Yıllar önceydi.
Sanırım 90'lı yılların ortalarıydı.
Doğu Anadolu bölgesinde altı ay kadar iç güvenlik harekatlarına katıldıktan sonra Ankara'ya dönmüştüm.
Ankara'daki sivil arkadaşlarım "Bir akşam toplanalım." dediler.
Üçü evli olduğundan eşlerinden izin almaları lazım tabi.
Üç-dört gün sonra toplanmaya karar verdik.
Dördü yaşça benden büyük olan yedi kişi, birkaç gün sonra akşam üzeri buluştuk.
Bir yerde yemek yedik.
Bir eğlence yerine gidip biraz eğlendik.
Sonra da Beşevler bölgesinde Turizm ve Otelcilik (Şimdi yıkıldı, yerinde yok.) motelinin önünde, yolun tam köşesinde bulunan çay bahçesine gittik.
Çay bahçesindeki kafeterya kapanmak üzereydi.
Ama işleten kişiyi tanıdığımızdan, bize birer sade kahve yaptı.
Kendisine de bir kahve yapıp yanımıza geldi.
Kahveleri bitince de boşları toplayıp kafeteryayı kapattı ve gitti.
Çay bahçesinin masalarının bulunduğu yere değil de kafeteryanın arka tarafında, ışık vurmadığından karanlık olan bölgeye birer sandalye çekip oturmuştuk.
Sohbet-muhabbet ederken Bahçelievler çıkışından bir araba geldi.
Biraz hızlı gidiyordu ama doğru yönde ilerliyordu.
Tam bu sırada, benzinlikten mi yoksa kavşaktan mı geldiğini fark etmediğimiz bir araba karşı yönden aynı yola girdi.
Yavaş ilerliyor ama ters yönden gidiyordu.
Yol ışıkları arabaya vurduğundan, direksiyonda 20'li yaşlarda bir delikanlının ve yanındaki koltukta aynı yaşlarda bir kızın oturduğunu gördük.
Delikanlı, karşıdan gelen arabayı görünce ani bir firen yaptı.
Ardından da pencereden elini kolunu çıkarıp sallayarak karşıdaki arabaya bağırmaya ve hakaretler savurmaya başladı.
Ya içkiliydi veya kız başını döndürecek kadar güzel olduğundan ne yaptığını bilmiyordu.
Öyle olmasaydı, bu hareketleri yapmazdı.
Çünkü ters yöne giren kendisiydi.
Bu bağırış çağırış üzerine diğer arabanın kapıları açıldı.
Dört tane ızbandut gibi tip arabadan indi.
İnenlerin yüzlerine bakınca, delikanlının yerinde siz olsaydınız "Bu adamlar benim başımı mutlaka belaya sokar." diyeceğiniz tipler olduğunu hemen anlardınız.
Ama sanırım delikanlı anlamadı.
Kapıyı açıp o da dışarı çıktı.
Elini belinin sağ arkasına atıp kemerinden bir tabanca çıkardı.
Modelini seçmek mümkün değildi ama 9 milimetrelik bir silah gibi görünüyordu.
Silaha hemen mermi sürdü ve adamlara doğrulttu.
"Siktirin gidin lan, yoksa hepinizi gebertirim." diye bağırarak gözdağı vermeye çalıştı.
Biz karanlıktan merakla ne olacağını bekliyorduk.
Adamlar hiç bozuntuya vermeden arabanın arkasına yöneldiler.
Aceleleri yok gibiydi.
Bagajı açıp bir şeyler aldılar.
Döndüklerinde birinin elinde sopa, diğerinde beyzbol sopasına benzer bir şey, diğerinde kriko kolu dördüncüsünde ise büyük bir anahtar olduğunu gördük.
İçlerinden biri bağırdı: "Ulan yavşak. Sen bizi korkutacağını mı sandın. Yanlış yaptın. Hem ters yönden geliyorsun hem de özür dileyeceğine artistlik yapıyorsun. Şimdi ebeni s....z" dedi.
Sonra delikanlıya doğru sakin sakin yaklaşmaya başladılar.
Delikanlı bir an ne yapacağına karar veremedi.
Ama sonra kendini toparlandı ve bağırdı:
"Yaklaşmayın, yoksa ateş ederim."
Adamlardan biri "Delikanlıysan ateş et. Ateş etmezsen yavşaksın. En adi o ç...sun!" diye bağırarak karşılık verdi.
Bu sırada sanki akşam yürüyüşüne çıkmışlar da ağır ağır yürüyorlar gibi adama doğru ilerliyorlardı.
Bunu gören delikanlı derhal havaya iki el ateş etti.
Adamların bundan hiç etkilenmediğini ve aynı sakinlikle yaklaştıklarını görünce ayaklarına doğru da birkaç el ateş etti.
Ama adamlarda tık yoktu.
Adama doğru avına yaklaşan kurt sürüsü gibi ağır ağır yaklaşıyorlardı.
Bunu gören delikanlı, bir adamlara baktı bir de arabaya dönüp kıza baktı.
Sonra da, bizi gören birileri varsa hemen olaya müdahale etsin der gibi etrafa göz gezdirdi.
Ortalarda hiç kimse yoktu.
Biz de karanlıkta oturduğumuzdan görünmüyorduk.
Delikanlı, etrafta hiç kimseyi göremeyince silahı indirdi.
Biz hala olayı izliyoruz.
Ve hiç beklemediğimiz sürpriz bir olay yaşandı.
Delikanlı, birden bire geriye doğru dönüp hızla kaçmaya başladı.
O kadar hızlı koşuyordu ki köşedeki benzinliği nasıl geçtiğini, Anıtkabir istikametine doğru nasıl kaçtığını takip edemedik.
Bunu gören dört kişi, sanki adam kaçmamış da arabaya binmiş gibi ilerlemeye devam etti.
Daha önceden provasını yapmış gibi aynı anda arabanın camlarına, kaportasına, motor kaputuna ellerindeki cisimlerle vurmaya başladılar.
Biz bunu beklemiyorduk.
Arabanın içindeki kıza baktım.
Yüzünü avuçlarının arasına alıp başını bacaklarının arasına doğru eğmiş, patlayan cam parçalarından korunmaya çalışıyordu.
O anda adamlara seslendik.
"Birader, ne yapıyorsunuz? Adam kaçtı. Zavallı kızdan ne istiyor sunuz?"
Adamlar etrafta hiç kimseyi görmediğinden şaşırdılar.
Arabaya vurmayı bırakıp ses nereden geldi diye etrafa bakınmaya başladılar.
Önce yaşça en büyüğümüz yerinden kalkıp kafeterya kapısından dışarı çıktı.
Biz de hemen arkasından fırladık.
Belimde Colt marka bir tabanca vardı.
11,43 milimetre çapındaki bu silahla birini vursan herhalde ayakları üstünde duramazdı.
Ama benim silahı bu şekilde kullanmaya hiç niyetim yoktu.
Çok zorda kalırsam, silahı sopa gibi kullanırım diye düşünüyordum.
Silah o kadar iri ve ağırdı ki birinin kafasına vursam kesin kafatası kırılırdı.
Adamlar bizim karanlıktan çıkıp onlara doğru yaklaştığımızı görünce biraz tırsar gibi oldular.
Çünkü onlar dört kişi, biz yedi kişiydik.
O bölgede hep üniversiteler var.
Bizim güvenlikçi olduğumuzu da düşünmüş olabilirler.
Ayrıca, bir kişi hariç en kısa boylu bendim.
Ben de kısa sayılmam.
1,75 santim boy kısa değildir herhalde.
Bazılarımızın tipi de adamları aratmıyor.
Adama yaklaşınca "Kardeşim, biz olayı gördük.
Siz haklısınız.
O herif, hem ters yönden geldi hem de kendisi haklıymış gibi tatava etti.
Bir de silah çekmesini biliyor ama hedefe sıkmaya maçası yemiyor.
Kız arkadaşını bırakıp utanmadan kaçıyor.
Adamı yakalayıp kemiklerini kırsaydınız karışmayacaktık.
Arabayı da istediğiniz gibi parçalayın.
Ama içeride hiçbir suçu olmayan bir kız var.
Korkudan ölecek neredeyse.
Size yakışmaz böyle şeyler.
Bırakın kız çıksın." dedik.
Adamlar söylediklerimizi mantıklı bulmuş olacaklar ki "Tamam.." deyip geri döndüler.
Arabalarına binip çalıştırdılar.
Geri dönüp hızla Bahçelievler istikametine gittiler.
Bunun üzerine arabanın yanına gidip kapıyı açtık.
Kız korkudan ruhunu teslim etmek üzereydi.
Tir tir titriyordu.
Neyse ki patlayan camlardan filan yüzü zarar görmemişti.
Ama korkudan hüngür hüngür ağlıyordu.
Kızı sakinleştirdik.
Dışarı çıkardık.
İsterse hastaneye, polise veya evine kadar arabayla bırakabileceğimizi söyledik.
Kız "Ben kendim giderim. Taksiyle giderim. Evim uzak değil." diye mırıldandı.
O sırada Emek istikametinden bir taksi geliyordu.
Taksiyi durdurduk.
Kızı içine bindirdik.
Tam kapıyı kapatacakken en yaşlımız olan kişi kıza doğru eğildi:
"Kızım, sen bu oğlanın sevgilisi misin, nişanlısı mısın, sözlüsü müsün bilmiyorum Ama bana kalırsa bu herifi hemen terk et.
Bir daha da görüşme.
Sana neden diye sorarsa, şunu söyle:
Orada tanımadığım insanlar beni kurtardı.
Sen ise arkana bile bakmadan beni bırakıp kaçtın.
Onlardan biri sana şunu söylememi istedi:
'Sen orada delikanlılığı öldürmüşsün.'
Delikanlılığı öldüren biriyle benim işim olmaz."
Sonra yavaşça kapıyı kapattı.
Kız minnettar bir şekilde elini kaldırmış bize doğru sallarken taksi hareket etti ve yavaş yavaş uzaklaştı.
Biz de hemen uzadık.
"Şimdi birileri silah seslerini duymuştur.
Polise de haber vermiştir.
Polis gelince olaydan bizi sorumlu tutar.
Anlatana kadar canımız çıkar.
Bir de ifade filan sabahı ederiz." diye düşündüğümüzden arabalarımıza gidip hızla oradan uzaklaştık.
Bu hikayeden çıkarılacak dersler şunlar:
Başkalarını suçlamadan önce durumu anlamaya çalışın.
Belki de suçlu olan sizsiniz.
Haklı bile olsanız boş yere gerilim yaratmayın.
Hele de gecenin bir yarısı hiç kimsenin etrafta olmadığı ıssız bir yerdeyseniz sakinliğinizi mutlaka koruyun.
Farz edelim ki siz haklı olun.
Kaza olmamış, ölen yok, yaralanan yok, birilerine hava atacağım diye boşa gaz kesmeyin.
Karşı tarafa küfür filan etmeyin.
Uzlaşmacı olun.
Hele de gecenim bir yarısı ise her zaman alttan alın.
Çünkü o saatte, normal bir adam dışarıda dolaşmaz.
Dolaşıyorsa, ya kafası iyidir ya da psikolojisi iyi değildir.
Salaklık edip birilerini korkuturum diye tehditler savurmayın.
Eğer silah taşıyorsanız, sakın ola bir ahmaklık edip mecbur kalmadıkça, yani savunma maksadıyla olmadıkça silahınızı çekmeyin.
Olur da bir ahmaklık edip silahınızı çekerseniz, sağa sola ateş edip durmayın.
Böyle yaparak belki bazı insanları korkutursunuz ama herkesi değil.
Size, korkmayan tipler denk gelebilir.
Hadi bu ahmaklığı da yapıp sağa sola ateş ettiniz, orada ölün ama sizin salaklığınız yüzünden çıkan bir kavganın orta yerinde gencecik bir kızı bırakıp kaçmayın.
Sonra sizi gören birileri "Acaba delikanlılık öldü mü?" diye düşünebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder