Doğru bilginin var olup olmadığını tartışmak için öncelikle “doğru” yu ve “bilgi” yi nasıl tanımlayacağımız önemlidir. Bilgi; insanın gözlem ve akıl yürütmeyle ulaştığı, kuşaktan kuşağa yapılan aktarımlardır. Doğruyu tanımlarken ortaya bir takım görüşler atılmıştır. Benim için doğru; Uygunluk Kuramı’ nda bahsedildiği gibi nesnenin mantık ve gözlem ile uyuşmasıdır. Örneğin, Elimizde su dolu bir pet şişe olsun. Bu pet şişeyi gözlemiyoruz, hissediyoruz ve mantığımızla pet şişenin varlığından bahsediyoruz. Sonuç olarak pet şişenin varlığının doğru bir bilgi olduğu kanaatine varıyoruz.
Doğru bilginin varlığından bahsettim, peki bu bilgi mutlak mıdır? Örnek ile açıklayacak olursak, yaklaşık 400 yıl öncesinde yaşamış olan Newton’un ışık hızına yaklaşan hızlar hakkında tanımladığı yasalar fiziksel olayları açıklamada yetersiz kalmaktadır. Onun yerine Einstein’ın Yasaları doğru kabul edilmektedir. Yani Newton zamanında doğru kabul edilen bir bilgi, şuanda doğru kabul edilmemektedir. “Görünen değişiyor, görünmeyen değişmiyor.” Duruma Platon’un bu sözüyle bakacak olursak, temelde bir gerçeklik vardır ve biz bu gerçekliğe ulaşana kadar öne sürdüğümüz yargıları farklı zaman dilimlerinde doğru olarak kabul ederiz. Bu noktada da gerçeklik ile doğruluğu birbirine karıştırmamak gerekir. Gerçeklik; algılarımız dışında da var olandır. Doğruluk ise algılarımızın dışına çıkamaz. Neticesinde mutlak bilgi diye bir şey yoktur; “İnanca yer açmak için bilgiyi bir kenara bıraktım.” Kant’ın da dediği gibidir, mutlak bilgi ancak din demektir. Çünkü doğru bilgi zamanla değişendir. Din ise dogmatiktir.
Sonuç olarak, doğru bilgi vardır. Hem akla hem dengeye bağlıdır. Bu düşünce de Kritisizm’e girer. Kant’ın başka bir sözüyle de açıklayacak olursak; “Kavramlar duyuşuz boştur, duyular kavramsız kördür.” İkisi birlikte bilgiyi oluşturur.
Umay Birsu ÇANLI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder