.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

14 Eylül 2021 Salı

Eğitim Sistemimizin Temel Sorunları

 

İlkokuldan itibaren, birçok okulda okudum. Hala da fırsat buldukça okumaya devam ediyorum. Çocuk sahibi olunca, onları da küçük yaşlarından itibaren okula gönderdim. Tüm bu süreç boyunca ülkemizde eğitim adına yapılanlardan ve tartışılanlardan çıkardığım sonuç şudur: Eğitim sistemimizin iki temel sorunu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi eğitim sorunudur. İkincisi ise sistem sorunudur. Yani hem ne öğretileceği hem de nasıl öğretileceği konusunda sorun yaşanmaktadır.

Muhtemelen bu ülkeyi yönetenler de benim gibi bu iki konunun büyük bir sorun teşkil ettiğini düşünüyor olacaklar ki, kendimi bildim bileli ülkemizde eğitim sistemi sürekli olarak değiştirilmektedir. Bu değişim o kadar sık yaşanmaktadır ki, neredeyse her hükümet kurulduğunda ve hatta aynı hükümet döneminde milli eğitim bakanı değiştiğinde bu iki konuda değişiklikler yapılmaktadır.

Değişim iyidir.

Değişim ile sorunum yok.

Ama değişim ileriye doğru olmalıdır.

Değişim gelişmeyi de beraberinde getirmelidir.

Fakat maalesef bizde durum böyle işlememektedir.

Her gelen hükümet ve her yeni milli eğitim bakanı eski sistemi yerden yere vurmakta ve büyük laflar ederek yeni bir sistem ortaya atmaktadır. Ancak, yeni sistemin de sapır sapır döküldüğünü görmek için çok fazla beklemeye gerek kalmamaktadır.

Peki, neden böyle olmaktadır?

Ben bu soruya kendi mesleki tecrübelerimden yola çıkarak bir cevap bulmaya çalışacağım.

Silahlı Kuvvetlerde yeni bir harekât öncesinde, ne yapılacağına karar verebilmek için durum muhakemesi denilen bir karar verme usulü takip edilir. Bu usulde ilk olarak vazife tahlili ile işe başlanır. Bu tahlilin amacı, yapılacak harekât ile başarılması istenen vazifenin ne olduğunu açık ve tam bir şekilde ortaya koyabilmektir.

Vazife tahlili, durum muhakemesinin en önemli aşamasıdır. Çünkü vazife doğru bir şekilde tespit edilmezse, ondan sonra yapılacak muhakemeler sonucunda varılacak karar da doğru olmayacaktır.

Eğitim konusunda hükümetlerin nasıl hareket ettiklerine bakınca, dakika bir gol bir misali daha işe başlarken bu konuda hata yapıldığı anlaşılmaktadır. Çünkü vazife doğru bir şekilde ortaya konulamamaktadır.

Bunu nereden mi çıkarıyorum?

Anlatayım…

Durum muhakemesinde vazife bir kişinin sözüne göre tespit edilmez. Vazifenin tespiti için bir tahlil yapılır. Bu tahlilde önce maksat ortaya konur.  Bundan sonra, bu maksadı gerçekleştirmek için yerine getirilmesi gereken açık ve kapalı görevler tespit edilir. Bu görevler detaylı bir değerlendirmeye tabi tutulur. Bunun sonucunda da vazife açık, kısa ve net bir şekilde ortaya konulur.

Peki, eğitim konusunda bu iş böyle mi yürütülmektedir?

Maalesef hayır.

Bunun böyle olduğunu anlamak için derin tahliller yapmaya da gerek yok.

Örneğin gazetelerde ateist imamın imamlıktan atılması sebebiyle diyaneti mahkemeye verdiği haberleri okudum bir zamanlar.

Din adamı yetiştiren bir okuldan mezun olan biri dinsiz oluyorsa, eğitimin maksada hizmet etmediğini söylemek için çok konuşmanın gereği yok.

Eğitim ciddiyetle ele alınmalı, maksat ve hedef tespit edilmeli, eğitim de ona göre planlanmalı ve icra edilmelidir.

Kişisel kanaatler, dini veya siyasi görüşlerin etkisinde kalmadan, ülkenin ihtiyacına göre bir sistem kurulmalıdır.

Okullar da bu ihtiyacı karşılayacak şekilde planlanmalıdır.

Örneğin, ülkenin bilimsel ve teknolojik açıdan gelişmesi isteniyorsa, fen, kimya ve matematik ağırlıklı eğitim veren liseler kurulmalıdır.

Yani öncelikler, ihtiyaçlara ve hedeflere göre seçilmelidir.

Bunu sıradan insanların bile artık anladığını biliyorum. Sorun yöneticilerin anlamamakta ısrar etmesinden kaynaklanıyor.

Bugün kızımla taksiye bindik.

Dershaneye gideceğimizi söyledik.

Taksi şoförü hemen kızıma sordu:

“Size kodlama dersi veriliyor mu okulda?”

Ne demek istediğini ne kızım ne de ben anlamadığımız için adama sordum:

“Kodlama dersi derken, ne demek istiyorsun?”

Adam cevap verdi.

“Ya, hani şu bilgisayarları çalıştıran kod sistemleri var ya? Onu soruyorum.”

Adam bilgisayar kullanımı ve programcılıkla ilgili ders görüyor musunuz demek istiyormuş.

Ben bunu duyunca şaşırdım.

Kızım ise her zamanki soğukkanlılığıyla cevap verdi.

“Hayır. Öyle bir dersimiz yok.”

Taksi şoförü yüzünü buruşturdu.

Üzgün bir ifadeyle konuşmaya başladı:

“Çok yazık!... Hâlbuki her şey bilgisayarla çalışır hale geldi. Bu arabanın bile bir beyni var. 10-15 seneye kadar her şeyi bilgisayarlar yönetecek. Robotlar yapılacak. Bizim okullarımızda bu konuda ders verilmemesi çok kötü. Bu eğitim sistemiyle dünyanın en geri ülkesi haline geleceğiz.”

Ne diyeceğimi bilemedim.

Çünkü taksi şoförü, sakalı ve takkesiyle tam bir hacı dayıydı.

Hani klasik önyargılarla bakınca, adamın din dersi görüyor musunuz diye soracağını sanırsınız.

Ben konuyu değiştirip başka şeyler konuşmaya başladım ve adamın konuşmalarından; namazında, niyazında dindar bir adam olduğunu öğrendim. Kendisi ilkokul mezunuymuş, okuyamadığına hala hayıflanıyormuş.

İlkokul mezunu ve eğitimle hiç ilgisi olmayan bir taksi şoförü bile bu kadar mantıklı değerlendirmeler yaparken, kelli felli eğitim bakanları ve bakanlık personelinin bir türlü olayın ciddiyetini kavrayamamaları çok üzücü.

Çünkü böyle olunca, eğitim sistemimiz ne olursa olsun, eğitimin kendisi daha en baştan başarısızlığa mahkûm ediliyor.

Vazife, doğru bir şekilde tespit edilmiyor.

Eğitimin maksadı, doğru dürüst ortaya konulmuyor.

Maksat belirlenmeden ve vazife tespit edilmeden sistem kurulmaya çalışılıyor.

Ne yapılacağı ve niçin yapılacağı belirlenmeden, nasıl yapılacağına karar veriliyor.

Böyle yapılınca da doğal olarak hiçbir sistem işe yaramıyor.

Eğitim, hedefi belli olmayan bir gemi gibi, hiçbir yere gidemiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder