.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

20 Ağustos 2024 Salı

Devlet Bahçeli, Ali Koç ziyaretinde 17-25 mesajının ne anlama geldiğini açıkladı. Peki, inandık mı?

 Dün bazı kanallarda bütün gün hararetle tartışılan bir konuydu.

Siyasi mecralarda da konuşuldu?

Herkes ne anlama geldiğine dair yorumlar yaptı.

Konu, Fenerbahçe başkanı Ali Koç'un MHP genel merkezinde Sayın Devlet Bahçeliyi ziyaret etmesiydi.

Ama asıl tartışma konusu olan, Bahçeli'nin odasının duvarında 17-25 olayını hatırlatan  takvimin görüntüsüydü.

Bahçeli bir gün sonra tartışmalara açıklık getirmek için açıklama yaptı.

Açıklamaya göre verilen mesaj hükümete, yediğiniz naneleri unutmadık mesajı değilmiş.

Aksine, 17-25'in de 15 Temmuz gibi FETÖ'nün bir oyunu olduğuna inandıklarını, FETÖ kumpaslarını unutmadıkları demek istiyormuş.

Peki, inandık mı?

Sizi bilmem ama ben inanmadım.

Mesaj verildi.

Mesajı alan aldı.

Maksat hasıl oldu.

Şimdi ortalıktaki toz duman dağılsın diye açıklama yapıldı.

İttifak devam ediyor diye de vurgulandı.

Ama ittifakın artık koşullara bağlı olduğunu da aklı olan herkez anladı.

Olay bundan ibaret.

Devlet Bahçeli ne demek istedi?

Devlet Bahçeli bu gün, Fenerbahçe Klübü başkanı Ali Koç'un ziyaretinde çekilen fotoğrafta 17-25 göndermesi içeren bir takvimle mesaj göndermiş.

Bir Tv kanalı bütün gece bunu tartıştı.

Ne anlama geliyor?

Bu bir mesaj mı?

Falan, filan...

Sayın Bahçeli zaman zaman anlaşılmaz sözler ifade etmesi veya mesajlar göndermesi yeni bir şey değil.

Herkes ne olduğunu anlamaya çalışır.

Yorumlar yapılır.

Fakat kimse kesin bir sonuç çıkaramaz.

Ne demek istediğini sadece kendisi biliyordur.

Herhalde bir de mesaj gönderdiği kişiler biliyordur.

Fazla tartışmaya gerek yok bence.


Karabağ, Azerbaycandır ve Azerbaycan ordusu tarafından kurtarılmıştır.

 Eskiden, devlet adamları kelime kelime konuşurlardı.

Ağızlarından çıkan lafa dikkat ederlerdi.

Kullandıkları kelimeleri dikkatle seçerlerdi.

Bir süredir bu böyle değil.

Bu durum ülkeye zarar veriyor.

Kardeş ülkeleri de incitiyor bazen.

Geçen cumhurbaşkanımız, İsrail'e kolpa yapacağım derken Azerbaycanlı Türkleri üzen ifadeler kullandı.

"Karabağ'a girdiğimiz gibi Filistin'e de gireriz." demeye gelen cümleler kurdu. 

El insaf...

Karabağ'a biz mi girdik.

Azerbaycan ordusu işgal altındaki toprakları kendi kanıyla kurtardı.

Elbette bizim de desteğimiz olmuştur.

Olmalı da zaten.

Kardeş kardeşi destekler.

Ama ortada açık bir başarı var.

Bu başarı Azerbaycanlı kardeşlerimizin başarısı.

Bizim de kardeş olarak gurur duyduğumuz bir başarı.

Bunu sahiplenmek, bizi büyük yapmaz.

Ama kardeşlerimizi üzer.

Lütfen konuştuklarımıza dikkat edelim. Ağzından çıkandan haberi olmayanlar da konuşmasın.

Türkiye kozmopolit bir ülke haline getirilmeye mi çalışılıyor?

 20 küsur yıllık iktidarın politikalarını hep eleştirdik.

Şimdiye kadar, ülkeyi batağa sürüklemelerini beceriksizliğe bağlıyordum.

Ama galiba öyle değil.

Neden mi böyle düşünüyorum?

Bu gün bir televizyonda bir anket sonucunu açıklamışlar.

Türkiye'de iktidar partisine oy veren insanların bile üçte biri başka bir ülkede yaşamayı arzu ediyormuş.

Diğer vatandaşlarımızı siz düşünün.

Zaten bir süredir eğitimli kesim, Türkiye'nin en zeki insanları Avrupa ülkelerine gitmeye başlamıştı.

Hükümet buna engel olacağına, giderlerse gitsinler diye karşılık vermişti.

Yurt dışına giden doktor ve mühendislere iyi ki gidiyorlar muamelesi yapılmıştı.

Yerlerine kim geldi.

Suriyeli sığınmacılar.

Afgan yasa dışı göçmenler.

Afrikalılar.

Ruslar.

Ukraynalılar.

Ülkemiz zaten Osmanlıdan beri emperyalist ülkelerce sürekli olarak kışkırtılan ve altı ısıtılan bir etnik problemle uğraşıyor.

Şimdi demografi iyice değişti.

Irak'lılara da vizesiz Türkiye'ye gelme imkanı sağlanmış.

İşsizlik, pahalılık, fakirlik yüzünden halkın büyük bir kesimi de ülkeyi terk etmeyi arzu ediyor.

Türkler batıdan çıkarken doğudan herkes ülkeye giriyor.

Bunun başka bir manası yok.

Bu beceriksizlik değil.

Ülkeyi liyakatsızlık yüzünden kötü yönetmek değil.

Bu işte kasıt var. Osmanlıyı yeniden kuracağız diyenleri birçok kişi alkışladı.

Peki nerede kuracaklar Osmanlıyı?

Elbette bu ülkede.

Yeni bir devlet kurmak için eskisini yıkmak lazım.

Türkiye'yi yıkacağız diyemediklerinden Osmanlıyı kuracağız diyorlar.

Peki Osmanlının özelliği neydi? 

Türklerin toplam nüfus içinde azınlıkta olduğu kozmopolit bir toplum.

Şimdi ne yapıyorlar?

Milyonlarca yabancıyı ülkeye alıyorlar.

Bir de utanmadan, geri göndermeyiz diyorlar.

Bu yanlış yönetim değil.

Kasıtlı bir eylem.

Planlı bir eylem.

En azından bana öyle görünüyor.

Bu ekonomi politikasında bir sorun var.

 Ben ekonomist değilim.

Lisans eğitimi sırasında makro ekonomi ve mikro ekonomi derslerimiz vardı.

Bir de akademide ekonomi ile ilgili dersler gördük.

Tüccar veya sanayici de değilim.

Finans sektöründe de çalışmadım.

Ama, Şimşek'in piyasayı daraltarak, para arzını kısarak ekonomiyi düzeltebileceğini sanmıyorum.

Milletin 2 trilyon liradan fazla borcu var diyorlar.

Kişilerin bankalara borcu bu.

Piyasayı daraltırsan bu millet bu borcunu nasıl ödeyecek?

Şirket borçlarını bilmiyorum.

Ama onların da borcu olduğunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok.

Bu politika, rakamlar üzerinde bir iyileşme gösterebilir.

Ama yaşadığımız gerçek dünyada felakete sebep oluyor.

Bu gidişle şahıs ve şirket iflasları patlama yapar.

Ekonomiyi canlandıran paradır.

Daha doğrusu paranın hareket etmesidir.

Bu talebi artırır.

Talep de üretimi artırır.

Bence olaya bu açıdan bakarak bir politika geliştirmeli Şimşek.

Herkesi aç bırakıp da kağıt üzerinde ekonomi düzeltilebilir belki.

Ama gerçekte düzeltilemez.

Tek gündem ekonomi olmalı

Emekli, fakirleşti.

Birçoğu açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor.

Geri kalan emeklinin çoğu da fakirlik sınırının altında yaşıyor.

Turizm, bu yıl felaket yaşıyor.

Çeşme'de bizzat gördüm.

Eski senelere göre çok az insan var.

Bodrum esnafının feryadını da youtube videolarından duyuyoruz.

Çiftçi isyan noktasına geldi.

Markette 20 lira olan ürün tarlada 2 lira.

Girdi fiyatları jet hızıyla artarken ürün fiyatları kaplumbağadan bile yavaş ilerliyor.

Bazı büyük firmalar konkordato ilan etmeye başlamış.

Çiftçiler traktörlerle yolları kapatıyor.

Ama televizyonların çoğunda bunlardan bahsedilmiyor.

24 saat paramotor muhabbeti.

Yetmeyince mecliste kavga eden vekillerin hikayesi.

Bir tek Halk Tv bu akşam ekonomik verileri inceliyor.

En detaylı bilgileri de sosyal medyadan alıyoruz.

Sosyal medya da olmasa dünyadan haberimiz olmayacak.

Üstelik hala haberimiz olmayan şeyler var.

Mesela hükümet enflasyonun düştüğünü söylüyor.

Marketlerin, kafelerin, lokantaların, enerji sektörünün filan bundan haberi yok.


19 Ağustos 2024 Pazartesi

Turizm Bölgelerinden Sonra Yakında Şehirlerdeki Kafe ve Lokantalar da Sinek Avlamaya Başlarsa Şaşırmayın.

 Bu gün bir arkadaşla buluştum.

Bir kafeye gittik.

Üçbeş çay, bir kahve ve su içtik.

Bir de atıştırmalık bir şeyler yedik.

Mütevazi bir yerdi.

Ona rağmen bir sürü para ödedik.

Dikkatimi çekti.

Bizden başka müşteri yoktu.

Birkaç saat boyunca hiç kimse gelmedi.

İnsanlar artık daha az harcama yapıyor.

Bu sebeple daha az dışarı çıkıyor.

Dışarı çıkanlar da kafe ve restorantlara daha az gidiyor.

Mevcut ekonomik politikalar memuru ve işçiyi vurdu.

Emekliyi çökertti.

Çiftçiler traktörlere bindi, protesto ediyor.

Esnaf da çökerse eğer, bu ülkeyi idare etmek zorlaşır.

Esnaf deyip geçmeyin.

Osmanlı'da onlarca yeniçeri isyanı oldu.

Esnafın desteklediği isyanlar başarılı oldu.

İktidarlar değişti.

Esnaf önemli.

Benden söylemesi.

Ali Koç Olayı

 Ülkemiz her gün bir başka rezaletle yüz yüze geliyor.

Bir futbol maçı, neredeyse bir takımımızın başkanının infazına sahne olacaktı.

Ali Koç, futbol sahasında bazıları dolu su şişeleri olan cisimlerle taşlandı.

Onu koruması gerekenlerin de gerekli tedbirleri almadığı anlaşılıyor.

Bu nasıl bir ilkelliktir? Bu nasıl bir saçmalıktır?

Anlamak mümkün değil.

Müsebbipleri en ağır cezalara çarptırılmalı.

Bu ilkelliği normalleştirmek için kimse bahane aramasın.

Ki caydırıcı olsun.

Bir daha benzer şeyler yaşanmasın.


Artık Savaş da İç Güvenlik de Teknoloji Merkezli Oldu.

 Bu gün haberleri izliyorum.

Teröristler sınırlarımızı paramotor ile geçerek sızma gerçekleştirmeye kalkışmış.

Bunun üzerine TSK'ya ait TİHA'lar paramotorları takip ederek etkisiz hale getirmiş.

Teröristlerle birlikte, çok sayıda mühimmat ve silah ele geçirilmiş.

Biz iç güvenlik harekatlarına başladığımızda, timimizde klasik silahlar ve gece görüş dürbünleri vardı.

Sadece gözetlemeye yarıyordu.

Sonra başa takılan ve lazım olduğunda göze doğru indirilen binocolar gece görüş gö zlükleri verdiler.

Bunun yanında silahların namlusuna takılan pointerler de verildi.

Pointerleri tüfeğe göre sıfırlıyorduk.

Gece düğmesine bastığımızda çıplak gözle hiçbir şey görünmüyordu.

Gece görüş gözlüğü ile baktığımızda ise tüfekten çıkan yeşil renkli bir ışık görünüyordu.

Işığı hedefe getirdiğimizde kalçadan nişan almadan atış yaparak hedefi vurabiliyorduk.

Bunları ilk kullandığımızda, uzay çağını yaşıyor gibi hissetmiştik.

Ama kısa süre içinde arkadan başka yenilikler geldi.

Şahin gözü diye bir şey geldi mesela.

Gece onunla nişan alıp ateş edince 25 metreden sigarayı vurabiliyorduk.

Sonra termal kameralar filan geldi.

Ama yine de bizim için terörist tehdidi çok fazla değişmiyordu.

Onlar da Rus malı gece görüş ve termal kameralar ediniyorlardı, hepsi o kadar.

Terörist karadaydı.

Havaya bakmıyorduk.

Ama teröristi de günlerce arazide dolaşıp aramak ve bulmak zorundaydık.

Şimdi işler çok değişti.

Teröristi SİHA'lar buluyor, askerin gitmesine gerek kalmadan vuruyor.

Buna karşılık, teröristler de sivil maksatlı dronlarla askerlerimize saldırabiliyor.

Paramotor ile sınırlarımızdan sızıyor.

Neyse ki, dronsavarları var askerlerin.

Paramotorlar da TİHA'lar tarafından vuruluyor.

Bu teknolojik hızla, daha neler göreceğiz kim bilir?....


18 Ağustos 2024 Pazar

İnternette meyve ve sebzelerin boş arazilere döküldüğü videolar ne anlama geliyor?

 Markette 20 lira olan bir ürün tarlada niye 2 lira diye sorgulamayıp tarlada bırakılan veya satılamadığı için üretici tarafından dökülen ürünlerin görüntülerini paylaşıp çiftçiyi vatan hainliği ile suçlayan lavuklar, Allah sizi bildiği gibi yapsın.

O görüntüleri nerede çekmişler bilmiyorum.

Ama ben de bir çiftçi ailesinde büyüdüm.

Bizim köyde herkes çiftçilikle geçiniyordu.

Hala da öyle.

Bazen karpuz eker ama ürün bol diye tüccar ürüne beklenen değerinin çok altında, hatta bedava denilebilecek bir fiyat verirdi.

Bunun üzerine çiftçi ürünü tarlada bırakırdı.

Topladığını da dökerdi.

Tarlada bırakırdı çünkü toplatsa elde edeceği para işçi ücretine bile yetmezdi.

Topladığını dökerdi çünkü şehre götürüp satsa mazor parasını karşılamayacak.

Köylüye dağıtsa, zaten köylünün kendi kavunu var.

İsteyen de toplanmayan tarlalardan topluyor.

Yani bir b...k bilmeden konuşmamak lazım.

Çiftçi eziliyor.

Maliyetler çok yüksek ama ürün para etmiyor.

Ülkede bir hükümet varsa çaresiz insanları vatan hainliği ile suçlayacağına soruna bir çare bulmalı.