Sanırım bir İsveç kralının sözüydü.
Adam sürekli muharebeye girip sürekli yeniliyormuş.
"Madem yeniliyorsun, neden sürekli savaşıyorsun?" diye sormuşlar.
"Yenile yenile, yenmeyi de öğreneceğim." diye cevap vermiş.
Nitekim daha sonra girdiği muharebeleri kazanıp İsveç'i büyük bir askeri güç haline getirmiş.
Gerçi daha sonra Ruslara yenilip Osmanlı'ya sığınmış.
Ama yine de, bazen kaybedilen muharebelerin o kadar önemi yoktur.
Birçok muharebeyi kaybedip de tek bir nihai muharebeyi kazanarak savaş kazanılabilir.
Kurtuluş Savaşı'nda Türk ordusu ile Yunan ordusu arasındaki muharebelere bakın.
Yunanlılar 1. ve 2. İnönü ile Sakarya Meydan Muharebesi'nde yenildi diyoruz ama sonuçta hala topraklarımızın önemli bir kısmını elinde tutuyordu.
Çünkü biz savunmada Yunanlılar taarruzda idi.
Yunanlılar Ankara yakınlarına kadar geldiler.
Yani, başarılı görünüyorlardı.
Ancak Büyük Taarruzda, yani nihai muharebede, Türk ordusunun mutlak zaferi ile Yunan ordusu yok oldu ve savaş sona erdi.
Bu zaferi, bir şekilde daha önce yaptığımız ve büyük topraklar kaybettiğimiz muharebelere borçluyuz.
Çünkü Yunanlılar bu muharebelerde çok yıprandılar.
Ülkelerinden çok uzaklaştılar.
Moral ve motivasyonları yok oldu.
Bu da onların sonunu getirdi.
Bu bazen kaybettikçe kazanabilmenin mümkün olduğunu gösteriyor.
Tam aksi Yunanlılar için geçerli.
Kazandıkça kaybetmeye yaklaştılar çünkü.
Buna en iyi örnek, Yunan şehir devletleri orduları ile Roma'ya savaş açan Kral Pirus'un sözleridir.
Pirus, birkaç başarılı muharebeden sonra Romalıları büyük bir mağlubiyete uğratmıştır.
Ama kendi ordusundan da çok fazla asker ölmüş ve ordusu oldukça zayıflamıştır.
Yunanistan'a yazdığı bir mektupta kazandığı zaferlere rağmen şunu söylemiştir:
"Eğer Romalılara karşı bir zafer daha kazanırsak, tamamen yok olacağız."
Napolyon Savaşları, Hitlerin Savaşları ve daha birçok savaş tam bu şekilde olmasa da buna benzer şekilde gelişmiştir.
Napolyon ve Hitler Almanya'sı operatif sahada olağanüstü birçok muharebe kazanmışlardır.
Ama sonları felaket olmuştur.
Bunları neden yazıyorum?
Aynı şey İsrail'e de olabilir.
İsrail kurulduğu günden beri Arapları daima yenmiştir.
Adeta yenilmez bir ordu imajı çizmiştir.
Bunun tek istisnası 2006 yılında Hizbullah ile yaşanan çatışmalardır.
Bu çatışmalarda İsrail, çok fazla zayiat vermiş ve Lübnan'da elinde tuttuğu toprakları terk etmek zorunda kalmıştır.
Bir yıldır İsrail, yine saldırgan bir politika izlemektedir.
Önce Gazze'yi yerle bir etmiştir.
Savaşı kazanmış gibi görünmektedir ama bu mutlak bir zafer değildir.
Çünkü amaç, HAMAS'ı yok etmek diye açıklanmıştır fakat yok edilememiştir.
İsrail bir sürü para harcadı.
Tank ve araç kaybetti.
Asker ve rehine kaybetti.
Tüm bunlara rağmen İsrail, Gazze Savaşı ile yetinmedi.
İran ile de didişti.
İran'da başarılı bir operasyonla HAMAS liderini öldürdü.
Sonuç ne oldu?
Hamas yeni bir lider seçti ve yoluna devam ediyor.
Yani, operasyon ne kadar başarılı olursa olsun, hiçbir şeyi değiştirmedi.
Tam aksine, başına yeni bir bela aldı.
Çünkü, İran tarafından önce SİHA'larla sonra da füzelerle yapılan saldırılara maruz kaldı.
Anlaşıldığı kadarıyla füze saldırısı etkili de oldu.
Hamas ve Hizbullah'ın İran ile koordineli saldırılarında çok sayıda insan da kaybetti.
İsrail şimdi Lübnan'ı bombalıyor.
Hizbullah liderlerini suikastlerle öldürdü.
Sonuç, kitlesel sivil göçü oldu.
Hizbullah hemen yeni liderini seçti.
Savaşmaya devam ediyor.
Üstelik, daha da fütursuzca saldırıyor.
Şimdi kara harekatı konuşuluyor.
Ama ilk sızma girişimlerinde İsrail çok zayiat verdi.
Genel bir kural vardır:
"Gayri nizami bir örgüt, yenilmediği ve hatta yok edilemediği müddetçe kazanmış sayılır. Konvansiyonel bir ordu ise kazanamadığı zaman yenilmiş sayılır."
Hizbullah, gayri nizami bir örgüt.
İsrail ordusu ise konvansiyonel bir güç.
İsrail aynı kaderle karşı karşıya kalabilir.
Yani, yenilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder