Diyarbakır ilimizin 20 haneli bir köyünde 21 Ağustos günü 8 yaşında bir kız çocuğunun kaybolduğu haberi basına düştü.
Belki de daha önce hiç olmadığı kadar bütün ülke kamuoyu bu olaya ilgi gösterdi.
Bunun doğal bir sonucu olarak hükümet de tüm güvenlik güçleri imkanlarını kayıp kızın bulunması için yönlendirdi.
Uzun süre merakla Narin isimli küçük kızın bulunmasını merakla bekledik.
Başlangıçta sağ olarak bulunabileceğine dair herkeste bir umut vardı.
Ama gün geçtikçe bu umut azaldı ve nitekim bu sabah İç İşleri Bakanı'nın sosyal medyada yaptığı duyuru ile kızımızın cansız bedenine ulaşıldığını öğrendik.
Bu haberle konuyu takip eden herkes derin bir üzüntü duydu.
Ama daha da üzücü olan, bu ölüm olayının aile içinden kaynaklandığının anlaşılmasıydı.
Bu konuda henüz bir mahkeme kararı yok ama basın organlarından verilen bilgiye göre işin içinde anne, baba, abi, amcalar ve birçok yakın akraba var gibi görünüyor.
Ne yalan söyleyeyim, bu durum benim için bir sürpriz olmadı.
20 hanelik bir köyde bırakın bir kız çocuğunu bir tavuk kaybolsa bundan herkesin haberi olur.
Tavuğu kimin çaldığını da herkes bilir.
Böyle köylerde eğer bir çocuk kaybolmuşsa muhtemelen olayda ailenin, özellikle de birinci derece akrabaların dahli vardır.
Diğer akrabalar da çocuk onların olmadığından yaşayanları korumak adına ağızlarını kapalı tutarlar.
Eğer çocuğun ölümünden birinci derece akrabalar sorumlu değilse ve aile kimin sorumlu olduğunu bilmiyorsa ya sorumlularla konuşup sessiz kalma karşılığında bir şey alma (para, arazi, hayvan veya kendi oğullarına bir gelin) karşılığında susuyordur veya sorumluların cezasını bizzat vermek için susuyorlardır.
Savcı tutuklu amcaya sorguda "Kız senin mi?" diye sorması amcayı mercek altına alıyor.
Ama, bunun dışında tüm oklar uyuşturucu kullandığı ve köpeklere cinsel istismarda bulunduğu söylenen abiyi gösteriyor.
Anne, baba ve amcalar ise bir çocuk öldü diğerini de hapse attırıp kaybetmemek için sessiz kalmış ve hatta cesedin saklanması konusunda suça iştirak etmiş gibi görünüyor.
Elbette kesin sonuç, otopsi raporları ve sorgulamalar sonuçlanınca ortaya çıkacak.
Bu sebeple kimseyi şimdiden suçlu ilan etmek gibi bir niyetim yok.
Ama muhtemelen durum anlattıklarımdan ibaret.
Çünkü ülkenin hemen her yerinde görev yaptım ve buna benzer/hatta daha şaşırtıcı bir sürü olay gördüm veya duydum.
Hani televizyonlarda kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı anlaşılan programlar var ya, o programlarda gördükleriniz öyle birkaç kişiyle sınırlı şeyler değil.
Ülkede neler olup bitiyor bir bilseniz, inanamazsınız.
Gizlenen cinayetler, ensest ilişkiler, tecavüzler, tacizler, daha neler neler.
Son yıllarda uyuşturucu bağımlılığının çok hızlı yayılması sebebiyle iş iyice çığırından çıkmaya başladı üstelik.
Bu olayda da görüldüğü gibi 20 haneli ve muhafazakar olduğu anlaşılan bir köyde bile bir genç uyuşturucu kullanabiliyor.
Hükümet teğmenlere niye kılıç çektin diye çemkireceğine bu konuyla ilgilenmeli.
Türkiye'de uyuşturucu kullanımı en küçük köye kadar yaygınlaştı.
Ben de köyde doğup büyümüş biriyim ve köye de her yıl giderim.
Yani köylerde neler olup bittiğinden haberim var.
Üfürmüyorum.
Hükümet sadece şehirlere değil, köy ve kasabalara/mahallelere de bakmalıdır.
Özellikle de kapalı toplumlara, muhafazakar geçinen çevrelere, işleri kendi içinde çözmeye alışmış (aşiret, tarikat ve cemaatlere) kesimlere dikkat edilmelidir.
Ülkenin geleceği yok olmaktadır.
Narin olayı kamuoyunun yoğun ilgisi sayesinde çözülmüştür.
Ama kıyıda köşede bir sürü olay sessiz sedasız kapatılmaktadır.
Ölen öldüğüyle kalmaktadır.
Adalet yerini bulamamaktadır.