Merakla
beklenen paket nihayet bu gün açıldı. Konu o kadar önemliydi ki, paket
kameralar önünde başbakan tarafından açıldı ve içinden çıkan şeylerin ne olduğu da daha iyi
anlaşılsın diye tek tek açıklandı.
Başbakanımız
konunun hassasiyetini bildiğinden olacak, gelebilecek tepkilere karşı daha
paketi açmadan önleyici savunma manasında klasik manevralarını yaptı. Demokrasi
ile şehitlerimizin ne alakası vardır diyebilirsiniz ama konuya şehitlerimizin
isteklerini yerine getiriyoruz diye giriş yaptı. Dirilerin pek beğenmeyeceğini
tahmin ettiğinden olsa gerek, ölülerden destek arar gibiydi. Aslında
politikacılar kadar, açıklayacağı şeylere tepki göstereceğini bildiği ve
muhalefet partilerinin liderleri gibi kolayca hırpalayamayacağı şehit
ailelerine mesaj vermeye çalışıyordu.
Bu paket son
nokta değildir diyerek paketin yetersiz olduğunu söyleyecek çevrelere karşı da
bir önlem alıyor, daha sonra büyük bir pişkinlikle Atatürk’ün kurduğu Türkiye
Cumhuriyetini temellerinden sarsacak bu adımları yine; ‘’Atatürk’ün ileri
adımları, Türkiye’yi muassır medeniyetler seviyesine çıkarmayı hedeflemiştir.’’
diyerek Atatürk’ün istediği doğrultusunda hareket ettikleri şeklinde sunmaya
çalışmıştır.
Sonra da, çok
moda olan herkesin hassasiyet gösterdiği darbeciler söylemiyle konuşmasına
devam etmiştir. ‘’Demokratikleşme
paketleri milletin yüzünü güldürdü, darbecilerin uykularını kaçırdı. Biz
milletimizi mutlu edecek ne varsa onu yapmaya devam edeceğiz. Halka rağmen
ileri adım atmak mümkün değildir.
Vatandaşlarının kökeniyle, inancıyla uğraşan bir devlet yoktur.
Vatandaşının taleplerine, gözyaşına kulak tıkayana bir devlet yoktur. Artık
kamu alanını otoriter kılan bir devlet anlayışı yoktur. Milletin ihtiyaç ve
talepleri 1960 darbesiyle baskı altına alınmıştır. Değişimin önündeki en büyük
engel 27 Mayıs'ın o karanlık gölgesidir. Devleti ve siyaseti dönüştüren de
milletin kendisi olmuştur. Malum zihniyet 27 Mayıs'ın korkularını canlandırmaya
çalışılacaktır.‘’ diyerek paketin içeriğinin ne yönde olacağının
işaretlerini vermeye devam etti.
En sonunda da,
aslında en az çekindiği, konuşmasına girişte en son sıraya koymasından da belli
olan Bahçeli ve Kılıçtaroğlu liderliğindeki muhalefet partilerine salvolarla
saldırıya geçti. ‘’11 yıl boyunca her
reformla Türkiye bölünüyor, dağılıyor dediler, göreceksiniz yine aynısını
diyecekler. İstiklal Marşı'nın ilk kelimesinde "Korkma" diyor.
Korkaklar zafer anıtı dikemez. Türkiye'nin bölünme diye bir meselesi yoktur.
Ama muhalefet sorunu vardır. Muhalefetin artık korku üslubunu bir yana
bırakması gerekmektedir. Böyle bir muhalefetle yeni bir Anayasa mümkün olamadı.
Pakette milletten saklanan hiçbir şey yoktur. Her bir maddenin sözü geçmişte
verilmiştir. ‘’ diyerek daha tartışma başlamadan öne geçmeye çalıştı,
gelebilecek tepkilerin sorumluluğunu da onlara attı.
Bu ön
girişten sonra madde madde açıkladığı paketten özet olarak şu konular ortaya
çıkmıştır.
1. Yeni seçim
sisteminin nasıl olması gerektiği konusunda 3 farklı alternatifi tartışmaya
açıyoruz.
a. Mevcut sistemle, yani yüzde 10 barajıyla
devam edebiliriz…
b. Barajı yüzde 5’e çekip, 5’li
gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim Sistemini uygulayabiliriz.
c. Üçüncü seçenek olarak da, ülke barajını
tamamen kaldırarak, Dar Bölge Seçim Sistemini getirebiliriz…
2. Siyasi
partilere devlet yardımı için yüzde 7 olan mevcut oranı yüzde 3’e çekiyoruz.
3. Siyasi
Partilerin; mevcut durumda, bir ilçede teşkilatlanmak için, ilçe sınırları
içerisindeki beldelerin en az yarısında teşkilat kurma zorunluluğu vardı, bunu
kaldırıyoruz.
4. Tüzüklerinde
yer almak ve 2 kişiden fazla olmamak kaydıyla, partilere, eş genel başkanı
sistemini uygulama imkânı getiriyoruz.
5. Seçim
Kanunu hükümlerine göre, oy verme hakkına sahip olan herkesin, siyasi partilere
de üye olabilmesinin önünü açıyoruz.
6. Yine
Siyasi Partiler Kanunu’nda yapacağımız değişiklikle, farklı dil ve lehçelerde
siyasi propaganda imkânını getiriyoruz.
7. Yeni
süreçte, nefret, ayrımcılık, yaşam tarzına müdahale gibi suçlarla daha etkin
şekilde mücadele etmeye başlıyoruz. Belirli suçlar, kişinin, dili, ırkı,
milliyeti, rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasi düşüncesi, felsefi inancı,
dini veya mezhebi nedeniyle işlenirse, cezası daha da ağırlaşacak. Kişinin,
inançlarının gereğini yerine getirmesi dolayısıyla, belli haklarını
kullanmasını, belli haklardan yararlanmasını engelleyenleri ceza kapsamına
alıyoruz. Bu sebeple işlenen suçun cezasını da 1 yıldan 3 yıla kadar
artırıyoruz. Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulu kuruyoruz. Türk Ceza
Kanunu’nda yapacağımız değişiklikle, dini inancın gereğinin yerine
getirilmesinin engellenmesini de ceza kapsamına alıyoruz. Dini ibadet ve
ayinlerin, bireysel olarak da yapılmasının engellenmesini aynı şekilde bu
kapsama alıyoruz.
8. Türk Ceza
Kanunu’nda, belirli harflerin kullanılmasından dolayı var olan cezai müeyyideyi
kaldırıyoruz. (Yani; x,w,q harflerini alfabeye almasak ta bu harflerin
kullanılmasının yolunu açacağız.)
9. Toplantı
yer ve güzergâhının belirlenmesinde Mülki Amir, ilgili Sivil Toplum
Örgütlerinin görüşlerini almak suretiyle, nihai kararını verecek. Toplantı ve
gösteri yürüyüşlerinin sürelerini uzatıyoruz. Açık yerlerde, güneşin batışından
bir saat önceye kadar sürebilen toplantılar, güneş batmadan dağılacak şekilde;
kapalı yerlerde saat 23’e kadar süren toplantılar da, saat 24’e kadar
yapılabilecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, hükümet komiseri
uygulamasına son veriyoruz. Mevcut durumda, Hükümet Komiseri tarafından üstlenen
yükümlülükler, artık Düzenleme Kurulları tarafından yerine getirilecek. Kurul,
toplantının amacının dışına çıktığı veya düzen içinde gerçekleşmesinin imkansız
olduğunu gördüğü durumda, dağılma kararı alacak ve durumu kolluk amirine
bildirecek. Gösteri ve yürüyüş, kanuna aykırı hale gelirse, Düzenleme Kurulu,
gösteri ve yürüyüşün sona erdiğini ilan edecek ve bunu kolluk amirine
bildirecek. Düzenleme Kurulu bu görevi yerine getirmezse, o mahallin en büyük
mülki amiri, toplantıyla ilgili kararını verecek.
10. Özel
okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim verilmesini mümkün hale getiriyoruz. Programlar,
Kanun’da yer aldığı gibi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek. Yine
mevcut Kanun’da yer aldığı gibi, bu okullarda da belli dersler Türkçe olacak.
