.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

29 Ağustos 2024 Perşembe

Merkez Bankasından Sonra Devlet Bankaları da Zarar Ediyor.

Ziraat Bankası, devlet hazinesinden 22 milyar küsur lira zarar yardımı almış.

Bankanın devlete verdiği vergi ise 21 milyar küsur lira.

Hükümet gerçekten cumhuriyet tarihinde ilklere imza atıyor.

Her şeyi batırdılar.

Merkez bankasını bile ağır bir zarara soktular.

Şimdi de devlet bankalarını zarara soktuklarını ve bu zararı milletin vergilerinden karşıladıklarını öğreniyoruz.

Yandaşa ucuz kredi verirsen, ona buna para para dağıtırsan olacağı bu.

Hükümet özellikle son genel seçimde kazanmak için ülkenin tüm kaynaklarını fütursuzca harcadı.

Sonunda AKP genel seçimi kazandı.

Ama devlet kaybetti.

Emekli kaybetti.

İşçi kaybetti.

Memur kaybetti.

Çiftçi kaybetti.

Yani, mutlu bir azınlık hariç herkes kaybetti.

Devlete katkı sağlasın diye kurulan bankalar bile devletin hazinesinden para alır hale geldi.

İmamoğlu ne yapıyor?

 Ekrem İmamoğlu, İstanbul belediye başkanı.

İlk defa seçildiğinde, hükümetin tüm ayak oyunlarına karşı inatla ayakta durdu ve seçimin yenilenmesine rağmen kazandı.

Hükümet, kendisinin başarılı olmaması için her türlü yolu denedi.

Buna rağmen İmamoğlu, birinci dönemdeki icraatları halk nezdinde kabul görmüş olmalı ki, hükümet tam kadro İstanbul'da kamp kurmasına rağmen ikinci defa seçilmeyi başardı.

İmamoğlu'nun bu başarısını CHP'de aşan tek kişi Mansur Yavaş oldu.

Yüzde 60 gibi inanılmaz bir oy oranıyla ikinci defa Ankara belediye başkanı seçildi.

Bu sonuçlar, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'nu CHP'nin en prestijli iki kişisi haline getirdi.

Nitekim yeni CHP genel başkanı, iki prestijli insan varken, bir önceki seçimde Kılıçdaroğlu'nun yaptığı gibi genel seçimlerde kendisinin aday olmayacağını söyledi.

Bu durum, bir sonraki muhtemel cumhurbaşkanı adayı olarak Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ı ön plana çıkardı.

Genel Başkan, kimin aday olarak gösterileceğinin geniş katılımlı olarak istişare ile tespit edileceğini de ifade etti.

Bu durum, Ankara ve İstanbul belediye başkanlarını birbirlerinin rakibi pozisyonuna soktu.

Bunun farkında olan İmamoğlu sanki şimdiden kendi adaylığını garantilemek için çalışmalara başlamış gibi görünüyor.

Eski genel başkanla baş başa görüşüyor.

Eski genel başkanın delegelerden bazıları üzerinde hala etkili olduğu malum.

Sanırım Mansur Yavaş'a karşı onun desteğini kazanmaya çalışıyor.

Öte yandan, Belediyeler Birliği başkanı olmasının avantajlarını da kullanıyor.

İstanbul belediye başkanı olmasına rağmen ülkenin her yerine geziler yapıyor.

Muhabbete gitmediği kesin.

Kulis yapıyor.

Bu gün izlediğim bir haber ise stratejisinin bir başka yönüne ışık tutuyor.

Mansur Yavaş sağdan gelme biri.

Eski ülkücü olduğu söyleniyor.

MHP'den bir ilçede belediye başkanlığı yaptı.

Bu durum, muhtemel bir seçimde Yavaş'ın sağdan büyük bir oy desteği alacağını gösteriyor.

Bu da onu, muhtemel bir İmamoğlu-Yavaş yarışında avantajlı hale getiriyor.

Nitekim son yerel seçim sonuçları da bunu teyit ediyor.

İmamoğlu'nun sağdan o kadar yüksek bir oy almadığı ortada.

İstanbul'da kazanmasında HDP oylarının etkili olduğu iddia ediliyor.

Bu günlerde, Adıyaman'a gidip Türkçe bilmeyen bir kadını ziyaret etmiş.

Bunun arka planında bir hikaye var.

Ama siyasette hiçbir şey sadece açıkça görünen şey değildir.

Acaba İmamoğlu, HDP seçmeninin desteğini cumhurbaşkanlığı seçimi için kazanmaya mı çalışıyor?

Eğer ülke çapında bir anket yapılır da kim cumhurbaşkanı adayı olsun diye iki şıklı bir soru sorulursa, doğunun oylarını kazanmaya mı çalışıyor?

Bana öyle gibi geldi.

Ama yine de bilemiyorum.

İlerleyen günlerdeki gelişmeler bunu netleştirecektir.

Bu arada, basına pek fazla konuşmayan Mansur Yavaş'ın da CHP ile ilgili iktidar çevrelerince yapılan manipülasyonlara partideki çoğu kişiden daha hızlı ve sert tepki göstermeye vaşladığına dikkatinizi çekerim.

O da kendi pozisyonunun farkında.

Bir rekabetin başladığını biliyor.

Bir önceki seçimin aksine, cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını filan söylemiyor.

Bu rekabette parti teşkilatlarının kendisinin yeterince CHP'li olmadığını düşünebileceğini de tahmin ediyor.

Sanırım, herkes gibi ve hatta herkesten fazla CHP'li olduğunu göstermeye çalışıyor.

Hadi hayırlısı.

Nebati geri mi geliyor?

 Bir televizyon kanalında, Mehmet Şimşek'in görevden affını isteyeceği ve yerine tekrar Nebati'nin geleceği iddiaları tartışılıyor.

Sanmam.

Nas'tan faize döndük, bu noktadan sonra tekrar nasa dönmek mümkün değil.

Hem dönse ne olacak.

Ekonomi çökmüş.

Artık bu ekonomiyi Nebati'nin gözündeki ışık bile kurtaramaz.

Ekonomi, maliye bakanının değil hükümetin sorumluluğunda.

Ekonomi kötüyse başarısızlık hükümetindir.

Ekonomi düzeltilmek istiyorsa doğru yol maliye bakanının değişmesi değil hükümetin değişmesidir.

Hükümet değişirse piyasalara yeni bir ümit ve belki de güven gelir.

Bu hükümet ve her şeyin tek bir adamın iki dudağı arasında olduğu bu sistem değişmedikçe ekonomi düzelmez.

Dahası, hiçbir şey düzelmez.

İnanmıyorsanız istatistiklere bakın.

Türk tipi başkanlık sistemi geldiğinden beri bu ülkede hiçbir şey yolunda gitmiyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Zırhı Kırıldı Mı?

Halk Tv seyrediyorum.

Bir düşünce kuruluşunun yaptığı iddia edilen araştırmayı konuşuyorlar.

İddiaya göre, söz konusu araştırmada artık Erdoğan'ın halk nezdinde zırhı kalkmış.

Demek istedikleri şu: 

"Uzun bir süredir halkın çoğunun AKP'ye güveni azaldı ama Erdoğan'a güven hep yüksek çıkıyordu.

İktidar partisinin başarısızlıkları halk nezdinde eleştirilirken, cumhurbaşkanı adeta etrafında bir zırh var gibi eleştirilerden korunuyor.

Şimdi Erdoğan'a halkın güveni de azaldı."

Araştırma ve bulunduğu iddia edilen sonuçlar söz konusu düşünce kuruluşu tarafından yalanlanmış.

Bu doğal.

Böyle bir araştırma yapmış olsalar ve bahsedilen sonuç çıkmış olsa bile hükümete yakın olan bu kurumun bunu doğrulaması beklenemez.

Olay doğru mu yanlış mı bilmiyorum.

Benim kafama takılan televizyon kanalının attığı başlık.

Başlık hatırladığım kadarıyla şöyle:

"Erdoğan'ın zırhı kalktı mı? Halk yaşananlardan Erdoğan'ı mı sorumlu tutuyor?"

Şaşırtıcı şekilde saçma bir başlık.

Halk kimi sorumlu tutacak ki?

Elbette Erdoğan'ı sorumlu tutacak.

Beni mi sorumlu tutacak?

Ülkeyi tek başına kim yönetiyor?

Bakanları, yüksek bürokratları ve hatta alt seviyedeki birçok memuru kim atıyor?

Ekonomi iyiyken Erdoğan sayesinde oluyor da ekonomi çökünce sorumlusu ben miyim?

Lütfen ne yazdığınıza dikkat edin kardeşim.

Halk elbette mevcut durumdan kim sorumluysa onu sorumlu tutacak.

28 Ağustos 2024 Çarşamba

Türkiyede İktidar Sorunu Olduğu net. Acaba bir muhalefet sorunu da mı var?

 Son genel seçimden sonra ülkede tam bir çöküş yaşanmaya başladı.

Çöküş, en bariz olarak ekonomik alanda hissediliyor.

Ama devletin yönetilmesinde genel bir sıkıntı var.

Cumhurbaşkanı iyice yaşlandı.

Kamera görüntülerinde ayaklarını sürüdüğü ve adım atmaya mecali olmadığı görülüyor.

"Metal yorgunluğu yaşayanlar var." deyip sürekli olarak bazılarını tasfiye etti ve kadrolarını yeniledi.

Ancak bazen aynaya da bakmak lazım.

Herkes metal yorgunluğu geçiriyorsa lider de aynı sorundan mustariptir.

Nitekim son genel seçimde, her seçimde yaptığı gibi ülke kamuoyunu yönlendiremedi.

Seçimi kaybetti.

Partisi ikinci parti durumuna düştü.

Bu günlerde cumhurbaşkanı, daha da yorulmuş ve eski becerisini kaybetmiş bir görüntü veriyor.

Ne yaparsa yapsın, eskiden olduğu gibi gündemi değiştiremiyor.

Gündem değiştirmeye yönelik hamleleri bir gün bile kamuoyunu meşgul edemiyor.

Bu durum, artık yaşlandığı için güç kaymesinden olduğu kadar milletin çoğunun büyük bir ekonomik sıkıntı yaşamasından da kaynaklanıyor.

Malum, Demirel'in dediği gibi; "Tencere her iktidarı sallar". 

Bu konuda bir halk deyişi de var: "Açlık sofuluğu bozar."

Yani hükümet, iktidara geldiği günden beri en zayıf noktaya gelmiş durumda.

Sallanıyor.

Adeta üflesen yıkılacak gibi.

Peki neden yıkılmıyor.

Reis uyanık.

Durumunun sallantıda olduğunun farkında.

Yıllardır her türlü hakareti ettiği muhalefete zeytin dalı uzattı.

Yumuşama söylemleri dilinden düşmüyor.

Belli ki zaman kazanmaya çalışıyor.

Seçim yapmayı planladığı tarihe kadar ekonomiyi biraz istikrara kavuşturabilirse, son anda yapacağı hamlelerle seçimi yeniden kazanabileceğini düşünüyor.

Belki bir defa daha seçilemez diye düşünüyorsunuzdur.

O görünüşte öyle.

Reis, anayasanın boşluğundan yararlanıp mutlaka bir defa daha seçilmek istiyor.

Erken seçim bunun yolunu açar.

Bu yüzden de muhtemelen bir erken seçim ile yeniden seçilmeyi planlıyor.

Ama bu seçimin o kadar erken olmasını istemiyor.

Çünkü çok erken bir seçimi kazanamayacağını biliyor.

Biraz güçlenmeyi bekliyor.

Kendini güvende hissettiğinde, erken seçimi zorlayacak.

Bunu da sanki muhalefet istiyor da kendisi meydan okumayı kabul etmiş gibi gösterecek.

Bu yüzden zamana ihtiyacı var.

Peki muhalefet ne yapıyor.

Yumuşama mumuşama diye Reis'in dümen suyunda gidiyor.

Parti içi sorunlarla boğuşuyor.

Kararlı davranmıyor.

Yalpalıyor.

Yani muhalefet de sorun bu ülkede.

En basit strateji kuralıdır:

"Düşmanın en zayıf anında ve en zayıf noktasına tüm gücünle hücum edersin.

Düşman düşünce de gözünün yaşına bakmaz sonuca gidersin."

Şu anda hükümetin en zayıf olduğu zaman.

En zayıf noktası da ekonomi.

Taarruz edilecek zaman uygun.

Taarruz edilecek yer de belli.

Hükümet yıprandı, reis de metal yorgunluğu yaşıyor.

Muhalefet niye hala taarruza geçmiyor, anlamak mümkün değil.

Erken seçim için çok erken değil.

Ama biraz daha beklerlerse geç çok geç olabilir.

Benden söylemesi.

Mehmet Cengiz zıvanadan çıktı.

 Daha önce "Milletin a...na koyacağız." diyen Mehmet Cengiz, bu sefer de terbiyesine uygun sözler etmiş.

"Devamlı yatırım yapıyorum. Merak etmeyin. Bütün zekamı insanların lehinde kullanmaya devam ediyorum. Biraz k..çını kaldırsınlar, yatığım işleri örnek alsınlar. Hayal edemeyecekleri işleri yaptım. Kıskançlıkla bu iş olmaz. Zahmet edip de yaptığım işleri gezsinler, utanırlar." demiş.

Mehmet Cengiz, Mehmet Cengiiizzz....

Kendine gel.

Milletin a...na koyacağız dedin, koydun. Şimdi de gözünü k.çına mı koydun.

Terbiyesizliğin lüzumu yok.

İnsanların sabrını taşırma.


Türkiye'de Banka İflasları Gelir mi?

 Bir süre önce Maliye Bakanımız Nebati idi.

Onun zamanında faiz sebep enflasyon sonuçtu.

Nas vardı.

Faizler gerçekçilikten çok uzak şekilde düşürüldü.

Bankalardan ucuz faizle para çekenler zenginliklerine zenginlik kattılar.

Faizle para çekip döviz alanlar bile büyük karlar ettiler.

Bu sefer dövize dayalı mevduatı icat etti Nebati.

Bu da devleti zarara uğrattı.

Merkez bankası bile çok büyük zararla kapattı geçen yılı.

Sonra Mehmet Şimşek törenle İngiltere'den getirilip maliye bakanı yapıldı.

O da gerçekçi politika izleyeceğiz diyerek Nebati'nin tam tersini yaptı.

Nas unutuldu.

Faizler yükseltildi.

Ancak dövizin yükselmesi önlendi.

Emekliye, memura ve işçiye çok düşük zamlar yapıldı.

Hele de emekliye yapılan zam sadaka gibi kaldı.

Şimşek söylediğinden bile daha klasik bir politika uyguladı.

Enflasyon sebep, faiz sonuç dedi ama enflasyonu durdurmak için emisyonu çok daralttı.

Banka kredileri kısa vadeli hale getirildi.

Uzun vadeli borçlanma olmayınca araba ve ev satışları azaldı.

Halkın büyük bir kısmı alım gücünü kaybetti.

Döviz baskılandığından, Türkiye Avrupa'ya göre bile çok pahalı bir ülke haline geldi.

Bunun sonucunda turizm çöktü.

Havalar kötü gidince tarımda verim azaldı.

Tüccar buna rağmen malı yok pahasına almaya kalktı.

Çiftçi malını satamadı veya masrafını karşılamadığından tarlada bıraktı.

Yani çiftçi de çöktü.

Bu kadar geniş kitleler alım gücünü kaybedince doğal olarak talep azaldı.

Bunun sonucunda birçok firma ve işletme battı.

Konkordato ilan eden şirket sayısı çığ gibi büyüyor.

Televizyonda haberleri dinlerken bankaların da başının belada olduğunu gösteren bir habere rastladım.

Geri ödenmediği için takipte olan bireysel kredi miktarı geçen yıla göre yüzde 432 artmış.

Bu toplamda ne kadar para ediyor bilmiyorum ama inşallah çok fazla değildir.

Memleketin ortasına, s...lar.

Bir tek tüy dikmedikleri kalmıştı.

Bankalar da iflas etmeye başlarsa tam anlamıyla tüy dikilmiş olur.

Finans sistemi de çökerse ülke çöker.

İnşallah durum o kadar kötü değildir.

Allah yardımcımız olsun.

Bahçeli Erdoğan'ın Elini mi Öpmeye Kalktı Yoksa Bana Mı Öyle Geldi?

 Bu gün bir fotoğraf gördüm.

Bahçeli Cumhurbaşkanının eline yapışmış, başını aşağıya eğmiş, eli fiilen öpmese bile öpmeye yeltenmiş gibi görünüyor.

Sosyal medyada bu harekete tepkiler çığ gibi.

İnsanlar haklı da.

Ben sayın Bahçeli'nin bazı mitinglerde yaptığı konuşmaları kalabalıkların en önlerinde dinledim.

İp mi atmadı, ağza alınmayacak laflar mı söylemedi Cumhurbaşkanına.

O laflardan sonra birden dönüp ittifak yapmasını anlayamamıştım.

Ama yine de parti çevrelerinden buna dair ne kadar mantıklı olduğunu bilmediğim mantıklı açıklamalar yapılıyordu.

Ama bu olmadı.

Bunun mantığını kimse açıklayamaz.

İnsanı kendinden küçük birinin eline sarılıp öpmeye sevk edecek şeyin ne olduğunu merak ediyorum.

Umarım birileri sebebini açıklar.

Kuvvet Komutanları Hükümete Tavır mı Koydu?

 Bu gün televizyonlarda ve sosyal medyada tartışılan bir konu var.

Kuvvet komutanları isimleri okununca kürsüye gelmemiş.

Kimi bu bir protesto diyor.

Komutanların tavır koyduğunu söylüyor.

Kimi de çok kalabalık olduğundan ve isimlerinin okunmasını beklemediklerinden uzakta olduklarını, bu sebeple kürsüye gelemediklerini söylüyor.

Lafı fazla uzatmadan kendi fikrimi söyleyeyim.

Sebep ikinci görüş mü yoksa başka bir görüş mü bilmem ama birinci görüşün doğru olmadığına eminim.

O makamlara geliş şekilleri, tavır koymaları ihtimalini ortadan kaldırıyor.

Artık terfiler askeri hiyerarşi içinde kişilerin geçmiş meslek yaşamında gösterdikleri başarıya göre değil, hükümete ve özellikle de Reis'e ne kadar yakın olduklarına göre yapılıyor.

Bir yere birinin veya birilerinin inayetiyle gelen biri, tavır filan koyamaz.

Çünkü, koyduğu an bir kararnameyle oradan alınacağını bilir.

İmamoğlu Neden Sürekli Değişim Vurgusu Yapıyor?

 Televizyon kanallarda haberleri dinliyorum.

CHP, tüzük kurultayı yapacakmış.

Herkes bir şeyler söylüyor.

Kendi siyasi görüşüne göre yorumlar yapıyor.

Ama bunlardan ziyade benim dikkatimi İmamoğlu'nun değişimden bahsetmesi oldu.

CHP değişecek, Türkiye değişecek diyor sürekli olarak.

Yanlış anlamayın, değişime, yeniliğe karşı biri değilim.

Ama biri sürekli değişim diyorsa hep şüphe duyarım.

Ne demek istiyor diye merak ederim.

Ne değişecek?

Değişim ne yönde olacak?

Acaba değişim sadece politik bir söylem mi?

Erdoğan da değişim diye diye milleti kandırıp iktidara gelmişti?

Bu da benzer bir stratejinin işareti mi?

Yoksa parti içine bir mesaj mı veriyor?

CHP genel başkanı cumhurbaşkanı seçiminde aday olmayacağını açık açık söylüyor.

Aday adayı olarak da Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu'nu işaret ediyor.

Mansur yavaş geçen seçimde yapılan anketlerde kazanma ihtimali en yüksek olan aday olarak çıkıyordu.

İmamoğlu onun arkasından geliyordu.

Acaba seçimde bir anket yapılıp çıkan sonuca göre adayın belirlenmesi durumu var da buna dair bir adım mı atıyor?

Malum Mansur Yavaş pek konuşmuyor.

Sustukça da oyu artıyor.

Seçimleri yüzde 60 oy oranıyla kazandı.

Muhafazakar bir görünüşü var.

Köken olarak da sağdan geldi.

Anadolu'da desteği büyük.

Mesajlar buna yönelik olabilir mi?

Daha aklıma birçok soru geliyor.

Ama kesin bir cevap aklıma gelmiyor.

Bu yüzden kurultayı merakla bekliyorum.

Neymiş bu değişim?

Neyse ki kurultaya az bir süre var.

Yakında öğreniriz.