Öğrencilik yıllarımda, bir gün sinemaya gittim. Bir film için bilet aldım ve bir önceki seans biter bitmez salona girdim. Benim hemen ardımdan en fazla 1.60 cm. boyu olan ama mafya babası gibi bir hava içinde yürüyen biri salona girdi ve iki sıra önünde tam hizama gelen koltuğa oturdu.
Tam bu sırada, yaklaşık iki metre boyunda ve çam yarması
gibi bir delikanlı salona girdi ve önümde oturan kısa boylu delikanlının yanına
geldi. Elindeki bilete baktıktan sonra koltuk numarasını kontrol etti. Herhalde
kısa boylu delikanlı onun koltuğunda oturuyor olmalı ki “….abi… O koltuk benim.
Yanlış yere oturmuşsun.” dedi.
Ben kısa boylu delikanlının “Pardon.” deyip kalkacağını
beklerken inanılmaz bir şey oldu. Kısa boylu delikanlı hafifçe başını kaldırdı.
Çam yarması gibi olan delikanlıyı tepeden tırnağa süzdü ve hiç istifini
bozmadan konuşmaya başladı.
“Ne arıza yapıyon lan! Her yer boş zaten. Geç yanıma otur. Şimdi
beni ayağa kaldırma…!”
Ben bunu duyunca kulaklarıma inanamadım. “Herhalde ölümüne
susamış bir manyak. Şimdi çam yarması, bir yumruk vurup kısa boylu delikanlıyı
öldürecek.” diye düşünürken çam yarması sağ elini kalbinin üzerine koydu ve yine
mafya filmlerindeki oyuncular gibi “Özür dilerim… abi. Eyvallah. Senin yanına
oturmak bizim için şereftir.” dedi ve sol taraftaki boş koltuğa oturdu.
Gördüklerime ve duyduklarıma inanamadım ve şaşkın şaşkın bu
iki şahsa bakmaya başladım. Çam yarması gayet saygılı bir şekilde kısa boylu
delikanlıya hal-hatır sordu. Film hakkında birkaç şey söyledi. Konuşmalarından
ve birbirlerine isimleriyle hitap etmelerinden daha önceden tanıştıkları
anlaşılıyordu.
O sırada benim boylarımda bir delikanlı geldi ve bu iki
kişinin yanındaki koltuk numaralarını kontrol etmeye başladı. Muhtemelen çam
yarması gibi olan delikanlı onun koltuğuna oturmuş olmalı ki biletini ona doğru
uzatıp “benim yerime oturmuşsun” der gibi baktı.
Çam yarması kısa boylu delikanlı ile sohbeti kesip adama
sert bir bakış attı.
“Kardeşim, neden arıza çıkarıyorsun. Her yer boş. Görmüyor
musun? Geç bir yere otur. Şimdi beni ayağa kaldırma…” dedi.
Delikanlı, bir çam yarmasına, bir kendine baktı. Hiçbir şey
söylemeden salonun en arkasındaki sıraya gitti ve sıranın kenarındaki ilk
koltuğa oturdu.
Delikanlı oldukça korkmuş görünüyordu. Kendi koltuğuna
oturmaktan vazgeçtiği gibi çam yarmasından en uzak yere oturmuştu. Dönüp
kendisine baktım, gözlerini bile onun bulunduğu yere çevirmekten çekiniyor gibi
görünüyordu.
Çocuğa hak verdim. Çünkü iri yarı olan çocuğun fiziksel gücü,
orta boylarda olanı ve hatta çoğu insanı caydıracak nitelikteydi. Fakat kısa
boylu çocuğun çam yarmasını neden korkutup kendi koltuğuna oturmaktan
vazgeçirdiğini anlayamamıştım. Film arasında çam yarmasının dışarı çıktığını
görünce ben de çıktım ve olanları anlatıp neden o kısacık boyu delikanlıdan
korktuğunu sordum.
Çam yarması gülümsedi ve anlatmaya başladı: “Biz onunla aynı
okula gidiyoruz. Hatta aynı sınıfta, aynı şubedeyiz. Bu arkadaş okulda çok
sevilen biri. Tek kusuru, böyle ağır abi tavırları takınması. Bu tavrı dışında çok
iyi bir insan. Bu yüzden hiç kimse bu tavırlarına bir şey demiyor. Ben şimdi onu
kolundan tutup kaldırabilir ve yan koltuğa atabilirdim. Aslında aklımdan da
geçmedi değil ama okuldaki arkadaşlar buna çok kızarlar. Kocaman adamsın,
küçücük adama saldırmaya utanmıyor musun filan derler. Bu yüzden bozuntuya
vermedim ve geçip yan koltuğa oturdum.”
Bunları dinleyince anladım ki caydırıcılık sadece fiziksel
güçle olmuyormuş. Psikolojik faktörler de önemliymiş.
Ama burada anlattığım caydırıcılık elbette çok kendine has
ve bireysel bir durum.
Her zaman ve her yerde aynı şeyler olmayabilir.
Zaten caydırıcılık terimi de kişisel boyuttan çok
devletlerarası ilişkilerle ilgili bir kavram.
Onun için şimdi konuyu devletlerarası ilişkilerde uygulanan
caydırıcılık açısından inceleyeceğiz.
Ben caydırıcılığın ne olduğunu sadece bir örnek vererek
açıklamak isteseydim, Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması için uygulanan
zorlama konsepti çerçevesinde yapılan faaliyetleri örnek verirdim.
Bu olay, en üst seviyedeki bir askeri yetkilinin sınırda
yaptığı açıklama ile başlamıştı. Ardından da en üst seviyedeki siyasi
yetkililerin açıklamaları ile başlatılan süreç daha da kararlı bir şekilde
yürütülmeye devam edildi.
Ben, bu süreçte Suriye sınırında görev yapıyordum. Esat
rejimine karşı uygulanan zorlama konseptinin gereği olarak silahlı kuvvetlerin
caydırıcı bir şekilde kullanımı faaliyetlerine bizzat katıldım. Hudut
hattındaki misliyle mukabele uygulamalarından askeri birliklerin açıktan
yaptığı hazırlıklara kadar tüm askeri faaliyetleri yerinde gördüm.
Bu faaliyetler o kadar ciddi bir şekilde uygulandı ki Esat
rejimi bu zorlama tedbirleri karşısında pes etti ve Apo’yu yurt dışına
göndermek zorunda kaldı. Bu da Türkiye’nin ve silahlı kuvvetlerin o zamanlar
Suriye açısından bir caydırıcı niteliği olduğunu gösterdi.
İşte devletlerarasın ilişkilerde caydırıcılık budur. “Eeeey Amerika!” veya “Kimse bizim sabrımızı
sınamaya kalkmasın!” gibi anlamsız söylemler ise caydırıcılık filan değildir.
Çünkü bu söylemlerle şimdiye kadar herhangi bir kimsenin veya devletin caydırıldığını
görmedik.
Caydırıcılık, adı üstünde birilerini caydırması gereken bir eylemdir.
Eğer yapılanlar birini caydırmıyorsa, eylem iç kamuoyuna yönelik olarak yapılan
madrabazlıktan öteye gitmez.
Zaten caydırma kelimesi sözlüklerde de; “caydırmak işi, bir
gözlem sürecinde bilgi vermekten kaçınanların engellerini aşarak istemli
katılımlarını sağlama ve yüreklendirme” şeklinde tanımlanmaktadır.
Büyük Larousse Ansiklopedisinde ise caydırma; bir devletin,
olası düşmanını kendisine karşı saldırıya geçmekten vazgeçirmek için giriştiği
eylem olarak ifade edilmektedir. Bu eylem sonucunda düşmanın, elde edeceği
şeyin saldıracağı devletin kendisine vermek kararında olduğu zarara
değmeyeceğine inanması gerektiği belirtilmektedir.
