.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

23 Ağustos 2024 Cuma

Hırsız arsız, suçlu güçlü olmuş.

 Bu gün bir televizyon programı izliyorum.

Bir gazeteci konuşuyor.

Adam uzun süre araştırarak Türkiye'de kokain kaçakçılığı ve yolsuzluk yapan bazı kişileri tespit etmiş.

Tespit ettiği bilgilerle bir kitap yazmış.

Kitap, ülkemizde ve ülkemiz üzerinden başka yerlerde yapılan uyuşturucu ve kara para trafiğini anlatıyormuş.

Gazeteciyi bu günlerde polis karakoluna çağırmışlar.

Gittiğinde bir de ne görsün?

Televizyonlara çok çıkan bir hukuk profesörünün avukatlığını yaptığı Tunus asıllı birinin kardeşi kitabın toplatılması için dava açmış.

Şikayette bulunan ve dava açan kişi, 2022 yılında Mersin limanında yakalanan 258 kilogram kokainin sahibi Fas vatandaşı Alaa Ben Khadra'nın kardeşi Ahmed Ben Khadra.

Memleket ne hale geldi.

Uluslararası uyuşturucu şebekeleri ülkemizde kamp kurmuş.

Ülke kara para aklama merkezi olmuş.

Şuçlularda öz güven zirvede.

Yaptıkları yüzünden mahcup olacağına, suçu ve yolsuzlukları ortaya çıkaran gazetecileri mahkemeye veriyorlar.

Öyle bir ülke haline geldik ki, hırsızı arsız, suçlusu güçlü oldu.


Ekonomide kötü günler geçti. Şimdi daha kötü günler geliyor.

 Bir video seyrediyorum.

7 ayda 1554 firma konkordota ilan etmiş.

Yani battığını açıklamış.

Rakam büyük diye şoka girdiyseniz söyleyeyim: Daha büyük şoka hazır olun.

Batan her firma, büyüklüğüne bağlı olarak onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce başka firmanın batmasına sebep oluyor.

Çünkü batan firmaya mal satmış ve alacağı olan firma, parasını alamayınca batacak.

Batan firmalarla iş ilişkisi olan birçok firma, alacak verecek ilişkisi olmasa da batacak.

Çünkü bir firma birçok firma ile ilişki içindedir.

O firma kapanınca, bağlantılı diğer firmaların işleri de bozulur.

Hadi hayırlısı.

Eskiden olsa dürüst denilecek olan şoföre şimdi salak diyorlar.

 Antalya'da bir özel halk otobüsü şöförü, bir süre önce aracında bulduğı ve içi dövizle dolu cüzdanı sahibini bularak teslim etmiş.

Bizim çocukluğumuzda ve gençliğimizde de zaman zaman böyle olaylar olurdu.

Bu haber basına "Dürüst Şöför" veya "Kahraman Şöför" gibi başlıklarla düşerdi. 

Şimdi işler değişti.

Çünkü toplum 20 küsur yıldır giderek artan bir hızla ahlaksızlaşıyor.

Dindar nesil yaratacağız diyenlerin yarattığı toplum ahlaksız oldu maalesef.

Bu sebeple dürüst şoförümüz sosyal medyaya "salak şoför" diye düşmüş.

Google'da "salak şoför" yazıp aratırsanız adamın adı çıkıyor.

Adam da bundan şikayetçi.

Toplum dürüstlüğü aptallık olarak görmeye başladı.

Hadi bizde ahlaksızlık tavan yaptı ama sosyal medya platformlarına ne oluyor anlamak mümkün değil.

Şoförümüz "salak şoför" yazanlara yaptığının salaklık değil dürüstlük olduğunu anlatan cevaplar yazılınca bazı sosyal medya platformları şoförü engellemiş veya kısıtlamış.

Ne diyeyim?

Allah sonumuzu hayır etsin.

Durum Vahim: Alenen Soygun ve Gasplar Yaygınlaşabilir.

 Haberleri izliyordum.

Bir grup hırsız, inşaat malzemesi deposunu basmışlar.

Bekçiyi rehin alıp depoları boşaltmışlar.

Yükte hafif, pahada ağır malzemeleri tercih etmişler.

Getirdikleri araç çaldıklarını almamış.

Üç tur yapmışlar.

Ekonomi çok kötü.

Ahlaksızlık normalleştirildi.

Çalışarak kazanmak zaten zor ama bu artık enayilik olarak da görülüyor.

Dindar nesil yetiştireceğim diye iktidara gelenlerin 20 küsur yılda ülkeyi getirdikleri son durum bu.

Bu gidişat, işlerin daha da kötüye gideceğinin işareti.

Herkes kendini, malını ve mülkünü korumak için şimdiden tedbir alsa iyi olur.

Enflasyonun Sebebi Hükümet.

 Benzinden sonra bu gün motorine de zam gelmiş.

Malum akaryakıt fiyatının çoğu vergi.

Yani hükümet yüksek vergi aldığı için bu kadar pahalı.

Tütüncüde bir paket sigara 25 lira.

Marketten bir paket sigara alırsanız 75 liradan fazla.

Bu fark neden kaynaklanıyor.

Devletin aldığı vergiden.

İçecek, yiyecek, giyecek gibi her şeyden yüksek vergi alınıyor.

Bu durum fiyatları artırıyor.

Akaryakıt gibi her alanda kullanılan ürünlerdeki vergi artışı ise her şeyin fiyatını artırıyor.

Bence maliye bakanının çok fazla kafa yormasına, ekonomik teorilerle uğraşmasına gerek yok.

Devlet israfı bıraksın.

Yandaşlara paraları peşkeş çekmesin.

Büyük şirketlerin vergisini ittal etmesin, son kuruşuna kadar alsın.

Buradan tasarruf edilen para kadar vergiler azaltılsın.

Enflasyon kendiliğinden düşer.

Benden söylemesi.

Kitap ve Kırtasiyeleri Pahalı Satan Özel Okullara Denetim Geliyor

 Her yıl okul kayıtları başladığında hep benzer şikayetler duyuluyor.

Devleti yönetenler de buna bir tedbir getirmiyor.

Onun yerine laf-ı güzafla milleti oyalıyor.

Nitekim bu yıl da aynı şeyler olmaya başladı.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın hiçbir okul bağış adı altında velilerden para alamaz şeklindeki açıklamalarına rağmen bu yıl da devlet okullarına kayıtlarda okul aile birliği paravanı altında velilerden büyük miktarlarda para alındığı haberleri gelmeye başladı.

Bu yıl ekonomi çok kötü olduğundan, ekonomik olarak daha iyi durumda olan vatandaşlardan da bazı şikayetler geliyor.

Şikayetler özel okullar hakkında.

Özel okullar, kitap ve kırtasiyeyi çok yüksek fiyattan sattığından velilerden şikayetler artı.

Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı özel okullarda denetim başlatacağını duyurdu.

MEB'in açıklaması şu şekilde:

"Özel okul fiyatları her yıl fahiş bir şekilde artırılamaz, fiyat artışları belirlenen sınırlar içinde olacak. Pahalı kitap ve kırtasiye satışı ile ilgili olarak da özel okullarda denetim başlatacak. Özel okullar sadece kar düşünerek hareket edemezler."

Bakanlık açıklamayı yaptı.

Belki denetim filan da yapar.

Ama bir işe yarar mı bilmiyorum.

İki çocuğum da ilk ve orta okulu özel okulda okudu.

O zamanlar da bakanlı buna benzer açıklamalar yapardı.

Hiçbir işimize yaradığını hatırlamıyorum.

İnşallah bu defa yarar.

Dikkat! Yeni salgın tehdidi. Batı Nil Virüsü Türkiye'de Görüldü

Korona virüsünün dünyada yarattığı sorunların etkileri hala tam olarak ortadan kalkmamışken şimdi de art arda yeni salgın haberleri çıkmaya başladı.

Afrika'da çıkan "Maymun Çiçeği" salgınının tedirginliğini yaşarken şimdi de "Batı Nil Virüsü" diye yeni bir salgın yayılmaya başladı.

Sağlık Bakanlığı açıklamalarına göre Maymun Çiçeği hastalığı henüz Türkiye'de görülmedi ancak Batı Nil Virüsü için durum o kadar iyi değil.

Türkiye'de 6 kişide bu hastalık görüldü.

Üstelik Avrupa'da bu hastalığın en çok görüldüğü ülke de bizim komşumuz.

Mevcut verilere göre Avrupa'da bu hastalığın en çok görüldüğü ülke Yunanistan.

Toplam 41 vaka görülmüş.

Onu İtalya takip ediyor.

Yaz sezonunda Türkiye'nin aşırı pahalı olması sebebiyle daha ucuz olan Yunan adalarına giden insan sayısındaki patlama sebebiyle bu hastalık Türkiye'de de hızla yayılabilir.

Korona dahil bütün hastalıkların çıkış kaynağı bazı hayvanlar.

Koronanın Çin'de bir hayvandan yayıldığı söylendi.

Maymun Çiçeği hastalığı da adı üstünde maymunlardan yayılan bir çiçek hastalığı.

Batı Nil Virüsü'nün kaynağı ise kuşlar.

Ancak hastalık doğrudan kuşlardan insanlara bulaşmıyor.

Hastalık, kuşlardan kan emip sonra da insanlardan kan emen sivri sinekler yüzünden yayılıyor.

İnsandan insana yayıldığına dair pek bir veri yok çok şükür.

Ama yaz dönemi henüz bitmediğinden sivrisinekler sayesinde bu hastalığın birçok bölgede yayılma riski var.

Nitekim, İstanbul'da yapılan bir araştırmaya göre bu şehrimizdeki kuşlarda şu anda bu hastalık var.

Yani İstanbul'da hastalık hızla yayılabilir.

Neyse ki hastalığa yakalanmamak için bazı tedbirler alınabiliyor. 

Öncelikle sivri sineklerin veya kuşların girmesini önlemek için pencerelere sineklik takılmalı.

Gece, sinekleri çekmemek için balkon lambaları yakılmamalı.

Ayrıca, sivri sinek sokmalarını önlemek için sinkov kullanılmalı.

Yada, sineklerin sevmediği doğal kokular da kullanılabilir.

Herkes gerekli tedbiri alırsa hastalığın yayılması önlenebilir.

Herkesin hassasiyet göstermesini umuyorum.

Saplıklı günler diliyorum.

MHP neler yapıyor, neden yapıyor?

 MHP'nin arası AKP ile bir süredir soğuk.

Sinan Ateş cinayeti sonrası hükümetin tavrı, bu soğumayı daha da artırmış gibi görünüyor.

Zaten uzun bir süredir Bülent Arınç gibi birçok AKP'linin MHP'nin AKP için yük olduğunu, bir an önce MHP'den kurtulmak gerektiğini düşündüğü bir sır değil.

Çünkü bu kişiler bunu değişik mecralarda dillendiriyor.

Ama AKP'nin MHP'den kopması şu an mümkün değil.

Yerel seçimde ikinci parti durumuna düşen AKP, ekonomik çöküşün de etkisiyle her geçen gün eriyor.

İlginç bir şekilde, anketlerde MHP gücünü koruyor.

Hatta oyunu bir miktar artırmış gibi görünüyor.

Bu sebeple bazı televizyon kanallarında AKP'nin Cumhur İttifakı'nın küçük ortağı haline geldiği tartışmaları yapılıyor.

Bunun farkında olan AKP, son zamanlarda kamuoyuna yönelik tuha görünen mesajlar veriyor.

Geçenlerde Bahçeli'nin odasındaki 17-25 mesajı çok tartışıldı.

Bu gün de MHP'liler Türkiye İşçi Partisi ve DTP'ye salvo şeklinde bir seri atış yaptı.

Hatta hızını alamayıp arada CHP'ye de çaktı.

Durup dururken yapılan bu çıkış da rast gele bir şey olamaz.

Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla tarzı yeni bir mesaj.

Bence şunu demek istiyorlar: Hey ortak, eriyip gidiyorsun, muhalefet seni çiğ çiğ yiyecek ama ses çıkaramıyorsun, ama ben her zaman buradayım, ben olmazsam bunlar seni yer, yumuşama mumuşama diye benden kopup muhalefetle yakınlaşma, sonra sonun hayırlı olmaz. 

Bakalım AKP2nin tepkisi ne olacak.

Reis, mesajı almış herhalde.

Kendi partisini uyarıyor.

Partiyi tekrar toparlamak için yorulanlar bıraksın diye bir şey söylemiş bu gün.

Ama gözden kaçırdığı bir şey var.

En çok yorgun düşen kendisi.

Son zamanlarda ne partiye hakim olabiliyor, ne muhalefeti istediği gibi oynatabiliyor ne de ülke gündemini istediği gibi değiştirebiliyor.

İhtiyarlık herkes için zor.

İnsanın enerjisi azalır.

Yürümekte, ayakta durmakta ve hatta konuşmakta zorlanır insan.

Sesi eskisi kadar gür çıkmaz.

Dikkati azalır.

Hafızası zayıflar.

Bu durum, bir şarkıda da söylendiği gibi "Yolun sonu görünüyor." anlamına gelmektedir.

MHP de yolun sonunu görmüş, buna göre pozisyon almaya başlamış olabilir.

Dünya Tam Bir Kaos Ortamına Girdi: Bu durum Bir Genel Savaşa Dönüşebilir mi?

 Önce Arap Baharı denilen bir dizi iç savaş ortaya çıktı.

Bu savaşlardan en büyük darbeyi Libya ve Suriye aldı.

Her ülkedeki Arap Baharı olayları, dünya üzerinde süper güç olan veya olma iddiasında olan bütün devletlerin müdahalesine sebep oldu.

Ancak bu durum, Libya ve Suriye'de vekaleten yürütülen bir dünya savaşına dönüştü.

Bu savaş, 1. ve 2. Dünya Savaşı'ndan farklı olarak geniş bir coğrafyaya yayılmadı andak dünya savaşı olarak nitelendirebilecek şekilde çok sayıda ülkenin bilfiil içinde olduğu uzun süreli çatışmalara sahne oldu.

Bunun sonucunda Libya ve Suriye fiilen bölündü.

Ukrayna Savaşı ise Soğuk Savaş dönemini andıracak şekilde iki kutuplu bir dünya savaşının her türlü özelliğini taşıyan bir savaş oldu.

Bunun ardından başlayan Gazze Savaşı, olayı başka bir boyuta taşıdı.

Dünya çapında ilk defa İsrail birçok ülke kamuoyu tarafından mütecaviz olarak tanımlandı ve NAZİ'lere benzetilerek protesto edildi.

Gazze Savaşı, Ortadoğu'da birçok devletin katıldığı bir genel savaşın çıkma riskini de doğurdu.

Özellikle Hamas liderinin İran'da İsrail'in düzenlediği bir suikast ile öldürülmesi, bu riski tehdit seviyesine çıkardı.

Aslında savaş daha önce Gazze sınırları dışına yayılmaya başlamıştı.

İran destekli Lübnan Hizbullahı ve daha önceleri o kadar dikkat çekmeyen Yemen'deki İran yanlısı Şii Husilerin olaya karışması, savaşın boyutunu hem değiştirdi hem de genişletti.

Yemen de uzun süredir Suudi Arabistan ve İran'ın müdahil olduğu iç çatışmalarla çalkalanıp duruyordu.

İran yanlısı Husiler'in dünyanın en önemli deniz yollarından biri olan ve Süveyş Kanalı'na yakın bölgeyi kontrol etmesi, çatışmaların neredeyse her devleti ilgilendiren bir nitelik kazanmasına sebep oldu.

Aslında Husiler, neredeyse hiçbir ekonomik gücü ve herhangi bir devlet ordusuyla karşılaştırıldığında ciddiye alınacak bir askeri güzü olmayan bir yapı.

Buna rağmen, hızlı karar alıp uygulamaları, hiçbir devletten çekinmemeleri ve dünyanın tek süper gücü olan ABD'ye bile kafa tutmaları sebebiyle gücüne göre mütenasip olmayan bir etki yaratıyor. 

Yani asimetrik bir etki yaratıyor.

Bu da oldukça önemli sonuçlar doğuruyor.

Husiler, İran'dan temin ettikleri kısa menzilli füzelet, insansız hava araçları ve insansız deniz araçları ile bir süredir Babülmendep Boğazı'ndan geçen ve İsrail'e askeri malzeme taşıdığı iddia edilen sivil gemileri vuruyor.

Bu durum karşısında ABD, İngiltere ve Fransa, neredeyse bütün askeri gemilerini bölgeye gönderdi.

Amaçları, kendilerine ve İsrail'e ait sivil gemileri korumaktı. 

Ancak bunda başarı sağlayamadılar.

Aksine, basına düşen haberlere göre Husiler, Amerikan askeri gemilerini de vurdular.

Buna karşılık ABD ve müttefikleri Yemen'i bombaladılar.

Ama bundan hiçbir sonuç alamadılar.

Çünkü modern ve güçlü silahlarının etkili olacağı bir gücü olmayan Husilerden birkaç kişiyi öldürmekten başka bir şey yapamadılar.

Husiler kullandıkları basit silahlarla gemileri vurmaya devam ettiler.

Nitekim bugün, bölgede Yunanistan bandıralı bir petrol tankeri vurulmuş.

Motoru duran tanker sürüklenmeye başlayınca personeli tahliye edilmiş.

Görüntülerden yandığı anlaşılan tankerin sabitlenmesi ve doğal bir felakete sebep olmadan söndürülmesi bölgedeki Batı gemilerini bir süre meşgul edecek gibi görünüyor.

Gerçi olayı henüz üslenen yok ama en güçlü aday Husiler.

Çatışmalar yakında Kafkasya'ya da sıçrarsa sürpriz olmaz.

Nitekim Putin de Azerbaycan'ı ve bölgedeki kendine bağlı cumhuriyetleri ziyaret etti.

Hem de Ukrayna'nın taarruz ederek büyük bir Rus toprağını ele geçirdiği kritik bir durumda.

Eğer İran İsrail'e büyük bir misilleme yaparsa, muhtemelen Amerikan gemilerinden bir saldırı ile karşı karşıya kalacaktır.

Bu durum, hiç beklenmedik şekilde Türkiye'yi de içine alan geniş kapsamlı bir savaşı tetikleyebilir.

Rusya'nın uzun süredir nükleer silah kullanma tehdidini ve Amerika'nın nükleer hazırlık seviyesini yükselttiğini duyurması da dikkate alındığında, olay dünyanın şimdiye kadar kaşılaştığı en büyük felakete sebep olabilir.

Gerçi aklı başında hiçbir devlet sonunu tahmin edemeyeceği bir nükleer savaşı başlatmaz ama tarih savaşların sürprizlerle dolu olduğunu gösteren örneklerle doludur.

1914'te bir Sırp milliyetçisinin öldürülmesinin 1. Dünya Savaşı'na, Hitler gibi bir sapığın ise 2. Dünya Savaşı'na sebep olabileceğini de hiç kimse önceden tahmin edememişti.

Türkiye, hesaplarını her ihtimali dikkate alarak yapmalıdır.

Çünkü Türkiye, tüm mevcut ve muhtemel çatışmaların ortasındadır.

Çatışmalardan en çok zarar görecek ülkelerin de başında gelmektedir.


22 Ağustos 2024 Perşembe

Kahramanmaraş'ta bir hastanede stent yolsuzluğu: Resmen tuz bile kokmuş.

 Haberleri izliyorum.

Kahramanmaraş'taki bir hastanede, kalp-damar rahatsızlığı sebebiyle gelen hastalara damar tıkanıklığı teşhisi konulduğunda bazı doktorlar "Devlet'in verdiği stentler kalitesiz. Sağlığınıza zarar verir. Benim size tavsiyen, falanca firmadan stent alıp getirmeniz. O stentler çok kaliteli." diyormuş.

Şans bu ya, hasta doktorun yanından çıkınca adı geçen firma temsilcisi de tesadüfen kapı önünde oluyormuş.

Hasta şansına sevinip hemen adamla konuşup doktora istediği stenti getiriyormuş.

Doktor stenti takıyor ve hasta evine gidiyormuş.

Ama bir süre sonra bu konuda şikayetler gelmeye başlamış.

Çünkü normalde 2.500 lira olan stent hastalara 8.000 ila 15.000 lira rasında bir fiyata satılıyormuş.

Üstelik şikayet üzerine yapılan kontrolde satılan stentlerin bazılarının süresi geçmiş bazılarının ise çakma olduğu tespit edilmiş.

Olayın diğer bir yönü ise devletin aslında hastanelere hastalara bedavaya takılsın diye stent gönderiyor olması.

Bu stentlerin de sarfı yapılması lazım ki yukarıdan kimse kıllanmasın.

Doktorlar, dışarıdan stent alınmasına rağmen evrakları depodan takılmış gibi gösteriyormuş.

Depo kontrol edildiğinde, bu stentlerin sarfının yapıldığı ve depodan çıktığı tespit edilmiş.

Belki de depodaki stentleri de bahse konu firma aracılığı ile satıyorlarmış.

Olay sadece Kahramanmaraş ile sınırlı olsa iyi.

Haber televizyonlara düşünce Türkiye'nin değişik bölgelerinden telefonlar gelmeye başlamış.

Meğer her yerde benzer şekilde stent takılma olayları yaşanıyormuş.

Eskiden yapılan anketlerde en çok güvenilen kurum olarak silahlı kuvvetler çıkardı.

Bu gün koruması ve şöforü olan uzman çavuş ve astsubay ile birlikte makam rabasını kullanarak insan kaçakçılığı yapan generaller görüyoruz.

Eskiden imamlara, hacılara, hocalara, hiç olmazsa kırsal kesimide güvenilirdi.

Şimdi din adamları siyasete bulaşmış, tarikatlar badeleme ve çocuk tacizi ile anılır olmuş durumda.

İnsanlar bu saydıklarımızın dışında en çok doktorlara güvenirdi.

Sağlığını, hayatını onlara teslim eder, ne derlerse inanır ve uygulardı.

Şimdi de doktorların hastalarının sağlığını hiçe sayarak dolandırıcılık yaptığını öğreniyoruz.

Bu millet kime güvenecek.

Toplum çok bozuldu.

20 küsur yıldır dindar nesil yetiştireceğiz diyenlerin başardığı şu: Ahlaksız bir nesil yetiştiriyorlar.

Her yer ve her şey bozuldu.

Adeta tuz bile koktu.