.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

20 Ağustos 2024 Salı

İnsanoğlu hasta bir tür herhalde.

 Antik Mühendislik diye bir program izliyorum.

İnsanoğlunun daha taş devrinde yaptığı ve ne maksatla veya nasıl yapıldığı henüz bilinmeyen anıtları anlatıyorlar.

Mesela Fransa'sa daha taş devrinde yüzlerce büyük taşı 6-8 sıra halinde geniş bir alana dizmişler.

Taşlar 1,5 metre ile 6 metre arasında değişen boylarda.

Taş devrini gözümde canlandırmaya çalışıyorum.

Üstlerinde doğru dürüst bir elbise yok.

Hatta donları bile yok.

Her gün aç kalmamak için avlanmak ve meyve/sebze toplamak zorundalar.

Bu arada kendileri de büyük yırtıcıların avı durumundalar.

Her an bir aslan veya kurt sürüsü tarafından yenilebilirler.

Üstelik ellerinde metal hiçbir silah yok.

Uyduruk taşlar ve sopalarla kendilerini korumak zorundalar.

Bu ortamda, aklı başında olan herhangi bir canlı, öncelikle kendine bir barınak yapar.

Soğuktan korunmak için kıyafet yapar.

Korunmak için silah, çit filan yapar.

Bizim antik atalarımız ise ne yapmış.

Salak gibi bir sürü devasa kayayı taşıyıp bir hizaya dizmek için ömürlerini harcamışlar.

Göbekli Tepe'de de aynı durum var.

En aski yapılar anıtsal yapılar.

Muhtemelen tapınaklar.

Salak veya hasta ruhlu olmasalar önce kendilerine güvenli evler yaparlardı.

Bence insanoğlu biraz hasta.

Geçmişte öyleydi...

Bu gün de öyle...

Tüm dünyayı yok edecek kadar nükleer silah yapan bir türün akıl sağlığının yerinde olduğu söylenemez.

Milyonlarca insan evsiz durumdayken büyük tapınaklara, anıtsal binalara, gereksiz ve gösterişli yapılara bu kadar para harcamak da sağlıklı bir şey değil.

Ekonomideki çöküş, ülkenin geleceğini de karartıyor.

 Üniversite sonuçları belli oldu.

Şimdi herkes çocuklarını üniversiteye kaydettirmeye , onların barınma sorununu, geçim sorununu çözmeye çalışıyor.

Hsberlerde ekonomik sıkıntı sebebiyle çocuğunu okula yazdıramayacağını söylleyenlerin haberleriyle dolu.

Geçen yıl, 2,5 milyon öğrenci ekonomik sorunlar sebebiyle okulu bırakmış.

Elin sığınmacısına, yasadışı göçmenine ayrılan kaynaklar bu ülkenin kendi çocuklarından esirgeniyor.

Her köşe başına, hatta boş arazilere bile cami yapanlar, küçücük şehirlere kapasitesinin çok üzerinde ve zarar eden hava alanları yapanlar, saraylar, yazlık saraylar yapanlar, öğrenciler için nedense yurt yapamıyorlar.

El insaf..


Çalacaksanız çok çalın. Az çalarsanız hapse girersiniz.

 Bir manavdan birkaç elma çalsanız, şikayet durumunda hapı yutarsınız.

Ama milyonlar çalarsanız, size hiçbirşey olmaz.

Tutuklansanız ve suçlu olduğunuz ortada olsa bile kısa sürede dışarı çıkarsınır.

Örneğin Dilan Polat.

Kara para aklama gerekçesiyle tutuklandı.

Ülkede yer yerinden oynadı.

Aylarca yazıldı, çizildi.

Peki sonuç ne oldu?

Dilan Polat serbest bırakılmış.

Ülkede her gün başka bir şey yasaklanıyor.

 İnstagram yasaklandı.

Sebep malum.

Şimdi de bir oyun programı engellenmiş.

Şirket oyunu kaldırmak zorunda kalmış.

Sebep, insanları vergi kaçırmaya teşvik etmesi.

Ama buna kimse inanmıyor.

Tam aksine, hükümetin vergiler üzerindeki alengirli işlerine dikkat çektiği için kaldırıldığı iddia ediliyor.

İnsanlar gergin.

Ağzını açmaktan bile korkuyor.

Çünkü bedeli ağır oluyor.

Allah sonumuzu hayır etsin.

Devlet Bahçeli, Ali Koç ziyaretinde 17-25 mesajının ne anlama geldiğini açıkladı. Peki, inandık mı?

 Dün bazı kanallarda bütün gün hararetle tartışılan bir konuydu.

Siyasi mecralarda da konuşuldu?

Herkes ne anlama geldiğine dair yorumlar yaptı.

Konu, Fenerbahçe başkanı Ali Koç'un MHP genel merkezinde Sayın Devlet Bahçeliyi ziyaret etmesiydi.

Ama asıl tartışma konusu olan, Bahçeli'nin odasının duvarında 17-25 olayını hatırlatan  takvimin görüntüsüydü.

Bahçeli bir gün sonra tartışmalara açıklık getirmek için açıklama yaptı.

Açıklamaya göre verilen mesaj hükümete, yediğiniz naneleri unutmadık mesajı değilmiş.

Aksine, 17-25'in de 15 Temmuz gibi FETÖ'nün bir oyunu olduğuna inandıklarını, FETÖ kumpaslarını unutmadıkları demek istiyormuş.

Peki, inandık mı?

Sizi bilmem ama ben inanmadım.

Mesaj verildi.

Mesajı alan aldı.

Maksat hasıl oldu.

Şimdi ortalıktaki toz duman dağılsın diye açıklama yapıldı.

İttifak devam ediyor diye de vurgulandı.

Ama ittifakın artık koşullara bağlı olduğunu da aklı olan herkez anladı.

Olay bundan ibaret.

Devlet Bahçeli ne demek istedi?

Devlet Bahçeli bu gün, Fenerbahçe Klübü başkanı Ali Koç'un ziyaretinde çekilen fotoğrafta 17-25 göndermesi içeren bir takvimle mesaj göndermiş.

Bir Tv kanalı bütün gece bunu tartıştı.

Ne anlama geliyor?

Bu bir mesaj mı?

Falan, filan...

Sayın Bahçeli zaman zaman anlaşılmaz sözler ifade etmesi veya mesajlar göndermesi yeni bir şey değil.

Herkes ne olduğunu anlamaya çalışır.

Yorumlar yapılır.

Fakat kimse kesin bir sonuç çıkaramaz.

Ne demek istediğini sadece kendisi biliyordur.

Herhalde bir de mesaj gönderdiği kişiler biliyordur.

Fazla tartışmaya gerek yok bence.


Karabağ, Azerbaycandır ve Azerbaycan ordusu tarafından kurtarılmıştır.

 Eskiden, devlet adamları kelime kelime konuşurlardı.

Ağızlarından çıkan lafa dikkat ederlerdi.

Kullandıkları kelimeleri dikkatle seçerlerdi.

Bir süredir bu böyle değil.

Bu durum ülkeye zarar veriyor.

Kardeş ülkeleri de incitiyor bazen.

Geçen cumhurbaşkanımız, İsrail'e kolpa yapacağım derken Azerbaycanlı Türkleri üzen ifadeler kullandı.

"Karabağ'a girdiğimiz gibi Filistin'e de gireriz." demeye gelen cümleler kurdu. 

El insaf...

Karabağ'a biz mi girdik.

Azerbaycan ordusu işgal altındaki toprakları kendi kanıyla kurtardı.

Elbette bizim de desteğimiz olmuştur.

Olmalı da zaten.

Kardeş kardeşi destekler.

Ama ortada açık bir başarı var.

Bu başarı Azerbaycanlı kardeşlerimizin başarısı.

Bizim de kardeş olarak gurur duyduğumuz bir başarı.

Bunu sahiplenmek, bizi büyük yapmaz.

Ama kardeşlerimizi üzer.

Lütfen konuştuklarımıza dikkat edelim. Ağzından çıkandan haberi olmayanlar da konuşmasın.

Türkiye kozmopolit bir ülke haline getirilmeye mi çalışılıyor?

 20 küsur yıllık iktidarın politikalarını hep eleştirdik.

Şimdiye kadar, ülkeyi batağa sürüklemelerini beceriksizliğe bağlıyordum.

Ama galiba öyle değil.

Neden mi böyle düşünüyorum?

Bu gün bir televizyonda bir anket sonucunu açıklamışlar.

Türkiye'de iktidar partisine oy veren insanların bile üçte biri başka bir ülkede yaşamayı arzu ediyormuş.

Diğer vatandaşlarımızı siz düşünün.

Zaten bir süredir eğitimli kesim, Türkiye'nin en zeki insanları Avrupa ülkelerine gitmeye başlamıştı.

Hükümet buna engel olacağına, giderlerse gitsinler diye karşılık vermişti.

Yurt dışına giden doktor ve mühendislere iyi ki gidiyorlar muamelesi yapılmıştı.

Yerlerine kim geldi.

Suriyeli sığınmacılar.

Afgan yasa dışı göçmenler.

Afrikalılar.

Ruslar.

Ukraynalılar.

Ülkemiz zaten Osmanlıdan beri emperyalist ülkelerce sürekli olarak kışkırtılan ve altı ısıtılan bir etnik problemle uğraşıyor.

Şimdi demografi iyice değişti.

Irak'lılara da vizesiz Türkiye'ye gelme imkanı sağlanmış.

İşsizlik, pahalılık, fakirlik yüzünden halkın büyük bir kesimi de ülkeyi terk etmeyi arzu ediyor.

Türkler batıdan çıkarken doğudan herkes ülkeye giriyor.

Bunun başka bir manası yok.

Bu beceriksizlik değil.

Ülkeyi liyakatsızlık yüzünden kötü yönetmek değil.

Bu işte kasıt var. Osmanlıyı yeniden kuracağız diyenleri birçok kişi alkışladı.

Peki nerede kuracaklar Osmanlıyı?

Elbette bu ülkede.

Yeni bir devlet kurmak için eskisini yıkmak lazım.

Türkiye'yi yıkacağız diyemediklerinden Osmanlıyı kuracağız diyorlar.

Peki Osmanlının özelliği neydi? 

Türklerin toplam nüfus içinde azınlıkta olduğu kozmopolit bir toplum.

Şimdi ne yapıyorlar?

Milyonlarca yabancıyı ülkeye alıyorlar.

Bir de utanmadan, geri göndermeyiz diyorlar.

Bu yanlış yönetim değil.

Kasıtlı bir eylem.

Planlı bir eylem.

En azından bana öyle görünüyor.

Bu ekonomi politikasında bir sorun var.

 Ben ekonomist değilim.

Lisans eğitimi sırasında makro ekonomi ve mikro ekonomi derslerimiz vardı.

Bir de akademide ekonomi ile ilgili dersler gördük.

Tüccar veya sanayici de değilim.

Finans sektöründe de çalışmadım.

Ama, Şimşek'in piyasayı daraltarak, para arzını kısarak ekonomiyi düzeltebileceğini sanmıyorum.

Milletin 2 trilyon liradan fazla borcu var diyorlar.

Kişilerin bankalara borcu bu.

Piyasayı daraltırsan bu millet bu borcunu nasıl ödeyecek?

Şirket borçlarını bilmiyorum.

Ama onların da borcu olduğunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok.

Bu politika, rakamlar üzerinde bir iyileşme gösterebilir.

Ama yaşadığımız gerçek dünyada felakete sebep oluyor.

Bu gidişle şahıs ve şirket iflasları patlama yapar.

Ekonomiyi canlandıran paradır.

Daha doğrusu paranın hareket etmesidir.

Bu talebi artırır.

Talep de üretimi artırır.

Bence olaya bu açıdan bakarak bir politika geliştirmeli Şimşek.

Herkesi aç bırakıp da kağıt üzerinde ekonomi düzeltilebilir belki.

Ama gerçekte düzeltilemez.

Tek gündem ekonomi olmalı

Emekli, fakirleşti.

Birçoğu açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor.

Geri kalan emeklinin çoğu da fakirlik sınırının altında yaşıyor.

Turizm, bu yıl felaket yaşıyor.

Çeşme'de bizzat gördüm.

Eski senelere göre çok az insan var.

Bodrum esnafının feryadını da youtube videolarından duyuyoruz.

Çiftçi isyan noktasına geldi.

Markette 20 lira olan ürün tarlada 2 lira.

Girdi fiyatları jet hızıyla artarken ürün fiyatları kaplumbağadan bile yavaş ilerliyor.

Bazı büyük firmalar konkordato ilan etmeye başlamış.

Çiftçiler traktörlerle yolları kapatıyor.

Ama televizyonların çoğunda bunlardan bahsedilmiyor.

24 saat paramotor muhabbeti.

Yetmeyince mecliste kavga eden vekillerin hikayesi.

Bir tek Halk Tv bu akşam ekonomik verileri inceliyor.

En detaylı bilgileri de sosyal medyadan alıyoruz.

Sosyal medya da olmasa dünyadan haberimiz olmayacak.

Üstelik hala haberimiz olmayan şeyler var.

Mesela hükümet enflasyonun düştüğünü söylüyor.

Marketlerin, kafelerin, lokantaların, enerji sektörünün filan bundan haberi yok.