.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

18 Ocak 2019 Cuma

Atatürk'ü Anadolu'ya Vahdettin mi Gönderdi?

Uzun bir süredir Vahdettin'in Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya milli mücadeleyi başlatmak için gönderdiği ve hatta ona büyük miktarda para verdiği iddiaları gündeme getiriliyor.
Bu iddialar nedense herhangi bir delile değil, bazı kişilerin kendi kafalarına göre yaptığı yorumlara dayanıyor.
Bu iddia ve yorumların ne kadar saçma olduğunu anlatmak için herhangi bir araştırma yapmaya da gerek yok aslında.
Çünkü Vahdettin'in anıları vb. kitaplar yayınlandı.
Nedense Vahdettin Yurt dışına kaçtıktan sonra bile Mustafa Kemal Paşa'yı milli mücadeleyi başlatmak için Anadolu'ya gönderdiğini söylemiyor.
Para konusundan ise hiç bahsetmiyor.
Zaten Osmanlı'nın savaş sonrasında memurlara verecek maaş bile bulamadığı göz önüne alınınca o kadar para bulup bir generale vermesi de mümkün değil.
Üstelik o kadar para verildiği iddia edilen Mustafa Kemal Paşa ve yanındakilerin Erzurum'dan Sivas'a gelecek parayı bile bulamayıp borç aldıkları belgeleriyle ortada.
Ama yine de biz Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya nasıl gittiğini açıklamaya çalışalım.
Mondros imzalandığı sırada Osmanlı İmparatorluğu'nun 8 ordusu vardı. 
Bu orduların komutanlarından tutuklanan, yurt dışına kaçan, hasta olup tedavi görenler hariç İstanbul'da sadece üç kişi kalmıştı. 
Mersinli Cemal, Cevat ve Mustafa Kemal Paşa. 
Bir de daha önce ordu komutanı iken sağlık sorunları sebebiyle İstanbul'a gitmiş olan Fevzi (Çakmak) Paşa İstanbul'daydı ve iyileşmişti.
Hristiyanların özellikle Karadeniz bölgesinde Müslüman halka katliam yapmaya başlamasıyla bazı kişiler silahlanarak dağa çıktılar ve Müslüman çeteleri oluşturdular.
Bu durum Pontus çetelerinin istediği gibi katliam yapmasının önüne geçti ve Müslümanların kruduğu çetelerle Pontus çeteleri çatışmaya başladılar.
Bunun üzerine İngilizler endişeye kapıldılar.
Osmanlı hükümetinden Anadolu'daki karışıklıkların bastırılmasını istediler.
Bunun üzerine hükümet 4 ordu müfettişliği kurup bunlara mülki yetkiler de vererek iç güvenlikte görevlendirmeyi planladı. 
Bunlardan Trakya'da kurulması düşünülen 4. Ordu Müfettişliği'ne ordu komutanı yokluğundan kolordu komutanı Nurettin Paşa görevlendirildi.
Ama bu müfettişlik fiilen hayata geçemedi. 
Geriye kalan üç müfettişlik ile genelkurmay başkanlığına ise ortada mevcut olan dört ordu komutanı atandı. 
Genelkurmay'a Cevat Paşa, 1. Ordu'ya Fevzi (Çakmak) Paşa, 2. Ordu'ya Mersinli Cemal Paşa ve 9. Ordu'ya Mustafa Kemal Paşa. 
Kimsenin özel seçildiği filan yok. 
Kadro ortada, adaylar ortada. 
Başka uygun aday yok.
Hükumet de bu kişileri ülke güvenliğini sağlasınlar diye gönderdi. 
Vahdettin'in kimseyi gönderdiği filan yok.
O zaman tüm büyük birlik tayinleri padişah tarafından onaylandığı için Vahdettin onayladı. 
Yani Demirel'in Özal'a söylediği Çankaya'daki noter sözü gibi padişah sadece noter pozisyonunda imza attı. 
Bunun dışında söylenen herşey ve ortaya atılan iddialar yorum ve palavradan ibaret.

Osmanlı Torunlarının Tuhaf Tavırları.

Hiç anlayamadığım bir şey var. 
Osmanlı İmparatorluğu 600 küsur sene yaşamış, dünyanın en uzun ömürlü ve şanlı imparatorluklarından biri. 
Bu imparatorluk birçok büyük padişah ve komutan yetiştirmiş. 
Birçok bilim adamı, şair, sanatçı ve yazar yetiştirmiş. 
Ama ne ilginçtir ki Yeni Osmanlıcı diye ortada dolaşan ve "Osmanlı torunu" olduklarını söyleyen bazı soytarılar bu şanlı imparatorluğun en rezil ve rüsva duruma düştüğü mütareke dönemini ve en rezil rüsva yöneticiler olan mütareke dönemi padişahı ve yöneticilerini yüceltmeye çalışıyorlar. 
Vahdettin gerek zeka, gerek eğitim ve gerekse yönetim kabiliyeti açısından neresinden tutsanız elinizde kalacak, sapır sapı dökülen bir padişah. 
Ama bizim yeni Osmanlıcılar sürekli olarak Vahdettin'i yüceltmeye çalışıyorlar. 
Bunu anlamak mümkün değil. 
Fatih gibi zamanının çok ilerisinde bir kabiliyet, büyük bir entellektüel, büyük bir zeka, büyük bir general ve hatta devleti imparatorluk yapan büyük bir lider varken sen kalk İngiliz gemisiyle gizlice ülkeden kaçan korkak bir adamı cilalamaya çalış: 
Anlaşılır gibi değil. 
Kardeşim eğer Osmanlıcıysanız, açın biraz Osmanlı tarihi okuyun. 
Fesli Kadir ve Fetö'cü Armağan'ın çöp değerindeki konuşmalarına inanmayın. 
Onlar tarihçi değil. 
Şaklaban. 
Çanak yalayıcı. 
Siz gidin Yıldırım Beyazıt'ı okuyun, 1. ve 2. Murat'ı okuyun, Fatih'i okuyun, Kanuni'yi okuyun. 
Hatta 4. Murat'ı, 3. Selim'i, 2. Mahmut'u ve 2. Abdülhamit'i okuyun. 
Ama tarihçilerin yazdığı ve belgelere dayanan kitaplardan okuyun. 
Son saydığım padişahların bu gün inkılaplar yaptı diye ağzınızdan salyalar akarak kötülemeye çalıştığınız Atatürk'ün yaptıklarının büyük bir kısmını kendi padişahlıkları süresince yapmaya çalıştıklarını ve Atatürk'ün yaptığı inkılapların onların çabalarıyla ortaya çıkan uzun vadeli bir oluşum sürecinin bir sonucu olduğunu görünce de şaşırmayın. 
Yani o padişahların da Atatürk gibi yenilikçi ve modernist olduğunu görünce hayal kırıklığı yaşamayın sakın.

10 Ocak 2019 Perşembe

Fethullah Gülen'den şaşırtan açıklamalar.

Terör örgütü başı Fethullah Gülen şaşırtıcı bir açıklamada bulunmuş.

Videoyu seyredince tüylerim ürperdi.

Çünkü 7-8 aydır, Pensilvanya ile Reis arasında heyetlerin gidip geldiğine ve barış görüşmeleri yapıldığına dair bazı söylentiler duyuyordum.

Ama bu söylentilere tam olarak inanamıyordum.

Videoyu izleyince bu yüzden çok şaşırdım.

Galiba duyduğum söylentiler doğruymuş. 

Sanırım anlaşmada belli bir seviyeye gelinmiş. 

Baksanıza, 

Fetö, adamlarını satıp kendini ve teşkilatını kurtarmaya çalışıyor.

Kenevir ekimi ve tarım sektörünün durumu.

Duyduğuma göre hükumetimiz kenevir ekimini serbest bırakacakmış.

Bir söz vardır. 

Her kuşu s....k, bir haçı leylek kaldı. 

Bu biraz bu sözü hatırlatıyor. 

Kenevir ürünlerini ithal etmek zorunda kaldığımız için kenevir ekimini serbest bırakacak mışız. 

Eyvallah...

İyi düşünmüşsünüz. 

Ama biz dışarıdan bir sürü tarım ürünü ve hatta saman bile ithal ediyoruz.

Bildiğim kadarıyla bu ürünlerin ülkemizde ekilmesi yasak filan değil. 

Bu konuda ne yapacaksınız.

Dünyanın en önde gelen zeytin ve zeytinyağı üreticisi ülkelerden biriyiz.

Buna rağmen basından öğrendiğimiz kadarıyla zeytin yağı ithal etmişiz.

Mısır hasadı yaklaşınca da mısır ithal ediyoruz. 

Bu kenevir hikayesi bana pek inandırıcı gelmedi bu yüzden. 

Bunun altında bir çapanoğlu var. 

İhtimallerin en hafifi; seçim sürecinde savunulacak bir şeyleri kalmadığı için yapay kahramanlıklar yaratmaktır. 

Diğer ihtimaller felaket olur.

Atık gaz vergisi

Yeni vergi önerilerim üzerine "Adamların kulağına kar suyu kaçırma. Ciddiye alıp yeni vergiler koyarlar." şeklinde bazı tepkiler aldım. 

Bu şekilde tepki gösterenler rahat olsun. 

Biraz araştırma yaptım ve devletin zaten her şeyden çuvalla vergi aldığını gördüm. 

Hatta aynı üründen üç/dört ayrı vergi alınıyormuş. 

Vergiler o kadar yüksek ki bazı ürünlerin vergisi ürünün gerçek fiyatından fazlaymış. 

Örneğin 1000 liraya satılan bir cep telefonunun gerçek fiyatı 377 lira, vergisi ise 623 liraymış. 

Benzin, doğalgaz, motorlu araçlar ve elektrik gibi birçok şeyde de durum aynı. 

Bu yüzden yeni vergi uygulanabilecek pek fazla bir şey bulamadım. 

Ama yine de bazı tespitlerim oldu. 

Mesela içtiğimiz suyun ücretini ödüyoruz. 

Bunun bir vergisi var. 

Belediye bu suyu bir şekilde atıyoruz diye atık su ücreti alıyor. 

Ama yemeklerin atıkları ile ilgili bazı yeni vergiler konabilir. 

Mesela fasulye ve nohut için atık gaz vergisi alınabilir. 

Bütün yemekler için katı atık vergisi alınabilir. 

İstenirse yeni gelir kaynakları bulunabilir. 

Yeter ki hükümet görevlileri biraz düşünsünler.

Yeni bir vergi önerisi: Ateş Vergisi

Doğu'da görev yaptığım dağ başındaki bir köyde zaman zaman yaşlılarla sohbet ederdim. 

Allah daha da uzun ömür versin, o zaman köyde 112 yaşında bir amca vardı. 

Sorumluluk bölgemdeki diğer bir köyde de 109 yaşında bir amca vardı. 

Bunlarla sohbet ederken bana Osmanlı zamanında devletin bölgeden nasıl vergi topladığını da anlatmışlardı. 

Devlet vergi toplama görevini aşiret reisine vermiş veya ücret karşılığı vergileri bu kişilere satmış. 

Bu kişiler de hayvancılık, arıcılık ve ceviz üretimi ile geçinen köylülerden hayvanları, kovanları ve ceviz ağaçlarının sayısına göre belli bir oranda vergi topluyormuş. 

Buraya kadar her şey normal gibi görünebilir. 

Ama bir de ateş vergisi diye bir vergi toplandığını duyduğumda çok şaşırmıştım. 

Köylü kışlık odununu ve yemek-ekmek pişirmek için kullandığı çalı çırpıyı dağdan kestiği için aşiret reisi bunun karşılığı olarak ta her haneden, evlerinin büyüklüğü ve hane halkının sayısına göre bir vergi topluyormuş.

Bunun adına da ateş vergisi deniyormuş. 

Bildiğim kadarıyla şu anda böyle bir vergi kalemi yok. 

Hükümetimizin dikkatine... 

Vergi gelirlerini artırmak için iyi bir yöntem olabilir. 

Hem bunu sadece köylüden değil herkesten almak lazım. 

Çünkü herkes evinde yemek pişiriyor ve ısınıyor. 

Bu da hava kirliliğine sebep oluyor. 

AB yasalarına uyum ayağına çevre vergisi veya ateş vergisi alınabilir.

Hükümete hazine gelirlerini artırma önerileri.

Birçok Avrupa ülkesinde, aracınıza yakıt almak için benzinliğe girince pompacı filan göremezsiniz. 

Herkes kendi yakıtını kendi doldurur ve kasaya gidip ücretini öder. 

Türkiye'de pompacı diye bir çalışan ve pompacılık diye bir meslek var. 

Bence devlet bunu da ücretlendirsin veya bunun için yüksek bir vergi koysun. 

Şimdiye kadar, bunu akıl etmişlerdir ama sırası gelince uygulayacaklar diye düşündüm fakat anladım ki henüz akıllarına gelmemiş. 

Bu fikir de, benim hükumetimizin hazineye para temin etme çalışmalarına naçizane bir katkım olsun. 

Bunun gibi başka fikirlerim de var. 

Sırayla açıklayacağım. 

Ama kimse küfür etmesin. 

Amaç vatana hizmet. 

Sıradaki önerim ateş vergisi.

Onu da sonra açıklarım.

7 Ocak 2019 Pazartesi

Rubicon'u Geçmek ve Roma'nın yıkılışı.

Sezar Galya Savaşında büyük başarılar kazanınca senato onun kendisinden daha güçlü olacağını görmüş ve ordusunu dağıtmasını istemişti. 

Devlete değil, sadece Sezar'a bağlı hale gelen bu orduyu dağıtmayınca Sezar ile senato arasında gerilim yaşandı. 

Sezar, İtayla yarımadasına yürüyünce cumhuriyetçiler alarma geçtiler. 

O zamanki roma yasaları hiçbir ordunun Rubicon Nehri'ni aşmasına izin vermiyordu. 

Bu nehri aşıp roma ya doğru ilerleyen hain kabul ediliyordu. 

Sezar bu nehir kenarında bir süre durdu. 

Karasız kaldı. 

Fakat sonunda orduyu nehirden geçirdi. 

Bu olay sebebiyle bir noktadan sonra artık geri dönüş yok anlamında Rubicon'u geçmek terimi kullanılmaya başlandı. 

Sezar nehri geçince "zar atıldı" demiş. 

Yani artık sonucu talih belirleyecektir. 

Talih Sezar'ın yüzüne güldü.

Sezar rakiplerini yendi ve senatoya hakim olarak imparatorluğunu (yani tek adamlığını) ilan etti. 

Ancak bu olay roma da iç savaşlar serisini başlatarak ülkenin zayıflamasına ve uzun vadede İmparatorluğun yıkılmasına sebep oldu. 

Bizde bir çok defa Rubicon geçildi. 

Sonuç aynı olmaz inşallah.

Yurt Dışına Kaçan Zenginler

Bazıları, yurt dışına kaçan zenginleri eleştiriyor ama benim gördüğüm kadarıyla eleştirenlerin çoğu, parası pulu veya iyi bir eğitimi olmadığı için burada kalmak zorunda olduğundan bu kadar kızgın. 

Kimle sohbet etsem yurt dışına gitmekten bahsediyor. 

İç çekip hayıflanan, inşallah bir gün ben de giderim diyen, Avrupa'ya gidelim de adam gibi yaşayalım diyen bir sürü insanla karşılaşıyorum. 

Şaşırtıcı olan batılılara en fazla saydıran ve yurt dışına kaçanlara en fazla kızan da bu kesimde daha fazla.

Televizyonlara Göre Ülkenin Son Durumu.

Uzun süredir ilk defa sabah haberlerini dinleyeyim dedim, içim karardı. 

Fox Tv. Beyin göçünün vahim durumunu, Türkiye'nin yurt dışına sermaye çıkışında dünya 3. sü olduğunu, 1000 liralık cep telefonunun 623 lirasının vergi olduğunu, hayvancılık yapanların feryatlarını vb. anlattı. 

Karadeniz yaylalarının imar barışı adı altında nasıl doğa katliamına dönüştüğünü ve bir bakanın bu manzarayı görünce kendilerinin sorumlu olduğu bu durumu düzeltmek yerine ağlamaklı olduğunu dinlemek can sıkıcıydı. 

Atv ise bir kadın sanatçının kafede yan masadakilerle tartışması üzerinden yine baş örtüsü söylemiyle dikkat dağıtmaktan başka bir şey anlatmadı.