.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

25 Ağustos 2023 Cuma

Türkiye nitelikli insan gücünü kaybediyor.

Kanada nitelikli insanlara eğer turist vizesiyle ülkeye girseler bile is bulurlarsa çalışma izni vermeye başlamış.

Aranan insanlar genellikle ara eleman, nitelikli isçi, teknisyen ve mühendislermiş.

Bunu duyan Türkler akın akın Kanada'ya gidiyormuş.

Nitelikli insanlarımızı dışarıya kapatıyoruz.

Onların yerine niteliksiz göçmenleri ülkemize alıyoruz.

Sonra çoban bulamıyorduk, Afganlılar sayesinde koyunlarımıza çoban buluyoruz diye abuk subuk konuşanlar çıkıyor.

Hatta bir bakan bile babasının yasadışı göçmenleri çoban olarak çalıştırdığını söyledi.

Bir bakan, suçu önlemesi gereken en baştaki kişilerden biri, babasının suç işlediğini söyledi.

Sırf yasadışı göçmenleri savunmak için.

Ama, sanayiden inşaata kadar birçok alanda kıtlığı çekilen kendi nitelikli insan gücümüzün ülke dışına gitmesini umursamıyor.


24 Ağustos 2023 Perşembe

Wagner Şirketi Başkanı Progojin'i Kim Öldürdü?

 Wagner askeri şirketinin liderinin, bugün Moskova yakınlarında düşen bir uçakta olduğu haberleri düştü önce basın organlarına.

Bunun üzerine hemen bir sürü spekülasyon yapılmaya başlandı.

Kıymetleri kendilerinden menkul bazı uzmanlarımız bunun Rus derin devletinin ve Putin'in bir operasyonu olduğunu, Putin'in bir konuşmasında sadece ihaneti affetmeyeceğini söylediğini ve Wagner liderinin de bir süre önce gerçekleştirdiği isyanın bedelini ödediğini söylüyorlardı.

Bazıları ise olayın Fransa'nın bir operasyonu olduğunu, Afrika'da zemin kaybeden Fransa'nın bundan Rusya'yı ve özellikle de Wagner'i sorumlu tuttuğunu, bu sebeple tek taşla iki kuş vurduğunu ileri sürdüler. Bunlara göre Fransa, gizlice uçağı düşürecek bir operasyon düzenledi. Uçağın düşmesinden Rus derin devleti ve Putin'in sorumlu tutulacağını biliyordu. Böylece hem Wagner'i cezalandırdı hem de Putin'in başına yeni bir bela açtı.

En ilginç ve aslında en yaratıcı iddia ise, bu kazanın Putin ve Rus derin devletinin bir operasyonu olduğunu ancak amacın Wagner liderini öldürmek değil, öldü göstererek ortadan kaybolmasına yardım etmek olduğu yönündeki iddiaydı. Bunlara göre, Yevgeni Prigojin sadece öldü gibi gösterilmeyecek bir kahraman gibi lanse edilerek göz önünden çekilecekti.

Sonra Rusya'dan yeni haberler gelmeye devam etti. Uçakta üç uçuş görevlisi dahil 10 kişi bulunduğu ve bu kişilerin cesetlerine ulaşıldığı açıklandı. Bu konuda hızla yeni yorumlar yapılırken ölenlerden birinin Prigojin olduğu ve cesedinin bütün olarak bulunduğu, diğer cesetlerin de bütünlüğünü koruduğu bildirildi.

Bu durum, uçağın füze ile vurulduğu, SİHA veya İHA ile düşürüldüğü veya uçağın içindeki bir bombanın patlaması sonucu düştüğü iddialarını çürütür nitelikteydi. Uzmanlarımız televizyon ekranlarında bir an kararsız kaldılar. Bocaladılar. Ancak sonunda bunun Rusya'nın parmağı olan bir olay olduğu iddiasında karar kıldılar.

Gerçi Rusya, daha SSCB döneminden beri devlet eliyle ayarlanan kazalar, hastalıklar veya şaibeli ölümlerle meşhur bir ülkedir. Üstelik nükleer veya radyolojik maddeler dahil bir çok yöntemle yurt dışına kaçmış yüzlerce muhalifi öldürdüğü iddiaları da her zaman gündemde olmuştur. Ancak tüm bunlara rağmen olay gerçekten biz kazadan ibaret de olabilir.

Ama bu böyle olsa ve resmi araştırmalarda da böyle bir sonuç çıksa bile buna kimsenin inanmayacağı bir gerçektir. Çünkü adı dokuza çıkanın hiçbir zaman sekize inmediğini biliyoruz. 

Ben kişisel olarak bu işin basit bir kaza olma ihtimalinin olduğunu ama bunun çok küçük bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. Putin bu adamı öldürür diye daha isyan ettiği ilk gün yakın çevremde konu hakkında görüştüğüm kişilere söylemiştim. Hatta bu güne kadar öldürülmemesine de şaşırmıştım. Ama işte beklenen oldu.

Bu olay herkese ibret olması gereken bir olaydır. Bildiğim kadarıyla Progojin başlangıçta basit bir suçludur. Hapisten çıkınca yemek işine girmiş ve hızla bu işte ilerlemiştir. Putin ile de açtığı restoranlara yemek yemeye geldiğinde tanışmıştır. Bu tanışıklık onun hızla yükselmesini sağlamıştır.

Önce askeri okulların ve kışlaların yemek ihalelerini almış ardından da sektör değiştirerek savunma şirketi kurmuştur. Suriye ve Libya'dan sonra Afrika ülkelerine de yayılan şirket kendini Ukrayna savaşında göstermiş ve su yüzüne çıkmıştır. 

Ancak, her ordu gibi Rus ordusu da bu paralı asker şirketi ile sorunlar yaşamaya başlamış ve bu sorunlar ordu ile Progojin arasında bir gerilim ortaya çıkarmıştır. Bu gerilim her geçen gün daha da artmış ve Progojin şirket çalışanlarını savaş alanından çekerek isyana kalkışmış ve Moskova'ya doğru yürüyerek yönetimi tehdit etmiştir.

Sonra ne olduysa, arabulucular vasıtasıyla yapılan görüşmeler sonucunda isyan sona ermiş ve Progojin sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatına devem ediyor görünmüştür. Ama aslında bir şey, üstelik çok önemli bir şey, yani bir isyan hareketi olmuştur. Ve isyan her ülkede sonu genellikle ölümle biten bir eylemdir. 

Bu yüzden, isyan eden biri ölümü göze alır ve başlattığı işi sonuna kadar götürür. Eğer başarılı olursa yaşar olmazsa ölür. Ama yarı yolda vazgeçmek olmaz. Çünkü vazgeçmek zaten ölüm demektir. Bence Progojin'in başına gelen budur. 

23 Ağustos 2023 Çarşamba

Çanakkale Orman Yangını Neden Söndürülemiyor?

 Çanakkale cayır cayır yanıyor. 

Ama koskoca Türkiye Cumhuriyeti yangını söndüremiyor.

Dünya bizi kıskanıyor, dünya devleti olduk vb. saçmalıklarla büyük olunmadığı böyle durumlarda ortaya çıkıyor.

Sen yangın söndürmek için önemli görevleri olan kurumları devre dışı bırakırsan, olaylar olmadan önce iyi bir planlama yapıp muhtemel durumlara göre tedbir almazsan, devlet kurumlarını ve özel sektörü kriz ve doğal afetlerde birlikte çalışacak şekilde koordine etmezsen hiçbir halt başaramazsın.

Mesela Silahlı Kuvvetleri ele alalım.

Silahlı Kuvvetler tüm kurumlarla ülkenin tüm muhtemel sorunları için beraber çalışırdı.

Savaş durumu için seferberlik planlarımız vardı.

Seferberlikte zırhlı araçları taşımak için hangi kurumlarla işbirliği yapacağımız belliydi.

Bu sebeple her yıl planlar kontrol edilir ve ilgili kurumlardaki taşıyıcıların durumunu kontrol ederdik.

Araç ihtiyacı için her yerde belirlenen plakalar ve sahipleri kayıtlarımızda vardı.

Sadece sivil kurumlar ve özel sektör askeri amaçlarla koordine edilerek planlar yapılmazdı.

Askeri birliklerin sivil halkın ve sivil kurumların ihtiyaçlarına göre kullanılması için de planlar yapılır ve bu planları ilgili kurumlar arasında koordine edilirdi.

Örneğin askeri birliklerin DAFYAR (Doğal Afetlerde Yardım) planları vardı.

Depremde, sel felaketinde ve orman yangınlarında yetkili kurum emrine girerek yardım yapacak şekilde planlar yapılır, birlik teşkilatları kurulur ve eğitimler yapılırdı.

Öte yandan, yangın için Türk Hava Kurumu uçakları vardı.

Yangınlara anında müdahale edilirdi.

İhtiyaca göre askeri uçak ve helikopterler de felaketlerde kullanılırdı.

Bu düzen bozuldu.

Her şeyi bozarsan, düzenden bahsedemezsin.

Büyük olduk vs. safsatalarla belki kendini ve insanları kandırırsın.

Ama gerçeklerle yüzleştiğinde çaresiz kalırsın.

Çare bulmak yerine yapılan hatalara ve beceriksizliklere bahane arayıp durursun.

Bu arada şehirler yıkılır, insanlar ölür...

Ormanlar yanar, doğa mahvolur...

Memleket ateş içinde kalır. 

Sen saçını tararsın.

22 Ağustos 2023 Salı

Yetmez ama evet.

 

    Basında, Süleyman Soylu'nun içişleri bakanı olduğu dönemde görevden uzaklaştırılan emniyet müdürlerinin göreve geri döndükleri yazılıyor.
    Süleyman Soylu'nun bakanlık icraatlarına bakınca bunun olumlu bir gelişme olduğu ortada.
Ama bu yetmez. Soylu döneminde önemli yerlere getirilenler de o yerlerden uzaklaştırılmalılar.
    Çünkü Soylu'nun beraber olduğu, birlikte resim çekildiği tek bir düzgün adam yok. Ya dolandırıcı, ya uyuşturucu kaçakçısı veya başka bir kriminal tip hepsi.
    Adamın yaptıklarına mafya babaları bile dayanamayıp çektiği videolarla itirafçı oldular.
    Eteklerinde ne varsa dökmeye başladılar.
   Soylu, bunları yalanlamak yerine Birleşik Arap Emirlikleri'ne kadar gidip Araplara yalvararak adamı susturdu.
    Bu yüzden yeni bakanı alkışlıyor ve destekliyorum. Ama yetmez demeyi de ihmal etmiyorum.

Doktor dövmenin dayanılmaz hafifliği.

 

    Soldaki eğitimsiz ve bu yüzden kompleksleri olan, bu kompleksleri ile başa çıkamadığı için nefret dolu olan cahil kadın, kendisine uzatılan mikrofonlara şunları söylemişti: "Eskiden doktorlar bizi azarlayabiliyorlardı. Ama artık biz doktorları beğenmeyip dövüyoruz. O kadar özgür olduk ki, doktor dövüyoruz. Anlatabiliyor muyum?"
    Dün yine cahil, kompleksli psikopat biri özgürlüğünü kullanmış. Yanına diğer çakallarını da alıp sağdaki doktoru dövmüş.


    Memlekette hiç bir doktor halinden memnun değil. Yeni mezunlar yurt dışına gidiyor. Tıp fakültelerine talep çok azaldı. Üniversite sonuçlarına göre eskiden en başarılı çocuklar tıp fakültelerine giderken artık en başarılılar mühendislik tercih ediyor. Bu da uzun vadede ülkemizde tıbbi hizmetlerin kalitesini iyice düşürecek. Olan yine bize olacak.

    Başkalarının cehaleti bizi olumsuz etkiliyorsa cahil kalmak kimsenin hakkı olamaz. Doktor dövenlere ağır cezalar verilsin. Aynen eşler arasındaki kavgalarda olduğu gibi bir defa doktorlara saldıran biri akıllanana kadar her sağlık tesisi ve kuruluşuna belli bir mesafe kadar yaklaşamasın. Hasta filan olursa da üfürükçüye gitsin.

Demokratik rejimler mi yoksa otoriter rejimler mi daha hızlı kalkınır?

Bu gün oldukça kalkınmış olan bazı Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleri az veya çok otoriter rejimler tarafından kuruldu ve yönetildi. 

Daha önce Batı'nın demokratik oluşu ve ekonomik olarak kalkınmış oluşu birbirinin sonucu olarak görülüyordu. 

Yani bir ülkenin kalkınabilmesi için demokratik olması gerektiğine dair yaygın bir inanç vardı.

Fakat daha sonra, bazı Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleri ve özellikle de Güney Kore'nin çok hızlı kalkınması sonucu demokrasi ve kalkınma ilişkisi sorgulanmaya başladı. 

Son zamanlarda Çin'in inanılmaz yükselişi, bu tartışmaları daha da artırdı. 

Ahlaki olarak çürümemiş, liyakati ön planda tutan, merkezi planlamayı esas alan ama kapitalist bir ekonomi uygulayan otoriter rejime sahip ülkelerin demokratik ülkelere göre daha hızlı kalkındığını iddia edenler ortaya çıktı. 

Ama öte yandan ekonomik kalkınma mı insani/demokratik gelişme mi önemli sorusu da ortaya çıktı.

Bence her kültür kendi modelini uygularsa başarılı olur. 

Her ülke için uygun olan değişmez bir model yoktur.

Bir ülkede basari sağlayan bir uygulama aynen uygulandığında başka bir ülkede başarısız olabilir. 

Dahası, her model her ülkede uygulanamayabilir. 

Bu sadece ekonomide değil savaşlarda bile böyle. 

Örneğin Hindistan bağımsızlığını Hint kültürüne uyan pasifist bir mücadele ile kazanırken savasci bir kültüre sahip olan biz Türkler bağımsızlığımızı savaşarak kazandık.

20 Ağustos 2023 Pazar

Birinci Dünya Savaşı sırasında isyan eden Arapların Türk nefreti

 Lawrence'in anılarında da açıkça görüldüğü gibi Araplar, Türklerden aşırı derecede nefret ediyorlardı.

Bunu, Faysal'ın yanına gelip ona tabi olduğunu söyleyen aşiretlerinin biat törenlerinde söylediklerinden anlamak mümkündür. 

Bu törenlerde Faysal, kendisine yeni katılanlara, ellerinin arasındaki Kur'an üzerine "O beklerken bekleyeceklerine, yürürken yürüyeceklerine ve hiçbir Türk'e itaat etmeyeceklerine ama nereli olursa olsun Arapça konuşan herkese iyi davranacaklarına ve Arapların bağımsızlığını can, aile ve maldan üstün tutacaklarına" yenin ettiriyordu.

Ona biat edenler de ondan geri kalmıyorlardı.

Türklerden nefret ettiklerini bazen kendilerine zarar verecek kadar saçma bir şekilde ve aşırıya kaçarak ifade ediyorlardı.

Örneğin, bir Arap aşireti reisi olan Avde, biat töreninden sonra Faysal'ın çadırında oturup Lawrence'nin de bulunduğu çok sayıda Arap ileri gelenlerinin konuşmalarını dinlerken birden "Allah muhafaza!" diyerek ayağa kalkmış ve hızla çadırdan dışarı çıkmış.

Kısa süre sonra da dışarıdan çekiç sesi gelince çadırdakiler merak edip dışarı çıkmışlar.

Avde'nin ağzındaki takma dişleri sökerek bir kayanın üzerine koyduğunu ve bir taşla vurarak parçaladığını görmüşler.

Ne yaptığını sorunca Avde şöyle cevap vermiş:

"Unutmuştu ama şimdi hatırladım. B dişleri bana Şam'da Cemal Paşa yaptırtmıştı. Rabbimin verdiği ekmeği, Türk'ün dişiyle yiyemem."

Faysal, iki yıl boyunca her bölgeden farklı kabileleri birleştirerek Türklere karşı savaşmak için tek bir gaye etrafında toplamak için elinden gelen her şeyi yaptı.

Faysal gibi onunla beraber hareket eden Araplar, sadece Osmanlı İmparatorluğu'na karşı isyan etmiyorlardı.

Türklerden de ölesiye nefret ediyorlardı.

Türklere karşı nefretleri, sadece din kardeşleri değil halifenin ordusunu da mensup olan Türk askerlerini arkadan vurmalarına değil çok caniyane katliamlar yapmalarına da sebep oluyordu.

Faysal ve Araplar bunu yaparken, yanındaki danışmanları Lawrence gibi Hristiyan İngiliz subaylarıydı.

Nereye, ne zaman ve nasıl saldıracaklarını bu Hristiyan subaylar belirliyordu.

Silah, teçhizat, malzeme ve hatta para da İngilizlerce sağlanıyordu.

Onlar zor durumda kaldıklarında biz yüzyıllarca onları koruyup kolladık.

Haçlılara ve Moğollara karşı savaşarak yok olup gitmelerini önledik.

Günümüzde de halen "din kardeşlerimiz" diye Filistin dahil her yerdeki dertlerine üzülüyoruz.

Her türlü yardımı yapmaya çalışıyoruz.

Ülkelerinde savaş çıkınca kaçıp gelenleri muhacir diye sorgusuz sualsiz ülkemize alıyor ve yıllarca bakıyoruz.

Ama Araplar, biz 1. Dünya Savaşı'nda zor durumdayken aynı dinden olduğumuzu hiç umursamadan Hristiyan İngilizleri kedilerine kardeş bellediler.

Sadece o zaman da değil.

Daha birkaç yıl önce, yıllardır Filistin'de Müslüman Arapları katlediyor diye nefret ettiğimiz Yahudilerle, biz Hz. İbrahim ortak dedemiz sebebiyle akrabayız diyerek bize karşı ittifak kurmaktan çekinmediler.

Araplar için biz ümmet değiliz.

Daha doğrusu ümmet Arapların umurunda değil.

Onların umurunda olan millet, Arap milleti.

Peki ama Araplar milliyetçilik yaparken biz niye ümmet deyip duruyoruz?

Arap isyanı, İngiliz ordusuna ne fayda sağladı?

 Birinci Dünya Savaşı sırasında 1916 Haziranında Şerif Hüseyin ve oğulları İngilizlerle yaptıkları anlaşma sonucunda Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Arap isyanını başlattıklarını ilan ettiler.

Bu isyan başlangıçta İngilizlere pratikte hiçbir fayda sağlamadı. 

İngilizler, bu durumdan hayal kırıklığına uğradılar.

Çünkü Araplar, Türk askeri ile yaptıkları hiçbir çatışmada başarılı olamadılar.

Araplar toplar ateş etmeye başlar başlamaz korkudan çil yavrusu gibi dağılıyor ve dağınık bir şekilde kaçmaya başlıyorlardı.

Ancak yine de Türk ordusuna giderek artan oranda rahatsızlık vermeye başladılar.

Buna paralel olarak, her geçen gün daha çok Türk birliği Arap isyancılarla mücadeleye ayrılmaya başlandı.

Bunun sonucunda, 1917 yılı ortalarında İngilizler, Türklerin Arap isyanı ile uğraşmaya neredeyse kendileri ile savaşmaya ayırdıkları kadar asker ayırmak zorunda kaldıklarını fark ettiler.

Bunun üzerine Araplara silah, teçhizat ve danışman yardımını artırdılar.

Türklerin Arap isyanına daha fazla asker ayırmalarının sebebi, Arapların doğrudan yaptıkları saldırılardan çok artan pusular, ikmal konvoylarına ve demiryolu istasyonlarına yapılan baskınlar, demiryolu ve telgraf hatlarının tahrip edilmesinden kaynaklanıyordu.

Bunu fark eden Lawrence, Arap isyancılar için belirlenen strateji ve taktiklerin değiştirilmesi gerektiğine, doğrudan Türk askerleri ile savaşmak yerine yıpratma muharebesine dayanan bir strateji uygulanmasına karar verdi.

Bu strateji gerçekten de etkili oldu.

Savaşın sonuna kadar Türk ordusu, geniş bir cephede isyancıların baskın, pusu ve tahriplerini önlemek için yayılmak zorunda kaldı.

Buna rağmen Arap isyancıların eylemleri önlenemedi.

Haberleşme ve ikmal faaliyetleri aksadı.

Bu da ordunun gücünün erimesine katkı sağladı.

Hangi fakirler hangi zenginlerden 500 sene önce cennete girecek?

Cübbeli Ahmet Hoca diye tanınan şahıs, fakirlerin zenginlerden 500 sene önce cennete gireceğini duyurmuş. 
Bunu öğrenince beni bir merak sardı anlatamam. 
Acaba hangi fakirler bu kadar önce giriyor cennete? 
Fakirlik için Hoca'nın belirlediği bir kıstas var mı? 
Hükümetin emeklilere temmuz zamlarında attığı kazıktan sonra ben dahil emeklilerin çoğu fakirlik sınırının altında maaş almaya başladı. 
Bu durumda, biz de cennete 500 yıl önce girebilecek miyiz? 
Yoksa ekmeğe bile muhtaç, kül fakir mi olmak gerekiyor? 
Hoca bu konuya açıklık getirirse büyük sevaba girer. 
Milyonlarca emekli merak içinde.

Afganistan kara sınırlarını Türkiye korusun.

 İnternette "Afganistan hava sahasını Türkiye koruyor." diye bir şey okudum.

Eğer doğruysa gereksiz bir şey.

Afgan hava sahasını ihlal eden yok.

Afgan hava sahasından bize gelebilecek bir tehdit yok.

Afgan hava sahasını birileri ihlal edecek olsa bunun bize bir zararı da yok.

Ama Afgan kara sınırlarını korumak öyle mi?

Eğer Afgan kara sınırları iyi korunsa yüzbinlerce genç Afgan erkeği Türkiye'ye yasadışı göçmen olarak gitmek için sınırlardan çıkamaz.

Bırakalım hava sahasını korumayı.

Bizim için Afgan kara sınırları daha önemli.

İyisi mi Afganistan kara sınırlarını Türkiye korusun.