Hatırlarsınız, Trump başkan ike bir Amerikan mahkemesi kendisi hakkında dava açtı.
Başkan Trump buna engel olamadı.
Aynı şeyin Türkiye'de olduğunu düşünün.
Başkan hakkında dava açma cesaretina sahip bir savcı bulamazsınız.
Ama farz edelim böyle bir savcı çıktı.
Sonuç ne olur?
Muhtemelen o savcı önce FETÖ'cü ilan edilir.
Sonra bir şekilde bir yerlere sürülür.
Bu iyi ihtimal.
Muhtemelen görevden alınır.
Sonra mahkemeye varilir.
Bu arada özgür olması gereken kıytırık basındaki kıytırık adamlar o savcıyı terörist ilan eder.
Yahudi ajanı derler.
Amerikaya çalışmakla suçlarlar.
Daha aklıma gelmeyen her türlü yaftayı yapıştırırlar.
Önce basın ve yayın organlarında gıyabında yargılanıp infaz edilen savcı, nihayetinde bir daha güneşi göremeyeceği kadar ağır bir ceza alır.
İki başkanlık uygulaması ve iki sonuç.
Birinde, yani ABD'de tam ve keskin bir kuvvetler ayrılığı var.
Yargı bağımsız.
Meclis de bağımsız ve güçlü.
Başkan olur olmaz her şeyi meclise kabul ettiremez.
Kendi partisi bile buna izin vermez.
Başkan partinin başkanı değildir.
Yani, partili başkanlık diye bir saçmalık yok.
Başkanın yetki alanı yürütmededir.
Bunda bile her konuda tam yetkili değildir.
Birçok konuda meclisin denetimine tabidir.
Bir de Türk tipi başkanlığa bakalım.
Başkan, aynı zamanda parti başkanıdır.
Dolayısıyla, partisinin çoğunluğu oluşturduğu meclise de hakimdir.
Başkan meclisin denetiminde olmadığı gibi başkanın kontrolündedir.
Meclisin pek bir önemi ve etkisi yoktur.
Bu devleti kuran meclis bu devletten adeta soyutlanmış ve gücü elinden alınmıştır.
Hukuk ise sözde bile bağımsız değildir.
İktidar partili veya parti için fiilen çalışan avukatların avukat ve savcı yapıldığı bir ülkede zaten bağımsız yargıdan bahsedilemez.
Başkan yargı organlarını takmaz.
En üst yargı organı sayılabilecek Anayasa Mahkemesi kararlarını bile uygulamaz.
Sadece uygulamamakla kalmaz, kamera karşısına geçip bu üst mahkemenin kararına saygı duymadığını, kararı uygulamayacağını ilan eder.
Kimse de buna bir şey demez.
Diyemez.
Üstelik en üst hukuk kurumlarının yargıçlarının tamamına yakınını hükümet atar.
Yargı bağımsız değil, hükümetin kontrolündedir.
Sözde 1922'de padişahlık kaldırıldı.
Sözde 1923'te cumhuriyet rejimine geçtik.
Sözde bu gün demokrasi ile yönetilen bir ülkeyiz.
Külliyen yalan.
Tam bir tek adam rejimi ile yönetiliyoruz.
Osmanlı padişahlarında bile bu kadar yetki yoktu.
İnanmayan, açsın Osmanlı anayasasını okusun.
1913 kanuni düzenlemelerinde baksın.
Padişah'ın yetkisi, bizim başkanın yetkisinin yüzde onu kadar bile değildir.
Buna şaşırıyor muyuz?
Hayır.
Çünkü bu günkü iktidar, yıllardır demokrasinin amaç değil araç olduğunu açık açık söylüyordu.
Yani demokrasinin nimetleri ile iktidara geleceğiz, ama demokrasi umurumuzda olmayacak.
Bu gün yaptıkları, yıllardır söylediklerinin uygulamasından ibarettir.
Yani, yaptıkları söylemleri ile uyumlu.
Ama bir konuda dediklerini yapmadılar.
Osmanlı torunu söylemini yıllardır işliyorlardı.
O da bir araç, bir palavra.
Biliyorum.
Ama, kurdukları yeni sistemde hiç olmazsa biraz da olsa Osmanlı düzenini dikkate alsalardı.