.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

6 Kasım 2024 Çarşamba

Amerikan Seçimleri

 "Ateş olsan, cürümün kadar yer yakarsın." biz söz vardır.

Hakikaten doğru bir sözdür.

Bizde iktidara yakın kesimler her ne kadar "Dünya devleti olduk." veya "Çok güçlendik. Dünya/Avrupa bizi kıskanıyor." filan dese de hikaye.

Bizde de seçim oluyor ama kimsenin pek umurunda olmuyor.

ABD seçimlerini ise tüm dünya takip ediyor.

Çünkü biz ekonomik olarak da, siyasi olarak da, askeri olarak da ancak bölgesel güç olmaya çalışan bir ülkeyiz.

Bizdeki iktidar değişiklikleri en fazla bölgesel bir etki yaratabilir.

ABD ise gerçek bir dünya devleti.

Dünyanın en büyük GSMH'sına sahip.

Büyük bir nüfusu ve büyük toprakları var.

Silah endüstrisinde bir numara.

Dünyanın en güçlü ordusuna sahip.

Dünyanın her yerinde üsleri var.

Uzayda bir sürü uydusu var.

Bu yüzden ABD'de iktidar değişikliği tüm dünyayı etkiliyor.

Bu kadar büyük olmasına rağmen ABD'nin de bu büyüklükle uyuşmayan tuhaflıkları var.

Eski başkan resmen bir bunaktı.

Yerine aday gösterdiği kadın ise şaibeli bir tip.

Rakibi olan Trum da ondan aşağı değil.

Dengesin, tuhaf hareketleri olan, konuşurken dudaklarını maymun gibi kıvıran tuhaf biri.

Geçen seçimden sonra taraftarları ortalığı ayağa kaldırdı.

Kongreyi bastılar.

Söylemleri ile halkı ikiye böldü.

Üstelik kişisel zafiyetleri de var.

Kendisinden çok genç ve davranışlarından pek de anlaşamadıkları açıkça görülen genç bir karısı var.

Buna rağmen bir hayat kadını veya ilişkiye girdiği genç bir kadına çenesini kapatması için para verdiği ortaya çıktı.

Küçük kızları tüm dünyadan toplayıp bir adaya koyan ve yaşlı sapıklara peşkeş çeken sapık yahudinin adasına gidenlerden biri olduğu da yazıldı ve çizildi.

Bu konularda yargılanması söz konusu.

Tek kurtuluş yolu seçimi kazanmak.

Ve kazanacak gibi de görünüyor.

ABD'nin hali budur.

Dünyanın geneli de ABD'den farklı değil.

Neredeyse bütün ülkelerde dengesiz kişiler, cinsel sapıklar, narsistler, megolomanlar, diktatörlük özentileri, yarım akıllılar iktidarda.

Dünya nasıl batmıyor, akıl alır gibi değil.

5 Kasım 2024 Salı

Eğer uygun davranırsanız, hiçbir sorun sizi rahatsız edemez.

Bir konuda bazı insanlarla sorun mu yaşıyorsunuz.

O sorunu en kısa sürede çözmeye çalışın.

Eğer sorunun çözümü imkansız görünüyorsa, çözüm için gerekirse taviz verin.

Bu gün kaybedeceğiniz küçük çıkarlarınız, bundan sonra rahatlamanıza yarayacaktır.

Eğer küçük çıkarlardan vazgeçemediğiniz için küçük sorunlara takılıp kalırsanız, hayatınızı kendi ellerinizle zehir etmiş olursunuz.

En iyisi, karşınızdakilerin karakteri yüzünden sorunu çözmek mümkün görünmüyorsa, zarar etme pahasına çözüm için taviz verin.

Sonra da o kişilerle ilişkinizi hemen kesin ve bir daha asla görüşmeyin.

Çıkarlarınızdan taviz verebilirsiniz ama bundan taviz vermeyin.

Böyle insanlara, "ölüyorum" deseler bile bir daha dönüp bakmayın.

Gerçekten ölüyor olsalar bile.

Sırtınızdaki ağırlıklardan (gereksiz yüklerden) kurtulun.

 Sırtınızdaki ağırlıklardan kurtulun.

Bunu gerçek anlamda söylüyorum.

Eğer fazla kilolarınız varsa, sürekli olarak üzerinizde bir ağırlıkla dolaşıyor gibi olursunuz.

Bu kilo fazlalığı, gerçekten üzerinize ağırlık bağlamaktan bile daha kötüdür.

Çünkü üzerinize bağladığınız bir ağırlık sadece aşırı ağırsa sizi yorar.

Kaslarınıza ve omurganıza zarar verir.

Eğer taşıyamayacağınız kadar apır değilse, sizi yine yorar ama kaslarınızın gelişmesini de sağlayabilir.

Bu durum mecazi anlamda da aynıdır.

Hayatta birçok zorluklarla karşılaşırız.

Bu zorluklar bizi yormakla birlikte güçlendirir de.

Ancak, taşıdığımız zorluklar çok ağırsa, bunların hepsinden veya en azından bir kısmından kurtulmak gerekir.

Bu insan ilişkilerinde de aynıdır.

Eğer bazı insanlarla olan ilişkileriniz size ağır yükler getiriyorsa, sizi aşırı yoruyorsa ve tüm enerjinizi tüketiyorsa onlardan da hızla kurtulmakta fayda var.

Gidip kendilerine başka sorun yaratacak insanlar bulsunlar.

Unutmayın.

Yalnızlıktan ölen kimse yoktur.

Ama sorunlu insanlarla birlikte oldukları için ölen çok sayıda insan vardır.

Öte yandan, dünyada 8 milyar insan yaşıyor.

Yalnız kalmanız da çok mümkün değildir.

Size yük olmayacak, destek olacak, hayatınızı güzelleştirecek birileri mutlaka vardır.

4 Kasım 2024 Pazartesi

Galatasaray ve diğer takımlar.

 Futbola pek ilgim yok.

Sadece televizyon kanallarını değiştirirken veya internette gezinirken rast geldiğimde bazı maçlara bakıyorum.

Şu sıralar bir tartışmaya çok rastladığımdan biraz maçlara baktım.

Fenerbahçe'nin yeni teknik direktörü dahil Fenerbahçe ve Beşiktaşlıların çoğunun Galatasaray'ın hakemlerce korunduğunu, birilerince kollandığını, bu yüzden geçen yıl şampiyon olduğunu, bu durumun bu yıl da devam ettiğini söylediğini duyunca Galatasaray-Beşiktaş maçının özetlerini seyrettim.

Ben Galatasaray'a yapılmış bir torpil göremedim.

Hatta bazı yorumcular, Galatasaray'ın bir penaltısının verilmediğini bile söylüyor.

Buna rağmen Galatasaray maçı kazandı.

Daha önce Fenerbahçe'yi de yanmiş.

Bence bunda abuk subuk sebepler aramaya gerek yok.

Benim gördüğüm kadarıyla Galatasaray iki takımdan da daha iyi oynuyor.

Oyuncu kaliteleri de çok daha yüksek.

Kazanmasının sebebi de bu bence.

Bence Galatasaray dışındaki takımlar, Türk siyasetindeki muhalefet sendromuna kapılmışlar.

Sorunu tam olarak tespit edemiyorlar.

Gerçek durumu göremiyorlar veya görmek istemiyorlar.

Bu sebeple yenilmelerine bir anlam veremiyorlar ve bir bahane arıyorlar.

Hal böyle olunca nasıl AKP sürekli olarak seçim kazandıysa Galatasaray da sürekli olarak maçları kazanıyor.

Bence olaya bu gözle bakarak bir çare aramalı diğer takımlar.

Aksi takdirde onlar da 20 küsur sene şampiyonluk yüzü göremezler.

Benden söylemesi.

Dünya için en büyük tehdit nedir?

 Herkes bir süredir Ukrayna savaşının yayılıp yayılmayacağını veya bir nükleer savaşa evrilip evrilmeyeceğini tartışıyordu.

İsrail önce Gazze'ye sonra da Lübnan ve İran'a saldırınca bu sefer de bu savaşın yayılabileceği ve genel bir savaşa dönüşebileceği dillendirilmeye başlandı.

Ama hiçbiri olmadı.

İnsanoğlu dünya üzerinde var olduğu ilk günden beri gerek diğer canlılara gerek kendi türüne karşı şiddet uygulamaktadır.

Bu şiddet organize hale gelip savaş kavramını doğurmuş ve savaşlar 1. ve 2. Dünya Savaşlarında olduğu gibi küresel ve kalıcı yıkımlara sebep olmuştur.

Fakat savaşlar, küresel bir sürekli yıkıma sebep olmadan her zaman sona ermekte ve barış yapıldıktan sonra hızla ortaya çıkan yaralar sarılmaktadır.

Halbuki bazı sorunlar hem birden bire ortaya çıkmamakta hem de kısa sürede etkileri ortadan kaldırılamamaktadır.

Bunlar küresel çapta yıkımlara sebep olmakta ve hayat durma noktasına kadar yaklaşabilmektedir.

Örneğin göktaşı çarpması sebebiyle dinazorlar başta olmak üzere birçok canlı türü kısa sürede topluca yok olmuş ve dünyanın normale dönmesi çok uzun sürmüştür.

Korana gibi salgınlar da tarih boyunca onlarca yıl süren felaketlere ve toplu ölümlere sebep olmuştur.

Ama kimsenin çok dillendirmediği bir felaket daha vardır.

Bu felaket küresel iklim değişikliğidir.

Dünya daha önce en az bir defa kar topuna dönüşmüş ve canlı türlerinin çoğu yok olmuştur.

Öte yandan daha az etkili olan küresel ısınma ve soğuma dönemleri de yaşanmıştır.

Bu ihtimal, şu anda karşılaşabileceğimiz en büyük tehdit konumundadır.

Bir süredir bilim adamları küresel ısınma ve muhtemel sonuçlarından bahsetmektedir.

Ne yazık ki bu uyarıları başta siyasiler olmak üzere hiç kimse dikkate almamaktadır.

Halbuki küresel ısınma bir süredir etkilerini göstermeye başlamıştır.

Dünyanın birçok yerinde sel felaketleri yaşanmaktadır.

Kabeyi bile aşırı yağış yüzünden sel basmıştır.

En son gördüğümüz felaket İspanya'da yaşanmıştır.

Televizyonlardaki görüntüler adeta küçük bir Nuh tufanı yaşandığını göstermektedir.

Bu durum, bizim başımıza da gelebilir.

Zaten depremler yüzünden ve bu depremlerden ders almayan siyasetçilerimiz ve halkımız  yüzünde belli aralıklarla büyük yıkımlar yaşamaktayız.

Bu yıkımlar sadece ölümlere ve yıkımlara değil ülke ekonomisi de dahil hemen her şeye olumsuz etkiler yaratmaktadır.

Bir de olası sel felaketi senaryolarını düşündükçe, ülkemizin geleceği konusunda endişe etmemek imkansızdır.

Siyasi irade bu durumu mutlaka dikkate almalı ve şimdiden felaketin etkilerini azaltıcı tedbirler almalıdır.

Olan olup ölen öldükten sonra yapılacakların hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

Benden söylemesi.

2 Kasım 2024 Cumartesi

Hayat gerçekten pahalı be kardeşim.

 Bu gün sabah evden çıktım.

Bir banka bana sormadan BES hesabı açmış.

Banka şubesine gidip bu da nereden çıktı dedim.

Biz bilmeyiz, BES'çiler bilir deyip bir numara verdiler.

Numarayı arayıp bir sürü uğraştım.

Sonunda BES hesabını iptal ettirdim.

O sırada bir arkadaşım aradı.

Nerede olduğumu sordu.

Söyledim.

"Oralarda oyalan, geliyorum." dedi.

Ağırlıklı olarak orta gelirli insanların yaşadığı bir semtin mütevazi bir kafesine oturdum.

Bir çay söyledim.

Arkadaşın gelmesi uzadı, bir çay daha söyledim.

Arkadaş telefon edip geldiğini söyleyince hesabı istedim.

İki küçük çay 40 liraymış.

Kızılay'da olsa daha pahalı olurdu.

Panora'da filan ise daha da pahalı.

Ama burada da çok ucuz değil.

Buradaki insanların gelir düzeyi de çay fiyatı gibi normalden daha düşük.

Arkadaşın yanına gittik.

Ayrancı'ya indik.

Bir kafeye oturduk.

Oradaki küçük çay fiyatı 30 liraydı.

İnsan bu duruma şaşırıyor.

Aynı şehirde her yerde aynı çaya farklı bir fiyat biçiyorlar.

Çay dediğin de dünyanın en maliyetsiz içeceği.

Su ve bir tutam çaydan onlarca bardak çıkıyor.

Ama en ucuz yerde 20 lira.

Oradan Kızılay'a indim.

Birkaç yere uğradıktan sonra Tunalı'ya çıktım.

Arkadaşlarla buluşacaktık ama buluşma saatine daha çok vardı.

Bir yere oturup kahve aldım.

Karton kutuda.

Fiyat 70 lira.

Bardağın boyutuna göre fiyat değişiyor.

Şimdi birileri çıkıp "Niye kafede içiyorsun? Oturup evinde iç." derse bildiğim en ağır küfürü ederim.

Çünkü böyle konuşanlara hep aynısını yapıyorum.

Ben eskiden beri kafelerde çay veya kahve içerdim.

Aldığım maaşa göre fiyatların hiç bu kadar yüksek olduğunu hatırlamıyorum.

Eskiden içebiliyorken şimdi neden çoğu insanın içemediğini sorguluyorum sadece.

Netse....

Buluşma saati gelince kafeden kalkıp buluşacağımız lokantaya gittim.

Arkadaşlarla oturup yedik, içtik.

Kişi başı ödediğimiz hesabı söylemeyeceğim.

Ama ucuz değildi.

Akşam eve arkadaş bıraktı.

Taksiye, dolmuşa veya otobüse ücret ödemedim.

Eve gelince gün boyunca harcadığım parayı hesapladım.

Aylık maaşımın yüzde 3'ü civarındaydı.

Bir ayda 30 gün olduğu hesabıyla bile benim her gün dışarı çıkmam mümkün görünmüyor.

Çünkü daha evin yiyecek ve içecek giderleri var.

Çocukların okul masrafları var.

Telefon, internet, elektrik, doğalgaz ücretleri var.

Var oğlu var.

Artık lüks tüketim imkanı yok.

Hayatımızı idame ettirmeye çalışıyoruz sadece.

Tüketim malzemelerinin fiyatı her gün artıyor.

Ama enflasyon TUİK'te nedense düşük çıkıyor.

Böylece maaşlara zam çok az yapılıyor.

Bir de benim gibi emekliyseniz haliniz harap.

Çünkü emekliye memur kadar bile zam yapılmıyor.

Emekli maaşlarının çalışan maaşına oranı iyice azaldı.

Ama maliye bakanına bakarsanız, enflasyon düşüyor.

Ekonomi toparlanıyor.

Ama sayın bakanın dikkatten kaçırdığı bir şey var.

Ekonomi toparlanırken, vatandaş dağılıyor.

Fakirleşiyor.

Tüketemiyor.

Fiyatlar da artıyor maalesef.

Size nasıl görünüyor bilmem ama hayat gerçekten çok pahalı be kardeşim.



Eski arkadaşlar

Bu akşam lisede beraber okuduğum bazı arkadaşlarla buluştuk.

İnsanın aklına o eski günler gelip hüzünleniyor.

Hepimiz küçücük çocuklardık o zamanlar.

Şimdi en küçük çocuğu olanların çocukları bizim o zamanki yaşımızdan daha büyük.

Bir de yaşanmışlıklar dikkati çekiyor.

Herkes iyi veya kötü bir hayat yaşamış.

Herkesin başarıları veya başarısızlıkları olmuş.

Kiminin sağlığı bozulmuş kimi hala çok genç görünüyor.

Ama herkesin gözünde o lisede okuduğumuz yıllardaki çocuksu bakış hala duruyor.

Herkes birbirine, 40 yıldır görüşmemiş olsa bile daha dün görüşmüş gibi samimi davranıyor.

Herkes daha dün gördüğü arkadaşına bile 40 yıldır görüşmemiş gibi hasretle sarılıyor.

Hakikaten çok güzel bir akşamdı.

İnsan böyle günlerde insan olduğunu hatırlıyor.

1 Kasım 2024 Cuma

Ankara'da hastalık mevsimi başladı.

Sabah kalkınca balkona çıkıp dışarıya baktım.

Hava oldukça serindi.

Bu sebeple sıkı giyinip dışarı çıktım.

Kızılay'a inip dolmuştan inince terlemeye başladım.

Hava güneşli ve Kızılay oldukça sıcaktı.

Bu mevsim böyledir.

Ankara'nın yüksek yerlerine kış gelirken rakımı düşük yerlerde yaz havası vardır.

Sabah sıcak yerde uyanır ve dışarı çıkarsanız havaya aldanıp hafif giyinirsiniz.

Olur da yüksek rakımlı bir sempte giderseniz, bu sefer de üşürsünüz.

Tam tersi olduğunda da terlersiniz.

Hatta gölgede ve güneşte hissettiğiniz sıcaklış arasında bile büyük fark olduğundan aynı semptte bir üşüyüp bir terlediğiniz olur.

Bu da çoğu insanı hasta eder.

Bu sebeple şu günlerde Ankara'da soğuk algınlığı ve gribe yakalanmak kolaydır.

Nitekim okula gittiğimde de hastalanıp derse gelmeyen öğrenci sayısında artış olduğunu gördüm.


Bizim yazarların kimin yazarı olduğu belli değil.

 Sanırım bir İngiliz yazar, İsrail'in Gazze'de yaptığı soykırımını protesto etmek için İsrail ile bağlantılı veya İsrail'i destekleyen yayın evlerine kitap yayınlatmamak için bütün yazarlara bir çağrıda bulunmuş.

Bunun sonucunda birçok yazar bunu deklare eden bir belge hazırlayıp imzalanmış.

Bizden de bu belgeyi imzalamak üzere iki yazara talepte bulunulmuş.

Ama bu iki yazar bunu reddetmiş.

Yazarlardan biri Nobel edebiyat ödülü almış ve bunun için kendi ülkesini karalamakta tereddüt etmemiş bir kifayetsiz müptezel.

Diğer ise nasıl olduysa bir zamanlar çok popüler olmuş ama sonradan FETÖ ile bağlantısı olduğu iddia edilen bir bayan yazar.

Ülkemiz çok tuhaf.

Kendi yetiştirdiği ve bağrından çıkardığı insanlar nedense kendi ülkesine hep ihanet ediyor.

Bununla da kalmayıp İslam ülkelerinde yapılan insanlık suçlarına da sessiz kalıyor.

Ama bizi, tarihimizde hiç yapmadığımız şeylerle suçluyor.

Bence kendimizi sorgulamamız şart.

31 Ekim 2024 Perşembe

CHP'li belediye başkanının tutuklanması, ülkedeki tuhaflığın bir göstergesidir.

 Bu gün İstanbul'da bir ilçe belediye başkanı, terör örgütü mensupları ile konuşmaları sebebiyle tutuklanmış veya soruşturma geçirmiş.

Normal koşullarda şaşılacak bir durum değil.

Elbette bir kişinin terör örgütü mensupları ile teması tespit edildiğinde yasal işlem yapılmalı.

Ama hükümetin küçük ortağının lideri geçenlerde çok daha ileri gitti ve hiçbir şey yapılmadı.

Bırakın terör örgütü mensupları ile görüşmeyi, terör örgütünün narsist, hastalıklı, eli kanlı elebaşının mecliste konuşma yapması gerektiğini söyledi.

Buna bir şey demeyip daha düşük seviyedeki örgüt militanları ile görüştüğü iddiasıyla birini tutuklamak, bana biraz tuhaf geldi.

Eğer bunun yaptığı suç ise diğerinin yaptığı da suç.

Bence ikisi de tutuklanmalı.

En azından yasal işlem başlatılmalı.