ve yunan ordusu lehine fetva yayinlayanlarin bu gunku manevi mirascilarini cezalandirmak ulkemizin her turlu beladan kurtulmasi icin kacinilmaz bir zorunluluk olmustur.

Bu odaklar yok edilmedikce ve keske yunan galip gelseydi diye agizlarindan salyalar akitarak hönkurenler derhal yunan sinirina goturulup deport edilmedikce bu ulkeye huzur gelmez.

Yerli ve milli ürünler.

Vestel venus'un cogu parcasinin abd den geldigi, bu sebeple milli olmadigi yonunde paylasimlar yapiliyor. 

Bu sekilde dusunursek dunyada tamamen yerli ve milli bir teknoloji urunu ureten ulke olmadigini soylemek belki de abarti olmaz. 

Ornek vereyim. 

Ataselik gorevim esnasinda bir gun genelkurmay veya savunma bakanligindan bir yazi aldim. 

Biz Ingilizlerden bir keskin nisanci tufegi almisiz. 

Bu tufegin durbunu ve kullanim kitapcigi ile bakim malzemelerini temin etmek istediklerini soyluyorlardi. 

Ilgili firmanin telefonunu bulup gorevli bir kisiyle konustum. 

Bu malzemelerin temin edilmesi istendigini kendisiyle yuz yuze gorusmek istedigimi soyledim. 

"Gelmenize gerek yok." dedi. 

Ben, anlamadim, "Siz mi buraya geleceksiniz?" diye sordum. 

Adam cevap verdi. 

"Hayir gelmeyecegiz. Kullanim klavuzunu postayla gondeririz. Diger malzemeleri biz uretmiyoruz. Durbun falanca ulkeden, bakim malzemeleri de filanca ulkeden geliyor. Email adresinizi verirseniz ilgili firmalarin irtibat bilgilerini bildiririz." 

Benzer bir durum da gece gorus gizlugunde yasandi. 

Gece gorus gozluklerinin icinde bulunan bir tüp Nato standartlarina uygun olarak sadece amerikadaki bir firma ve hollanda daki fransiz hollanda ortakligindaki bir firma tarafindan uretiliyormus. 

Nissan arabam vardi bir zamanlar. Motoru renault motoruydu. 

Mercedes'in bile bazi modellerinde renault motoru var. 

Elektronik urunlerin kucuk islemci, diyot vb. parcalari da sanirim uzakdoguda uretiliyor. 

Bu sebeple, mercedes ne kadar almansa vestel venus te o kadar turk demek belki de yanlis olmaz.