Askeri literatürde ise caydırma; hasım tarafı tecavüzden
vazgeçirerek milli çıkarları sağlamak ve milli hedefleri elde etmek amacıyla,
ona, savaşa girmesi durumunda zararlı çıkacağını gösterecek şekilde askeri
gücün geliştirilmesi ve kullanılması işlemi olarak tanımlanmaktadır.
Bu açıklamalara göre caydırıcılığın; düşmanı, kendi milli
çıkarlarını gerçekleştirmek için bize zarar verecek şekilde herhangi bir
faaliyette bulunduğu veya askeri güce başvurduğu takdirde, bu eylemden çok büyük
bir zararla çıkacağına inandırma ve onu saldırmaktan vazgeçirme kapasitesi
olduğu anlaşılmaktadır.
Fakat caydırıcılık için sadece bu kapasiteye sahip olmak
yeterli değildir. Bu kapasitenin kullanılacağını kararlı bir şekilde hasma
göstermek te gerekmektedir. Buradan da anlaşılacağı gibi, hasmın niyet ve
maksadını uygulamaya koymaktan vazgeçirilmesi anlamına gelen caydırma eylemleri;
daha çok barış ve kriz dönemlerinde uygulanan bir politikadır. Bunun için çoğu
zaman, askeri gücün gösterilmesi gerekmektedir.
Düşmanı caydırmak için askeri gücün gösterilmesi işlemi ise
atış, tatbikat ve gösteri gibi faaliyetlerle veya askeri gücün her an
kullanılacak şekilde bizzat harekete geçirilmesiyle icra edilir. Fakat bu
politika uygulanırken sadece askeri gücün değil aynı zamanda diğer milli güç
unsurlarının da kullanılabileceği düşmana gösterilmelidir.
Bu milli güç unsurları; askeri güç, psikososyal güç, demografik
güç, coğrafi güç, ekonomik güç, politik ve idari güç, teknolojik güç gibi güç
unsurlarından oluşur.
1990 öncesi iki kutuplu dünya düzeninde, caydırma daha çok
sayısal askeri üstünlük ile sağlanmaya çalışılırken, günümüzde bu durum tamamen
değişmiştir. Artık, siyasi ve ekonomik güç ile desteklenmeyen bir askeri gücün
caydırıcılık vasfının olmadığı düşünülmektedir.
Günümüzde caydırıcılığı artıran diğer bir etken ise; çokuluslu
oluşumlar ve faaliyetlerin içinde fiilen var olmaktır. Bu tür faaliyetlere
katılım; siyasi, ekonomik ve askeri güç göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Caydırıcılığın etkili olabilmesi için, genellikle şunlar
yapılmaktadır:
1.Teknolojiyi etkin kullanan, bilgi üstünlüğü sağlayan,
etkili bir komuta ve komuta-kontrol sistemine sahip olan, yüksek teknolojili ve
kuvvet çarpanı etkisi sağlayan silahları olan bir silahlı kuvvetlere sahip
olmak.
2.Uluslararası askeri ittifaklara katılmak ve bu
ittifaklarda etkili olmak.
3.Çokuluslu barışı destekleme ve barışı koruma harekâtlarına
katılmak.
4.Modern gemiler ve uçaklarla yabancı ülke ziyaretleri
yapmak, gösteri ve tatbikatlara iştirak etmek.
5.Ülke içinde müstakilen veya başka ülkelerle birlikte,
uygun zaman ve yerlerde büyük tatbikatlar icra etmek.
6.Savunma sanayiini geliştirmek ve yüksek teknoloji ürünleri
ile uluslararası sergi ve fuarlara katılmak.
7.Muhtemel düşmana karşı bilgi harekâtı ve psikolojik harekât
uygulamak.
8.Kriz anlarında tam kararlılık göstermek.
9.Tehditlere karşı, tehdidin ortaya çıkmasından itibaren
derhal tedbir almak.
10. Gerektiğinde, mevcut gücün etkisini gösterecek şekilde
sınırlı alanlarda fakat çatışmaların genişlemesine sebep olmayacak şekilde
silahları veya birlikleri kullanmak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder