Önce Arap Baharı denilen bir dizi iç savaş ortaya çıktı.
Bu savaşlardan en büyük darbeyi Libya ve Suriye aldı.
Her ülkedeki Arap Baharı olayları, dünya üzerinde süper güç olan veya olma iddiasında olan bütün devletlerin müdahalesine sebep oldu.
Ancak bu durum, Libya ve Suriye'de vekaleten yürütülen bir dünya savaşına dönüştü.
Bu savaş, 1. ve 2. Dünya Savaşı'ndan farklı olarak geniş bir coğrafyaya yayılmadı andak dünya savaşı olarak nitelendirebilecek şekilde çok sayıda ülkenin bilfiil içinde olduğu uzun süreli çatışmalara sahne oldu.
Bunun sonucunda Libya ve Suriye fiilen bölündü.
Ukrayna Savaşı ise Soğuk Savaş dönemini andıracak şekilde iki kutuplu bir dünya savaşının her türlü özelliğini taşıyan bir savaş oldu.
Bunun ardından başlayan Gazze Savaşı, olayı başka bir boyuta taşıdı.
Dünya çapında ilk defa İsrail birçok ülke kamuoyu tarafından mütecaviz olarak tanımlandı ve NAZİ'lere benzetilerek protesto edildi.
Gazze Savaşı, Ortadoğu'da birçok devletin katıldığı bir genel savaşın çıkma riskini de doğurdu.
Özellikle Hamas liderinin İran'da İsrail'in düzenlediği bir suikast ile öldürülmesi, bu riski tehdit seviyesine çıkardı.
Aslında savaş daha önce Gazze sınırları dışına yayılmaya başlamıştı.
İran destekli Lübnan Hizbullahı ve daha önceleri o kadar dikkat çekmeyen Yemen'deki İran yanlısı Şii Husilerin olaya karışması, savaşın boyutunu hem değiştirdi hem de genişletti.
Yemen de uzun süredir Suudi Arabistan ve İran'ın müdahil olduğu iç çatışmalarla çalkalanıp duruyordu.
İran yanlısı Husiler'in dünyanın en önemli deniz yollarından biri olan ve Süveyş Kanalı'na yakın bölgeyi kontrol etmesi, çatışmaların neredeyse her devleti ilgilendiren bir nitelik kazanmasına sebep oldu.
Aslında Husiler, neredeyse hiçbir ekonomik gücü ve herhangi bir devlet ordusuyla karşılaştırıldığında ciddiye alınacak bir askeri güzü olmayan bir yapı.
Buna rağmen, hızlı karar alıp uygulamaları, hiçbir devletten çekinmemeleri ve dünyanın tek süper gücü olan ABD'ye bile kafa tutmaları sebebiyle gücüne göre mütenasip olmayan bir etki yaratıyor.
Yani asimetrik bir etki yaratıyor.
Bu da oldukça önemli sonuçlar doğuruyor.
Husiler, İran'dan temin ettikleri kısa menzilli füzelet, insansız hava araçları ve insansız deniz araçları ile bir süredir Babülmendep Boğazı'ndan geçen ve İsrail'e askeri malzeme taşıdığı iddia edilen sivil gemileri vuruyor.
Bu durum karşısında ABD, İngiltere ve Fransa, neredeyse bütün askeri gemilerini bölgeye gönderdi.
Amaçları, kendilerine ve İsrail'e ait sivil gemileri korumaktı.
Ancak bunda başarı sağlayamadılar.
Aksine, basına düşen haberlere göre Husiler, Amerikan askeri gemilerini de vurdular.
Buna karşılık ABD ve müttefikleri Yemen'i bombaladılar.
Ama bundan hiçbir sonuç alamadılar.
Çünkü modern ve güçlü silahlarının etkili olacağı bir gücü olmayan Husilerden birkaç kişiyi öldürmekten başka bir şey yapamadılar.
Husiler kullandıkları basit silahlarla gemileri vurmaya devam ettiler.
Nitekim bugün, bölgede Yunanistan bandıralı bir petrol tankeri vurulmuş.
Motoru duran tanker sürüklenmeye başlayınca personeli tahliye edilmiş.
Görüntülerden yandığı anlaşılan tankerin sabitlenmesi ve doğal bir felakete sebep olmadan söndürülmesi bölgedeki Batı gemilerini bir süre meşgul edecek gibi görünüyor.
Gerçi olayı henüz üslenen yok ama en güçlü aday Husiler.
Çatışmalar yakında Kafkasya'ya da sıçrarsa sürpriz olmaz.
Nitekim Putin de Azerbaycan'ı ve bölgedeki kendine bağlı cumhuriyetleri ziyaret etti.
Hem de Ukrayna'nın taarruz ederek büyük bir Rus toprağını ele geçirdiği kritik bir durumda.
Eğer İran İsrail'e büyük bir misilleme yaparsa, muhtemelen Amerikan gemilerinden bir saldırı ile karşı karşıya kalacaktır.
Bu durum, hiç beklenmedik şekilde Türkiye'yi de içine alan geniş kapsamlı bir savaşı tetikleyebilir.
Rusya'nın uzun süredir nükleer silah kullanma tehdidini ve Amerika'nın nükleer hazırlık seviyesini yükselttiğini duyurması da dikkate alındığında, olay dünyanın şimdiye kadar kaşılaştığı en büyük felakete sebep olabilir.
Gerçi aklı başında hiçbir devlet sonunu tahmin edemeyeceği bir nükleer savaşı başlatmaz ama tarih savaşların sürprizlerle dolu olduğunu gösteren örneklerle doludur.
1914'te bir Sırp milliyetçisinin öldürülmesinin 1. Dünya Savaşı'na, Hitler gibi bir sapığın ise 2. Dünya Savaşı'na sebep olabileceğini de hiç kimse önceden tahmin edememişti.
Türkiye, hesaplarını her ihtimali dikkate alarak yapmalıdır.
Çünkü Türkiye, tüm mevcut ve muhtemel çatışmaların ortasındadır.
Çatışmalardan en çok zarar görecek ülkelerin de başında gelmektedir.