.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Hangi parti oylarını ne kadar artırdı? Bunun sebepleri nelerdir?

Son günlerde, özellikle de Kenan Evren'in ölümünden sonra bir tartışmadır gidiyor. Ben dahil birçok kişi o zaman anayasaya Türkiye tarihinin en yüksek oyunu verenler şimdi neden adamı suçluyorlar diyor.Ben şimdi bu konuda düşündüklerimi açıklamaya çalışacağım. 1980 öncesi Türkiye'de, tüm dünyada 1900'lerin başlarında ortaya çıkan ve 1960'lardan itibaren iyice yaygınlaşan kitle hareketleri zirvedeydi. Ancak 1970'lerin sonunda Avrupa'da insanlar uzun süren bunalımdan ve kargaşadan bıktılar. Tabii bunun ekonomik, siyasi birçok sebebi var. Burada bunlardan bahsetmeyeceğim. 1980 yılına yaklaşırken Tüm dünyada insanlar sağ ve sol partilerden uzaklaşarak liberal ve muhafazakar partilere yöneldiler. İnsanlar ideolojilerden çok günlük ihtiyaçlarına cevap veren söylemlere eğilim gösterdiler. İnsanlar sadece ''ben oyumu veririm, tüketirim, eğlenirim, hayatımı yaşarım,kalanını devlet düşünsün, bunları sağlayan kimse ona da gider oyumu veririm'' mantığındaydılar. Hatırlayın o dönem İngiltere'de Thatcher gibi biraz otoriter ve aynı zamanda muhafazakar artı liberal bir başbakan gelmişti. ABD'de aynı nitelikteki Reagan, Almanya'da da benzer bir siyasi görüş iktidara gelmişti. Bu akım tüm Avrupa'ya yayılmaya başladığı bir sırada Türkiye'de 12 Eylül öncesinde sağ ve sol hareketler zirve yapmış durumdaydı. Toplum genelde sağ-sol diye ikiye, bunlarda merkez sağ, siyasal İslam vb. şeklinde kendi içinde alt bölümlere parçalanmış ve toplumun tamamına yakını politize bir hale gelmişti. AP gibi daha çok köylü kesimlere seslenen merkez sağın başındaki, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük demagoglarından biri olan, Demirel bile kendisini öncelikle sağ diye tanımlıyordu. İşte bu ortamdan çıkarak dünyadaki genel gidişata uyum sağlama olayı Türkiye'de 12 Eylül darbesi ile oldu. Darbeden sonra tüm eski parti liderleri ve ileri gelenleri tutuklandı. Partiler kapandı, siyaset yasakları geldi. Darbeyi yapan generallerin kafasında merkez sağ ve merkez soldan oluşan iki partili bir siyasi düzen kurma hesapları vardı. Bu hesaba karşı olan herkes engellendi. Hatta bu dönemde ideolojik şarkılar söyleyen şarkıcılar bile yurt dışına kaçtılar. Bu durum o kadar abartıldı ki bir travesti olarak generallerin ahlak anlayışına göre marjinal olan Bülent Ersoy bile yasaklı listesine girdi. Bu arada bir parantez açayım: Bülent Ersoy'un ara sıra asker karşıtı söylemleri ideolojik bir temelden değil bu yasaktan kaynaklanmaktadır. Neyse. İşte siyasi tüm yapılar ve hatta toplum kesimleri bile susturulunca meydan ideolojisi olmayan, kurulmaya çalışılan rejim için tehlike teşkil etmeyen siyasi partilere kaldı. Özal askeri yönetimde de görevli bir kişi iken seçimden bir süre önce ABD'ye gidip eğitim aldı, hazırlandı. Generaller bunu fark edip rahatsız olsalar da Özal'ı engelleyemediler. Aslında onların kafasında merkez sağ için Turgut Sunalp'ın MDP'si vardı ama evdeki hesap çarşıya uymadı. ABD desteğini alan Özal dünya konjonktürüne uygun olarak ideolojik olmayan muhafazakar ve liberal bir parti kurdu: ANAP. Darbeden sonra sağlanan güvenlikten de memnun olan seçmenler kendilerini yönlendiren ve 12 Eylül'de yurt dışına kaçan (şimdi Kenan Evren'e saydıran) yazar çizer takımının da etkisinden kurtulduğundan apolitikleştiler. Siyasi gruplara ayrılmış kitleler konumundan hiçbir siyasi görüşü olmayan ortada gezen kitleler haline geldiler. Özal bu kitleleri pompaladığı tüketim kültürü, popüler kültür ve liberal politikalarla yanına çekti. 80 öncesinde sağ ve sol arasında oyların çok az bir kısmı seçimden seçime değişirdi. Bunlar ideolojisi olmayan kitlelerdi. İşte 80 sonrası bu kitle çok fazla büyüdü. Bu kitleyi genelde günlük düşünen, kendi ekonomik durumu geçinebilecek kadar iyi olan, hayatta kalmayı, tüketmeyi ve üremeyi önemseyen diğer hiçbir derin konuyu önemsemeyen insanlar oluşturuyordu. Şehirlere göçün artmasıyla beraber bu kitle ülkeyi kimin yöneteceğine karar veren asıl unsur oldu. Merkez sağ politikaları dar boğaza girip merkez sağ ANAP ve DYP diye ikiye ayrılınca bu gezici oy kitlesi de harekete geçti. Bozulan ekonomi, artan PKK terörü, şehirlerde artan mafyalaşma ve güvenlik sorunu bu kitleyi tedirgin etti. 1995'te bu kitleye hitap eden RP herkesi hayrete düşürerek oy patlaması yaptı. Ancak ülkede istikrar sağlayamadığı ve askerlere dayanamayıp istifa ettiği için bu ideolojisiz ve vasat insanlardan oluşan kitle 1999'da DSP ve MHP'ye kaydı. Ancak ülke şartları oldukça zor durumdaydı. Güvenlik ve terör had safhaya ulaşmıştı. Anayasa fırlatma olayından sonraki kriz bardağı taşıran son damla oldu. Bu kitlenin talepleri basit ve sığ olduğundan uzun vadeli çıkarlar yerine kısa vadeli çıkarlarını düşünür. Güvenlik ister, Düzenli olarak yaşayabileceği az da olsa bir gelir ister vs. vs. İşte artık iyice büyümüş ve %40'lara varmış olan bu kitle güçlü bir iktidarın, otoritenin sorunları çözeceğini düşündü ve kendisine bunu sağlayacak en uygun adam olarak sunulan Erdoğan'ın peşine düştü. Erdoğan dünya konjonktürünün çok müsait bir döneminde iktidara geldiğinden şanslıydı da. 11 Eylül olaylarından sonra ABD ve Avrupa'dan kaçan Arap sermayesi (oralarda gördükleri baskı ve aşağılama sebebiyle kaçtılar, ben İngiltere'de 2008 yılında bile bunu gördüm, hava alanlarında arap kıyafetli kişileri donlarına kadar arıyorlardı) kendine yer arıyordu. Bu sermayenin büyük kısmı Çin'e, bir kısmı da Türkiye'ye aktı. Bu dönemde bakın Çin uçuk büyüme rakamlarını yakaladı, o kadar olmasa da Türkiye'de büyüdü. İkinci dönem daha güçlü iktidara gelen AKP hiçbir şey yapmamışlar diye suçladığı Atatürk, İnönü ve daha sonraki iktidarlar döneminde yapılan her şeyi satmaya başladı. 300 milyar dolar kadar bunlardan para topladı. Bir o kadar da dış borç yaptı. Fakat para bol gelince yolsuzluk ve savurganlık ta hat safhaya çıktı. Dış ilişkilerin bozulması ticareti de etkileyince bu dönemde Türkiye koşarak bir ekonomik krize doğru gitmeye başladı. Artık satacak bir şey de kalmayınca hükümet vergilere yüklendi. Bu sebeple 5 Tl. ye benzin alıyoruz. Bu seçim öncesinde AKP gerek devletin giderek bozulan durumu, gerek iç siyasi durum, gerekse dış sorunlara aşırı angaje olması dolayısıyla iyi bir seçim programı hazırlayamadı. Tek programları başkanlık sistemi oldu. Ama benim bahsettiğim bu vasat insanlardan oluşan büyük kitlenin başkanlık sistemi filan umurunda değildi. O yizden bir arayışa girmeye başladılar. İşte bu dönemde MHP ve CHP (kim akıl verdi bilmiyorum) durumu oldukça doğru okudular. Vaatlerini bu vasat insanların oluşturduğu büyük kitlenin beklentilerine göre hazırlamışlar. Bu çiftçiye mazot, asgari ücretliye daha yüksek ücret, emekliye zam vb. söylemler işte bu kitlenin doğrudan ilgilendiği ve gözlerini çevirdiği söylemler. CHP, ardından da MHP bu yöndeki programlarını açıklayınca AKP hazırlıksız yakalandığını anladı. Kıvırmaya başladı ama kıvırdıkça battığını gördü. Kendileri üç seçimde benzer vaatlerle bu kitleden kolayca oylarını almışlardı. Ama şimdi alarm zilleri çalmaya başladı. O yüzden arka arkaya bazı uygulamalara başladılar. Dünkü emekli pirimini ödemeyenlere af olayı da bu kapsamda yapılmış bir girişimdir. Ama AKP'den kayan oyları geri çevirmeye yetmez. AKP'ye oy veren bir miktar insan şimdiden MHP ve CHP'ye kaymış durumda. Bu söylemleri iyi anlatırlarsa bu akış daha da artar. Çünkü konuştuğum bazı insanlar ''Ya, bu vaatlerini MHP ve CHP yerine getirebilirler mi?'' diye sormaya başladılar. Eğer bu partiler ''kaynak ortada'' gibi üstü kapalı açıklamalar yerine halkı ikna edecek şekilde kaynaklarını açıklarlarsa oy akışı çığ gibi büyür. Eğer bu olursa CHP veya MHP'nin oyları herkes için inanılmaz büyüklükte sürpriz olabilir. Burada AKP'den başka yanlış hesap yapan bir diğer parti de Vatan Partisi. İdeolojik ve felsefi bir duruşu olan bir politika yapıyorlar. Biz kaç oy alırsak alalım önemli değil diyorlarsa eyvallah. Ama şu anda Türkiye'de böyle derin konuları düşünen ve buna göre oy veren insan sayısı bir partiye baraj aştıracak kadar bile değil. Kaldı ki bunların bir kısmı zaten;MHP,CHP ve Saadet Partisine oy veriyor. Türkiye'de iktidarı belirleyen benim baştan beri bahsettiğim kitle. Yani güç onların elinde. Bu sebeple eğer oy almak istiyorlarsa bu kitleye hitap etmeleri gerekiyor. Bu sebeple şu andaki propagandalarıyla sanırım seçim sonrası hayal kırıklığı yaşayacaklar. Bu arada Demirel'den sonra Türkiye'nin en büyük demagogu Erdoğan'ın (Daha çok Menderesin tarzını taklit ettiğini düşünüyorum) dışında farklı kanaldan bir başka demagog daha yetişiyor: HDP başkanı Demirtaş. Adam kitlelerin kalbini tutuyor ve günlük polemikleri o kadar ustalıkla kendi çıkarına kullanıyor ki söylemleri çok büyük kitleleri etkilemeye başladı. Bu sebeple eğer HDP barajı aşarsa, hemde 2-3 puan aşarsa hiç şaşırmam. Neyse konu çok uzadı. Burada vasat insan tanımına açıklık getirerek yazımı sonlandırmak istiyorum. Vasat insan ilkokul mezunu, cahil veya köylü insan değildir. CHP'lilerin bir dönem göbeğini kaşıyan adam veya AKP'nin koyunları dediği türden insanlar da değildir. Vasattan kastım uzun vadeli, ideolojik, felsefi vb. derinliği olmayıp günlük ihtiyaçlarına göre karar veren insandır. Bunların arasında rektör olabilmek için en koyu AKP'li olan profesörler, daha önce sövseler bile menfaat karşılığı en koyu AKP'li olan gazeteciler (Mesela biryantinli bir lavuk var. Kendini stratej filan sanıyor. Yazılarını okuyorum. Harp Okulu 1. sınıf öğrencisi kadar strateji bilgisi ve vizyonu yok, işte bu yüzden de vasat diye tanımladığım biri), iş adamları gibi oldukça eğitimli ve üst tabakaya mensup insanlar da var. Bunlar saf veya salak insanlar filan da değiller. Aksine kendi çıkarlarının gayet farkında, rasyonel hareket eden insanlar. Ha bu arada bunlar siyasal İslamcı filan da değiller. Yarın uygun söylemlerle ikna edilsinler sosyalist te olurlar. Çünkü daha önce RP'li, MHP'li, DSP'li olan da bu insanlardı. O zaman nasıl yeni şartlara hemen uyum sağladılarsa yine sağlarlar. Onun için vasat tabirini yanlış anlamayın.Bu küçümseyici bir tabir değil, sadece sosyolojik bir tanımlamadan ibarettir.                                                                                                       
Gelelim Kenan Evren hakkındaki tartışmalara. Benim bahsettiğim kitle ideolojik olmadığı gibi kimseye bir kızgınlık beslemeyen ve aynı zamanda kimseye de bir bağlılık veya minnet beslemeyen bir kitle. Onun için dün göklere çıkardığı birini bu gün birden bire o göklerde omuzundan atıp paramparça olmasına da sebep olmaktan çekinmiyor. Nefreti olmadığı gibi acıması da yok. Daha önce dediğim gibi bu kitlenin hareketi kendi mantığı içinde çok rasyonel ve faydacı. 12 Eylül sonrasında işte bu yüzden; çocuklarının her an ölüm haberini alma tehlikesinden, her gün artan dar boğaz, karaborsa ile çay, yağ, sigara kuyruklarından kurtardığı için, en önemlisi de çocuklarını ve kendilerini yazdıkları yazılarla birbiri ile çatıştıran yazarlar, ajite eden politikacılar, çatışma için teşkil ve teşvik eden örgütlerden koruduğu için darbeyi desteklediler. Şimdi bazıları oylamanın demokratik şartlar altında olmadığını ve bu yüzden halkın bu kadar yüksek oranda darbe anayasası ve Kenan Evren'e oy verdiğini söyleyebilirler. Külliyen yalan, bu günkü seçimlerden daha az demokratik değildi. Hatırladığım kadarıyla kimse de bu yönde bir itirazda bulunmadı. Ben o zaman liseye gidiyordum ve kendi çevremde böyle iddia edildiği gibi bir baskı filan görmedim. 60 ihtilalinde niye bu kadar yüksek bir destek yoktu o zaman. Bence 1980'de Halk darbeyi de darbecileri de onayladı. Sağladığı güvenlikten dolayı, ekonomik istikrardan dolayı, daha önce yaşadığı sıkıntıları kendisine çektirdiği kişileri hapsettiği veya yurt dışına kaçırdığından yani o kişilerden onları koruduğundan dolayı sınırsız destek verdi.O sebeple darbe döneminde yapılan bazı kötü uygulamaları da önemsemedi ve hatta destekledi. Çünkü duyduğu işkence haberleri de eskiden sıkıntı çekmesine sebep olan ve anarşist dediği kişilere yapılıyor diye düşünüyor ve hak ettiler diye sessiz kalarak bunu onaylıyordu. Bunları ben bizzat kendi kulaklarımla o dönemde duyduğum için yazıyorum. O dönemde işkence gören tanıdıklarım da oldu, o dönemde bu işkencelere ''İyi yapıyorlar. Bu anarşistler memleketi yaşanmaz hale getirmişlerdi. Şimdi hak ettikleri cezayı çeksinler diyen tanıdıklarım da. Hatta aşırı sol bir örgüte olup ta darbeden iki üç sene sonra bana iyi ki darbe oldu, yoksa şimdi ben ya birkaç kişiyi öldürmüş bir katil veya öldürülmüş olurdum'' bir kişiyi de hala tanıyorum. Peki şimdi neden böyle herkes Kenan Evren karşıtı kesildi? Bence öyle bir şey olduğu filan yok. Halk kitleleri Kenan Evren karşıtı filan kesilmedi. Bugün Kenan Evren karşıtı kesilenler o dönemde darbenin sıkıntılarını çekenler, işkencelerine katlanan bazı çevreler ile bunların yakınları ve dünyaya hala ideolojik ve felsefi bir perspektifte bakan az sayıdaki kişi bu tepkileri gösteriyor. Halk ise her zamanki gibi şu anda kendisini çok ilgilendirmeyen bu tartışmaları önemsemiyor. Daha önce dediğim gibi kendisini yönetenlere karşı bir minnet filan da beslemediği için kimsenin de arkasında durmuyor. Saygılar sunarım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder