.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

22 Eylül 2024 Pazar

Günümüzde İstihbaratın Ana Kaynakları Nelerdir?

 "T" (Tarih) kanalında bir program seyrediyorum.

Program Soğuk Savaş döneminde casusluk faaliyetleri.

Esas olarak Sovyetler Birliği ile ABD arasında yaşanan ama görünüm olarak Varşova Paktı ve NATO arasında yaşanıyormuş gibi görünen istihbarat savaşları çok boyutlu ve amansız bir şekilde yürütülüyormuş.

İstihbarat elde etmek için yetiştirilen ve karşı tarafa sızdırılan casusların yanında her iki taraf da karşı taraftan devşirdiği casusları da kullanıyormuş.

Bunun yanında, radarlardan dinleme cihazlarına ve casus uçaklara kadar çok değişik teknolojik vasıtalar da üretilmiş.

Bunlardan biri olan ABD'nin U-2 uçakları, çok yüksekten uçarak Sovyetler Birliği ve diğer komünist ülkelerin hava sahasına girerek fotoğraf ve filmler çekiyormuş.

Bu görüntüler sayesinde birçok önemli bilgi elde edilmiş ama bir U-2 uçağının Sovyetler Birliği tarafından kendi hava sahasında düşürülmesi büyük sorunlara sebep olmuş.

Günümüzde ülkelerin istihbarat temini için bu kadar riskli işler yapmasına genellikle gerek kalmıyor.

Çünkü internet çağında eskiden çok gizli olarak görülen şeyler artık açık kaynaklardan kolayca öğrenilebiliyor.

Zaten günümüzde, herhangi bir ülke ürettiği bir silahın teknik bilgilerini ve kabiliyetlerini kendisi duyuruyor.

Bununla da kalmıyor, düzenlenen fuarlarda ürettiği silah ve araçları sergiliyor da.

Birçok askeri dergi ise hem bu silahlar hem de yeni geliştirilen doktrin ve konseptlerle ilgili yazılar yayınlıyor.

Açık kaynaklarda o kadar çok bilgi var ki bunları insan eliyle tespit edip tahlil etmek oldukça zor.

Bu sebeple yapay zekadan faydalanarak binlerce veri tespit ediliyor, düzenleniyor ve tanlil edilerek sonuçlar çıkarılıyor.

İstihbarat ile ilgili bazı yayınlarda, günümüzde istihbaratın %90'a kadar bölümünün açık kaynaklardan elde edildiği iddia ediliyor.

Hal böyle olunca her ülkenin kendi yazılımlarını ve yapay zeka uygulamalarını kendisinin üretmesinin önemi ortaya çıkıyor.

Bu durum, klasik istihbaratçı tipinde de büyük değişime sebep oluyor.

Casusluk filmlerinden de hatırlayacağınız gibi silah kullanan, soğukkanlı, sert istihbaratçı tipi yerine bilgisayar kullanan, teknik bilgisi olan ve yapay zeka uygulamalarını (programları) yazıp kullanabilen istihbaratçı tipi ön plana çıkmış durumda.

Ülkemizin de bu gelişmelerin farkında olduğunu ve istihbarat servislerine personel alırken buna göre seçim yaptığını umuyorum.


Cep Telefonu Şirketleri Halkı Nasıl Kazıklıyor?

 Bu gün telefonum bozuldu.

Kullandığım telefon hattını aldığım firmanın bir şubesine gittim.

Arıza yaptığı yeri söyleyip tamir ettirmem gerektiğini söylediler.

Acil telefonlar beklediğimden tamir ettirmek yerine bir telefon almaya karar verdim.

Telefon satan yerleri gezdikten sonra almak istediğim telefonu en uygun fiyata satan yerden aldım.

Eski telefonum da aynı marka olduğundan şarj cihazı almam gerekmiyor diye düşünüyordum.

Fakat teyit etmek için sordum.

Eski şarj cihazım (adaptör) uymuyormuş.

Yenisini almam gerekiyormuş.

Bir avuç para verip yeni adaptörden aldım mecburen.

Ama bir sürü küfür etmekten de kendimi alamadım.

Hadi farklı bir telefon markası olsa neyse, aynı markanın farklı modelleri için farklı adaptör üretmelerine sinir oluyorum.

Her telefon değişikliğinde, eskisi sağlam ve kullanılır olan adaptörün yerine yenisini almak zorunda kalmak resmen kazıklanmak demek.

Üretici firmaların maksimum kar elde edebilmek için böyle bir uyanıklık yaptığı ortada.

Ama devlet neden buna hiçbir şey demiyor?

Neden vatandaşlarının haklarını korumuyor?

Neden zaten zor geçinen insanların sömürülmesini önlemeye çalışmıyor?

Devletimiz telefon firmaları için standart bir şarj cihazı adaptörü belirlese ve her firmanın bu adaptöre göre telefonlarını ayarlamasını şart koşsa ne olur?

Her telefon aldığımızda yeni bir adaptör için bir avuç para ödemek zorunda kalmayız.

Küresel ısınmanın azaltılmasından her yerin şarj aleti çöplüğüne dönmemesini sağlamaya kadar birçok faydası da olur bu uygulamanın.

Yanlış hatırlamıyorsam Avrupa Birliği böyle bir kanun çıkarmaya çalışıyor.

Biz niye çıkarmıyoruz?

AB vatandaşları insan da biz değil miyiz?

Ekonomik krizin insanları yaşamaktan soğuttuğu bu günlerde, tasarruf söylemiyle illallah ettiren hükümetimiz, tasarruf etmeyi önemsiyorsa böyle bir kanunu muhakkak çıkarmalıdır.


Ahmet Çakar'ın dikkat çektiği önemli bir sorun ve yapılması gerekenler.

Eski hakem ve futbol yorumcusu Ahmet Çakar, Radyo Gol ve Sansürsüz Futbol YouTube kanalından, yasa dışı bahis reklamı yapıldığı gerekçesiyle istifa etmiş. Çakar, böyle bir sitede çalışmanın kendisinin etik ve ahlak ilkelerine aykırı olduğunu söylemiş.

Bence iyi de etmiş. Her ne kadar kendisinin bir televizyon kanalında karmaşık işlerin adamı ROK ile yaptığı programdaki diyaloglarından pek hazzetmesem de yasa dışı bir bahis sitesinin reklamı yapılan yayın organlarından istifa etmesi, olumlu bir davranış olmuş diyorum.

Ama bu tavır, bir garabeti de ortaya çıkarıyor. Hem de ülkemiz için üzüntü verici bir garabeti.

Ahmet Çakar reklamı verilen sitenin yasadışı olduğunu biliyor da devletimiz bilmiyor mu?

Devletimizin yetkili kurumları bu tür siteleri takip etmiyor mu?

Yüzbinlerce vatandaşımızın bu tür yasa dışı sitelerin kurduğu bataklığa saplanmamasını önemsemiyor mu?

Ota boka yasak çıkaran, sosyal medyada çok da önemli olmayan hükümet aleyhtarı bazı eleştirileri takip edip sorumlularına mahkeme yolunu gösteren, paylaşımları da kaldırtan yetkili kurumlar bu tür sitelere neden müdahale etmiyor.

Devletin kurumları sadece belli kişileri korumak için mi var?

Yoksa tüm vatandaşlarımızı korumaç için mi?

Eğer ikincisi doğru ise, Ahmet Çakar gibi devlet kurumlarımızın da üzerine düşeni yapması şart.

Sadece bahse konu site de değil.

İnternette vatandaşlarımızı kötü yola sokmaya çalışan, dolandırmaya çalışan onlarca site var.

Devlet kurumlarımızın bunları da takip edip gereğini yapmasını bekliyoruz.

20 Eylül 2024 Cuma

Artık savaşlar çok değişti.

 Soğuk Savaş dönemi oldukça istikrarlı bir ortamdı aslında.

Nükleer silah tehdidi dehşet uyandırsa da, savaşlar antik dönemdeki genel yapılarından çok da fazla farklı değildi aslında.

Klasik bir anlayış hakimdi savaşlara.

Ama Soğuk Savaş sona erince her şey değişti.

Amerika'nın Irak'ta yaptığı harekat, konvansiyonel savaşın zirvesi gibiydi.

Aynı zamanda, savaşların değişmek üzere olduğunun da birçok emaresi ortaya çıkmıştı.

Özellikle silah teknolojileri konusunda herkes hayrete düşmüştü.

Daha sonra savaşlar hızla değişti.

Ama sadece teknoloji açısından değil.

Konseptler de değişti.

Doktrinler de.

Hatta savaşın öznesi dediğimiz savaşan taraflar kavramı bile değişti.

Hibrit Savaş diye bir kavram icat edildi bu durumu açıklayabilmek için.

Buna göre artık savaşan taraflar sadece devletler değildi.

Terör örgütlerinden dini gruplara ve hatta aşiretlere kadar birçok unsur katıldı savaşın tarafları arasına.

Bu arada, İHA, SİHA, dron, hassas güdümlü mühimmat, lazet silahları vb. birçok teknolojik gelişme de yaşandı.

Bu gelişmeler, savaşın şeklini de değiştirdi.

Bu günlerde, yeni ve hayret uyandıran bir şey daha yaşandı.

İsrail, Lübnan'da HİZBULLAH'ın kullandığı çağrı cihazlarını patlattı aynı anda.

Daha bunun şaşkınlığı atlatılamamışken, bu gün de telsizler patladı.

30'dan fazla insan öldü.

Ağır yaralı sayısı da 300'den fazla.

Ne bir ordu kullanıldı.

Ne bir harp silah ve aracı.

Sadece elektronik haberleşme cihazları kullanıldı.

Hem de HİZBULLAH'ın parasını kendi kasasından ödeyip aldığı kendi cihazları.

Bu olay, 2001'de ikiz kulelere yapılan saldırıdan sonra en ilginç saldırı.

El Kaide de Amerikan sivil uçalkarı ile saldırı düzenlemişti.

Bu onun daha mikro düzeydeki bir versiyonu gibi.

Ama ondan daha hedef odaklı.

Sadece HİZBULLAH personeline etki etti saldırı.

HİZBULLH'ın da hepsine değil.

Üzerinde bir haberleşme vasıtası taşıyacak rütbeye sahip lider personeline.

Çok ucuza çok etkili bir saldırı düzenlendi.

Savaşlar artık çok değişti.

Değişmeye de devam edecek.

Değişim çok hızlı üstelik.

Bu yüzden, değişimi takip edip kendini geliştiren kazanıyor.

Takipte gevşeklik gösteren ise ağır bedeller ödüyor.

19 Eylül 2024 Perşembe

Televizyonlar, Türk toplumunun ahlakını bozuyor.

 Eskiden televizyonlarda dayanışma içindeki sıcak mahalle ortamını anlatan diziler gösterilirdi.

Gayet düzeyli ve düzenli ilişkiler yaşanırdı o dizilerde.

Sadece diziler değil, eğlence programları, müzik programları ve hatta haberler bile gayet düzeyliydi.

Mesela sipikerler çok güzel ve kurallı konuşurdu Türkçe'yi.

İnsanlar birbirlerine "Beyefendi, hanım efendi vb." sıfatlarla hitap ederlerdi.

Yavşak yavşak konuşan hiç kimseyi göremezdiniz ekranlarda.

Ekranlarda özel hayat, cinsellik vb. anlatılmazdı.

Ayıp sayılırdı.

Bir de günümüzdeki televizyon kanallarına bakın.

Doğru dürüst Türkçe konuşan yok.

Yarışma programında seçici kuruldaki bayan, yakışıklı bulduğu yarışmacı gençlere ağzının suyu akarak hitap edebiliyor.

Cinsellik imalı laflar ediliyor utanmadan.

Hele de sabah programları var ya...

Tam bir rezalet.

Ülkenin en kepaze insanlarını programa çağırıp her türlü rezillik ortaya dökülüyor.

Diziler de aşağı kalmıyor ucuzlukta.

Yengesine sarkan mı ararsın, sürekli sevgili değiştiren mi?

Hepsi var.

Hatta sapkın ilişkiler bile işleniyor ulu orta.

Bunları seyreden bir toplumun etkilenmemesi mümkün değil.

Bunlardan etkilenenlerde de ahlaktan eser aramamak lazım.

Elbette tek sebep televizyonlar değil.

Daha birçok sebep var ortada. 

Ama bu durum, televizyonları aklamıyor.

Televizyonlar, toplumun ahlakını bozuyor.

Diğer birçok husus gibi.


İnsanlar neden dinden soğuyor?

 Bir söz vardır: "Çocuklarınıza ne yapıp neyi yapmamalarını söylemeyin. Doğru olanı yaparak onlara örnek olun." 

Bu konu bizim din adamları için de geçerli.

Halka boyuna masal anlatıyorlar.

Anlattıklarının çoğu dinle alakalı olmadığından insanları pek etkilemiyor.

Bir de kendileri insanlara örnek olmaktan çok uzaklar.

Bu durum özellikle yeni nesilleri dinden uzaklaştırıyor.

Diyanet işleri başkanı Ali Erbaş, aslında buna yönelik doğru bir şey söylemiş.

Erbaş; "İnsanlar bize kaktığı zaman İslam'a heves etmeli." demiş.

Çok doğru.

Öyle doğru olmalısınız ki insanlar din adamlarına baktıklarında İslam'a heves etmeliler.

Ama etmiyorlar.

Bunun sebebi de sizsiniz.

İnsanları İslam'a heves edecek şekilde davranmadığınız gibi Müslümanların dinden soğumasına sebep oluyorsunuz.

Bir de tarikat-cemaat tayfasının ahlaksızlıklarının abuk subuk söz ve davranışları sizin olumsuz görüntünüze eklenince, gençler doğru dürüst bir örnek göremiyor.

Etrafına bakıp da daha doğru bir örnek görünce, ona özeniyor.

O kişi veya kişiler ateist ise ateizme, deizme ise deist, başka bir dinden ise o dine özeniyor.

Gerçek budur.

Kocasını satan kadın ve kocanın şikayeti.

Gün geçmiyor ki televizyon ekranlarında abuk subuk bir şey yayınlanmasın.

Seyredenlerde, bu ülke bu hale ne zaman geldi sorusunu sorduran böyle bir videoyu bugün seyrettim.

Bir kadın ve adam malum programa çıkmış.

Adam pişkin pişkin gülüyor.

Kadın ise daha ciddi ve sanki şikayetçi oymuş gibi duruyor.

Programı yapan sarışın kadın adama neden uygunsuz işler yaptığını soruyor.

Adam, suçun kendisinde değil karısında olduğunu söylüyor.

Çünkü karısı onu başka kadınlara satıyormuş.

İşin tuhafı, sadece para karşılığı da değil.

Para yerine peynir, asma yaprağı filan da veren oluyormuş.

Adam bunları almasının bile karısını ne kadar sevdiği ve düşündüğünü iddia ediyor.

Adam aslında asma yaprağı sevmiyormuş.

Ama sırf karısı sevdiği için alıyormuş.

Güler misin, ağlar mısın?

Birileri altın nesil yetiştirdiğini söylüyordu.

Birileri de dindar nesil yetiştirdiklerini söylüyor.

Ama ahlaklı insanlar yetiştirmeyi düşünen yok.

Düşünselerdi, bu tür rezaletleri her gün televizyon ekranlarından izlemezdik.

İsrail, HAMAS liderlerine uyguladığı telefon patlatma şeklindeki saldırıları ilk defa yapmıyor.

 Dün Lübnan'da HAMAS liderlerinin iletişim için kullandıkları çağrı cihazlarının art arda patladığı, birçok ölü ve yaralı olduğu haberi düştü basın ve yayın organlarına.

Ardından da korku atmosferi içinde anlatılan bir sürü şey.

Tam bu iş bitti derken, bu gün de HAMAS telsizleri patlamaya başlamış.

Kimi yerli üretimin öneminden bahsediyor, kimi eylemin amerikan askeri uçağı kullanılarak yapıldığından kimi de başka şeylerden.

Halbuki en büyük hata HAMAS'ın ciddiyetsizliğinden kaynaklanıyor.

Dışarıdan cihaz alıyorsan, kimden aldığını bileceksin.

Bu cihazları tartıp standart ağırlığından fazla mı diye kontrol edeceksin.

Bazı cihazları güvenli şekilde söküp, bir patlayıcı veya dinleme cihazı gibi birşey var mı diye bakacaksın.

İsrail'in böyle bir eylem yapabileceğini düşüneceksin.

Çünkü bu tür bir eylem yeni değil.

İsrail telefon patlatarak daha önce de eylem yaptı.

Yanlış hatırlamıyorsam Almanya'da bir hotelde kalan bir FKÖ lideri böyle öldürülmüştü İsrail tarafından.

Hem de yıllar önce.

Henüz cep telefonu veya çağrı cihazı icat edilmemişti.

Bildiğiniz eskiden kullanılan ev telefonu kullanılmıştı.

FKÖ'lü şahıs henüz hotele girmeden kalacağı oda tespit edilmiş ve bomba yerleştirilmişti.

Veya oda girişi yaptıktan sonra oda servisi olarak çalışan bir MOSSAD ajanı yerleştirmişti patlayıcıyı.

Patlayıcının yerleştirildiği yer telefon avizesiydi.

FKÖ'lünün odaya girmesi beklendi.

Odaya girdikten bir süre sonra yatağın baş ucunda duran telefonun zili çaldı.

Hiçbir şeyden haberi olmayan FKÖ mensubu, oda servisi için veya dışarıdan gelen bir telefon için arandığını sanmış olacak ki, zil birkaç kez çaldıktan sonra avizeyi kaldırmış.

Kulağına getirdikten sonra da mikrofona "Alo." demiş.

Arayan, bunu duyunca hatta bağlı telefondan ateşleme işlemini yaparak avizenin içindeki patlayıcıyı patlatmış.

Avize kulağına dayalı olduğundan, Filistinlinin kafası patlamanın şiddeti ile parçalanmış.

Eylem aynı.

Yöntem aynı.

Sadece yeni teknolojiye göre uyarlanmış.

Geçmişten ders almayanlara savaş, her gün ders vermeye devam eder.


Türkiye'de trafikte görünmez (?!...) kazalar neden oluyor?

Bazen gazetelerde bir kaza haberi okuyoruz.

Veya televizyonlarda haberlerde dinliyoruz bu haberi.

Başlık genellikle şu şekilde oluyor:

"Görünmez kaza."

Kazanın nasıl olduğuna bakınca, aslında bu tür başlıklarla verilen haberlerin çoğunun görünmezlikle alakası olmadığı anlaşılıyor.

Aslında birileri bir trafik kuralını veya başka bir kuralı ihlal etmiştir.

Örneğin bugün boğaz köprüsünde böyle bir ihlal gördüm.

Bir minibüse bir şeyler yüklemişler.

Yükün içinde uzun bir boru da var.

Minibüse göre daha uzun olan bu boru, doğal olarak araca sığmamış.

Şoför veya yükü yükleyen kim ise, uyanıklık yapıp borunun bir kısmını aracın dışına doğru uzatmış.

Muhtemelen dikkat çeksin diye renkli naylonlarla sarılmış borunun dışarıda kalan kısmı.

Ama yine de, dikkat etmezseniz, seyir halinde bunu görmeme ihtimaliniz çok fazla.

Önünüzdeki araçla aranızda yeterince mesafe var diye biraz yaklaştığınızda bu borunun aracınızın ön tarafına temas edip baskı ile radyatörünüzü delip geçmesi büyük bir olasılık.

Ama ne bir polis durdurmuş bu aracı, ne de sürücü bunun tehlikeli olduğunu bildiği halde birtedbir almamış.

Eğer böyle bir şeyi İngiltere'de yapsanız, muhtemelen hayatınızın en ağır trafik cezasını yersiniz.

Sizi durduran polis, o buruyu aracınızdan mutlaka indirir.

Bu yüzden İngiltere'de görünmez kazalar nadiren olur.

Gerçekten de görünmez kazadır bunların çoğu.

Bizdekiler ise görünmez kaza filan değil.

Görmek istemediğimiz hıyarlıklar yüzünden meydana gelen kazalar.

17 Eylül 2024 Salı

Mehmet Şimşek'in yüzü gülüyor.

 Bu gün Mehmet Şimşek bir televizyon kanalına çıkmış.

Tesadüfen rastlayınca biraz seyrettim.

Dikkatimi çeken yüzünün sürekli olarak gülmesiydi.

Merkez bankası döviz stoklarının arttığından bahsetti.

Ekonomi düzeliyormuş.

En kötü günleri geride bırakmışız.

Ne güzel...

Kendisi adına sevindim.

Ülke ekonomisinden bahsedip te hala gülümseyebilen nadir kişilerden biri olduğu için elbette.

Ama keşke biraz da halkın içine çıksa.

Halkı dinlese.

Kimsenin yüzünün gülmediğini görse.

Böylece, rakamlarla değil insanlarla ilgilenmesinin daha iyi olacağını anlasa.

Rakamların sempatik görünmesi onu yanıltıyor galiba.

Bu yüzden yüzü gülüyor.

Ama bizim yüzümüz gülmüyor.

En kötü günler onun için geçmiş olabilir ama bizim için geçmedi.

Markete her gittiğimde hala bir şeylere zam geliyor.

Marketler kendisinin verdiği rakamları görmüyor sanırım.

Biraz empati herkes için iyi olur.