11. Köy
isimlerinin değiştirilmesinin önündeki yasal engeli kaldırıyoruz. Köylerin
1980’lere kadar kullandıkları tarihi isimlerini yeniden almasını mümkün hale
getiriyoruz. İl ve İlçe isimlerinin değiştirilmesi yönünde talepleri Hükümet olarak
dikkate alacağız.
12. Nevşehir
Üniversitesi'nin ismini, Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak değiştiriyoruz.
13. Kişilerin özel bilgileri ilgisiz kişiler
tarafından kullanılamayacak, ilgisiz kişilerle paylaşılamayacak. Bununla ilgili
yasal düzenleme yapılacak.
14. Kurban
derisi, fitre ve zekât toplama konusunda Türk Hava Kurumu’na yetki verilmiş, şimdi,
yasal olarak da bu son veriyor, söz konusu hükmü kaldırıyoruz. Vatandaşımız,
bundan sonra yardımlarını istediği yere verebilecek.
15. İkinci
kısımda, sadece idari düzenleme gerektiren reformlarımız bulunuyor. Bu
düzenlemeleri, Bakanlar Kurulu Kararı, Genelge ya da Yönetmelik Değişikliğiyle
gerçekleştirmek mümkün".
16. Kılık
Kıyafet Yönetmeliğini değiştirerek, kamu kurumlarında başörtüsü yasağını
kaldırıyoruz.
17. İlkokullardaki
öğrenci andı uygulamasını kaldırıyoruz. Geçen yıl, ortaokullarda bu uygulamayı
kaldırmıştık. Şimdi de, ilkokullarda bu uygulamaya son veriyoruz.
18. Mor
Gabriel, diğer adıyla Deyrulumur Manastırı arazisi, manastır vakfına iade
ediliyor. Şu ana kadar, bu kapsamda 250’den fazla iade yaptık ve 2,5 milyar
Liralık mülkü hak sahiplerine teslim ettik.
19. Roman
vatandaşlarımızın dil ve kültürleri ile, karşılaştıkları sorunlara ilişkin
araştırmalar yapmak, çözüm önerileri üretmek amacıyla, bir ilimiz üniversitesi
bünyesinde, Roman Enstitüsü kuracağız.
20. Türkiye’de,
bugüne kadar, tek bir paket halinde açıklanan en kapsamlı reform sürecini
başlatıyoruz. Bu süreci en kısa zamanda tamamlayacak, yeni hedeflere doğru
ilerlemeye devam edeceğiz. Bu paketle birlikte, Türkiye ekonomisi, demokrasisi,
Türkiye’nin toplumsal yapısı ve kardeşliği inanıyorum ki çok büyük güç
kazanacak.
Açıklamanın
hemen ardından gazetecilerin ve siyasi partilerin ilk tepkileri gelmeye
başladı. Ben burada gazetecilerin bireysel değerlendirmelerini bir yana
bırakarak siyasi partilerin tepkilerinden kısaca bahsetmek istiyorum.
Önce bu
paketten büyük beklentisi olan BDP ile başlayalım. BDP’liler, paketten
beklediğini bulamadıklarını, özel okullarda anadilde eğitim, köylerin eski
adlarının kullanılması ve üç harfin kullanımının serbest bırakılmasının zaten
kendi mücadeleleri ile uygulanan şeyler olduğunu, hükümetin sadece mevcut
durumu yasalaştıracağını, ayrı bir halk temelinde daha farklı beklentileri
olduğunu, bu sebeple paketten hayal kırıklığına uğradıklarını açıkladılar. Bir milletvekili
bu durumu; ‘’Demokrasi paketi dediler ama bu paket kozmetik paketi çıktı.’’
diye özetledi.
MHP ise
pakete daha kısa ve net bir tavırla toptan karşı koyduğunu açıkladı. Oktay
Vural bu tepkiyi; ‘’Demokrasi paketi değil bombalı paket.’’ diye özetledi.
CHP ise; daha
sonra açıklama yapacaklarını söylemekle beraber paketin yukarıda belirtilen 7’nci
maddesi hariç diğerlerine karşı olduklarına dair bazı milletvekilleri beyanatta
bulundular.
Bu konu
muhtemeldir ki önümüzdeki günlerde de siyasi partiler, basın ve kamuoyunda
derinlemesine tartışılacak. Ancak aslında açıklanan maddelere bakılınca metin ile
ne amaçlandığı pek te anlaşılmaz bir sır gibi görünmemektedir. Dilerseniz bu
maddeleri sırasıyla inceleyelim.
Birinci madde
ile ilgili eleştiriler hep seçim barajının kaldırılması veya makul bir seviyeye
indirilmesi yönünde olmuştur. Gerçi MHP buna kaşı çıkmış ancak şimdiye kadar
AKP de bu konuda olumlu bir tavır sergilememiştir. CHP’nin tavrı bazen barajın
kalkması, bazen de indirilmesi yönünde ifade edilmiştir. Ancak mevcut sistem
güçlü partilere, güçleri oranında avantaj sağladığından en fazla faydayı AKP’ye
sağlamıştır. Bu yöntemin, pek dile getirilmese de MHP ve CHP’ye ve hatta BDP’ye
bile fayda sağladığı açıktır. Çünkü bu patiler meclise daha fazla milletvekili
sokabilmektedirler. Ayrıca; Saadet Partisi, BBP,DP gibi küçük partilere oyum
ziyan olmasın diye oy vermeyen kişiler çoğunlukla AKP ve bir kısmı da MHP’ye oy
verirken, DSP, İP, ÖDP gibi küçük sol partilere oy verecek seçmenler de CHP’ye
oy vermektedir. A. Melik Fırat ekibi ve sosyalist kesimden bazı gruplar da
benzer sebeple AKP veya BDP’ye oy vermektedir. Ancak mevcut durumda, her
seçimde büyük sıkıntı çeken BDP yine de barajın kaldırılmasını en çok isteyen
partidir. Eğer AKP; mecliste MHP ve CHP’nin
de bir şekilde desteğini alabilirse bu barajı korumayı isteyecektir. AKP’nin
ikinci sıraya koyduğu seçenek barajı düşürmek yönünde olsa da yine de bu baraj
taraftarları kendisine oy vermesi muhtemel küçük partilerin ulaşmakta
zorlanacağı kadar yüksektir. 3’üncü sıraya koyduğu ülke barajını kaldırıp dar
bölge seçim sisteminin daha şimdiden en çok BDP’nin tepkisini çektiği
görülmektedir. Çünkü bu sisteme geçilirse BDP’nin Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgeleri dışında herhangi bir bölgeden milletvekili çıkarması
neredeyse imkânsız hale gelecektir.
Bence, bu hassasiyetleri bilen hükümet diğer
partilerle önceden görüşerek barajı talep edildiği gibi kaldırmak veya çok
düşük bir seviyeye indirmek yerine üç alternatif ortaya atarak seçimde
kendisine en fazla avantajı sağlayacak bir yöntem ortaya koymak için konunun
tartışmalara boğulmasını amaçlamaktadır.
Burada
görüldüğü gibi aslında ne hükümetin, nede diğer partilerin, daha geniş bir halk
kesiminin daha demokratik bir şekilde mecliste temsil edilmesi umurunda
değildir. Amaç, demokrasi havarisi görüntüsü altında kendi partilerine avantaj sağlamaktır.
İkinci madde
de tamamen para ile ilgili bir konu olup bunun demokratikleşmeye nasıl bir
etkisi olacakmış bilemiyorum. Küçük partiler paraları olmadığı için değil,
baraj yüzünden meclise girememektedir.
Üçüncü maddenin
demokrasiye nasıl bir hizmeti olacak anlamış değilim. Kimsenin gündeme
getirdiği öncelikli bir konu olduğunu da sanmıyorum.
Dördüncü madde
de yapılan, sadece BDP’de olan bir uygulamanın kanunlaştırılmasıdır. Bu konunun,
BDP’ye ve bu sistemi BDP’ye dayatan Apo’ya
bir jestten başka demokratik hiçbir anlamı yoktur.
Beşinci madde
de ne kastediliyor daha netleşmeye ihtiyacı var. Yani oy kullanabiliyor diye
memurlar, özellikle de polis ve askerler siyasi partilere üye olabilecekler mi?
Eğer öyleyse bunun çok olumsuz sonuçları olacağını söylememe bile gerek yok
sanırım.
Altıncı madde
tamamen BDP ve PKK’ya yönelik bir taviz, pazarlıklarda öngörülen bir madde den
başka bir şey değildir. Başka hangi etnik grup nerede böyle bir talepte
bulunmuş, bulunsa da ne kadar uygulama imkânı var ki?
Onüç ve Yedinci
maddeler bu paketin en olumlu ve en demokratik maddesi gibi görünmektedir.
Ancak yedinci maddenin bazı bölümleri 16’cı madde ile beraber değerlendirildiğinde
sanki; üniversiteye türbanlı giren öğrenciyi engelleyen rektör, meclise
türbanlı kadın milletvekilinin girmesine tepki gösteren milletvekili, işyerinde
namaz kılan personeline karışan işveren veya devlet dairesinde oranın amiri
bundan böyle cezası 1 ila 3 yıl olan bir suçu işlemiş olacak ve yargılanacak
denmek istenmektedir.
Sekiz, on,
onbir ve onyedinci maddeler de yine
devletin üniter düzeninde oluşturulacak bir çatlak, temellerine döşenen patlayıcıdır.
Bunlar, BDP ve PKK ile yapılan pazarlıklarda verilen tavizlerin uygulaması gibi
görünmektedir.
Dokuzuncu
maddede ise toplantı ve gösteri hakkını artırıyoruz derken aslında gösterileri
saat olarak kısıtlamakta, devlet komiseri kaldırılıp yerine bir kurul
oluşturularak devlet denetimi artırılmaya çalışılmaktadır. Yani bana pek te
demokratik bir madde gibi görünmedi.
Ondördüncü
madde ve bahanesi de çok ilginç görünmektedir. Gerçeği bilmesem kurban derisi
toplamanın en önemli demokratik haklardan biri olduğunu sanırdım. Gerçek şudur.
Kurban derisini şimdiye kadar resmi olarak Türk Hava Kurumu toplarken gizli
olarak ta cemaat ve tarikatlar toplamakta idi. İşte hükumet bu kesimlerin açık
ve rahat bir şekilde deri toplamasını, yani ekonomik olarak biraz daha güçlenmelerini
sağlamak için böyle demokrasi ile pek te ilgisi olmayan bir konuyu pakete
koymuştur.
Hükümet toplumu
din, mezhep, etnik temel vb. her alanda ayrıştırmaya sanki özel bir özen
göstermektedir. Kürtler için alfabe, okul, çingeneler için enstitü. Çingene
vatandaşlarımızın en önemli talepleri ve sorunu bir enstitü değildir herhalde.
Hükumet Fener
kilisesinden sonra doğu Hristiyan cemaatlerini de ayağa kaldırıp kalkındırmak
için bu paketi uygun bir fırsat olarak değerlendirmiş olacak ki, herkese vaat
verirken bunlara para ve mülk vermektedir.
Her nedense
Alevi vatandaşlarımıza da, sizi de unutmadık demek istercesine bir ilimizin
ismi değiştirilerek bu vatandaşlarımızın esas taleplerinden hiç bahsedilmeyerek
üvey evlat muamelesi yapılmıştır.
Yani sonuç
olarak şunu söyleyebiliriz. Bu paket adı gibi demokrasi ile pek te ilgisi
olmayan bir pakettir. Paket PKK ile müzakere ve dini grupları kollama
paketinden başka bir şey değildir. Çünkü görüldüğü kadarıyla bu paketten sadece;
PKK ve BDP, Süryaniler, tarikatlar ve AKP’nin esas çekirdek kitlesini oluşturan
muhafazakâr kesimlerden başka hiç kimse herhangi bir şey elde etmemektedir.
Bu paket
toplumun tamamına hitap eden, kapsayıcı, birleştirici bir paket değil aksine
ayrıştırıcı ve bölücü bir pakettir. Zaten bunun başbakan da farkında olacak ki
konuşmasında bu pakete tepki göstereceğini bildiği her kesime karşı savunma
yaparak paketi açıklamadan önce savunmasını yapma ihtiyacı hissetmiştir.
Saygılar
sunarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder