Avrupa modernleşmesini okurken dikkatimi çeken ilk şey şu oldu. İnsanlar eski tavırlarını bırakmaya başlamışlar. Her şeyi bildikleri, papa'nın ve İncil'in hatasız olduğu, kendileri gibi düşünmeyenlerin hatalı olduğu gibi saçmalıkları bir yere bırakıp hiçbir şey bilmediklerini veya en azından çok az şey bildiklerini ve onların da çoğunun hatalı olabileceğini kabul etmişler. Jargonlarla, sloganlarla ve dogmalarla düşünmekten vaz geçmişler. Örneğin Avrupalılar uzun deniz yolculuklarına çıktıklarında gemi mürettebatının çoğu ölürken Afrikalı ve Akdeniz havzasındaki gemicilerde böyle bir şey olmuyormuş. Önceleri bunu onların dayanıklılığına, ilkel oldukları için böyle olduğuna filan yormuşlar. Akıllarına bilgilerinin yetersiz ve mevcut bilgilerinin çoğunun da hatalı olduğu gelmiyormuş. Sonra bir İngiliz denizci albay bu düşüncenin sakatlığını fark etmiş. Arap ve Afrikalı denizcilerin denize çıkarken nasıl bir hazırlık yaptığını incelemiş. Gemilerinin kendi gemilerinden güçlü olmadığını görmüş. Gemicileri de İngiliz gemicilerinden daha sağlıklı ve güçlü değilmiş. Albayın dikkatini çeken tek farklılık, Kuzey Afrikalı gemicilerin sefere çıkarken gemilerine bol miktarda portakal, mandalin vb. aldıkları ve bunları yolculuk sırasında yedikleri veya sıkıp suyunu içtikleri olmuş. Bunun üzerine kendisi de uzun seferlere çıkarken aynı şeyi yapmış ve mürettebatı ölmemiş. Daha sonra yapılan araştırmalar gemicilerin uzun yolculuklarda c vitamini eksikliğinden öldüğünü ortaya çıkarmış. Demek ki ilerlemek için bilinen kalıplardan kurtulmak ve hiçbir şey bilmediğini ve bildiklerinin de çoğunun yanlış olabileceğini kabul etmek lazım. Ben hiç hata yapmam demeye devam etselerdi, İngilizler daha sonraki yıllarda tüm dünya denizlerine hükmeden büyük bir imparatorluk kuramazlardı. Başımıza gelenlere bahane uydurmak veya suçu başkalarına atmak belki bizi rahatlatır ama gerçeklere ulaşamayız. Gerçeklerden uzak toplumlar da ilerleyemez. Özeleştiri şart. Hem birey bazında, hem toplum bazında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder