Türkiye uzun bir süre PKK Terör Örgütü’nün sebep olduğu tehdit ve risklerle karşı karşıya kalmış ve bu yüzden ağır bedeller ödemiştir. Fakat bu tehdit, kamuoyunda genel olarak teröristlerin ve güvenlik güçlerinin verdiği kayıplar açısından ele alınmaktadır. Halbuki bu süreçte güvenlik işi ile hiçbir ilgisi olmayan çok sayıda sivil insan da yaralanmış veya hayatını kaybetmiştir. Bu sivil kayıplardan tartışmasız bir şekilde en çok etkilenen iç güvenlik harekâtı bölgesinde yaşayan sivil insanlar olmuştur. Ancak gerek devlet görevlisi sivil memurlar gerekse bölgeye sadece iş icabı giden basın mensupları ve bölgede iş yapan şirketlerin çalışanları ve hatta yardım kuruluşlarının personeli de azımsanamayacak kadar sık bir şekilde terör mağdurları arasına katılmış ve hala katılmaktadır.
Bu konu ile ilgili alınması
gereken temel tedbirler ile ilgili olarak İç Güvenlik Harekâtı İcra Edilen
Bölgelerde Faaliyet Gösteren Şirketler İçin Emniyet ve Güvenlik Planlaması
Hakkında Öneriler başlığı ile bir yazı kaleme alarak yayınladık. Fakat maalesef,
bu durum sadece ülkemizi ilgilendiren bir sorun değildir. Özellikle Ortadoğu
bölgesindeki komşularımız uzun yıllardır, bizde olanlardan çok daha fazla
karışıklık, çatışma ve iç sorunlarla uğraşmaktadır. Soğuk Savaş sonrasında
artan bu karışıklıklar ve istikrarsızlıklar, ABD başta olmak üzere bölge
dışından birçok devletin yaptığı müdahalelerle adeta içinden çıkılmaz bir durum
haline gelmiştir. Bir de Ortadoğu’da bulunan devletlerin birbirleri ile olan
sorunları, baskıcı rejimler, kronik hale gelmiş ekonomik, dini ve etnik
problemler hesaba katıldığında, Ortadoğu’nun daha uzun bir süre
istikrarsızlığını koruyacağı anlaşılmaktadır.
Ancak hayat her şeye rağmen devam
etmektedir ve bundan sonra da devam edecektir. Tüm sorunlara ve çok boyutlu
tehditlere rağmen, başta basın organları olmak üzere yardım kuruluşları ve özel
şirketler gibi birçok kuruma bağlı sivil personel komşu ülkelerdeki çatışmalı
bölgelerde çalışmaktadır. Elbette bunun ağır bir bedeli olmaktadır. Fakat
ödenen tüm bedellere rağmen bahse konu kurumlara bağlı personel bundan sonra da
aynı bölgelerde çalışmaya devam edecektir.
Bu sebeple çatışmalı bölgelerde
sivil zayiatın azaltılması için bazı tedbirlerin alınması kaçınılmaz bir
zorunluluk olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü özellikle Suriye’de sivil zayiatın ulaştığı
rakamlar çok vahim bir seviyededir. Durumun vahametini anlamak için basında
verilen bazı rakamlara bakmak yeterli olacaktır. Basın organlarına yansıyan bazı haberlere göre
sadece Suriye iç savaşında 7000’den fazla gazetecinin hayatını kaybettiği, 4000
civarında gazetecinin ise Suriye rejimi, Rus kuvvetleri ile IŞİD ve PYD gibi
terör örgütlerinin elinde rehine olarak tutulduğu ileri sürülmektedir. Bunlar
basın organlarında güvenlik güçlerinin kayıpları kadar yer almadığı için, bu
acıklı durum kamuoyunun çok fazla dikkatini çekmemektedir. Halbuki; diğer
şirketlerin, yardım kuruluşlarının ve sivil devlet görevlilerinin verdiği
zayiatlar da hesaba katılırsa, durumun güvenlik güçlerinin verdiği zayiatlara
göre çok daha fazla olduğu kolayca anlaşılacaktır.
Çatışmalı bölgelerde faaliyet
göstermek, doğası gereği kendine has bazı riskler taşımaktadır. Bu sebeple, tüm
tehditlerden kaçınmak ve zayiatı sıfıra düşürmek mümkün değildir. Bu durum
güvenlik güçleri de dahil herkes için geçerlidir. Ama alınacak bazı basit
tedbirlerle bu zayiatları en az seviyeye düşürmek mümkündür. Bunun için çoğu
zaman olağanüstü tedbirler almaya da gerek yoktur. Şimdi bu tedbirlerin neler
olabileceği hakkında genel bazı bilgiler vermeye çalışacağız. Daha önce hiçbir
basın organının, yardım kuruluşunun veya özel şirketin bu işin planlamasını
nasıl yaptıklarını bilfiil deneyimleme fırsatım olmamıştır. Bu sebeple meslek
yaşamım boyunca başta Irak kuzeyi olmak üzere çatışmalı bölgelerde çalışan
sivil personelin gözlemleme fırsatı bulduğum faaliyetlerinden edindiğim
bilgilere göre bazı çıkarımlar yapmaya çalışacağım.
Benim düşünceme göre, çatışmalı
bölgelerdeki en büyük tehlike, hazırlıksız olmaktır. Bunu bu bölgelerde görev
yapan basın organları mensupları açısından ele alacak olursak, herhangi bir
veya birkaç muhabiri; “Ahmet, Ayşe, Ali, şu bölgeye gidip haber yapın.” diye
görevlendirmek, onları daha en baştan ateşin içine atmak demektir. Bu sebeple,
çatışmalı bölgelere gönderilecek personel, bazı kişisel özellikleri de dahil
olmak üzere, genel bir değerlendirme yapılarak bölgeye gönderilmeden en az bir
hafta önce belirlenmelidir. Bunun için de personel görevlendirmeye karar
verildiği andan itibaren detaylı bir durum muhakemesi ve bunun sonucunda da
detaylı bir planlama yapmak gerekmektedir. Yani, hazırlıklı olmak için çok
önceden çalışmaya başlanmalıdır.
Daha önceki yazımızda da
açıkladığımız gibi durum muhakemesi yapabilmek için öncelikle personelin nereye
gönderileceği ve bu bölgelerdeki genel durum belirlenmelidir. Bu yapılırken
genel ifadeler kullanılmamalıdır. Çünkü her bölgenin kendine has bazı
özellikleri vardır. Örneğin Suriye’nin herhangi bir bölgesine gönderilecek bir personel,
nasıl olsa ortama alıştı diye Suriye’deki tüm görevlere gönderilmemelidir.
Suriye’nin gidilecek bölgeleri ayrı ayrı, kesin sınırlarla belirlenmeli ve her
bölgeye, bu bölgelere gitmesi en uygun olan personel görevlendirilmelidir.
Ayrıca, seçilecek araçtan hangi koruyucu teçhizatın verileceğine kadar tüm
hususlar, bu tespit edilecek bölgelere göre ayrı ayrı belirlenmelidir.
Şimdi bunun nasıl yapılacağını
inceleyeceğiz. Konuyu basitleştirmek ve karışıklığa sebep olmamak için,
incelememizde herhangi bir basın kuruluşunun Suriye topraklarında göreve göndereceği
personel esas alınacaktır. Bu yapılırken, belirli bir bölge ismi verilmeyecek
ve hemen hemen her bölge için geçerli olabilecek genel hususlara
değinilecektir.
Her şeyden önce şu bilinmelidir
ki yönetilemeyen, takip ve kontrol edilemeyen her türlü faaliyet risklidir. Bu
sebeple, öncelikle çatışmalı bölgelerde görev yapan personelin faaliyetlerinden
sorumlu bir kişi görevlendirilmelidir. Bu kişiye, ihtiyaca göre her bölgeye
gönderilen muhabirleri takip edecek en az birer personel, yardımcı olarak
verilmelidir. Bunların bölgeye yakın bir yerde konuşlanması daha uygun olur. Bu
mümkün değilse, basın kuruluşunun merkezinde, yeterli büyüklükte bir oda da
tahsis edilebilir.
Bu odada gidilecek bölge hakkında
haberler yapan haber kanallarını takip edecek şekilde yeteri kadar televizyon
bulunmalı ve her kanalı takip etmek için ikiz görevli olarak birer personel
görevlendirilmelidir. Bunlar aynı zamanda internet haberlerini de takip
edebilmelidir. Çünkü çoğu zaman haberler basın organlarından daha önce
internete düşmektedir. Suriye televizyonlarını takip edecek personel Arapça,
Rus kanallarını takip edecek personel Rusça bilmelidir. Bu kadar kalifiye
personel bulunamıyorsa, en azından İngilizce yayın yapan kanalları takip etmek
için bir personel tahsis edilmelidir.
Bu personel, sadece olayları
takip etmekle yetinmemelidir. Yapmaları gereken ilk şey, odanın bir duvarına
Suriye’nin çok büyük bir haritasını asmak olmalıdır. Bundan sonra görevli
personel Suriye hakkında detaylı bilgi toplamalı ve son durumu bu harita üzerine
her gün işaretlemelidir. Bu personel geçmişe ait bilgileri de araştırıp
arşivlemeli ve bölge hakkında yeterince bilgi sahibi olacak şekilde
yetiştirilmelidir. Eğer önemli bir tehdit ortaya çıkarsa derhal alandaki
personel aranarak gerekli tedbirleri almaları konusunda uyarılmalıdır.
Bu personel harita üzerine,
sadece hangi devletin ordu birliklerinin hangi bölgelerde olduğunu değil, tüm
silahlı grupların hâkim olduğu bölgeleri de işaretlemelidir. Çünkü bölgeye
görevlendirilecek muhabirler bu bölgelerin sınırları baz alınarak görevlendirilmelidir.
Burada temel husus, birçok ordu veya silahlı grubun sınırlarının kesiştiği
bölgelere kesinlikle personel görevlendirilmemesidir. Görevlendirmeler, sadece
bir grubun bölgesine, bu mümkün değilse Türk ordu birliklerinin bulunduğu
bölgeye ve sadece bir grubun bölgesinin cephesine düşecek şekilde yapılmalıdır.
Bu bölgeler tespit edilip
haritaya işlendikten sonra yapılması gereken şey, çatışmaların başladığı günden
bugüne kadar hangi grubun hangi grupla çatıştığını ve ne tür yöntemler
kullandığını tespit etmektir. Bu yapılırken sadece bunların birbirleri ile
yaptıkları çatışmalar değil, gazetecilere ve diğer sivil çalışanlara karşı
takındıkları tavırlar da dikkate alınmalıdır. Gazetecilerin hangi bölgelerde ve
nasıl saldırıya uğradıkları, nerede öldürüldükleri, nerede rehin alındıkları
tespit edilmeye çalışılmalıdır. Bu bilgiler değişik renk kodları ile haritaya
işlenerek görselleştirilmelidir. Böylece en riskli bölgeler ve en büyük tehditler
tespit edilmiş olacaktır.
Bu merkezde bulunması gereken
diğer bir şey de bölgedeki güvenlik güçlerinin ve bölgeye gidecek görevlilerin
telefon numaralarıdır. Bu haritanın yanına asılacak bir kâğıda uzaktan okunacak
kadar büyük olarak yazılmalıdır. Herhangi bir durumda sahadaki personel ile
derhal irtibat kurmak ve yardım için en yakın güvenlik birliğine haber vermek
çok önemlidir. Aynı şekilde, sahada görev yapacak personele de bu merkezin
numarası verilmelidir. Gidilecek bölgede cep telefonların çekmeyebileceği
hesaba katılmalı ve mümkünse her gruba en az bir adet uydu telefonu
verilmelidir. Her bölgedeki personel, her gün belirli aralıklarla bulundukları
yer ve son durumları hakkında merkeze rapor vermelidir. Elbette bazı basın
organlarının böyle bir merkez kurup buraya birçok personel görevlendirmeye
imkânı olmayabilir. Ama hiç olmazsa ikiz görevli olarak mümkün olduğu kadar
personel görevlendirilmeye çalışılmalıdır. Ayrıca, en az bir kişi daimi olarak
bu işle uğraşacak şekilde görevlendirilmeli ve bu kişi vasıtasıyla alanda görev
yapan personel 24 saat esasına göre takip edilmeli ve onları her türlü olumsuz
koşulda desteklemeye hazır olunmalıdır.
Bu genel hususları açıkladıktan
sonra şimdi de personelin nasıl seçileceği, seçilen personelin hangi araç ve
koruyucu teçhizatı alacağı ve nelere dikkat etmesi gerektiği ile ilgili bilgi
vermeye çalışalım. Yapılacak ilk şey, gönderilecek bölge kesin sınırları ile
belirlendikten sonra bu bölgeye kimin gönderileceğine karar vermektir. Buna, bahsettiğimiz
merkezin elde ettiği bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda karar verilmelidir.
Konuyu biraz açalım. Eğer PYD
bölgesine veya bu bölge sınırına muhabir gönderilecekse, bu personelin en az
birinin Kurmanç lehçesini bilmesinde fayda vardır. Eğer böyle bir personel
yoksa, Arapça bilen, o da yoksa İngilizce bilen bir personel
görevlendirilmelidir. Öte yandan IŞİD bölgesi veya bölge sınırına gönderilecek
kişilerin Arapça bilmesi birinci derecede tercih sebebi olmalıdır. IŞİD
bilindiği gibi mezhep takıntısı da olan ve acımasız eylemleri ile bilinen radikal
dinci bir terör örgütüdür. Bu sebeple bu bölgeye gönderilecek kişiler dini
bilgileri daha fazla olan, Hristiyan veya Yahudi dininde ve Nusayri, Alevi veya
Şii inancında olmayan personel olmalıdır. Bu durum, eğer ele geçirilirlerse
öldürülme ihtimalini azaltabilir. Öte yandan, bu örgüt kadınları pazar kurup
sattığından, muhabirler arasında kadın bulunmaması daha uygun olacaktır. En
önemlisi de gönderilecek muhabirlerin; bölgeyi bilen, bölge kültürüne yakın ve
daha önce bir süre o bölgede yaşamış kişilerin olmasıdır.
Bu kişiler belirlendikten sonra,
kendilerine ya merkeze çağırarak veya internet üzerinden telekonferans ile
detaylı bir eğitim verilmelidir. Bu eğitimde; gidecekleri bölgedeki son durum,
komşu bölgelerdeki silahlı güçlerin kimler olduğu, son zamanlarda çatışmaların
hangi bölgelerde yoğunlaştığı, karşılaşabilecekleri mayın ve EYP gibi
tehditler, daha önce o bölgede görev yapan gazeteciler ile diğer sivil
çalışanlara nerelerde ve ne tür saldırılar yapıldığı gibi bilgiler detaylı bir
şekilde anlatılmalıdır. Daha sonra hangi araç veya araçları kullanacakları, bu
araçları nasıl işaretleyecekleri, hangi koruyucu teçhizatı alacakları
belirlenmelidir.
Araç seçiminde dikkat edilmesi
gereken ilk husus, daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, bölgede sivil
halkın en yaygın olarak kullandığı model ve renkte araçların seçilmesidir.
Çünkü saldırganların saldırısından korunmanın ilk şartı, görünürlüğü mümkün
olduğu kadar azaltmaktır. Bunun yanında verilecek araçlar mümkün olduğu kadar
yeni model olmalı ve göreve gitmeden önce detaylı bir şekilde bakımı
yapılmalıdır. En kötü şey, bir bölgeden hızla uzaklaşmanız gereken durumlarda
aracınızın arıza yapmasıdır. Bu, hem sabit bir hedef teşkil etmenize, hem de
yaya olarak kaçmak isterseniz binlerce dolara mal olan teçhizatı geride
bırakmanıza sebep olacaktır.
Gidilecek bölgede basın
mensuplarına bilerek saldırı yapılmıyorsa, aracın basın aracı olduğu çok
uzaktan anlaşılacak şekilde her iki tarafına yazı yazılmalı ve gerekli
işaretler konulmalıdır. Bölgede hava araçları kullanıldığından, aynı şeyler
aracın üst tarafına da havadan görülebilecek şekilde işaretlenmelidir. Bu
sebeple, merkezin yapacağı araştırmada hangi bölgede basın mensuplarına
saldırıldığı ve bu saldırıların nasıl yapıldığının tespit edilmesi çok
önemlidir.
Bunun dışında, arazi yapısı ve
bitki örtüsü de dikkatle araştırılmalıdır. Örneğin Antakya bölgesinden Suriye
sınırına girer girmez birçok bölgenin zeytin ağaçları ile kaplı olduğu
görülecektir. Zor durumlarda araçların bu zeytinliklere girmek zorunda
kalabileceği dikkatten kaçırılmamalıdır. Bu zeytinlikler sürekli sürüldüğünden
yağmurlu havalarda buralara girecek araçların çamura saplanması kaçınılmazdır.
Üstelik Yayladağı İlçesi gibi yüksek rakımlı yerlerde yazın bile oldukça sık
yağmur yağmaktadır. Bu zeytinlikler yağmursuz havada bile bir engel teşkil
edebilir. Çünkü genellikle bodur zeytin ağaçları ekilmiştir ve iki zeytin
arasındaki mesafe oldukça dardır. Bu sebeple geniş ve yüksek araçların
zeytinliklerde manevra kabiliyeti oldukça sınırlıdır. Yazlık veya eski kabak
lastikle de sürülmüş arazide araçların hareket etmesi neredeyse imkânsızdır.
Bu mahsurları telafi etmek için,
eğer mümkünse dört çeker araçların kullanılması, bunların çok geniş ve yüksek
araçlar olmaması ve arazi tekerleği takılması faydalı olacaktır. Bu durum Afrin
gibi dağlık, engebeli ve aynı zamanda sık bitki örtüsü ile kaplı bölgelerde de
geçerlidir. Yayladağı’nın hemen güneyinde ise daha büyük sorunlara sebep
olabilecek çok sık bir çam ormanı kuşağı bulunmaktadır.
Araçların kurşun geçirmez camları
olması tercih sebebi olmalıdır. Mümkünse araç da zırhlı olmalıdır. Ancak bunun her
zaman mümkün olmayacağını biliyorum. Bu sebeple araçlarda küçük mayın ve
EYP’ler ile hafif silah atışlarından korunmaya yarayacak bazı tedbirler
alınmalıdır. Örneğin her personele el çantası şeklinde olup açıldığında kalkan
haline gelen ve hafif silah mermilerine karşı koruma sağlayan teçhizatlar
verilebilir. Herhangi bir ateş alma durumunda personel bunları hızla açarak
kendisini koruyabilir. Çoğu basın kuruluşunun böyle pahalı teçhizatlar da
alamayacağını tahmin ediyorum. Bunun yerine basit ve ucuz bazı tedbirler
alınabilir. Örneğin kalın ve oldukça büyük boyutlu ansiklopediler çoğu hafif
silahın mermisini durdurabilir veya en azında hızını keserek öldürücülüğünü
azaltabilir. Bu sebeple araçlara her personel için böyle bir ansiklopedi
konulabilir. Hem yasal hem de dikkat çekmeyen bir yöntem olması da
avantajlıdır.
Personelin ayaklarını koyduğu
yere, elenmiş ince kum doldurulmuş kum torbaları koymak küçük mayınlardan veya
EYP (El Yapımı Patlayıcı)’lerden korunmak için faydalı olacaktır. Aracın
camlarının siyah renkte film kaplanması, dışarıdan nişan alarak ateş edilmesine
karşı faydalı olabilecek bir tedbirdir. Öte yandan, aracın deposu tam
doldurulmamalı, gidilecek yere gidip gelmeye yetecek kadar yakıt hesaplanarak
en fazla yüzde yirmi beş oranında fazla yakıt konulmalıdır. Bu, kaza yapma veya
yakıt deposunun ateşlerden etkilenmesi durumunda yanma tehlikesini
azaltacaktır. Eğer gidilen bölgede uzun süre kalınacaksa yakıtın güvenli
bidonlarla taşınması daha uygun olur.
Bu hususlar tespit edildikten
sonra, bir kâğıt ve kalem alıp personelin beraberinde götüreceği teçhizat ve
malzemeler tespit edilmeli ve not alınmalıdır. Yapılacak ilk şey, habercilik
için hangi kameraların, fotoğraf makinelerinin vb. alınacağının tespit
edilmesidir. Bunlar mümkün olduğu kadar küçük ve uzaktan fark edilmeyecek
şekilde mat renklerde olmalı veya yapılabiliyorsa bu renklere boyanmalıdır.
İkinci husus, hangi koruyucu
teçhizatın alınacağının tespit edilmesidir. En önemli koruyucu teçhizat hafif
silah mermilerine karşı koruyacak güçte bir kompozit yelektir. Eğer baldır ve
boyun kısımlarını koruyacak parçaları varsa, bu daha iyi olacaktır. İkinci
malzeme ise kompozit başlıktır. Bu da bölgede kullanılan hafif silahlara karşı
koruyacak kadar sağlam bir yapıda olmalıdır. En önemlisi de yelek ve başlığın
renginin ve tipinin askeri birlikler ve bölgedeki silahlı güçler tarafından
kullanılanlarla aynı olmamasıdır. Eğer hâkî renkte bir başlık takarsanız, bunun
sizi hedef haline getirmesi yüksek bir ihtimal olacaktır.
Bunlardan başka, ayakkabı ve
kıyafet seçimi de önemlidir. Burada dikkat edilmesi gereken ilk husus, arazi ve
iklim koşullarına uygun ayakkabı ve kıyafet seçilmesidir. Bunun yanında,
kıyafet ve ayakkabının rengi ve tipi, bölgede çatışmanın tarafı olan askeri
birlikler veya silahlı örgütler tarafından kullanılandan farklı olmalıdır.
Bölgede sivil halkın giydiği tip ve renklerin tercih edilmesi en uygun hareket
tarzı olacaktır. Bunun yanında, rahat hareket edebilecek kadar bol ve mat
renklerde kıyafet ve ayakkabı seçilmelidir. Beyaz veya parlak renklerin daha
kolay görülebileceği, oldukça uzak mesafelerden ateş eden ve gazeteci
olduğunuzu tespit edemeyen keskin nişancılara karşı sizi hedef haline
getirebileceği unutulmamalıdır. Diğer önemli bir husus da yeterince yedek çorap
ve iç çamaşırı götürmektir. Arazide terli bir çorapla uzun süre kalmak, sadece
rahatsız edici bir durum değil, aynı zamanda mantar ve pişik yapan bir sağlık
sorunudur. Aynı şey iç çamaşırı için de geçerlidir.
Pek dikkat edilmeyen diğer bir
husus da alınacak su ve yiyeceklerin türü ve miktarıdır. Su konusundan
başlayacak olursak söylenecek ilk şey, görev bölgesinde kalacak kadar su
alınmasının zorunlu olduğudur. Bu su, küçük pet şişelerde olmalıdır. Yürürken
ve çalışırken cebe konulup içilmesi daha kolay olacak, ayrıca bir mermi isabet
ederse tüm su zayi olmayacak, sadece delinen şişelerdeki su akıp gidecektir.
Suyun yeterli miktarda olması çok önemlidir. Çünkü bölgede kanalizasyon
sistemleri çok iyi değildir. Doğada bulunan kaynak suları ise ölen hayvan ve
çürüyen bitkiler sebebiyle genellikle sağlıksızdır. Bu sebeple, yerleşim yerlerindeki çeşme ve
kuyular da dahil olmak üzere bölgenin suyu içilmemelidir. Kişisel tecrübemle şunu
rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer bölgedeki su kaynaklarından içerseniz
kapabileceğiniz en hafif hastalık amipli dizanteri veya kandida olacaktır.
Yiyecek maddeleri için de aynı
şey geçerlidir. Her personel mutlaka görev süresince yiyeceği kadar gıda
maddesini yanında götürmelidir. Bunlar seçilirken, yufka şeklindeki ekmek, uzun
süre dayanacak gıda maddeleri, konserveler veya kurutulmuş meyveler tercih
edilmelidir. Eğer şeker hastalığınız yoksa, mutlaka bir paket küçük şeker
götürmekte fayda vardır. Uzun yürüyüşlerde yemek yeme imkânınız olmayacağından,
enerjiniz tükenecek ve adım atmaya takatınız kalmayacaktır. Kendi arazi
tecrübemden biliyorum ki ağzınıza bir şeker atıp emerek tüketirseniz hemen
ayaklarınıza derman gelecektir. Öte yandan sıcak havalarda aşırı terleme
yüzünden çok tuz kaybedilmektedir. Aşırı tuz kaybı ölüme kadar varan tehlikeler
yaratmaktadır. En hafif etkisi ise çok fazla terlemek, yani daha fazla tuz ve su
kaybetmek, böylece ayaklarınızın dermansızlıktan titremesi olacaktır. Bu
sebeple, yanınıza hap/tablet şeklinde tuz almak çok önemlidir. Bunlar suya
atılarak içilebilir ancak böyle yapıldığında suyun tadı bozulduğundan ben
arazide genellikle tuz tabletini ağzıma atıp eritmeyi ve üzerine su içmeyi
tercih ediyorum.
Genellikle hiç kimsenin dikkat
etmediği bir husus da çatışmalı bölgelerde silahların çıkardığı seslerin sağlık
üzerinde yaptığı etkidir. İç güvenlik harekâtında çatışmalara giren ve topçu
sınıfından olan askerlerin çoğunda ömür boyu süren ve tedavisi de olmayan bir
kulak çınlaması vardır. Silahların atışı ile ortaya çıkan yüksek şiddetteki ses
ve basınç, orta kulakta zedelenmeye ve bu durum kulakta çınlama sesi duymaya
sebep olmaktadır. Kendi tecrübelerimle bu durumu bizzat deneyimlediğimden bunun
ne kadar rahatsız edici olduğunu gayet iyi biliyorum. Bu sesten korunmak için
kulaklık takmak bir çözüm olabilir ancak kulaklık hem çabuk kirlenen hem de
kırılabilen bir malzemedir. Üstelik çok yer kaplamakta ve dış sesleri çok fazla
kestiğinden ihtiyaç duyduğunuz sesleri duymanızı da engellemektedir. Bu sebeple,
süngere benzeyen bir yapıda olan ve kulağınıza taktığınızda kulağın şeklini
alan küçük kulak tıkaçlarını kullanmak en uygun çözüm olacaktır.
Malzeme listesini böylece genel
hatlarıyla yazmış olduk. İhtiyaca göre bu liste genişletilebilir veya
azaltılabilir. Bundan sonra da göreve gidip gelirken ve görev esnasında
alınması gereken tedbirleri yazacaktım fakat yazı oldukça uzun oldu. Bu
sebeple, göreve gidip gelirken ve görev sırasında uygulanması gereken hareket
tarzları, bilinmesi gereken hususlar ve dikkat edilmesi gereken detaylar
hakkında bir sonraki yazımızda bilgi verilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder