.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

1 Kasım 2017 Çarşamba

Bitkisel İlaçlar İlaç mıdır ve Nasıl Kullanılmalıdır?


     8-10 yıl kadar önce iki yıl süreyle Londra’da yaşadım. Londra’ya gitmeden bir ay önce telefonla yaptığım görüşmelerden ve bana email ile gönderilen resimleri inceledikten sonra Kingston upon Thames semtinde, Thames Nehri kenarında ve site içinde güzel bir eşyalı  ev kiraladım.
     Uçakla Londra’ya gidince Heatrow Havaalanı'ndan doğruca bu eve gittim. Ev sahibi, Mariana isminde, benden en az 8-10 yaş büyük, oldukça hareketli ve kıpır kıpır bir kadındı. Eve gittiğimde kendisi ile sohbet ederken mesleğinin ne olduğunu sorunca doktor olduğunu söyledi. Pratisyen hekim mi yoksa bir ihtisas yapmış mı diye ne doktoru olduğunu sorduğumda bitki doktro ve geleneksel Çin tıbbı doktoru diploması olduğunu ama artık emekliye ayrıldığını söyledi.
     Daha önce hiç bitki doktoru görmediğim ve böyle bir doktorluk olduğunu da duymamıştım. Bu sebeple onun ilginç aksanlı (Kadın İngiliz değildi.) İngilizcesini yanlış anladığımı düşündüm ama yine de bir pot kırmamak için soramadım. Onun yerine bu eğitimleri nerede aldığını sordum. Üniversitede okuduğunu söyleyince çok şaşırdım. Çünkü Türkiye’de böyle geleneksel tıp alanlarında eğitim verildiğini hiç duymamıştım. Herkesin bildiği gibi bu tür tedavi uygulamaları (Tedavi ettiği iddiaları demek daha uygun olur çünkü bu kişilerin önemli bir kısmı ne yaptığını dahi bilmemektedir.) ülkemizde; geleneksel tıp veya koca karı ilaçları, hatta dolandırıcılık-sahtekarlık ve üfürükçülük gibi aşağılayıcı isimlerle adlandırılır ve genellikle hiçbir tıp eğitimi almamış ancak babadan-dededen bu konuları öğrenmiş kişiler tarafından yapılır.
     Kadın, bir de bitki eczanesinden alınması gereken ilaçları bitki doktorlarının yazdığını söyleyince daha da şaşırdım. Bizde bu tür şeyleri aktarlar satar. Ama İngiltere’de bu tür bitkilerin satıldığı (sadece bu tür bitkiler satılıyor, diğer ilaçlar değil) eczaneler varmış. Bu eczanelerde normal doktorlarla birlikte çalışan bitki doktorlarının yazdığı reçeteye göre bitki satılıyormuş. Bunları öğrenince çok şaşırdığımdan dışarı çıkınca ilk işim böyle bir eczane bulmak oldu. Gerçekten de şifalı bitkiler satılan bu eczaneler vardı ve dükkanlara giren çıkan müşterilerden oldukça rağbet gördüğü anlaşılıyordu.

     Türkiye’ye geldiğimde bazı doktor arkadaşlara, bu tür tedaviler hakkında ne düşündüklerini  sordum. Çoğu bu tür tedaviye olumsuz bakıyordu. Fakat bir kısmı, bitkilerin tedavi edici özelliklere sahip olduğunu ve tedavide kullanılabileceğini düşünmekle birlikte ülkemizde bu tür tedavileri kullanan hastaların, şikayet ettiği hastalıktan çok daha kötü hastalıklara kapıldığını,  bu işin İngiltere’deki gibi doktor kontrolünde yapılırsa faydalı olabileceğini söyledi.
     Bir doktor arkadaşımın verdiği örnek ise bunun ne kadar önemli olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Bir şahıs, Okaliptus (söğüt’e benzer yaprakları olan bir ağaç) kabuğu ve yapraklarının kaynatılarak suyunun içilmesinin bir rahatsızlığa (Burada hangi hastalık olduğunu yazmıyorum çünkü birinin merak edip kullanmasından korkuyorum.) iyi geldiğini duymuş. Ne kadar ve nasıl kullanılacağı hakkında net bir bilgisi olmayan bu şahıs, bir süre için kendi kafasına ve etraftan duyduklarına göre  bu bitkinin yaprak ve gövde kabuklarını kaynatarak suyunu içmiş. Gerçekten de  rahatsızlığı kısa süre içinde sona ermiş fakat bu sefer de böbrek rahatsızlığı başlamış. Bunun üzerine, sağlık ocağından sevk edildiği bir üniversite hastanesinin nefroloji bölümünde detaylı tetkikleri yapılınca böbreklerinin diyalize girmesi gerekecek kadar iflas ettiği ortaya çıkmış.
     Adamın bir ay önce hiçbir böbrek rahatsızlığı olmadığını öğrenen doktorlar, bu kadar kısa sürede böyle bir gelişme normal olmadığı için sebebini araştırmaya başlamışlar. Hasta, Okaliptus’tan söz edince bu bitki hakkında araştırma yapmışlar ve aşırı sıvı kaybına sebep olduğu, böbrekleri aşırı çalıştırdığı vb. birçok etkisinin olduğunu öğrenmişler.
     Bunun üzerine böbrekle ilgili bölümlerde görev yapan doktorlar bir konsültasyon yapmışlar. Bu konsültasyon sonucunda, hasta şahsın böbrek yetmezliğine bilinçsiz bir şekilde kullandığı bu bitkisel tedavinin sebep olduğuna karar vermişler.
    Bu örnekten de anlaşılacağı gibi muhtemelen ülkemizde her yıl binlerce insan, buna benzer şekilde doğal olduğu için hiçbir zararı olmayacağını düşündüğü bitkileri kullanarak ağır sağlık sorunları ile karşı karşıya kalmaktadır.
     Maalesef ülkemizde, kendileri de doktor olan ve insanlara bitkisel tedavinin mucizelerinden bahsederek kurdukları şirketlerde ambalajlı bitkisel ilaç satan ama bazılarının genç yaşta ölmesinden bu bitkisel ilaçların kendilerine bile fayda sağlamadığı ortaya çıkan kişiler bulunmaktadır.
     Bu sebeple herkes bu tür yalan-dolan ağız kalabalığı yapan kişilere, ister sıradan bir vatandaş olsun, ister doktor olsun inanmamalıdır. Bu kişilerin insanları kandırmak için en sık söylediği yalan şudur: ''Ne olacak canım, biz kimyasal bir şey vermiyoruz ki, verdiklerimizin hepsi bitkilerden elde edilen doğal şeyler. O yüzden zararı ve yan etkileri yoktur.''
     Bu tamamen yalandır. Çünkü doğal olan her şey faydalı değildir. Doğal bitkilerden elde edilen birçok zehir vardır. Dolayısıyla bazı bitkiler zehirli olduğu için doğrudan zararlı ve hatta ölümcüldür. Örneğin doğada bulunan yabani bademlerin meyvelerinden çok fazla yerseniz, bu badem yüksek oranda arsenik içerdiği için, ölümle karşılaşmanız kuvvetle muhtemeldir.
     Fakat böyle doğrudan zehir içermeyen bitkiler de, kişiden kişiye farklılık gösterebilmekle birlikte, bilinçsiz bir şekilde kullanıldığında hastalıklara iyi gelmek yerine yukarıda bahsettiğim okaliptus ağacında olduğu gibi yeni hastalıklara sebep olabilmektedir.
     Bu sebeple, bazı bitkilerin ilaç olduğunu söyleyerek size, doktora gidip normal ilaç kullanmak yerine bunları kullanmanızı önerenlere inanmamanızı salık veririm. Evet, bazı bitkilerin iyileştirici özellikleri vardır. Ancak bunları doktor kontrolünde kullanmak mümkün değilse hiç kullanmamak daha itidir.
     
     Saygılar sunarım.
      Mehmet Çanlı
      (1.11.2017.)

     Not: Bu yazıyı beğendiyseniz alttaki butondan facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. 
     Teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder