
Bu blogta sanat, siyaset, savaş, strateji, istihbarat gibi konularda inceleme ve değerlendirme yazıları yayımlanmaktadır. Bu bloğun yazarı ayrıca http://mgmstrateji.com/index.html, https://strasam.org/ ve http://foundationoffunystories.blogspot.com adreslerinden ulaşabileceğiniz sitelerde de yazılar yazmaktadır.
4 Haziran 2025 Çarşamba
1 Haziran 2025 Pazar
29 Mayıs 2025 Perşembe
28 Mayıs 2025 Çarşamba
27 Mayıs 2025 Salı
24 Mayıs 2025 Cumartesi
19 Mayıs 2025 Pazartesi
Üç İnsan, Bir İsyan, Üç Ölüm.
Bu yazımızda 1919-1922 yılları arasında Batı Anadolu bölgesinde meydana gelen olaylarda önemli roller üslenen üç farklı kişiden bahsedeceğiz. Farklı taraflarda yer alan bu üç kişinin kaderi bir isyanda birleşmiş ve bu isyan sebebiyle üçü de infaz veya idam edilerek öldürülmüştür. Bu öldürülmelerin temelinde de bu üç kişinin isyan sırasında birbirleriyle olan mücadelesi vardır. Bunlar Köprülü Hamdi Bey, Dramalı Rıza Bey ve isyanlarıyla meşhur Ahmet Anzavur’dur. Bunlardan ilk ikisi Milli Mücadele taraftarı, üçüncüsü ise Damat Ferit ve İngilizlerin bir oyuncağıdır.
Bu üç kişiden biri olan Köprülü Hamdi Bey, Edremit Kaymakamı
iken mütareke döneminde görevinden istifa etmiş ve İngilizlerin baskısıyla
İstanbul hükümetlerinin kurduğu Divanı Harplerde yargılanan birçok devlet
görevlisi gibi yargılanmamak için Edremit-Ayvalık bölgesinde bazı silahlı
arkadaşlarıyla birlikte kırsal alanda yaşamaya başlamıştır. Çünkü bu
yargılamalar adaletsiz ve insafsızdır. Bu mahkemeler masum bir devlet görevlisi
olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i 9 Nisan 1919’da idama mahkûm etmiş ve 10 Nisan’da
idam etmiştir. Onlarca kişiyi de yargılamak maksadıyla hapse atmıştır.
Bu dönemde Anadolu bu
şekilde yargılanacakları endişesiyle dağlara kaçan Köprülü Hamdi Bey ve Celal
(Bayar) Bey gibi birçok kişiyle doludur. Bu kişiler Yunanlıların İzmir’e asker
çıkarmalarının ardından ortaya çıkan Kuvayı Milliye unsurlarının da ilk
kurucuları olmuştur. Benzer şekilde Köprülü Hamdi Bey de, Yunanlılar Ayvalık’ı
işgal edince hemen adamları ve kendisine katılan bazı gönüllülerle birlikte bir
milli müfreze kurmuş ve o sırada Ayvalık bölgesinde savunma düzeni alan Alay
Komutanı ve eski bir Teşkilatı Mahsusa üyesi olan Yarbay Ali (Çetinkaya) Bey’in
yanına giderek ona katılmıştır. Yani Milli Mücadele’de Yunan işgaline karşı ilk
direnişi gösteren askeri birlik içinde Hamdi Bey ve arkadaşları da vardır.
Buradan da anlaşılacağı gibi Hamdi Bey vatansever bir insandır.
Köprülü Hamdi Bey’in, bu
yazıda bahsedeceğimiz diğer bir önemli kişilik olan Ahmet Anzavur’la ilk
karşılaşması ise Ekim 1919’daki Birinci Anzavur İsyanı sırasında gerçekleşmiştir.
Ahmet Anzavur, emekli bir jandarma binbaşısıdır. Bir süre İzmit’te
mutasarrıflık yapmıştır. Aslen Kuzey Kafkasyalı olan ve Biga’da yaşayan bir
aileye mensuptur. Bu ailenin ve Anzavur’un sarayla yakın ilişkileri
bulunmaktadır. İlginçtir ki bu hain Ahmet Anzavur aynı zamanda, İngilizleri Eskişehir’den
çıkaran ve Düzce isyanı sırasında Hendek civarında asilerin tuzağına düşerek
şehit olan 24. Tümen Komutanı Yarbay Mahmut Bey’in akrabasıdır.
Ama Mahmut Bey Milli
Mücadele uğruna İngilizler ve İstanbul hükümetine karşı mücadele ederken,
akrabası Ahmet Anzavur Ekim 1919’da Biga ve çevresinde Damat Ferit Paşa ve
Sarayla işbirliği içinde bir isyan çıkarmıştır. Bu isyan üzerine Köprülü Hamdi
Bey, 5 Kasım’da Manyas’a giderek Anzavur’la görüşmüştür. Bu görüşmede Anzavur,
yanıltıldığını ve görev verilirse cepheye gidebileceğini söyleyince isyana son
verdiği düşünülerek takip edilmekten vazgeçilmiştir. Fakat Anzavur, 12 Kasım’da
etrafına topladığı bazı eşkıyalarla birlikte tekrar isyan ederek Susurluk’a gelmiş
ve 61. Tümen Komutanı emrindeki kuvvetlerle 16 Kasım’da Demirkapı bölgesinde
çıkan çatışmada yenilmiştir.
Ancak Anzavur bu çatışmadan sağ
olarak kaçmayı başarmış ve isyana devam etmiştir. İsyan tam olarak sona erdirilemeyince Çerkez
Ethem de dâhil birçok Kuvayı Milliye unsuru Yunan ordusunun karşısından
çekilerek Balıkesir’e çağırılmıştır. 19/20 Kasım’da Balıkesir’e gelen Çerkez
Ethem, Yarbay Rahmi’nin yardımcısı olarak tenkil harekâtı için görevlendirilmiştir.
Meydana gelen çatışmalarda bu Kuvayı Milliye birlikleri karşısında tutunamayan
Anzavur, 27 Kasım’da bölgede barınamayarak kaçmaya başlamıştır. Çerkez Ethem ve
Yarbay Rahmi Bey tarafından takip edilen Anzavur, 30 Kasım’daki çatışmadan da
sağ olarak kurtulmayı başarmış ama 3 Aralık tarihine kadar yanında artık sadece
altı yedi kişi kalmıştır. Böylece Birinci Anzavur İsyanı sona ermiştir.
Bu sırada bir yandan bu tür
isyanları bastırmakla, öte yandan da Yunan ordusu ile mücadele etmekle uğraşan Kuvayı
Milliye birliklerini ikmal etmek ve yeni birlikler kurmak için silah ve
cephaneye ihtiyaç duyulmaktadır. Yakınlardaki en büyük silah ve mühimmat deposu
ise Çanakkale Boğazı’nın Trakya yakasındaki Akbaş Cephaneliğidir. Bu
cephanelikteki silah ve mühimmat İngilizler tarafından Rusya’da Bolşeviklerle
savaşan Wrangel ordusuna gönderilecektir. Bu sebeple, bu silah ve mühimmatın
bir an önce depodan kaçırılması gerekmektedir.
61. Tümen Komutanı ile görüşen
Köprülü Hamdi Bey bu işi üzerine almış ve Birinci Anzavur İsyanının bastırılmasının
ardından 10 silahlı adamıyla birlikte Biga’ya gitmiştir. O sırada Gönen
tarafında bulunan ve Çerkez Ethem’le birlikte isyanını bastırmak için Salihli
bölgesinden gelen Dramalı Rıza Bey’in, Çerkez Ethem’le arası açılmış ve Salihli
Cephesi’ne dönmemiştir. Fakat Balıkesir’de kalan Dramalı Rıza burada da boş
durmamış, 61. Tümen Komutanı Kazım (Özalp) Bey’in kardeşi Fethi ile birlikte
milli kuvvetler için İstanbul’daki silah depolarından silah ve cephane temin etmeye
başlamıştır. Akbaş Cephaneliğindeki silah ve mühimmatın kaçırılması çok önemli
ve aciliyeti olan bir konu olduğundan 61. Tümen Komutanı, çok kabiliyetli ve fedakâr
bir kişi olan Dramalı Rıza’yı Hamdi Bey’e yardım etmesi için 40 adamıyla
birlikte Biga’ya göndermiş ve böylece Köprülü Hamdi Bey ve Dramalı Rıza Bey
beraber çalışmaya başlamışlardır.
Bu iki vatansever insan Biga bölgesinde, hem
Kuvayı Milliyeci geçinen hem de İstanbul’la yakın ilişkisi olan Kara Hasan
isminde birinin çetesini dağıtarak hapsetmişlerdir. Bunun sonucunda bölgeden
Kuvayı Milliye’ye karılım artmıştır. Bu katılanların da desteğiyle Gelibolu’daki
Akbaş Cephaneliği’ndeki silah ve mühimmat, Köprülü Hamdi Bey ve Dramalı Rıza tarafından,
26/27 Ocak 1920 gecesi Anadolu’ya kaçırılmıştır.
Akbaş Cephaneliği’nden kaçırılan
silah ve mühimmat Biga’nın Yenice Bucağı’na depolanmış ve bu silah ve mühimmat
kullanılarak bölgede 500 gençten oluşan bir Kuvayı Milliye kuvveti oluşturulmuştur.
Fakat halktan para ve asker toplanmaya başlanınca bölgedeki Pomaklar Hamdi ve
Rıza Bey’e karşı cephe almışlar ve Karabiga ve Çanakkale’deki İngilizlerle
irtibata geçmişlerdir. Bunu fırsat bilen ve Damat Ferit Paşa ile temas halinde
olan Anzavur da onun talimatıyla Çerkezleri kışkırtmaya başlamıştır.
Bunun sonucunda Gâvur İmam
yönetimindeki Pomaklar ve Şah İsmail yönetimindeki Çerkezler 16 Şubat 1920’de
Biga’yı basmışlar, 17 Şubat’ta da Ahmet Anzavur Biga’ya gelmiş ve buradan
Yenice’ye yürümüştür. Böylece İkinci Anzavur İsyanı başlamıştır. Bu isyan
üzerine, Akbaş’tan kaçırılan silah ve mühimmatı koruyan Dramalı Rıza ile
birleşmek için Yenice’ye doğru çekilmeye çalışan Hamdi Bey yolda dinlenmek için
mola verdiği bir köyde bekçinin kendisini tanıması üzerine silahlı köylülerce
yakalanmış, elleri bağlanmış ve yürüyerek Biga’ya götürülmüştür. Biga
yakınlarındaki bir değirmene geldiklerinde Hamdi Bey isyancılar tarafından acımasızca
infaz edilmiştir. Öldürüldükten sonra da
defalarca süngülenerek paramparça edilmiş ve cenazesi Biga’ya getirilerek halka
gösterilmiştir. Böylece incelediğimiz üç kişiden birincisi acı bir şekilde
hayata gözlerini yummuştur.
Bu gelişmeler üzerine 14.
Kolordu, bölgeye askeri birlikler sevk etmeye başlamış, 20 Şubat’ta yola çıkan
bu birliklerin ardından Balıkesir’deki Kuvayı Milliye birliklerinden de bir
takip müfrezesi oluşturulmuştur. Asiler, Akbaş’tan kaçırılan silahları ele
geçirmek için 21 Şubat’ta Yenice’ye taarruz edince buradaki müfrezenin başında
bulunan Dramalı Rıza Bey silah ve cephanenin asilerin eline geçmemesi için depoyu
havaya uçurulmuş ve müfrezesiyle birlikte bölgeden çekilmiştir.
Bu başarıdan cesaret alan
Anzavur, Ahmediye Cemiyeti’ni kurmuş ve Kuvayı Muhammediye adıyla birlikler
oluşturmaya başlamıştır. Böylece isyan hızla bütün bölgeye yayılmış fakat gönderilen
askeri birliklerle Anzavur arasında 8-10 Mart tarihlerinde meydana gelen
çatışmalarda Anzavur yenilmiştir. Ancak yine sağ olarak kaçmayı başarmıştır.
Anzavur, etrafına bir miktar daha
silahlı adam toplayarak 4 Nisan’da tekrar Gönen’e taarruz etmiş ve kasabayı ele
geçirmiştir. Gönen’in ardından da Mustafa Kemal Paşa, Karacabey ve Bandırma’yı
ele geçirmiştir. Anzavur’un Balıkesir’e de saldıracağı haber alınınca 61. Tümen
Komutanı 7 Nisan’da, Aydın Cephesi’nden bir süvari bölüğü ve 350 zeybeği
Alaşehir’e getirtmiş, bunları, Salihli ve Alaşehir cephesinden çektiği
gönüllülerle takviye ederek Balıkesir’de toplamıştır.
Ayvalık, Akhisar ve Balıkesir’den
gelen milli müfrezelerle birlikte toplan 2000 kişiye ulaşan bu kuvvet Çerkez
Ethem’in emrine verilmiştir. Bu kuvvet, 15 Nisan’da Susurluk-Gönen
istikametinde harekete geçmiş ve Anzavur kuvvetleriyle temas sağlamıştır.
Ertesi gün de devam eden çatışmalar sonucunda isyancılar bozguna uğramış, Anzavur
ise yaralanmasına rağmen yine kaçmayı başarmıştır.
Karabiga ’ya giden Anzavur, Damat
Ferit Paşa Hükümeti tarafından isyana devam edebilmesi için 22 Nisan’da 55.000
lira gönderilince bir İngiliz gemisiyle İstanbul’a gitmiştir. Bu parayı alan
Anzavur saray, Damat Ferit Paşa ve İngilizlerle görüştükten sonra İzmit’e dönmüş
ve o sırada Kuvayı İnzibatiye Birlikleri Komutanı olarak İzmit’te bulunan Süleyman
Şefik Paşa’dan silah ve cephane aldıktan sonra 8 Mayıs’ta şehirden ayrılmıştır.
İzmit’ten ayrılan Anzavur, 500
kişilik kuvvetiyle 10 Mayıs’ta Adapazarı’nı, 13 Mayıs’ta Kandıra’yı işgal etmiş
ve 15 Mayıs’ta Geyve Boğazı’na saldırmış fakat ele geçirememiştir. 16 ve 17 Mayıs’ta da taarruza devam etmiş
ancak yeni milli kuvvetler gelince geri çekilmek zorunda kalmıştır. Geyve
bölgesindeki bu çatışmalar sırasında kaçarken attan düşerek yaralanan Anzavur
22 Mayıs’ta İstanbul’a gitmiştir.
Bu sırada Akbaş Cephaneliği’nden
kaçırdığı silahların bulunduğu depoyu havaya uçuran Dramalı Rıza, biraz daha
dayanabilseydi milli kuvvetler kendisine yardıma yetişeceklerdi iddiasıyla bu
olaydan dolayı çok eleştirilmiştir. Bu eleştirilerden ve Köprülü Hamdi’nin vahşi
bir şekilde katledilmesinden büyük bir üzüntüye kapılan Dramalı Rıza, tüm bu
kötülüklerin sebebinin Damat Ferit Paşa’nın hainlikleri olduğunu düşünerek onu
öldürmeye karar vermiştir. Bu maksatla ona suikast düzenlemek için İstanbul’a
gitmiş fakat yakalanmış ve mahkeme huzuruna çıkarılmıştır. Mahkeme, sadrazama suikast
teşebbüsü suçlamasıyla Dramalı Rıza’yı idama mahkûm etmiş ve bu karar kısa süre
içinde infaz edilmiştir. Böylece bu yazımızın konusunu teşkil eden üç kişiden
ikincisi de hayata gözlerini yummuştur.
Bu üç kişiden Kuvayı Milliye
taraftarı olan iki kişiden biri Anzavur’un adamlarınca vahşi bir şekilde
katledilmiş, diğeri ise Anzavur’u isyana teşvik eden Damat Ferit tarafından
idam edişmiş fakat Anzavur birçok kez ölümle karşı karşıya gelmesine rağmen hep
son anda kaçarak kurtulmayı başarmıştır. Ama çekirge bir sıçrar iki sıçrar
misali, Köprülü Hamdi Bey’in adamları tarafından çok sevdikleri müfreze
komutanlarının intikamını almak için sürekli olarak takip edilen Anzavur,
Sakaya Meydan Muharebesi’nden sonra 1922 yılında Biga bölgesinde yakalanmış ve gözünün
yaşına bakılmadan öldürülmüştür. Böylece, birbirinden çok farklı kişilikler
olan bu üç insanı bir araya getiren bir isyan (İkinci Anzavur İsyanı), üç yıl
içinde üçünün de öldürülmesine sebep olmuştur.
14 Mayıs 2025 Çarşamba
6 Mayıs 2025 Salı
ERMENİSTAN VE GÜRCİSTAN İLİŞKİLERİNE GENEL BİR BAKIŞ
Özet
Ermenistan ve Gürcistan Kafkasya’nın iki
küçük devletidir. Gerek tarihi altyapıları ve gerekse halen devam eden
sorunları sebebiyle karşılıklı ilişkilerinde genel bir güvensizlik hâkimdir.
İki devletin arasında stratejik tercihlerindeki farklılıklar, azınlıklar
meselesi ve kilise sorunu gibi sorunlar yüzünden bu güvensizlik devam
etmektedir. Ancak her iki ülkeyi bağlayan temel bazı zorunluluklar sebebiyle bu
ülkeler karşılıklı ilişkilerini, sorunları bir çatışmaya vardırmadan sürdürmeye
çalışmaktadırlar. İki ülkenin karşılıklı ekonomik, siyasi ve diplomatik
ilişkileri devam etmektedir. Şu anda stabil durumda seyreden ilişkilerin yakın
bir dönemde köklü bir değişikliğe uğraması beklenmemektedir.
Anahtar
kelimeler: Ermeni, Gürcü,
Kafkasya, Karabağ, Abhazya, Güney Osetya, azınlıklar, kilise.
Giriş.
Kafkaslar, küçük bir bölge olmasına rağmen tarih
boyunca dünyanın en tartışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Kafkasya’nın jeostratejik
konumu gibi, dağlık ve parçalı coğrafi yapısı bu bölgede güçlü devletlerin
ortaya çıkmasını engellemiştir. Önemli coğrafi bölgelerin ve stratejik güçlerin
arasında bir geçiş bölgesi niteliğinde olması değişik yönlerden gelen farklı
güçler tarafından istilasını kolaylaştırmıştır. Bu sebeple büyük bölgesel
güçler daima Kafkasya’yı istila etmeye ve onu diğer bölgesel güçlerle aralarında
bir sınır bölgesi haline getirmeye çalışmışlardır.
Bu durumun
bir sonucu olarak Kafkasya devletleri, her zaman, karakteristik üç benzer
özelliğe sahip olmuşlardır. Bu ülkeler küçüktürler, büyük çeşitliliği olan
doğal kaynaklara sahip değillerdirler (Önemli enerji rezervlerine sahip
Azerbaycan belki biraz farklıdır fakat enerji Azerbaycan’ın sahip olduğu tek
önemli kaynaktır.) ve çok daha geniş ve güçlü ülkelerle çevrilidirler. Bu durum onları, güvenliklerini garanti altına
almak için, daima bir dış destek aramaya zorlamıştır.[1]
Günümüzde de, üç bölgesel güç; Türkiye, İran ve Rusya arasında kalan
Kafkasya’da durum pek fazla değişmemiştir.
Bu durum doğal olarak, Gürcistan ve
Ermenistan’ın, gerek kendi aralarında, gerekse diğer ülkelerle olan
ilişkilerini etkilemektedir. Ayrıca, bu iki ülkenin, bölge içindeki ayırdedici
nitelikteki jeopolitik durumları ile kendi tarihi ve kültürel altyapıları da karşılıklı
ilişkileri üzerinde etkili olmaktadır.
Bunlardan kısaca bahsedecek olursak; denize
çıkışı olmayan ve komşularının çoğu ile tarihi sorunlar yaşayan Ermenistan, geleneksel
olarak, komşularından ikisi olan Türkiye ve Azerbaycan ile daima çatışmalı bir
pozisyonda bulunmuştur. Erivan’ın, Türkiye’ye olan güvensizliği kökenleri temel
olarak iki ülkenin paylaştığı (özellikle 1. Dünya Savaşı sırasında yaşanan) tarihte
yatmaktadır. Ermenistan’daki Rusya etkisi de herhangi bir Ermeni-Türk
yakınlaşmasını önleyerek buna katkıda bulunmaktadır.
Azerbaycan ile sorunun kaynağı ise, 1920’li
yıllarda da iki ülke arasında çatışmalar yaşanan Karabağ için, 1988-1994
yılları arasında, Rusya’nın desteğiyle yaptığı savaştır. Bu savaş sonunda Rusya’nın
ayarladığı ateşkesin ardından Karabağ yasal olarak Azerbaycan toprakları içinde
kalmış fakat Bakü’deki otoriteler tarafından idare edilmeyecek şekilde Ermeni
işgali altında bırakılmıştır. Bu konuya bağlı olarak hem Azerbaycan’ın hem de
Ermenistan’ın karşılıklı güvensizlik ve düşmanlıkları devam etmektedir.
Tüm bunların yanında Ermenistan’ın diğer
önemli bir özelliği de; bu ülkenin, Rusya’nın bütün Kafkasya’yı kontrol etmek
için, Kafkas Dağlarının arkasında bir ayağını koyabileceği önemli bir
jeopolitik değere sahip olmasıdır.
Gürcistan’ın önemi de, Ermenistan gibi, sadece
jeopolitik konumundan değil, fakat aynı zamanda; Azeri gazının Türkiye’ye
geçişinde transit bir ülke olması, Karadeniz’de limanlara sahip olması ve buna
benzer diğer özelliklerden kaynaklanmaktadır.
Gürcistan’ın, tarihi ve politik sebeplerle
her zaman Rusya karşıtı bir politika izlemesi de, gerek Gürcü-Ermeni
ilişkilerinde ve gerekse bu ülkenin diğer ülkelerle olan ilişkilerinde, önemli
bir faktör oluşturmaktadır.
1.Gürcistan-Ermenistan ilişkilerinin kısa tarihi
Ermenistan ve Gürcistan, Güney Kafkasya’nın
iki küçük devletidir. Bu iki devletin ilişkilerinin, 1918-1920 arasındaki
yıllar haricinde, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra başladığı
söylenebilir. Bu dönem içerisinde iki devlet arasındaki ilişkilerde her zaman karşılıklı
bir güvensizlik olduğu görülmektedir. Bu güvensizlik, iki ülke yetkililerinin karşılıklı
resmi ziyaretlerde yaptıkları olumlu açıklamalara rağmen, hiçbir zaman ortadan
kalkmamıştır. Bunda coğrafi etkenler ve güncel bazı sebepler kadar iki ülkenin geçmişleri
de etkili olmaktadır.
İki ülkenin tarihi ilişkilerine
bakıldığında, özellikle 19. yüzyılın bir kırılma noktası olduğu görülmektedir.
Bu yüzyılda ortaya çıkan üç faktör Ermeni ve Gürcü ilişkilerini dramatik bir
biçimde etkilemiştir. Bu etkenler; Rusya’nın Kafkasya’yı ilhakı, üretim
ilişkilerinin değişmesi ve milliyetçilik akımıdır.
1801 yılında, Gürcü Krallığının ilhakıyla
başlayan süreçte, Rusya Güney Kafkasya’ya tamamen hâkim olmuştur. Gürcü Krallığı’nın
işgali sonrasında, Rusya’yı uzun süre uğraştıran, Gürcü isyanları yaşanmıştır. Bu
isyanların bastırılmasında Ermeniler, Gürcü isyancılara karşı, Rusya’nın
yanında ve Ruslarla birlikte savaşmışlardır. Bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak
Rusya, Güney Kafkasya’nın demografik yapısında önemli değişiklikler meydana
getirmiştir. Rusya, bölgedeki Müslüman halkı İran ve Osmanlı İmparatorluğu’na sürerken,
bu ülkelerdeki Ermenilerin Kafkasya’ya göç etmesini teşvik etmiştir. Kafkasya’ya
göç eden Ermenilerin büyük bir kısmı da Gürcistan’ın Sameshi-Cavaheti, Tiflis,
Sohum ve Batum bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Ermeniler, Rus
yayılmacılığının geleceği için önemli bir araç olarak değerlendirildiğinden, Rus
yönetimi tarafından, Kafkasya’nın diğer halkları ile eşit görülmemiş ve daima desteklenmişlerdir.
Bölgedeki diğer bir olay da 19. yüzyılla
birlikte üretim ilişkilerinin değişmeye başlamasıdır. Sanayi ve ticaretin
gelişmesi ile birlikte, daha çok tarım ile uğraşan Gürcüler giderek
fakirleşirken geleneksel olarak ticaretle uğraşan Ermeni toplumu ise giderek zenginleşmiştir.
Gürcü soylularının topraklarını da satın alan zengin Ermeniler, Gürcistan’ın
ekonomik hayatında egemen bir konuma gelmişlerdir. Böylece, Kafkasya’da yaşayan
Ermeni nüfusun etkinliği kısa sürede artmıştır. Bunun sonucunda Gürcüler, ülkede
ekonomik merdivenin alt basamaklarına inmişler ve büyük ölçüde siyasî alanın da
dışına itilmişlerdir. Bu durum Gürcüler arasında güçlü Ermeni karşıtı duygular
ortaya çıkarmıştır.
Buna rağmen milliyetçilik akımı Ermeniler
arasında, Gürcülere göre, daha erken dönemde ortaya çıkıp yayılmıştır. Fakat bu
Ermeni milliyetçiliği; bütün Ermenileri kapsayan hayali bir “Büyük Ermenistan” projesi olarak ortaya
çıkmıştır. Gürcistan coğrafyası da hayali “Büyük
Ermenistan”ın bir parçası olarak düşünüldüğünden Tiflis, Ermeni milliyetçiliğinin
başlıca merkezlerinden biri olmuştur. Bu kapsamda “Ermeni Devrimci Federasyonu” anlamına gelen Taşnaksutyun örgütü de
1890 yılında Tiflis’te kurulmuştur.
Gürcü milli hareketi ise, ancak 19. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu dönemde, Gürcü nüfusu
ekonomik sebeplerden dolayı kırsal alanlardan Tiflis’e doğru hızla göç etmeye
başlamıştır. Böylece, Tiflis’te egemen konumdaki Ermenilerle karşılaşan
Gürcüler kendilerini yeniden tanımlamak durumunda kalmışlardır.
Ayrıca bu dönemde, Rus üniversitelerinde
eğitim gören ve Batı siyasi akımları ile tanışmış olan, yeni bir Gürcü
aydınları kuşağı ortaya çıkmıştır. Bu aydınlar, Ermeni iddialarının Gürcü
milletini aşağıladığını ve Ermenilerin, Gürcüleri tarihten silmek istediklerini
ileri sürerek birçok gazete ve dergi çıkarmaya ve siyasi alanda mücadele vermeye
başlamışlardır. Bunun bir sonucu olarak, Gürcü milli uyanışı aynı zamanda
Ermeni karşıtı bir hareket olarak ortaya çıkmıştır.
İki toplum arasındaki husumet, Çarlık
Rusyasının dağılmasıyla zirve noktasına ulaşmıştır. Bu dönemde Ermenistan
Cumhuriyeti, “Büyük Ermenistan”
hayalini gerçekleştirmek üzere Türkiye ve Azerbaycan’ın yanı sıra,
Gürcistan’dan da toprak talep etmiştir. Ermenistan, söz konusu toprakları ilhak
etmek üzere, 7 Aralık 1918’de Gürcistan’a saldırmış, fakat İngilizlerin devreye
girmesiyle amaçlarına tam olarak ulaşamadan ateşkes sağlanmıştır.[2]
2.Sovyetler
Birliği’nin dağılmasının ardından iki ülkede yaşanan önemli gelişmeler
Sovyetler Birliği’nin son zamanlarında, ilk bağımsızlık
hareketleri Kafkasya’da ortaya çıktı. 1988 yılında Bakü’de başlayan özgürlük
hareketleri kısa süre içinde Gürcistan’a yayıldı. Bunun sonucunda Gürcistan’da
Gia Çanturia; ‘’Gürcistan Ulusal
Partisi’’ni, Ziviad Gamsahurdia ise; ’’Erdemli
Aziz İlia Topluluğu’’nu kurdu. Sovyetler Birliği yönetimi, bu hareketleri bastırmak için, 9 Nisan 1989’da,
Tiflis’te büyük bir katliam yaptı. Fakat tüm baskılara rağmen Gürcülerin bağımsızlık
isteklerini bastıramadı ve Gürcistan 1990 ylının Mart ayında bağımsızlığını
ilan etti.
28 Nisan 1990 tarihinde yapılan parlemento
seçimlerini, tüm muhalefeti bünyesinde birleştiren ‘’Yuvarlak Masa’’ grubu kazandı. Parlemento, Kasım ayındaki ilk
oturumunda, bu grubun başkanı Ziviad Gamsahurdia’yı ‘’Gürcistan Yüksek Sovyeti’’ başkanlığına seçti. Ateşli bir Gürcü
milliyetçisi olan Gamsahurdia, 31 Mart 1991 tarihinde, Sovyetler Birliği’nden
ayrılmak ve bağımsızlığın onaylanması için referanduma gitti. 9 Mayıs’ta
açıklanan referandum sonuçlarına göre, halkın bağımsızlığı desteklediği ortaya
çıktı.
Bunun üzerine, Sovyetler Birliği,
Gürcistan’a ambargo uygulamaya başladı. Rusya’nın da desteğiyle Abhazya, Güney
Osetya ve Acaristan bölgelerinde ayrılıkçı olaylar arttı. Bunun hemen ardından ülkede
yaşayan Ermeniler hareketlenmeye başladılar. Bu dönemde, Gürcistan-Türkiye
ilişkileri de, Gamsahurdia’nın aşırı milliyetçi politikaları ve yurtlarından
çıkarılmış olan Ahıska Türklerinin geri dönüşüne izin vermemesi sebebiyle iyi
değildi.
Sovyetler Birliği, iç siyasi karışıklıklar
ile Güney Osetya, Abhazya ve Ermeni meselelerine giderek daha fazla destek
vermeye başladı. 1991 yılının Aralık ayında, Sovyetler Birliği’nin resmen
dağılmasının ardından kurulan Rusya Federasyonu da Sovyetler Birliği politikalarına
devam etti. Bu kapsamda, önünde bir engel olarak gördüğü Gamsahurdia’yı
düşürmek için hemen harekete geçti. Bunun sonucunda 6 Ocak 1992 yılında
Gamsahurdia yönetimi bırakmak zorunda kaldı.
Gamsahurdia’nın ardından, Eduard Shvardnadze
yeni devlet başkanı oldu. Gürcistan’ın dış politikası Shevarnadze döneminde
batıya ve Rusya’ya karşı daha tarafsız bir duruma geldi. Bundan sonra Gürcistan-Rusya
ilişkilerinde bir yumuşama oldu. Fakat Shvardnadze tamamen Rus yanlısı bir
politika izlemediği gibi ülkedeki Rus üslerininin kapanmasını da gündeme
getirmeye başladı. Bunun üzerine Rusların desteğiyle Abhazya’daki çatışmalar tekrar
yoğunlaştı ve bu bölge fiilen Gürcistan’ın kontrolünden çıktı.[3] Rusya’nın
baskılarına dayanamayan Gürcistan, 1993 yılında, Rusya’nın önderliğindeki
Bağımsız Devletler Topluluğu’na girmek zorunda kaldı. Fakat Rusya karşıtlığı bu
örgüt içinde de gelişmeye devam etti. Batı taraftarı üyeler, Gürcistan’ın da
katılımıyla, ayrı bir blok oluşturdular. Bu blok, 1997 yılında; Gürcistan, Ukrayna,
Azerbaycan ve Moldova tarafından GUAM adıyla örgütlendi. Bu örgüte 1999 yılında
Özbekistan da katıldı ve örgütün ismi GUUAM oldu.
Shvardnadze döneminde Türk-Gürcü ilişkileri hızlı
bir şekilde gelişmeye başladı. Buna Hazar havzasındaki petrol ve doğalgazın
Gürcistan üzerinden Türkiye’ye ulaştırılması projeleri de katkı sağladı. İlişkilerin
gelişmesine paralel olarak Türkiye, Gürcistan’a askeri ve ekonomik yardım
yapmaya başladı. Gürcistan, AB ile de ilişkilerini geliştirmeye çalışıyordu.
Bunun sonucunda Bağımsız Devletler Topluluğu’na Teknik Yardım (TACİS) projesi
kapsamında AB’den ekonomik ve teknik yardım almaya başladı.
Rusya, 1999 yılında, İstanbul’da yapılan
AGİT zirvesinde alınan karar gereğince, Gürcistan’daki üslerini kapatmaya
başlamak zorunda kaldı. Bunun üzerine, 2000 yılından itibaren Gürcistan
vatandaşlarına vize uygulamaya başladı. 11 Eylül 2001 tarihinden sonra oluşan
uygun şartları değerlendiren Gürcistan topraklarını ABD askerlerine açınca, bu
durum Rusya’nın sert tepkisine sebep oldu. Bundan sonra iki ülke ilişkileri
giderek daha da gergin bir hale gelmeye başladı.[4]
Kasım 2003’teki Gül Deverimi’nin ardından
Shevardadze hükümetinin devrilmesi ve Mikhail Saakashvili’nin iktidara gelmesi
Gürcistan’ın dış ilişkilerini derinden etkiledi. Başkan Mikhail Saakashvili
döneminde, Gürcistan’ın dış politikası tamamen batıya endekslendi. 2004
yılında, Güney Kafkasya ülkeleri, AB tarafından; ‘’Avrupanın Komşuları Politikası’’na dâhil edildiler. 2006 yılında
bunu 5 yıllık ‘’Hareket Planı’’
izledi. Gürcistan daha da ileri giderek; AB ve NATO’ya entegrasyon hedefi ile
ilgili olarak yönetimin aldığı kararları 2006 ve 2011’de parlementoda onayladı.
AB, ‘’Komşular
Politikası’’nı önemli miktarda finansal ve teknik yardımla destekledi. Bu
yardım karşılığında, yeni ortaklarının sosyo ekonomik gelişmeler,
demokratikleşme, yolsuzlukla mücadele önlemleri, devlet sektörü reformu ve
çevrenin korunmasını da kapsayan ekonomik ve politik reformlar yapmalarını şart
koştu. 2007-2013 tarihleri arasında ‘’Hareket
Planı’’ için 4 milyar dolar tahsis edildi.
Bu
durumdan rahatsız olan Rusya, Gürcistan hükümetinin, ayrılıkçı Abhazya ve Güney
Osetya Cumhuriyetlerini kontrol altına almak için yaptığı askeri harekâtı
fırsat bilerek, 2008 yılında, Rus ordusunu Gürcistan sınırından geçirerek
müdahalede bulundu ve daha sonra bu iki özerk bölgenin bağımsızlık ilanlarını
tanıdığını açıkladı. Rusya ile yaşanan
savaştan sonra Gürcistan, Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan ayrılarak AB ile
karşılıklı ilişkilerini daha fazla geliştirmeye başladı.
Rus-Gürcü
savaşının ardından 2009 yılında, AB ile Ermenistan, Azerbaycan, Beyaz Rusya,
Ukrayna, Moldova ve Gürcistan arasında ‘’Doğu
Bölgesi Ortaklığı’’ girişimi ile bir başka AB insiyatifi başlatıldı. 2010
yılındada, AB ile bu ülkeler arasındaki ‘’Ortaklık
Antlaşması’’ görüşmeleri, aynı zamanda ‘’Derin
ve Kapsamlı Serbest Ticaret Bölgesi’’ (DCFTA)’ne de dâhil olacakları şekilde
genişletildi.[5]
Bu arada Gürcistan Rusya’ya karşı başka bazı
tepkisel adımlar da attı. 2006 yılının Mart’ında, Rusya’nın Batum ve
Ahılkelek’teki üslerini çektiği anlaşma ile beraber Rusya’ya, Gürcistan
üzerinden kara ve hava yolu ile Gümrü’deki 102’nci askeri üsse personel ve
kargo geçirme hakkı veren bir anlaşma imzalanmış, her iki anlaşma 13 Nisan 2006
da parlemento tarafından da onaylanmıştı. Fakat Rusya’nın Gümrü’deki üssüne
transit askeri malzeme taşıması 2008’den beri de fakto olarak yapılmıyordu. Gürcistan
Parlementosu, 2011 yılının Nisan ayında, Rusya’nın Ermenistan’daki üssüne
trasit askeri kargo götürmesi ile ilgili anlaşmayı resmen iptal etti.[6]
Ekim 2012 seçimlerinden sonra başbakan olan Bidzina
Ivanishvili, Batı taraftarı stratejiye devam etmekle birlikte, Rusya ile olan
ilişkileri geliştirmeye ve her iki ayrılıkçı devletle (Abhazya ve Güney Osetya)
yeniden birleşmeye çalışılacağını duyurdu.
Bunun ardından Gürcistan’ın dış ilişkileri kısa sürede belirgin bazı değişimlere
uğradı. Moskova, Sukhumi ve Tskhinvali’de genel olarak iyi bir muhatap olarak
kabul edilen Zurab Abashidze yeni başbakanın Rusya ile görüşmelerdeki
temsilcisi olarak atandı. Sahakashvili
yönetimi tarafından uygulanan izolasyoncu politika yerine, ayrılıkçı
devletçiklerle birçok alanda işbirliğini öngören yeni bir strateji belirlendi. Ama tüm bu politika değişikliklerine rağmen
İvanishvili, 2003 yılında parlemento kararıyla alınmış olan, ülkenin Batı
yanlısı stratejik vizyonundan vazgeçtiği yönündeki suçlamaları şiddetle reddetti.
Fakat böyle bir stratejik yaklaşımın Moskova
ile ilişkilerde uzlaşabilir olup olmadığı tartışma konusu olmaya devam etti.
Her halukarda bu durum, Rusya’nın kendi ‘’özel
ilgi alanı’’na herhangi bir Batılının el atmasına şiddetle karşı çıkan
politikasının aleyhine bir yaklaşımdı. Bu şartlar altında, Cenova’da yapılan
Rus-Gürcü görüşmelerine başlangıçta hâkim olan iyimserlik kısa sürede azaldı. Sıkıntıların
temel belirtileri Gürcü şarabı ve ürünlerinin Rus pazarına geri kabulü
görüşmelerinde ortaya çıktı. Görüşmeler sırasında daha da ileri giden Rusya,
Shkhumi ve Tskhinvali ile ilişkiler söz konusu olduğunda; ‘’hâlihazırda
hamiliğini yaptığı tanımaları geri çekmeyeceğini’’ açıkladı.
Kısaca, bir yandan NATO üyeliği için
çabalarken öte yandan Moskova ile ilişkileri geliştirmek, ‘’olmayacak duaya
âmin demek’’ gibiydi. Ivanashvili’nin; muhalefet tarafından ‘’Rusya’ya satıldığı’’
suçlamalarına maruz kalırken, Mokova’nın öne sürdüğü NATO üyeliğinden vazgeçme
talebini kabul etmesi mümkün değildi. Öte yandan, Gürcistan NATO yanlısı
işlemlere devam ederken, Moskova’nın ilişkileri düzeltme yönünde adım atması da
mümkün değildi.
Bu sırada Ivanishvili’nin Gürcistan Rüyası
Partisi, yerel hegemonlar lehine bazı stratejik düzenlemeler yapmaya başlayınca,
muhalefet tarafından buna yoğun bir şekilde tepki gösterildi. Rusya’nın gelecekte
bu unsurları kullanarak ülkenin iç işlerine müdahale edeceği yorumları yapıldı.[7]
Tüm bu tartışmalara rağmen yeni Gürcistan
hükümeti de, Avrupa arzusunu kovalamaya devam etti. 22 Haziran 2013 tarihinde,
17 ay süren yedi bölümlü görüşmelerin ardından, Bürüksel; ’Yoğun ve
Kapsamlı Serbest Ticaret Bölgesi’’ (DCFTA;
Deep and Comprehensive Free Trade Area) konusunda
anlaşma sağlandığını ve Haziran 2014’te, AB ve Gürcistan arasında daha ileri
işbirliğinin yeni yasal temellerinin atıldığı ‘’Ortaklık Anlaşması’’nın imzalanmasının yolunun açıldığını ilan
etti. Gürcistan, Moskova’dan gelen düşmanca tepkilere rağmen, 27 Haziran 2014
tarihinde, Brüksel’de, AB ile ‘’İşbirliği ve Serbest Ticaret Antlaşması’’nı
imzaladı.
Gürcistan’da bu gelişmeler olurken
Ermenistan çok farklı bir yol izledi. 1988 yılında Karabağ’da Azerilere karşı Ermeni
saldırıları başladı. 1989 yılında kurulan Ermeni Ulusal Hareketi (EUH), 1990
Ağustos’unda, Sovyet Ermenistan Hükümeti’ni kurduğunu ilan etti ve devlet
başkanlığına Levon Ter Petrosyan’ı seçti. Eylül 1991’de yapılan referandum ile
Ermenistan’ın bağımsızlığı ilan edildi.
Diğer Kafkas ülkelerinin milliyetçi ve Rusya
karşıtı politikalarının tersine Ermenistan tamamen Rusya yanlısı bir politika
uygulamaya başladı. Böylece Ermenistan, Rusya için bölgedeki tek dayanak
noktası olduğundan, Karabağ Savaşı dâhil tüm bölgesel sorunlarda Rusya
tarafından açık ve gizli bir şekilde desteklendi.
Ermenistan, 1991’de, Bağımsız Devletler
Topluluğu (BDT)’na[8]
katıldı ve 1992 yılında Karabağ çatışmasına dâhil olmasıyla birlikte Rusya
önderliğindeki Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (CSTO)’ne[9] üye
oldu. Böylece, Rusya ile askeri ve
politik işbirliğini, kendi savunması ve güvenlik politikası için bir ana unsur
olarak gördü. Bunun üzerine iki ülke dostluk ve işbirliği antlaşmaları
imzaladılar. Moskova ile artarak devam
eden bu yakın bağlar, Ermenistan’ın batılı ülkeler ve organizasyonlarla
ilişkilerini ihmal ettiği anlamına gelmiyordu.
Ermenistan, aynı zamanda, AB ülkeleri, AB, Avrupa Konseyi, NATO ve diğer
uluslararası oluşumlarla da her zaman iyi bir ilişki kurmaya çalıştı.
1995 yılında Ermensitan’ın yeni anayasası
kabul edildi. 18 Nisan 1997’de Ermenistan, ülkesinde bulunan Rus üslerinin hukuki
statüsünü onayladı. 1998 yılının Şubat ayında Robert Koçaryan yeni devlet
başkanı olarak seçildi.[10] Bundan
sonra da Ermenistan, tamamen Rusya’ya dayanan ve hatta Rusya’ya bağımlı bir
politika yürütmeye devam etti.
Bu sebeple, Rusya’nın Abhazya ve Güney
Osetya’da yaşanan sorunları bahane ederek Gürcistan’a askeri bir müdahalede
bulunması karşısında; ABD, Almanya, Türkiye gibi ülkeler ile birçok
uluslararası kuruluştan tepki yağarken, Ermenistan resmi bir açıklamada
bulunmadı ve bu duruma sessiz kaldı.[11]
2008’de, Dimitri Medvedev devlet başkanı
olduktan sonra, Rusya’nın Güney Kafkasya’ya ilgisi azalınca, AB’nin bölgeye
olan ilgisi yeniden arttı. Bu sırada Moskova, Ermenistan ile kötü ilişkileri
olan Azerbaycan’a askeri teknoloji desteği vermeye de başladı. Bu durumda Erivan, Rusya ile devam eden
işbirliği yanında, Avrupa ile yakın bağlar kurarak seçeneklerini genişletmeye
karar verdi.[12]
2009 yılında Ermenistan, AB ile ‘’Doğu
Bölgesi Ortaklığı’’ inisiyatifine katıldı. 2010 yılında, Gürcistanla olduğu
gibi AB ve Ermenistan arasında da ‘’Derin
ve Kapsamlı Serbest Ticaret Bölgesi’’ne (DCFTA) dâhil olacağı varsayımıyla,
‘’Ortaklık Antlaşması’’ görüşmeleri
başladı
Fakat 4 Mart 2012 tarihinde yapılan seçimler
sonucunda, Viladimir Putin’in Rusya Federasyonu'na üçüncü kez devlet başkanı
olarak geri dönüşü ile birlikte[13], Rusya’nın
Güney Kafkasya politikasında yeniden önemli bir değişim ortaya çıktı. Putin,
daha seçimler yapılmadan önce, Avrasya Ekonomik Birliği (EEU)[14] isminde
AB’ye rakip yeni bir birlik kurulması fikrini ortaya atmıştı. Başlangıçta
Rusya-Beyaz Rusya ve Kazakistan arasındaki ‘’Gümrük
Birliği’’ne dayanan bu birliğin, AB’ye karşı global bir rakip olacak
şekilde büyütülmesi düşünülüyordu. Katılması planlanan ülkelerden biri de
Ermenistan’dı. Bu durumda Erivan, iki
bloktan biri arasında seçim yapmak zorunda kalmaya başladı.
Ukrayna’nın Gümrük Birliği’ne katılmak
konusundaki direnci ve Beyaz Rusya ile giderek artan tansiyonun yarattığı hayal
kırıklığına bağlı olarak Ermenistan üzerindeki Rusya baskısı giderek artmaya
başladı. Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan ve Viladimir Putin arasında
Eylül ayında Moskova’da yapılan görüşmede, Sarkisyan AB ile ‘’Ortaklık Anlaşması’’nı uygulamaya
koyacak herhangi bir planla münasebetini kesmeye zorlandı. Bunun sonucunda Sarkisyan,
Ermenistan’ın ‘’Avrasya Ekonomik Birliği’’ne
girmek için hazır olduğunu belirten bir anlaşmaya imza attı.
Ermenistan’ın, Rusya karşısında teslim
olması ve yeniden Rusya’dan tarafa yön değiştirmesinde belirleyici olan faktör,
Erivan’ın Rus silah ve askeri teknolojisine ihtiyacı olmasıydı. Böylece, AB ile
‘’Ortaklık Anlaşması’’ görüşmelerindeki
iyi gelişmelere rağmen Ermenistan süreçten çekilmeye karar verdi. Bunun
olmasında etkili olan bir önemli faktör de, Ermenistan’ın ekonomisinin Rus
yatırımlarına dayanması ve vatandaşları için Rusya’nın iyi bir iş pazarı
olmasıydı.[15]
Tüm bu gelişmelere bakılınca, Rusya’nın şu
andaki politikasının Ermenistan’da yarattığı iç hoşnutsuzluk, Rusya-Ermenistan
askeri-stratejik ilişkilerini kısa ve orta vadede dramatik olarak değiştirecek
gibi görünmemektedir.[16] Şu anda
Ermenistan, Rusya’nın Güney Kafkasya’daki tek CSTO müttefikidir ve Gümrü
bölgedeki tek Rus üssüne ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca, Rus sınır birlikleri
Ermenistan’ın İran ve Türkiye ile olan sınırlarında, Ermeni birliklerine destek
vermektedir.
3. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının
ardından Ermenistan-Gürcistan ilişkilerinin gelişimi
Sovyetler Birliği’nin son döneminde başlayan
toplumsal hareketler yukarıda da açıklandığı gibi Gürcistan ve Ermenistan’da da
etkili oldu. Ancak bu gelişmeler Gürcistan’da, Ermenistan’a göre değişik bir
yol takip etti. Ermenistan’dan farklı olarak Gürcü milli hareketi, başlangıçtan
itibaren, Moskova’nın Gürcistan üzerindeki egemenliğini ve komünizmi reddetti.
Gürcüler, bunun yerine tam bağımsız ve Batı tarzı demokratik bir devletinin
inşa edilmesini hedeflediler.
Öte yandan, Rusya Federasyonu (RF)
Gürcistan’ın bağımsızlığını tanımasına rağmen, bu ülkenin uyguladığı
politikalar bunu desteklemiyordu. BDT’nin kurulması ve Gürcistan’ın BDT üyeliği
için zorlanması, bu amaçla etnik ayrılıkçı hareketlerin desteklenmesi bunun en
açık göstergesi olmuştur. Bunun bir sonucu olarak Gürcistan, bağımsızlığını
kazanmasından sonra daima bağımsızlığını yeniden kaybetme korkusu yaşamıştır.
Bu korku bugüne kadar Gürcü dış politikasının temel eksenini oluşturmuş ve
Gürcü dış politikasının, Rus nüfuz alanından uzaklaşmak ve Batı’yla bütünleşmek
şeklinde ortaya çıkmasında temel etken olmuştur.
Ermeni milli hareketi ise, tarihi altyapının
da etkisi ile yine yayılmacı bir hareket olarak doğmuştur. Bu da Ermenistan’ın
komşuları ile çatışmalı ilişkiler yaşamasına sebep olmuş, bu durum başlangıçtan
itibaren Rusya yanlısı ve hatta Rusya’ya tam bağımlı bir politikanın ortaya
çıkmasını sağlamıştır.
Böylece, SSCB’nin çöküşü Ermenistan’a da
bağımsızlık kazandırmış olmasına rağmen Rus nüfuz alanından uzaklaşmak çabası
Ermenistan’ın gündeminde hiçbir zaman ciddi anlamda yer almamıştır. Aksine,
bağımsızlık sonrası Ermenistan’ın hemen hemen her alanda Rusya’ya bağımlılığı
giderek artmıştır. Bu durum Ermenistan’ın Rusya’nın bölgedeki “uydusu” olarak algılanmasına yol açmıştır.
Ermenistan’ın bu politikaları Gürcistan
açısından kendi bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne yönelik tehdidi artırıcı
bir unsur olarak algılanmıştır. Ermenistan’ın Karabağ’da uyguladığı saldırgan
tutum ve büyük bir Azeri toprağını işgal etmesi, önemli miktarda Ermeni
azınlığını içinde barındıran Gürcistan için, ciddi bir endişe kaynağı olmuştur.
Bu durum Gürcü dış politikasını,
bağımsızlığına yönelik olarak algıladığı tehditlere karşı mücadele edebilmek
için ittifaklar arama politikasına yöneltmiştir. Bunun sonucu olarak
Gürcistan’ın oluşturmaya çalıştığı dış ilişkileri, iç içe geçmiş üç halka
şeklinde ortaya çıkmıştır. İlk halkada komşusu olan iki Güney Kafkasya
cumhuriyeti bulunmaktadır. İkinci halkada Güney Kafkasya’ya komşu üç bölgesel
güç olan Türkiye, İran ve Rusya ve en son halkada ise bölge dışı aktörler olan
ABD ve AB ülkeleri bulunmaktadır.
Fakat ilk halkadaki Ermenistan’ın ve ikinci
halkadaki İran’ın RF ile olan yakın işbirliği Gürcistan’ın Rus tehdidine karşı
koyacak ittifak seçeneklerini sınırlamıştır. Bu sebeple iç halkada
Azerbaycan’la bir ittifak kurmaya öncelik verilmiştir. Ancak, Azerbaycan da
Gürcistan’la benzer sorunlar yaşamaktadır. Bu durum, Azerbaycan’ın Gürcistan’a
moral desteği dışında maddi ve politik destek vermesini sınırlandırmaktadır. Bu
sebeple, ikinci halkada bulunan RF’den gelen tehdidi dengelemek için, bu
halkadaki Türkiye tek önemli güç olarak öne çıkmıştır.[17]
Böylece, SSCB’nin dağılması sonrası Güney
Kafkasya’da Rusya-Ermenistan-İran düşey jeopolitik eksenini kesen
Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan yatay jeopolitik ekseni doğmuştur. Bu tablo,
Gürcistan Ulusal Güvenlik Doktrini’ne de açıkça yansımıştır. Doktrin’de
Ermenistan’la ilişkiler karşılıklı çıkar temeline dayalı faydacı işbirliği
olarak tanımlanırken, Azerbaycan ve Türkiye stratejik ortak olarak
tanımlanmıştır.[18]
Görüldüğü gibi güvenlik konularında
Gürcistan ve Ermenistan farklı yaklaşımlara sahiptirler ve farklı büyük
güçlerce desteklenmektedirler. Bu durum, özellikle 2008 Gürcistan-Rusya
savaşından beri daha da açıktır. Rusya, hem karşılıklı ilişkilerde ve hem de CSTO’da,
Ermenistan’ın ana askeri partneridir.
Gürcistan’ın, Ermenistan’a ve Ermenilere olan davranışı, işte bu devam
eden Moskova ve Erivan müttefikliğinin olumsuz algısı tarafından
şekillendirilmektedir. Ermenistan ise, Gürcistan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile
olan işbirliğini yakından takip etmekte ve bu iki ülke tarafından mevcut
ulaştırma ve haberleşme ambargosunun derinleşmesinden korkmaktadır.
İki ülkenin bölgesel etnik çatışmalara
bakışları da farklıdır. Gürcistan ülkelerin toprak bütünlüğünü savunurken, Ermenistan
bunun tam aksine azınlıklar için self determinasyonu savunmaktadır.
Erivan, Gürcistan’ın mevcut politikaları ile
Türkiye ve Azerbaycan’a iki ana ticaret partneri olarak dayanıyor olmasından da
endişe etmektedir. Ocak-Haziran 2014 döneminde Gürcistan’ın Türkiye ile toplam
ticaret hacmi toplam dış ticaret hacminin %17’si olan 940 milyon dolara
ulaşırken, Azerbaycan ile olan ticaret hacmi toplam dış ticaretinin %11’i olan
580 milyon dolara ulaşmıştır. Ermenistan ile olan ticareti ise toplam dış
ticaretinin sadece %5’i kadardır.
Ermenistan için temel sorunlardan biri de;
ulaşım, iletişim ve enerji maddeleri başta olmak üzere ithalatının %80’inin
Gürcistan üzerinden geçmek zorunda olmasıdır. Ayrıca, Karabağ’daki
Azerbaycan-Ermenistan çatışması süresince Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye
tarafından bloke edilince Gürcistan kuzey-güney ve doğu-batı arasında bir geçiş
yolu olmuştu. Bu durum, Ermenistan üzerinden yapılacak hat daha kısa olmasına
rağmen, Hazar Denizi’ndeki petrolün Akdeniz’e taşınmasını sağlayan
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının yapılmasına, Türkiye’den Azerbaycan’a; Kars-
Ahalkale-Tiflis-Bakü demiryolunun ve diğer büyük inşa projelerinin toprakları
boyunca inşa edilmesine imkân vermişti. Bütün bu projeler Erivan tarafından kendisine
uygulanan blokajın güçlendirilmesi olarak görülmektedir.
Yaşanan tüm sorunlara ve farklı gelişim
süreçlerine rağmen, iki ülkeyi de buna mecbur kılan zorunluluklar sebebiyle,
Gürcistan ve Ermenistan arasında, bu devletlerin kurulduğu ilk günden beri
karşılıklı ve düzenli bir politik diyalog vardır.[19] Bu iki
ülke bazı işbirliği noktalarına da sahiptirler. Örneğin Ermenistan, Abhazya ve
Güney Osetya’yı tanımazken; Gürcistan da Karabağ çatışmaları konusunda tarafsız
bir tavır sergilemektedir.
Gürcistan ve Ermenistan, geçmişteki bazı
gerginliklere rağmen yukarıda bahsettiğimiz sebeplerle bu gün fazla bir problem
yaşamadan ilişkilerine devam etmektedirler.[20] Bu kapsamda,
iki ülkenin karşılıklı olarak birbirlerinin başkentlerinde açtıkları
elçilikler, kesintisiz bir şekilde çalışmaya devam ederken, bu yıl dâhil, hemen
her yıl devlet başkanı, başbakan veya bakan seviyesinde karşılıklı ziyaretler
yapılmaktadır.[21]
Tüm bu gelişmelerin sonuçları, Tiflis ve
Erivan ilişkilerinde stabil bir durum yaratmaktadır. Her iki ülkede de ortaya
çıkan belirgin ekonomik gelişmelerin ve AB’nin Gürcistan ile olan ilişkilerinin
gelişmesine paralel olarak Ermenistan’ın AB’nin bir sınır komşusu olmasının, Ermenistan-Gürcistan
ilişkilerini de dönüştüreceği beklenmektedir.[22]
4. İki ülke arasındaki önemli sorunlar
a. Azınlıklar sorunu
Ermenistan-Gürcistan ilişkilerini etkileyen en
önemli konu azınlıklar sorunudur. Ermenistan, ulusal azınlıkların kendi
kaderini tayin hakkını savunmaktadır. Ermenistan Gürcistan’ın toprak
bütünlüğünü tanıdığını ifade etmektedir fakat Ermenistan’ın azınlıklar
konusundaki bu tutumu, Abhazya ve Güney Osetya sorunları sebebiyle, Gürcistan’ı
rahatsız etmektedir.
Toprak bütünlüğü meselesinin
Ermenistan-Gürcistan ilişkilerinde ortaya çıktığı diğer bir husus Gürcistan’daki
Ermeni azınlığıdır. 2002 nüfus sayım sonuçlarına göre, Gürcistan’da 248.929
Ermeni yaşamaktadır. Bu da genel nüfusun yüzde 5,7’sine tekabül etmektedir.
Ermeniler, ülkenin güneyindeki Sameshi-Cavaheti vilayetine bağlı Ahalkale ve
Ninosminde yerleşim yerlerinde yoğun olarak yaşamaktadırlar. Bunun dışında,
fiilen bağımsızlığını sürdüren Abhazya’da da yaklaşık 70 bin civarında Ermeni
bulunmaktadır.
Cavaheti sorunu bağımsızlık sonrası dönemde
Gürcistan’da hiç gündemden düşmeyen sorunlardan birisi olmuştur. Sorunun kökeni
Cavaheti bölgesinde yoğun olarak yaşayan Ermenilerin özerklik talepleri
yatmakla birlikte; Rus askerî üslerinin kapatılması, Ahıska Türkleri’nin geri
dönüş süreci, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın yapımı gibi diğer
konularla ilişkili olarak sorun daha karmaşık bir hale dönüşmüştür.
2002 nüfus sayım sonuçlarına göre
Sameshi-Cavaheti vilayetinin toplam nüfusunun yüzde 42,87’sini oluşturan
Ermenilerin bu vilayete bağlı Ahalkale ve Ninosminde yerleşim yerlerindeki
oranı sırasıyla yüzde 94,3 ve 95,8’e kadar yükselmektedir.
Gürcistan’da, Cavaheti sorununun niteliğine
ilişkin iki temel görüş bulunmaktadır. Birinci görüş; bölgedeki ekonomik ve
toplumsal sorunların çözümüne ilişkin özerklik talebini demokratik bir yaklaşım
olarak değerlendirmektedir. İkinci görüş ise; özerklik taleplerini ayrılıkçılık
olarak görmektedir.
Zviad Gamsahurdiya’nın 1990 yılında, etnik
Gürcü milliyetçiliğinin temsilcisi olarak ve Ermenistan’ın, farklı etnik
gruplardan arındırılmış homojen yapısından da ilham alarak, diğer etnik
grupları “misafir” olarak kabul eden “Gürcistan Gürcülerindir.” söylemiyle,
iktidara gelmesi, durumu oldukça gerginleştirmişti. Gamsahurdiya’nın kullandığı
dil ve simgeler diğer etnik gruplar gibi Ermenilerin de milliyetçi
örgütlere yönelmelerine yol açmıştır.
25 Şubat 1988’de kurulan Cavah Halk
Hareketi, Dağlık Karabağ Savaşı’nın başlamasıyla giderek güçlenmiş ve
Cavaheti’deki gönüllülerin Karabağ’da savaşmak üzere gönderilmesini organize
etmiştir. Bu örgüt aynı zamanda, kendine bağlı silahlı gruplar da
oluşturmuştur. Cavah Halk Hareketi, Gamsahurdiya’nın Ahalkale’ye atadığı üç
valiyi kabul etmeyerek geri çevirmiştir. Sonunda Gamsahurdiya, Cavah’ın fiilî
gücünü kabul etmek zorunda kalarak, 11 Kasım 1991’de Cavah örgütünün önde gelen
isimlerinden Samvel Petrosyan’ı Ahalkale’ye vali olarak atamıştır.
İç karışıklıkların ardından Gamsahurdiya
ülkeyi terk edip, Eduard Şevardnadze devlet başkanı olduğunda iç karışıklıklar
kısmen yatışırken Güney Osetya ve Abhazya’da da çatışmalar hızlandı. Ağustos
1993’e kadar şiddetli bir şekilde süren iç savaş Gürcistan’ın yenilgisi ile
sonuçlandı.
Bu gelişmeler merkezî hükümeti zayıf
düşürürken, Cavaheti’deki örgütlerin bölge üzerindeki denetimlerini güçlendirdi.
Özellikle 1991-1994 yılları arasında, Ermeni paramiliter güçleri, bölgenin
denetimini tamamen ellerinde geçirdiler ve bölge Ermenilerin oluşturdukları
Temsilciler Konseyi tarafından yönetilmeye başlandı. Cavaheti bu dönemde,
görünürde Gürcistan’a bağlı fakat fiilen onun egemenlik alanı dışında bir bölge
haline geldi.
1994 yılında, Sovyetler Birliği dönemindeki
rayon temelindeki örgütlenme yerine daha geniş bölgeleri içeren vilayetler
sistemine geçildi. Bu çerçevede merkezi Ahıska olan Sameshi-Cavaheti vilayeti
oluşturuldu ve Cavaheti bölgesini oluşturan Ahalkale ve Ninotsminda rayonları
da bu vilayete bağlandı. Ermeniler bu düzenlemeye başlangıçta; vilayet genelinde
Ermeni nüfus oranınının düşürülmeye çalışıldığı iddiasıyla karşı çıkmışlarsa
da, zamanla bu düzenleme ters etki yaparak Ermenilerin özerklik isteklerinin sınırlarının
genişlemesine yol açtı. Ermeniler, bu rayonun da Sameshi-Cavaheti vilayetiyle
birleştirilmesini talep etmeye başladılar.
1990’ların ikinci yarısından itibaren
Cavaheti’nin fiilî bağımsız görüntüsü giderek değişmeye başladı. Bunda
Gürcistan devletinin toparlanması kadar Ermenistan’ın Cavaheti Ermenilerinin
ayrılıkçı eğilimlerini törpülemesi de etkili oldu. Çünkü Ermenistan, dünya ile
tek bağlantısı olan Gürcistan ile bir çatışmaya girmek istemiyordu.
Cavaheti sorunu açısından, Gürcistan’da
2003’de yaşanan “kadife devrim” bir dönüm noktası oldu. Devrimden kısa süre
sonra, Saakaşvili iktidarı, Acaristan’da merkezî yönetimin egemenliğini
sağladı. Ayrıca, Tiflis’in ülkedeki Rus üslerinin kapatılması yönündeki ısrarlı
çabaları sonuç verdi ve bu üsler kapandı. Bu iki gelişme Cavaheti’deki
ayrılıkçıların hareket alanlarını sınırlandırırken, Saakaşvili yönetimi
Cavaheti’de denetimi sağlamak için bu bölgeye yönelik çalışmalarını
yoğunlaştırdı.
Gürcistan’da 2012’deki yönetim
değişikliğinden sonra, önceki yönetimin uyguladığı kontrol ve baskılar
azaltılıp, durum daha stabil bir hale gelmesine rağmen Ermeni azınlığı konusu
hem Gürcistan’ın iç istikrarı ve hem de Ermenistan-Gürcistan ilişkileri açısından
önemli bir unsur olmaya devam etmektedir.
Erivan, Cavaheti konusunda tam bir ikilem
yaşamaktadır. Bir taraftan coğrafî konumu sebebiyle kendisi için önem arz eden
Gürcistan’la sıcak çatışmaya girmekten kaçınırken, diğer taraftan da Cavaheti
Ermenilerinin ayrılıkçılık yönündeki taleplerine de sırt çevirememektedir.
Ermenistan, dış dünya ile bağlantısını
güneyde İran ve kuzeyde Gürcistan üzerinden sağlamaktadır. Özellikle RF ile
ilişkilerini ve dış ticaretinin yüzde 80’ini Gürcistan üzerinden sağlayan
Ermenistan, Gürcistan ile ilişkilerinin gerilmesi durumunda, Cavaheti’de yeni
bir kazanımdan çok, kendisinin zarar göreceğini ve Karabağ’daki kazanımlarını
bile kaybedeceğini düşünmektedir. Bu yüzden de Erivan, Cavaheti Ermenilerinin
özerklik taleplerini desteklemekle birlikte, daha fazla ileri gitmelerini
istememektedir.
Öte yandan Gürcistan da, Cavaheti konusunda
bir ikilem yaşamaktadır. Mevcut durumdan memnun olmamakla birlikte, sorunun
çözümüne ilişkin atacağı sert adımların bir askerî çatışmaya dönüşmemesi için konuya
ihtiyatla yaklaşmakta, mevcut Abhazya ve Güney Osetya sorunlarına bir yenisini
eklemekten kaçınmaktadır.[23]
b. Abhazya Ermenileri
Cavaheti’nın dışında Gürcistan’da Ermeni
nüfusun yoğun olarak yaşadığı bir diğer bölge de Abhazya’dır. Abhazya’da 1989
yılında yapılan en son nüfus sayımına göre Abhazya nüfusunun yüzde 45,7’si
Gürcülerden oluşuyordu. Abhazların nüfusu da yüzde 17,8’di. Nüfusun diğer
kısmını ise büyük ölçüde Ermeni (%14,6) ve Ruslar (%14,3) oluşturuyordu. 1992-1993
Gürcü-Abhaz savaşından sonra Gürcü nüfusun önemli bir kısmı Abhazya’dan göç
etmiştir. Bu göç 2008 Rus-Gürcü savaşından sonra daha da artmıştır. Bu değişimi
göz önünde bulundurduğumuzda Abhazya’da; Abhaz, Ermeni ve Rusların oran olarak
bir birine yakın üç etnik grup haline geldiği görülmektedir.
Bu eşit oranda nüfus dağılımına rağmen
Abhazya’da Rus ve Ermeniler Abhazlara göre daha etkin durumdadır. Ermeni ve Rus
nüfusun Abhazya’daki etkinliğini artıran husus bu iki toplumun Abhazlara oranla
daha kentli olmalarıdır. Bu durum SSCB döneminde, daha güvenilir olma gibi
sebeplerle, desteklenmiş ve devlet hayatının değişik alanlarına da yansımıştır.
Abhazya Ermenileri Abhazya’da baş gösteren
etnik ayrılıkçı harekâtta yer almıştır. Hatta Abhazya’da yaşayan Gürcü nüfusun
Abhazya’dan kovulmasında başlıca rolü Ermenilerin oynadığı ileri sürülmektedir.
Abhazya Ermenilerinin Krunk adlı örgütünün faaliyetleri ve ünlü Ermeni subayı
Mareşal Bagramyan’ın adını taşıyan Ermeni Taburu’nun Gürcülere yönelik “vahşice” davranışları hem Gürcistan’da
hem de Abhazya mültecileri arasında canlılığını korumaktadır.
Abhazya Ermenilerinin Abhazya’nın ayrılıkçı
mücadelesine katılmaları iki etkenle açıklanabilir. Birincisi, kısa vadede
Dağlık Karabağ sorununa bağlı olarak ayrılıkçılığın genişleyerek meşruiyet
kazanmasıdır. İkincisi ise uzun vadeli olarak, hayali “Üç Deniz Arasında Büyük Ermenistan”ın bir parçası olarak kuzey
batı Ermenistan şeklinde telakki edilen Abhazya’nın bağımsızlığına kavuşmasının
sağlanmasıdır.[24]
c. Gürcü ve Ermeni kiliseleri sorunu
Ermenistan-Gürcistan ilişkilerinde varlığını
sürdüren bir diğer sorun ise Gürcistan’daki bazı kiliselerin hangi mezhebe ait
oldukları tartışmasıdır. SSCB döneminde kullanılmayan kiliseler bağımsızlık
ilanından sonra Gürcistan yönetimi tarafından onarılarak halkın hizmetine
sunulmaya başlanmıştır. Bu durum ise hem Gürcistan’daki Ermeniler, hem de
Ermenistan’da yoğun tepkilere yol açmıştır. Gürcistan tarafından 45 Ermeni, 6
Katolik ve 5 de Rus Kilisesinin Gürcüleştirildiğini iddia eden Ermenistan’daki
bazı çevrelere göre Gürcistan, Ermeni kültür mirasını sahiplenerek “kültürel soykırım” uygulamaktadır.[25]
Öte yandan, Gürcistan’daki kimi kiliselerin
Ermenilere ait olduğuna ilişkin Erivan’da, özellikle de Bilimler Akademisi gibi
devlet kurumları tarafından yapılan yayınlar Gürcü aydınlar arasında sert
tepkilere yol açmaktadır. Ermenistan’da yapılan yayınlarda Gürcistan’da çoğu
VI-XVII yüzyıllara ait yaklaşık 650 Ermeni kilisesinin var olduğu iddia edilmektedir.
Bu tartışma ülke içinde Ermeni ve Gürcü kiliseleri arasında da gün geçtikçe
artan bir oranda gerginliklere sebep olmaktadır.
Bu olayların etkisiyle Ermenistan Kilisesi
ile Gürcistan Kilisesi arasında son zamanlarda artan tansiyon büyük bir önem
arz etmektedir. Çünkü bu iki kilise aynı mezhepten olmakla birlikte, Gürcistan
ve Ermenistan’ın bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından iki toplumda da kendi
kimliklerini tanımlama açısında daha önemli bir dayanak haline gelmişlerdir.
Kiliseler arasındaki gerilim 19 Temmuz 2014
tarihinde, Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te bulunan Surb Eçmiyazin Ermeni
Kilisesi’nde, kilisenin papazının da karıştığı, Ermeni ve Gürcüler arasında meydana
gelen küçük bir çatışmanın ardından yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Çıkan bu
çatışma kısmen önemsiz gibi görünmesine rağmen kısa sürede hem iki kilise
arasında hem de iki ülke arasında sert tartışmalara sebep olmuştur.
Olayın ardından Ermeni kilisesinin
pisikoposu Gürcistan otoritelerine, ‘’nefret suçu’’ diye tanımladığı bu olayı
araştırmalarını talep eden bir beyanname yayımlamıştır. Bunu Ermenistan
dışişleri bakanlığından yapılan Tiflis tarafından ‘’tam ve tarafsız’’ bir
araştırma yapılması çağrısı, Eçmiyazin Kutsal Kilisesi tarafından Gürcistan’da
etnik ve dini hoşgörüsüzlük suçlaması ve Ermenistan Adalet Bakanı Hovasyan
Manukyan tarafından olayın şiddetle kınanması takip etmiştir.
Gürcülere göre, bu olaya bu tür tepkiler; bu
çatışmadan çok iki toplum ve iki devlet arasındaki ilişkilerin altında yatan temel
problemlere ve 1989 yılında Tiflis’te bir Gürcü katedrali inşası konusunda
yaşanan anlaşmazlığa dayanmaktadır.
1989 yılında Gürcü katedralinin yapımı,
orada çok eskiden beri bulunan bir Ermeni mezarlığı olduğunu iddia eden
Ermeniler için bir problem olmuştu. Bu sorun kısa sürede çözülmüş gibi görünse
de daha sonra Gürcistan’daki hangi kilisenin kime ait olduğu konusunda ortaya
çıkan tartışmalarla iki kilise arasındaki gerginlik tekrar arttı. Tartışmanın en önemli unsurlarından biri de
Gürcistan’ın başkentinde bulunan Surb Norasyan kilisesi ile ilgiliydi.[26]
Ermenistan diplomasisi, eğer o kilise Ermeni
Kilisesine ait değilse, o kilisenin Gürcistan kilisesine de ait olamayacağına
dair bir anlaşma yapmaya çalıştı. Fakat buna rağmen Ermeni kilise mensupları o
kiliseyi ziyaret etmeye ve Gürcüleri kızdıran değişik ibadetler yapmaya devam
ettiler.
Kiliselerin liderleri, biri diğerine nasıl
hitap edeceklerine karar veremediği için, bu sorunu çözmek konusunda bir
anlaşmaya varamadılar. Sonuçta sorun devlet başkanına kadar gitti. O zamanki
devlet başkanı Mikhail Saakashvili bu çekişmeyi, Ermeni Kilisesine Gürcü
Kilisesi ile yasal düzeyde eşitlik vererek çözmeye çalıştı. Fakat Ermeni
kilisesinin bu kazanımı Gürcü kilisesini rahatsız etti. Gürcü kilisesi, iki ülkenin elde etmek için
1918’de savaştıkları ve bir kısmı Ermenistan devleti topraklarında kalan bir bölge
olan Agarak-Tashir için bir psikoposluk kurarak buna karşılık verdi. Gürcü kilisesi, bunu yapmaya hakkı olduğunu,
çünkü orada yaşayan Gürcü Ortodoks bir nüfus olduğunu ve onların kilisenin bir
parçası olması gerektiğini iddia etti. Ermeni Kilisesi ise Gürcistan’ın orada
hiçbir yasal hakkı olmadığını söyledi. Bu
tartışmalar şu anda yatışmış görünse de, kiliseler sorunu hala, her an
patlamaya hazır bir bomba gibi, ortada durmaktadır.[27]
Sonuç.
Ermenilerin 19.yüzyılda Rus emperyalizminin bir
aracı olarak Gürcistan’a göç etmeleri ve Ermeni milliyetçiliğinin sınırsız
büyüklük duygusu Gürcü toplumunda Ermenilere karşı olumsuz fikirlerin
yayılmasına yol açmıştır. Gürcü ulusal kimliği Ermeni karşıtlığı üzerine
şekillenmiştir. İki toplum arasında bu tarihsel güvensizlik, iki ülkenin
bağımsızlığı sonrası ilişkilerini de etkilemiştir. Farklı stratejik yönelim ve
ulusal hedefler var olan güvensizliği daha da artırmıştır. Böylece, iki ülke
ilişkilerine genel olarak karşılıklı güvensizlik bulunmaktadır.
Bununla birlikte, Ermenistan’ın yayılmacı
politikaları ve Gürcistan’daki Ermeni azınlığın yarattığı tedirginlik iki ülke
ilişkilerinde önemli bir faktör durumundadır. Fakat iki ülke de, karşı karşıya
oldukları bazı zorunluluklar sebebiyle karşılıklı ilişkilerde çatışmadan kaçınmaya
çalışmaktadırlar. Bu sebeple sürekli bir siyasi ve ekonomik ilişki içinde
olmaya devam etmektedir. Şu anda iki ülke ilişkisi stabil durumdadır. Bölgedeki
mevcut durumda önemli bir değişiklik olmadıkça ilişkilerde köklü bir değişim
olması beklenmemektedir.
KAYNAKLAR:
Kitaplar:
1. CEMİLLİ, Elnur; ABD’NİN Güney Kafkasya
Politikası, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007.
2. HASANOĞLU, Murteza; CEMİLLİ, Elnur; Güney
Kafkasya’da ABD Politikası, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2006
Süreli
Yayınlar:
1. NURİYEV, Elkhan; Jeopolitik Hamleler ve
Yaklaşan Tehlikeler, Kafkasya Vakası, Harp Akademileri Dış Basın Bülteni, Harp
Akademileri Basımevi, İstanbul, Yıl:37, Sayı:279, 2001.
Elektronik
Yayınlar:
1. AĞACAN, Kamil; Ermeni Araştırmaları
Enstitüsü, Sayı 19, Sonbahar 2005, http://www.eraren. org/index.php? Page=DergiIcerik&IcerikNo=364
2. Armenia and Georgia: A New Pivotal
Relationship in the South Caucasus? PONARS Eurasia Policy Memo No. 292
http://www.ponarseurasia.org/sites/default/files/policy-memos-pdf/Pepm_292_Minasyan_Sept2013.pdf
3. DEVECİ BOZKUŞ, Yıldız; Rusya'nın
Gürcistan'a Müdahalesinin Ermenistan’daki Yankıları, http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=Makaleler&MakaleNo=3213
4. Georgia, Armenia and Azerbaijan – a brief
geopolitical analysis,http://english.geopolitics. ro/ Georgia-armenia-and-azerbaijan-a-brief-geopolitical-analysis/
5. GOBLE, Paul; Gürcü ve Ermeni kiliseleri
arasındaki tansiyon artıyor, Publication: Eurasia Daily Monitor Volume: 11
Issue: 146August 8, 2014 02:42 PM Age: 92 days,
http://www.jamestown.org/single/?tx_ttnews%5Btt
news%5D=42732&no_cache=1#.VF6TOfmsXD8
6. http://www.statistics.ge/
7. http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/sozde_ambargonun_gercek_sonuclari_.html
8. KUCERA, Joshua; The Bug Pit Armenia
Azerbaijan Georgia April 19, 2011, Russiahttp://www.eurasianet.org/ node/63331
9. MANİSYAN, Sergey; “Russian-Armenian
Relations: Affections or Pragmatism?”, PONARS Eurasia Policy Memo No. 269, July
2013. 3
10. MELİKYAN, Johny; https://www.opendemocracy.net/od-russia/johnny-melikyan/georgia-looks-west-armenia-east-EU-CU-NATO, 3 September 2014
11. Ministry of Foreign Affairs of Georgia,
Relations between Georgia and Republic of Armenia,
http://www.mfa.gov.ge/index.php?lang_id=ENG&sec_id=363
12. OSKAN,Kevork; Georgia and Azerbaijan:
Between Russia and the West, http://fpc.org.Uk/ articles/607.
13. Relations between Georgia and Republic
of Armenia, Ministry of Foreign Affairs of Georgia, http://www.mfa.gov.ge/index.php?lang_id=ENG&sec_id=363
14. “EU-Armenia: About Decision to Join the
Custom Union, ”September 6, 2013 (http://ec. europa.eu/commission_2010-2014/fule/headlines/news/2013/09/20130906_en.htm).
15. www.jamestown.org/pubs/view/pri_004_010_004.htm
[1] Georgia,
Armenia and Azerbaijan – a brief geopolitical
analysis,http://english.geopolitics.ro/georgia-armenia-and-azerbaijan-a-brief-geopolitical-analysis/
[2] Kamil Ağacan,
Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Sayı 19, Sonbahar 2005, http://www.eraren.
org/index.php? Page=DergiIcerik&IcerikNo=364.
[3] Elkhan
Nuriyev, Jeopolitik Hamleler ve Yaklaşan Tehlikeler, Kafkasya Vakası, Harp
Akademileri Dış Basın Bülteni, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, Yıl:37,
Sayı:279, 2001,s.57-58.
[4] Detaylı
bilgi için bkz. Elnur Cemilli, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası, IQ Kültür Sanat
Yayıncılık, İstanbul, 2007, s.95-112.
[5] Johny Melikyan
3 September 2014 https://www.opendemocracy.net/od-russia/johnny-melikyan/georgia-looks-west-armenia-east-EU-CU-NATO
[6] Joshua
Kucera,The Bug Pit Armenia Azerbaijan Georgia April 19, 2011, Russiahttp://www.eurasianet.org/
node/63331
[7]
Oskanian,a.g.m., http://fpc.org.uk/articles/607
[8]
İngilizce adıyla; CIS (Commonwealth of Independent States) olarak
bilinmektedir.
[9] İngilizce
adıyla; CSTO (Collective Security Treaty Organization) olarak bilinmektedir.
[10] Detaylı
bilgi için bkz. Murteza Hasanoğlu-Elnur Cemilli, Güney Kafkasya’da ABD
Politikası, IQ Yayıncılık, İstanbul, 2006, s.135-150.
[11] Yıldız
Deveci Bozkuş, Rusya’nın Gürcistan’a Müdahalesinin Ermenistan’daki Yankıları, http://www.eraren.org/ index.php?Lisan=tr&Page=Makaleler&MakaleNo=3213
[12] Kevork
Oskanian, Georgia and Azerbaijan: Between Russia and the West,
http://fpc.org.uk/articles/607.
[13] http://tr.wikipedia.org/wiki/Vladimir_Putin
[14]
İngilizce adıyla; Eurasian Economic Union’un kısaltmasıdır.
[15] Sergey
Minasyan, “Russian-Armenian Relations: Affections or Pragmatism?”, PONARS
Eurasia Policy Memo No. 269, July 2013. 3
[16] Armenia
and Georgia: A New Pivotal Relationship in the South Caucasus? PONARS Eurasia
Policy Memo No. 292
http://www.ponarseurasia.org/sites/default/files/policy-memos-pdf/Pepm_292_Minasyan_Sept2013.pdf
Caucasus Institute (Yerevan),September 2013.
[17] Ağacan,a.g.m.,
http://www.eraren. org/index.php? Page=DergiIcerik&IcerikNo=364
[18] Ağacan,a.g.m.,
http://www.eraren. org/index.php? Page=DergiIcerik&IcerikNo=364
[19]
Ministry of Foreign Affairs of Georgia, Relations between Georgia and Republic
of Armenia, http://www.mfa.gov.ge/index.php?lang_id=ENG&sec_id=363
[20]
Melikyan,a.g.m.,https://www.opendemocracy.net/od-russia/johnny-melikyan/georgia-looks-west-armenia-east-EU-CU-NATO
[21]
Ministry of Foreign Affairs of Georgia, Relations between Georgia and Republic
of Armenia http://www.mfa.gov.ge/index.php?lang_id=ENG&sec_id=363
[22] 5
“EU-Armenia: About Decision to Join the Custom Union,” September 6, 2013
(http://ec.europa.eu/commission_2010-2014/fule/headlines/news/2013/09/20130906_en.htm).
4
[23] Ağacan,a.g.m.,
http://www.eraren. org/index.php? Page=DergiIcerik&IcerikNo=364
[24] Ağacan,a.g.m.,
http://www.eraren. org/index.php? Page=DergiIcerik&IcerikNo=364
[25] Ağacan,a.g.m.,
http://www.eraren. org/index.php? Page=DergiIcerik&IcerikNo=364
[26] Tensions
Between Georgian and Armenian Churches Escalate, The Jamestown Foundation, http://www.jamestown.org/single/?tx_ttnews%5Bswords%5D=8fd5893941d69d0be3f378576261ae3e&tx_
ttnews%5Ball_the_words%5D=nabucco%20hungary&tx_ttnews%5Bpointer%5D=4&tx_ttnews%5Btt_news%5D=42732&tx_ttnews%5BbackPid%5D=7&cHash=b8f77a8679724ef241aae622659d3146#.VJtNgV4gPA
[27] Paul
Goble, Gürcü ve Ermeni kiliseleri arasındaki tansiyon artıyor, Publication:
Eurasia Daily Monitor Volume: 11 Issue: 146August 8, 2014 02:42 PM Age: 92
days, http://www.jamestown.org/single/?tx_ttnews%5Btt
news%5D=42732&no_cache=1#.VF6TOfmsXD8