Lawrence'in anılarında da açıkça görüldüğü gibi Araplar, Türklerden aşırı derecede nefret ediyorlardı.
Bunu, Faysal'ın yanına gelip ona tabi olduğunu söyleyen aşiretlerinin biat törenlerinde söylediklerinden anlamak mümkündür.
Bu törenlerde Faysal, kendisine yeni katılanlara, ellerinin arasındaki Kur'an üzerine "O beklerken bekleyeceklerine, yürürken yürüyeceklerine ve hiçbir Türk'e itaat etmeyeceklerine ama nereli olursa olsun Arapça konuşan herkese iyi davranacaklarına ve Arapların bağımsızlığını can, aile ve maldan üstün tutacaklarına" yenin ettiriyordu.
Ona biat edenler de ondan geri kalmıyorlardı.
Türklerden nefret ettiklerini bazen kendilerine zarar verecek kadar saçma bir şekilde ve aşırıya kaçarak ifade ediyorlardı.
Örneğin, bir Arap aşireti reisi olan Avde, biat töreninden sonra Faysal'ın çadırında oturup Lawrence'nin de bulunduğu çok sayıda Arap ileri gelenlerinin konuşmalarını dinlerken birden "Allah muhafaza!" diyerek ayağa kalkmış ve hızla çadırdan dışarı çıkmış.
Kısa süre sonra da dışarıdan çekiç sesi gelince çadırdakiler merak edip dışarı çıkmışlar.
Avde'nin ağzındaki takma dişleri sökerek bir kayanın üzerine koyduğunu ve bir taşla vurarak parçaladığını görmüşler.
Ne yaptığını sorunca Avde şöyle cevap vermiş:
"Unutmuştu ama şimdi hatırladım. B dişleri bana Şam'da Cemal Paşa yaptırtmıştı. Rabbimin verdiği ekmeği, Türk'ün dişiyle yiyemem."
Faysal, iki yıl boyunca her bölgeden farklı kabileleri birleştirerek Türklere karşı savaşmak için tek bir gaye etrafında toplamak için elinden gelen her şeyi yaptı.
Faysal gibi onunla beraber hareket eden Araplar, sadece Osmanlı İmparatorluğu'na karşı isyan etmiyorlardı.
Türklerden de ölesiye nefret ediyorlardı.
Türklere karşı nefretleri, sadece din kardeşleri değil halifenin ordusunu da mensup olan Türk askerlerini arkadan vurmalarına değil çok caniyane katliamlar yapmalarına da sebep oluyordu.
Faysal ve Araplar bunu yaparken, yanındaki danışmanları Lawrence gibi Hristiyan İngiliz subaylarıydı.
Nereye, ne zaman ve nasıl saldıracaklarını bu Hristiyan subaylar belirliyordu.
Silah, teçhizat, malzeme ve hatta para da İngilizlerce sağlanıyordu.
Onlar zor durumda kaldıklarında biz yüzyıllarca onları koruyup kolladık.
Haçlılara ve Moğollara karşı savaşarak yok olup gitmelerini önledik.
Günümüzde de halen "din kardeşlerimiz" diye Filistin dahil her yerdeki dertlerine üzülüyoruz.
Her türlü yardımı yapmaya çalışıyoruz.
Ülkelerinde savaş çıkınca kaçıp gelenleri muhacir diye sorgusuz sualsiz ülkemize alıyor ve yıllarca bakıyoruz.
Ama Araplar, biz 1. Dünya Savaşı'nda zor durumdayken aynı dinden olduğumuzu hiç umursamadan Hristiyan İngilizleri kedilerine kardeş bellediler.
Sadece o zaman da değil.
Daha birkaç yıl önce, yıllardır Filistin'de Müslüman Arapları katlediyor diye nefret ettiğimiz Yahudilerle, biz Hz. İbrahim ortak dedemiz sebebiyle akrabayız diyerek bize karşı ittifak kurmaktan çekinmediler.
Araplar için biz ümmet değiliz.
Daha doğrusu ümmet Arapların umurunda değil.
Onların umurunda olan millet, Arap milleti.
Peki ama Araplar milliyetçilik yaparken biz niye ümmet deyip duruyoruz?