.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

21 Aralık 2024 Cumartesi

Putin'e göre Esat'ın ordusu neden yenildi?

 Putin, yıllık basın açıklaması kapsamında Suriye iç savaşına da değindi.

Kendi değerlendirmesine göre Rusya'nın hedeflerine ulaştığını söyledi.

Esat rejiminin düşmesinden en kazançlı olan ülkenin İsrail olduğunu da söyledi.

Ama benim değinmek istediğim, Esat ordusunun neden bu kadar kolay yenildiği ile ilgili söyledikleri.

Putin'in dediğine göre Şam'a sadece 350 muhalif savaşçısı girmesine rağmen 30 bin kişilik Esat askeri şehri savunmak yerine kaçmayı tercih etmişti.

Bu durum, askerin moral motivasyonunun savaşlarda ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Biz Harp Okulu ve Harp Akademisi'nde okurken, taktik ve operatif sevitede meseleler çözerdik.

Bu meselelerde düşmanın ve kendi birliklerimizin olası hareket tarzlarını belirlerken iki tarafın gücünü mukayese ederdik.

Buna nisbi muharebe gücü hesabı denilirdi.

Düşmanın ve kendimizin nisbi muharebe gücünü hesap ederken ve bunları birbiri ile mukayese ederken iki faktör dikkate alınırdı.

Bunlardan birincisi, objektif faktörlerdi.

Yani, iki tarafın asker, silah, araç vb. somut unsurlarının sayısını dikkate alarak yapılan hesaplamaydı.

Aslında adı objektif olmakla birlikte bu hesapta bile sadece sayılar dikkate alınmazdı.

Her silahın, aracın ve gereç için bir etkinlik faktörleri çizelgesi vardı.

Düşman ve dost birliklerinin gücü tank, top, zırhlı araç vb. sayılarının bu etkinlik faktörleri ile çarpılıp sonuçların toplanması ile belirleniyordu.

Çünkü her silah aynı etkinlikte değildir.

Mesela 2. Dünya Savaşı'nda bir Alman Tiger tankı, muharebede Ruslar tarafından imha edilene kadar 30'dan fazla Rus T-34 tankını imha etmişti.

Bu sebeple bir Rus tankının etkinlik değeri bir kabul edilip toplam Rus tankı ile çarpılarak Rus ordusunun tank kuvvetini hesaplamak gerekir.

Ama alman tank sayısı 30 ile çarpılarak çıkan sonuç gerçek tank gücü olarak kabul edilir.

Çıkan sonuçlar birbiri ile mukayese edilir ve tarafların taarruz mu etmesi gerektiğine, savunma mı yapması gerektiğine ya da geri harekat mı icra etmesi gerektiğine karar verilir.

Fakat bu kararı verecek olan komutan, subjektif faktörleri de dikkate alarak bu kararı vermelidir.

Subjektif faktörler, somut olarak ölçülemeyen ama savaşın sonucu üzerinde belirleyici etkiler yaratan faktörlerdir.

Bunlar savaşan tarafların kültürü, savaşma azim ve iradesi, eğitim seviyesi, disiplini, moral ve motivasyonu gibi hususlardır.

Bunlar genellikle dikkate alınmazlar veya yeterince iyi değerlendirilmezler.

Bu yüzden Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi zayıf Türk ordusunu sadece sayı ve silahlarına göre değerlendiren İngiliz, Fransız ve Yunanlılar acı bir şekilde yenilerek yaptıkları hatayı yaşayarak anlarlar.

Türk ordusu savaşarak ülkesini kurtarırken Hindistan'ın pasif direnişi seçmesi, toplumların kültürlerinin savaşma şekilleri üzerinde ne kadar etkili olduğunu göstermektedir.

Savaş, insanların yaptığı bir şeydir, silahların değil.

Silahlar kendi kendilerine savaşamazlar.

Dolayısıyla savaşları kazanan silahlar değil ordular, yani insanlardır.

Bunun dünyada birçok örneği yaşanmıştır.

Örneğin, Viyetnam'da hafif silahlı Vietkong'lar, önce her türlü top, araç, silah, uçak ve helikoptere sahip Fransa ordusunu, daha sonra da Amerikan ordusunu yenmişlerdir.

Aynı durum, yakın zaman içinde Afganistan'da da gerçekleşmiştir.

Piyade tüfekleri, makineli tüfekler ve en basit tanksavar silahları olan, lojistik imkanları çok sınırlı olan baldırı çıplak Taliban militanları, dünyanın en üst seviyedeki teknolojiyi kullanan Amerikan ordusunu yenmiş ve ülkeyi terk etmek zorunda bırakmıştır.

Suriye'de Esat'ın ordusunun yaşadığı da bundan ibarettir.

Sayısal olarak ve silah gücü olarak çok üstün olmasına rağmen ordu dağılmıştır.

Çünkü ordu savaşmamıştır.

Bunun sebebi de sübjektif faktörler açısından çok zayıf olmasıdır.

Esat ordusunun rejimin ilelebet devam edeceğine inancı kalmamıştır.

Moral ve motivasyonu tükenmiştir.

Uzun süredir devam eden iç savaşta rejimin dayandığı toplum kesimlerinde hemen hemen her evden bir asker ölmüş ve bunun devam edeceği korkusu yaşanmıştır.

Dolayısıyla önce ordunun içinde çıkan toplumun inancı kırılmış, rejime desteği azalmış ve bu durum orduya da yansımıştır.

Bunda ekonomik koşulların ağırlığı, uzun süre cephede kalmanın yarattığı bıkkınlık vb. hususlar da etkili olmuştur.

Böylece ordu savaş gücünü kaybetmiş ve savaşmadan dağılmıştır.

Bu durum, orduların zafer kazanmak için silah gücü kadar kültürel güç ve iman gücüne (bunu sadece dini iman açısından söylemiyorum, davaya inanmak vb. hususları da kastediyorum) de ihtiyaç duyduğunu göstermektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder